TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (3.BÖLÜM)
TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (3.BÖLÜM)
0 Yorum
912
24-12-2021

3-KÜRTLERİN ANALARINA İLİŞKİN KISA BİR DEĞERLENDİRME:

Kürdistan Tarihi’ne ve bu coğrafyada gelişen uygarlıklara giriş yapmadan önce çok kısa da olsa insanlığın buraya kadar ki yürüyüşünü ana hatlarıyla çizmek yerinde olabilir.

Bugün Kenya olarak bildiğimiz ülkede, tarih öncesi (prehistorya) dönemden birçok dinozor ve timsah fosili bulunmuştur. En eski fosil kalıntıları 200 milyon yıl önceye endekslenmektedir. En eski insan fosilleri ise “şimdilik'' Kenya’da Turkana Gölü çevresinde bulunmuştur.

Dinazorların yaklaşık 65 milyon yıl öncesinde yok olduklarını ve yok oluşlarından 5 milyon sonra -yani yaklaşık 60 milyon yıl öncesinde- ilk primatların görülmeye başladıklarını ortaya çıkan fosillerden biliyoruz. Primatların Doğu Afrika’da ilkel araçları tutabilen ve iki ayaküstünde yürüyebilen bir tür olarak gelişme gösterdikleri de kanıtlanmıştır. Hominid denilen insansı aileyi bilim bu dönemle başlatıyor. Artık diğer maymungillerle -milyon yıllar sürse de-insan ailesine doğru yolun çatallaşmaya başladığını da biliyoruz. İlkel Hominid olarak adlandırılan bu türü sırasıyla Homo Habilitis (yetenekli insan), Homo Erectus (iki ayağı üzerinde dik duran insan, 1 milyon yıl ile 220 bin yıl arası), 220 bin yıl önce Homo Erectus’un yerini Neanderthal (Almanya’nın Düsseldorf kenti yakınlarındaki Neander vadisinde 1856’da bulunan fosilden ismini alıyor) insanı alır. Neanderthallerin (Üst (yukarı) Paleolitik Çağ’ın başlangıcında sayıları azalsa da, 35 bin yıl öncesine kadar da yaşamlarını sürdürdüklerine yönelik kanıtları bugün Avrupa’da ortaya çıkan bulgulardan biliyoruz. Daha sonra ise-yer yer Neanderthaller’le aynı tarihi sürece denk gelse de- gelişecek olan Homo Sapiens’tir. Homo Sapiens (düşüncen insan) türünün başlangıcı 300 bin yıl öncesine kadar gitmektedir. Homo Sapiens türü, bugünkü yeryüzündeki insanların anası ya da atası olarak kabul edilmektedir. Homo Sapiens’ler, Üst Paleolitik Kültürü (M.Ö. 60 -20 bin) yaratmışlardır.

Şimdilik en eski insan yapımı alet 2,5 milyon öncesine (Homo Ru-dolfensis 2,5 ile 1,8 milyon yıl arasında yaşamış) dayandırılmaktadır İnsanın ilk çıktığı yerler olarak yukarıda belirttiğimiz gibi Kenya’nın Turkana Gölü çevresidir. Yine Tanzanya ve Etiyopya’yı da coğrafik şartlarından dolayı katmak yanlış olmayacaktır. Omo Irmağı çevresi ile Kuzey Kenya ile Güney Batı Etiyopya arasındaki Rodolf Gölü’nün kenarlarıdır.

Afrika’da ilk insan hareketlenmesini henüz Homo Erectus aşamasındayken 1-1,5 milyon önce ilk kez Afrika’dan Ortadoğu’ya doğru hareketleri kanıtlanmıştır. Ortadoğu’da en büyük insan yoğunlaşmasını ise 1 milyon yıl öncesine rastlıyoruz. Bin yıllar alan bu göç ya da yayılış birkaç koldan yapılacaktır. Bir kol Afrika’nın kuzey batısından Avrupa’ya açılırken, bir kol Great Rift Valley diye bilinen Büyük Rift Vadisi’nden -bugünün Etopya- Somali coğrafyası -Suudi Arabistan’a geçerken, diğer bir koldan ise Nil’den yukarıya çıkarak Sina Adası’ndan Ortadoğu’ya geçilecektir.

