ALEVİLERE SALDIRI ÇOK AMAÇLIDIR
KCK Halklar ve İnançlar Komitesi Üyesi Cihan Eren, Alevilere saldırı, ardından ziyaret ve yakınlaşma gösterisinin, hem içeride siyasi dizayn hem de Şii devletlere mesaj amacı taşıdığını söyledi.
KCK Halklar ve İnançlar Komitesi Üyesi Cihan Eren, Türkiye’de son günlerde Alevilere ve Alevi kurumlarına dönük gerçekleştirilen saldırıların Türk devlet politikasının bir yansıması olduğunu, bölgesel gelişmeler ve Kürt soykırımıyla bağlantılı yanları da olduğunu söyledi.
KCK Halklar ve İnançlar Komitesi Üyesi Cihan Eren, Alevilere dönük saldırılara ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
Muharrem ayında Alevilere ve Alevi kurumlarına yönelik saldırılarda bir artış yaşandı. Bu saldırıların kaynağı ve amacı nedir?
Alevilere dönük saldırılar her zaman vardı. Geride bıraktığımız Yas-ı Muharrem sürecinde yaşanan saldırılar ve sonrasında olup bitenler ayrı bir anlam ifade etmektedir. Bu saldırılar, Alevileri baskı altına almanın, korkutup sindirmenin ötesindedir. Alevilere dönük saldırılar her zaman Türk-İslam sentezi zihniyet ve siyasetinden kaynaklanmıştır. Tarihte Alevilere saldıranlar her zaman Türk egemenleri olmuştur. Selçuklular, Osmanlılar ve Kemalist milliyetçi laikler, Alevileri katletmiştir.
Son saldırıların Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle bağlantılı olabileceğini düşündürten işaretler de yok değil. Yani Alevilere dönük günceldeki politikaları şimdiye kadar var olan özel savaş politikası, saldırıları da sadece bir kontrgerilla eylemi olarak değerlendirmek dar bir yaklaşım olur. Bu saldırıları, milliyetçi laik politikaları eleştirmeye başlamış Alevilere yön vermek şeklinde ele almak, CHP’ye daha çok oy veren bir kitle haline getirmek gibi bir amaç güttüğünü belirtmek de gerçeğin sadece bir yanını ifade eder. İçinde bulunduğumuz zaman aralığı çok köklü toplumsal, siyasal gelişmelere yol açacak bir süreçtir. Dolayısıyla bu süreçte ne Kürtlere ne Alevilere ne de Türkiye’nin yurtsever, devrimci, demokratlarına dönük saldırıları geçmiş dönemlerdeki saldırılar gibi ele alabiliriz. Türk faşizmi ölüm kalım savaşı veriyor ve ayakta kalabilmek için de tek çözümü halklara ve inanç guruplarına saldırıları yoğunlaştırmakta buluyor.
Daha kapsamlı saldırılar olarak değerlendiriyorsunuz. Bu hususu biraz daha açabilir misiniz?