Göç dalgası sürecektir. Ortadoğu’dan geçip Asya’ya ulaşan guruplar da vardır. Örneğin 800 bin yıl öncesine ait insan fosilleri Çin’de ve 1 milyon yıl öncesine ait ise Java Adası-Endonezya’da bulunmuşlardır. Yine Avrupa’da (İspanya, Fransa) 700-800 bin yıl öncesine kadar giden insan fosilleri bulunmuşlardır. Daha eskilere tarihlenen Homo Ergaster fosili ise 1,8 milyon öncesine gidiyor. Bulunduğu yer ise Gürcistan’dır. Benzer bir şekilde dünyanın birçok yerine bu dalga sürüp gitmiştir. İnsansı gelişim sürdükçe bu kez daha gelişkin olan insan türleri, bu göç dalgasını farklı zamanlarda sürdüreceklerdir. Bunun içindir ki hem Homo Sapiens türünün hem de Neandertaler’in yayılışını başka kıtalarda da görebilmekteyiz.

Dünyanın birçok yerine, belirttiğimiz gibi Homo Sapiens’ler dağılacaklardır. Ancak insan yerleşiminin süreklilik kazandığı yerlerin başında Ortadoğu, daha doğrusu Altın ya da Bereketli Hilal olarak Prof. James Henry Breasted tarafından isimlendirilecek olan coğrafya gelecektir. Buna iyi bir örnek Şanidar Mağarası’dır.

Şanidar Mağarası, bugün Kürdistan’da Hewler kentinin Mêrgesor bölgesinde bulunmaktadır. Eski bir tarihsel yerleşim yeri olmasının yanı sıra 9 Neanderthal insan iskeleti bulunmuştur. Bu iskelet kalıntılarının tarihi 60 bin yıl öncesine gitmektedir. Burada elde edilen bulgularda bu insanların ölüleri için ayinler yaptıkları, ölülerini çiçeklerle süsleyerek gömdükleri de tespit edilmiştir. Ölü gömmeler için ünlü arkeolog Lewis Mumford, Tarih Boyunca Kent çalışmasında: “İlk insanın ölüye olan saygısı, belirli bir toplanma mekânı ve sonuçta daimi bir yerleşim yeri aramasında pratik ihtiyaçlardan daha önemli bir rol oynamıştır belki de dediği ekleyelim.

“Neanderthal insanı ile Homo Sapiens türünün 60 bin yıl kadar önce bu topraklarda yan yana yaşadıklarının ve insanın Homo Sapiens türüne evrilmesinin en güçlü ipuçları Şanidar’da ortaya çıkmıştır. Homo Sapiens türünün yarattığı ilk kültür örneklerinden kabul edilen Orta Paleolitik dönemin Musteriyen kültür örneklerine ait bulgulara Şanidar’da 52 bin yıl öncesine ait olarak rastlanmıştır. S. Teber’in ifadesiyle, “Homo Sapienslere geçişin izlerini ve örneklerini sergilemede özellikle Şanidar mağarası en öğretici verileri sağlamıştır. (Uygarlığın Doğuşunda Kültür ve Kürtler-Mehmet Sait Yıldırım)

Başka önemli bir kalıntı ya da bulgu ise Süleymaniye yakınlarında bulunan Hazarmert Mağarası’dır. Tarihi 40 bin yıl öncesine endeksleniyor. Yine önemli başka bir tarihi kalıntı ise -25 bin yıl öncesine endekslenen-Kerkük civarlarında bulunan Zerzi Mağarası’dır. Kürdistan dışında mağara yaşamı başka coğrafyalarda da görülmektedir. Örneğin Lübnan bunlardan sadece bir tanesidir. 1 milyon yıl içerisinde insanların Altın Hilal’de yoğunlaşmaları yaşanırken, 20 bin yıllarında son Buzul Çağı’nın sona ermesi yaşanacaktır. Havaların ısınması sonucu iklim ve bitki örtüsünün yaşama uygun hale gelmesiyle birlikte yeni gelişmeler yaşanmaya başlar. Altın Hilal’in hem bitki zenginliği, hayvan bolluğu, mevsimlerin uygunluğu, su kaynaklarının bolluğu, toprağın müsaitliği bu gelişmeyi hızlandıracaktır. Daha sonra tarihe Doğal Toplum olarak geçecek bu tarihi süreç, esasta giderek Neolitiğe evirilecektir.

Doğal Toplum’u insanın ilk toplumsallaşmaya başlamasıyla ele alacak olursak, primatlardan kopan ilk insan topluluğundan hiyerarşik topluma kadar uzanan tarihi süreç olarak ele almak yerinde olabilir. Temel formu 20-30 kişilik klan topluluğudur. Doğal toplum aynı zamanda: Mezeolitik, Paleolitik ve Neolitik merhalelerini de kapsamaktadır. İnsan türü daha önceleri doğada avcılık ve toplayıcılıkla geçimini sağlarken giderek yerleşerek kendi ürettikleriyle de yaşamasını sürdürür düzeye gelecektir. Temel karakteri avcılık ve toplayıcılığın hakim olduğu bir yaşam kültürüdür. Özellikleri: Ateş kullanılabilmesi, kaba taşlardan, ağaçlardan.

Paleolitik Dönem’e Kaba Taş Devri de denilmektedir. (2 milyon ile 20 bin yıl önce): Temel karakteri avcılık ve toplayıcılığın hakim olduğu bir yaşam kültürüdür. Özellikleri: Ateşi kullanılabilmesi, kaba taşlardan, ağaçlardan hayvan diş ve boynuzlarından -ok ve mızrak da dahil-aletler yapabilmesidir. Klan biçiminde yaşamaktadır. Çocuklar klanın ortak değeridir. Klan bilincinin sembolü totemdir. Doğa ile bütünlük esastır. Klan, kadın Ana etrafında oluşan bir birliktir. Çocuk, Ana ile tanınmaktadır. Erkeklerin dışa karşı savunma rolü vardır. Sihirsel düşünüş bu döneme aittir. Mağara sanatı yaygındır.

Mezeolitik Dönem’e Yontma Taş Devri de denilmektedir. (20-15 bin yılları arası):  Mezeolitik Dönem küçük taşları da işleyebilmektedir. Estetiği daha gelişkindir. Avcılıkta uzmanlık gelişmiştir. Olta, balta ve zıpkınlar kullanılmaktadır. Köpek evcilleştirilmiştir. Hayvanlar evcilleştirilmiştir. Doğada yabanıl tahıllar bilinmektedir. Sihirsel düşünüş daha fazla gelişmiştir.

Neolitik Dönem’e Cilalı Taş Devri de denilmektedir. Ancak Neolitik, Köy Tarım Devrimi olarakta bilinen, insanlığın hafızasının en gelişmiş form alan çağıdır da. (M. Ö. 15-3 bin yılları arası): Ziraat yapılmaktadır. Çiftçiliğe geçiş yapılmıştır. Evcilleştirme çok gelişmiştir. Küçük çapta da olsa sulamayla tarım yapılmaktadır. Tarlalar açılmaktadır. Çobanlık gelişmektedir. Klandan köy toplumuna doğru oradan da kabile ve aşirete geçiş yaşanmaktadır. Ortakçı düşünce yapısı ve ortak mülkiyet zihniyetinin gelişmiş olduğunu görüyoruz. Toplumsal artı ürün gelişmektedir. İnsanlık tarihinin en büyük icatları bu tarihi sürece denk gelir. Köyden kasabalara geçişin yaşandığı çağdır da.

Neolitik dönemde en belirgin olarak öne çıkan Kadın Kültürü’dür. Neolitiğin bir Kadın Devrimi olduğu artık kabul gören bir tezdir. Ana yanlı bir toplum söz konusudur. Yaşam kadın ekseninde şekillenmektedir. Ana Tanrıça Kültürü esastır. İnsan ilişkileri daha eşitlikçi ve özgürcedir. Daha adaletli ve paylaşımcıdır. Neolitik Dönemin icatlarını sayacak olursak: M.Ö. 8. bin yıla geldiğimizde ağırlıklı olarak hayvanlar evcilleştirilmiştir. Tarım için: Değirmen, Dibek, Havan, Madencilik, Çanak-Çömlek, Dokumacılık, Kazma, Saban ve Yontma Taş araçları icat edilmişlerdir.