Bu konuda şu belirtilebilir:1923’te milliyetçi laik cumhuriyet rejimi, Türk-İslam sentezine dayalı bir ulus devlet olarak kuruldu. İttihat ve Terakki’nin 1900’lerin başından 1922’lere kadar ana çerçevesini oluşturdukları ideolojiye dayanarak kendini inşa etti. Kemalistler, sadece İttihatçıların politik taktiklerini uygulamaktan vazgeçtiler. Bu politik taktikleri yanlış buldukları için değil, İttihatçıların amaçladıklarını gerçekleştirmeye güçlerinin yetmediğini gördükleri için terk ettiler. Dolayısıyla Kemalistler zihin ve ideoloji olarak hep İttihatçı olarak kaldı. Politik uygulamalarda ise biraz daha realist hareket ettiler. Türk ulus devletinin temel ideolojisi Türk-İslam sentezine dayanır. Kemalistler, bu ideolojinin döneme ve gelişmelere göre şekil alan en pragmatist biçimini temsil eder. Bu ideolojiye ve politik uygulamalarına göre Türk olan Müslümandır ve Hanefi mezhebine mensuptur. Diğer unsurlar Türk sayılmazlar. Dolayısıyla Aleviler de İslam'ın dışında bir inanç ve iktidar İslam’a karşı olan bir kesim oldukları için -özellikle bunu Türkmen Aleviler için ifade etmek istiyorum- Türk-İslam sentezi anlayışına sahip olanlara göre, Türk değildir. Yani Türkmen Aleviler milliyetçi laik Kemalistlere ve her türden sağcı dinci Türk egemenine göre, Türk sayılmıyor. Vergi de verseler, askere de gitseler bu zihniyet nezdinde, Türkmen Aleviler, Sünni-Hanefi çizgide Müslümanlaştırılmadıkları sürece Türk de, normal vatandaş olarak da kabul edilmezler. Bu nedenle kendisini milliyetçilik üzerinden, Türk-İslam zihniyeti temelinde inşa etmiş bu devletin, Alevileri Alevi olarak kabul etmesi düşünülemez. Bu mümkün de olamaz. Kimse kendini ve Alevileri kandırmaya kalkmasın. Dolayısıyla tek millet, tek devlet, tek dil, tek din, hatta tek mezhep diyen Türk ulus devleti, ikinci yüzyılına girerken, nasıl ki Kürtleri Türkleştirmek için katliam saldırılarını arttırmışsa Türkmen Alevileri de Sünni-Hanefi yapmak amaçlı adeta son büyük saldırılarını devreye koymuştur. Bunu başarmak, gerçekleştirmek istiyor.
Örneğin, AKP iktidarı ile birlikte Alevilere dönük Alevi açılımı gündeme getirildi. AKP-MHP ittifakı ile birlikte Türk İçişleri Bakanlığı bünyesinde örgütlendirilmiş özel ekiplerin başını çektiği, Alevilere dönük çok yoğun bir faaliyet devreye konuldu. Adeta ikinci Baha Sait, Nazmi Sevgen türü bir faaliyet yapıldı, yapılıyor.
Baha Sait ve Nazmi Sevgen’in çalışmalarının tekrarlanmasıyla neyi kast ediyorsunuz?
Bu çalışmaların ileri sürdüğü teoriye göre; Alevilik, Anadolu Türk İslam’ıdır. Bu Türk İslam'ı da Horasan erenlerine, en başta da Ahmed Yesevi’ye dayanır gibi, uydurma teoriler geliştirdiler. Ki CHP halen İttihatçıların bu teorisini dilendiriyor. Bu Türklük, bu İslam, zaten Osmanlı döneminde Yeniçeri Ocakları’yla Osmanlı devletine büyük hizmette bulunmuştu, ancak biz şimdi milliyetçi ve laik bir ulus devlet kurduk, bu nedenle artık Alevilerin Türk milliyetçisi olması gerekiyor, denildi. Zamanla bu fikre Alevilerin artık Sünni ve Hanefi olması gerekiyor, denmeye başlandı. 1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılması ile birlikte Alevilik ilk defa kimlik olarak yok sayıldı. Dolayısıyla İttihatçıların başlattığı, Kemalistlerin de devralarak daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nin programı şeklinde pratik politikaya dönüştürdükleri bu teori, tarihte ilk defa Alevi inancını yok sayan bir sonuca yol açtı. Böylece Aleviler tehlike-tehdit unsuru olarak var olan, ancak kimlik ve inanç olarak yok sayılan bir kesim oldular. Yani tıpkı Kürtler gibi ele alındılar.
Bu CHP zihniyeti, Türkmen ve Reya Heq Kürt Aleviler başta olmak üzere tüm süreklere dayatıldı. Son 20 yıldır da AKP bunu daha sert uygulamalarla dayatıyor.