Neolitik dönem aynı zamanda tümden bir dil devrimidir. Dilin oluşmasını bizler ilk işaret diline kadar götürecek olursak bu bizleri milattan önce 40-50 bin yıl öncesine götürebilir. Ancak dilin en somut geliştiği tarihi süreç neolitik çağdır. Dil gurupları giderek neolitik dönemin sonuna doğru ayrışacaktır. Kürdistan’da Ari diller esasta bu süreçte gelişeceklerdir. Gordon Childe’nin belirttiği: “Neolitik Devrim bir kültür çağıdır. Tüm tarımsal, zanaatsal, ulaşım, barınma, sanat, yönetim, din alanlarında devrim niteliğinde gelişmeler yaşanmıştır dediği çağ esasta bu çağdır. Prof. Dr. Hauptmann’ın: “Bu bölge Avrupa’da olsaydı, dünyadaki yankıları büyük boyutlarda olacaktı dediği yer yine Kürdistan’dır ancak, oluşum süreci ise Neolitik Çağdır. Braidwood’un, “Dünyanın hiçbir yerinde yaşam Toros-Zagros dağ silsilelerinin

kavisli eteklerindeki yaşam kadar anlamlı olamaz dediği yer yine bu mekanlardır. Alman arkeolog Klaus Schmidt, gördüklerinden duyduğu heyecanı “Çayönü’nde o günlerde bilim tarihi yazılıyordu diyecek kadar coşkuyla yer altında çıkarılan arkeolojik bulguları karşılayacaktır. Aynı Klaus Schmidt’in hem eleştiren hem de hayıflanarak: “İçinde İncil isimlerinin geçmemesi ve sansasyonel buluntular sunmaması nedeniyle bu topraklarda hak ettiği ilgiyi görmeyen birçok arkeolojik bulguya işaret ettiğini de belirtelim.

Bugün dünyada en eski neolitik bulgulara bizler arkeologların ALTIN ÜÇGEN, ÇEKİRDEK BÖLGESİ diye tabir ettikleri coğrafyada karşılaşıyoruz. Altın Üçgen’i arkeologlar Amed’in kuzeyi (Ergani’ye kadar), Fırat’ın (Halfeti civarlarında) doğusu ve batısı ve Batman ile Siverek arasına kadar uzanan hat olarak tarif ediyorlar. Kimi bilim insanı bu hattın Qerejdağ’ın (Karacadağ) etrafını çemberlediğini ifade etmektedir. Ancak, ortaya çıkan bulguları ve bulundukları yerleri dikkate aldığımızda, bu üçgenin bir ayağını İlam ve Kermanşah’a kadar uzatıp, oradan bir çizgi çekerek Antep’in güneyiyle bağlamak belki daha yerinde olabilir.

Muhtemeldir ki bu coğrafyada daha birçok yeni yerleşim yerleri bugünkü tabirle “Şehirler keşfedileceklerdir. Şimdiden en eski yer olan Göbekli Tepe (Xerawreşk)’dir. Yaklaşık M. Ö. 12 bin yıla endekslenmektedir. Yine M.Ö. 11 binlere varan Urfa’ya yakın Nevala Çore. Yine Diyarbakır’ın Ergani sınırları içinde Çayönü (Çemê Kota Ber ya da Qote Berçem) ve Gıre Heciyan, Batman’da ise Çemê Xallan’ı da ekleyebiliriz. Antep etrafında bulunan Oylum Höyük, yine Adıyaman’ın kuzey batısında ise Titriş’tir. Bunların tümü Altın Üçgen diye belirtilen coğrafyada bulunuyor. Ayrıca Güney Kürdistan’da Süleymaniye civarında ise Çermok ve Gıregewre’yi eklememiz gerekiyor. Ganj Dara ve Giyan buluntuları ise Doğu Kürdistan’ın İlam ve Kermanşah şehirlerine yakın düşmektedirler. Sözünü ettiğimiz yerleşim

yerlerinin nüfusları 1000-1500 arası tahmin edilmektedir.

Altın Üçgen’deki yerleşimleri daha iyi gösterebilmek için, bir üçge-nin ayaklarına benzeterek yeniden vermek iyi olabilir. Üçgenin tepesine Çemê Kote Ber’i-Ergani olarak koyarsak:

a-Üçgenin Doğu Kolu: Gırıkê Heciyan-Ergani, Çemê Xallan-Batman Siverek arasında, Kortik Tepe- Bismil’de, Nemrik, Qermez Dere-Güney Kürdistan’da, Tepê Guran-Loristan’da, Ali Koş-Zagros dağ silselesinin en güney ucunda, Çemê Zewi-Hewler’de, Tepe Gewro, Xalat Çermok-Diyala ile aşağı Zap arasında, Karim Şahr-Kerkük’ün doğusunda, Tepe Serab-Ganj Dara ve Giyan ise Kermanşah’ta…

b-Üçgenin Batı Kolu: Tepecik ve Tülintepe-Elazığ, Cafer Höyük-Malatya, Gritille, Heyaz Höyük, Samosata-Adıyaman, Newala Çore-Adıyaman…

c-Üçgenin Orta Kolu: Göbekli Tepe-Urfa, Gürcü Tepe, Sefer Tepe, Hamza Tepe, Karahan Tepe…

Ayrıca: Yukarıda dile getirilen yerleşimlerin yanı sıra Paleolitik ve mezolitik çağda kalan birçok yerleşimi sıralamak yine mümkündür: Palanlı-Adıyaman-Malatya, Yazılı Kaya-Kağızman, Yedisalkım-Van, Geveruk ve Tirişin-Hakkari, Asiyab-Zagros etekleri gibi…

Özce Afrika’dan çıkışla başlayan göçün Altın Hilal’e yaklaşık bir milyon öncesinde ulaşmasıyla bu coğrafya da kesintisiz insan yaşamının sürdürüldüğüne tanık oluyoruz. Dünyanın birçok yerine yayılışlar yaşanmıştır. Ancak Altın Hilal ve özelde de Altın Üçgen diye bilinen coğrafyada yaşam emareleri kesintisiz sürmüştür. Dünyanın diğer coğrafyalarıyla arasındaki büyük fark budur. Bu farktan dolayıdır ki bu topraklarda-coğrafik koşullarında elverişli olmasından da kaynaklı- insanlığın kültürel hafızasıyla biriken değerler bu coğrafyada Doğal Toplum’un en gelişkin formu olan Neolitik’e öncülük etmişlerdir. Tarihçilerin de bu hattı Altın Hilal olarak isimlendirmesiyle teyit ettikleri ya da onure etmeleri bu gerçeklikle bağlantılı bir durumdur. İlk kasabaların ya da şehirlerin oluşması ardından gelişim seyri devam edecektir. Bu gelişim seyri dalga dalga Altın Hilal’de dünyanın diğer yerlerine yayılacaktır. Yayılışın bu tarihi süreçten sonra esasta kültürel bir yayılış olduğunu unutmamak gerekiyor.

Başkan Apo bu yayılış için: “Neolitik Toplum M.Ö. 6 ve 4 bin yılları arasında Orta Dicle ve Fırat boylarında gelişmiş Khalaflaşma Kültürü denen aşamaya uğrarken, M.Ö. 6 yıllarında Kuzey Afrika -Mısır-, Aşağı Fırat, Basra Körfezi ve Orta Anadolu’ya, Çatalhöyük’e, yaklaşık M.Ö. 5000’de Kafkasya, Kuzey Karadeniz, Balkanlar, Kuzeydoğu İran, Hindistan, Pencap ve İndus kıyılarına, 4000’de Çin’e, tüm Avrupa’ya, 3000’de Amerikan kıtasına ulaşmıştır demektedir. Tel Khalaf Kültürü birçok bulaşa imza atan kültürdür. Bunlara birkaç örnek verecek olur isek: Çömlek, balta, saban, yün eğirme, dokuma, öğütme, tekerlek, köy mimarisi, bakır taşından yarı madeni aletler. Tarihçilerin ortak bir tespiti ise: “Genel bir kabul göstermektedir ki, M.Ö. 6. ve 4. bin yılları arasındaki buluşlar -neolitik toplumun Tel Khalaf Kültürü-, ancak Milattan Sonra 16. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan buluş ve teknolojilerle kıyaslanabilir denilmesidir. Yine “Neolitik toplumun Verimli Hilal’de “Tel Khalaf kültürü altında kalıcı bir kurumlaşmaya yol açtığı dönem, aşiret gruplarının şekillendiği bir aşama anlamına da gelmektedir. M.Ö. 6.000-4.000 yılları arasında yaklaşık olarak iki bin yıllık bir süreyi yaşayan bu dönem, uygarlığı hazırlayan “temel icatlar süreci gibi çok önemli bir rol oynamaktadır .

Tel Khalaf Kültürü Neolitik Kültürle şekillendiği için komünal, ortakçı ve barışçı bir kültürdür. Tarımcılık esastır. Kültür böyle şekillenmiştir. Ne var ki güneyden gelen Amorit Kültürlü çoban kabileler Altın Hilal’e adım adım yerleşirler. Silahlı ve savaşçı olan bu kabilelerin tarihte şekillendirecekleri kültüre daha sonra El Ubeyd Kültürü (M.Ö. 4200-3200) denilecektir. Bu kültür Tel Khalaf Kültürü’nden gelişkin olduğu alanlara kadar sızacaktır. Ve süreçle de etkin hale gelecektir. Ana merkezleri Eridu ve Ur Şehirlerinin çevreleri olmaktadır. Tel Khalaf Kültürü daha çok köye dayanırken El Ubeyd Kültürü ağırlıklı olarak kasaba ve şehirlere daha yatkın bir kültürdür.

Benzer bir şekilde ancak daha da gelişkin kültür olarak Uruk Şehir Kültürü olacaktır. Bu M.Ö. 3500-3000 yıllarına denk gelen bir şehirleşme kültürüdür. Hem Tel Khalaf hem de El Ubeyd Kültürlerinden etkilenen bu kültür farkını çok erkenden ortaya koyacaktır. İktidarın, devletleşmenin temellerinin en sağlam atıldığı kültür ya da kültürsüzlük çağı da oluyor. Benzer bir şekilde birçok şehir gelişecektir. Ancak ilk çıkış merkezi Gılgamış’ın Kenti olan Uruk Şehri’dir.

Uruk’tan-Sümer çağına geçişin yapıldığını bugün bize ortaya çıkarılan tabletler söylemektedir. Tarih Sümerlerde başlamasa da “Tarih Sümerlerde Başlar diyen Noah Kramer Sümerlerin birçok icadı bulduklarını söyler. Başkan Apo ise: “Sümerlerin tarihsel gelişmeye temel katkılarını ana hatlarıyla şöyle sıralayabiliriz: a-Yazının icadı, b-Matematik ve takvim, c-İlk kapsamlı mitoloji ve teoloji, d-Devlet kurumu ve siyaset, sınıflaşma, e-Yasalar ve yazılı hukuk, f-Şehircilik, tapınak, zanaat, ticaretin merkezileşmesi, g-Özel ve kolektif mülkiyet, h-Kutsal aile ve hanedanlık, i-Yazılı edebiyat ve destanlar, müzik, j-İlk kolonileşme ve emperyalizm diye sıralar.

ŞEHİT KASIM ENGİN

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

SON MED KRALI ASTİYAGES VE HARPAGOS’UN İHANETİ MEDLER

TANRI VE TANRIÇA ARASINDAKİ SAVAŞ

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (GİRİŞ)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (1.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (2.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (3.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (4.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (5.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (6.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (7.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (8.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (9.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (10.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (11.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (12.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (13.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (14.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (15.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (16.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (17.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (18.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (19.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (20.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (21.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (22.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (23.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (24.BÖLÜM)

NEOLİTİKTEN GÜNÜMÜZE TANRIÇALAR

MİTOLOJİLERİN GÜCÜ NEDİR

TANRI VE TANRIÇA ARASINDAKİ SAVAŞ

TANRIÇA KÜLTÜRÜNE YÜREĞİNİ VE ZİHNİNİ DAYAYAN KÜRT ASILLI HİTİT KRALİÇESİ PUDUHEPA

YAŞAMIN KATLİ OLARAK UYGARLIK(1.BÖLÜM)

İSMAİLİLER HAREKETİ (1.BÖLÜM)

YAŞAMIN KATLİ OLARAK UYGARLIK(2.BÖLÜM)

İSMAİLİLER HAREKETİ (2.BÖLÜM)

KARMATİLER

KARMATİLER (2.BÖLÜM)

KARMATİLER (3.BÖLÜM)

KARMATİLER VE HALLAC–I MANSUR

DEVLET Mİ, DEMOKRASİ Mİ

BUDUHEPA

KRALİÇE NEFERTİTİ

KARANLIKLARI YIRTAN IŞIK: SÜHREVERDİ (1.BÖLÜM)

KARANLIKLARI YIRTAN IŞIK: SÜHREVERDİ (2.BÖLÜM)

HAKİKAT ARAYIŞÇILARININ SERÜVENİ: ZERDÜŞT

HAKİKAT ARAYIŞÇILARININ SERÜVENİ – HERMES

HAKİKAT YOLCULARININ SERÜVENİ: BUDHA

HAKİKAT YOLCULARININ SERÜVENİ: BRAHMANİZM

MİTRA VE TARİHSEL ÖNEMİ