Aleviler, devletin dinciliğinden ayrı bir inanca sahip oldukları için ulus devlete göre ayar verilmiş Türk-İslam sentezi dayatmalarını kabul etmiyor. Türk egemenlerinin ırkçı, faşist ve kendinden başka kimseyi kabul etmeyen zihniyetine sahip tarzda Türkleşmeyi -ki bu devletin Türkü olmak demektir- kabul etmiyor. Türkmen ya da halk Türklüğü olarak kalmayı insani, demokratik ve kendi inancına daha uygun buluyor. Dolayısıyla tüm saldırılara rağmen Türkmen Aleviler, Türk ulus devletinin ‘tebaası’ ve ‘kulu’ haline gelmedi. Bundan ötürü de Kemalist milliyetçi laikler, AKP-MHP gibi dinci milliyetçiler, başta Türkmen Aleviler olmak üzere, tüm Alevileri sürekli bir tehdit olarak görmeye devam ediyor. Her daim milli güvenliğe, milletin birliğine ve bütünlüğüne karşı baş tehlike, bu tehlikenin geleceği yer olarak ele alıyor. Sol değerlere karşı faşist, Alevilere ve Kürtlere karşı inkarcı, Kürdistan'da sömürgeci Türk ulus devlet zihniyeti değişmedikçe bu saldırgan, katliamcı politikalar da her daim olacaktır.
Devletin müesses nizam aklının, Kürtlerin yanı sıra Alevileri de kendisi için temel tehdit olarak gördüğünü söylüyorsunuz…
Kuşkusuz. Zaten Kürtlerin de önemli bir kesimi Reya Heq Alevi süreğine mensup. Ayrıca bu devlet sadece Alevileri değil, Êzîdî ya da Müslüman tüm Kürtleri düşman görüyor, mutlaka Türkleştirilmesi gereken kesimler olarak ele alıyor. Türk ulus devleti, Kürtleri ve Alevileri her zaman milli güvenlik sorunu olarak ele almıştır. Dolayısıyla Türk devlet aklına göre, bu iki toplumsal kesimin mutlaka Türk-İslam sentezine göre Türkleştirilmesi gerekiyor. Kürtlerin Türkleştirilmesi, Alevilerin de onların anladığı, kabul ettiği içerikte Hanefileştirilmesi gerekiyor. Bu bakımdan Kürt Alevilere dönük de çok yoğun bir Türkleştirme siyaseti dayattılar. Daha 1920’lerin sonu ve 1930’ların başında İsmet İnönü’nün başını çektiği Türk milliyetçileri ve faşistleri, özellikle Erzincan’daki Kürt Aleviler hakkında ‘buradaki Kürt Aleviler Türkleştirilmeden ya da buradaki Kürt Aleviler bu topraklardan göçertilmeden her zaman karşımıza bir Kürdistan davası çıkar’ şeklinde tespitlerde bulunmuşlar. Dersîm’i nasıl ele aldıklarını, katliamdan geçirdiklerini biliyoruz. Bu iş için özel raporlar hazırlamışlar. Değerli araştırmacı-yazar Mehmet Bayrak kitaplarında bunlara detaylı yer vermiştir. Sonuçta şu noktaya geliyoruz; Türkmen ya da Kürt Alevilere yönelik saldırıların Kürt soykırımı ile doğrudan bir ilişkisi vardır. Çünkü Alevilerin, değerlerini koruması, direnmesi ve varlığını sürdürmesi demek, TC’nin milliyetçi laik politikalar ile devletin ‘tebaası’ bir ulus yaratma politikalarının başarısızlığı demektir. Dolayısıyla Türkmen Alevilerin halk kimlikleriyle ve inançlarıyla varlıklarını sürdürüyor olmasını, Türk egemenleri kendileri için büyük bir zaaf ve geleceği için büyük bir tehlike olarak görüyor; devletleri için de milli güvenlik sorunu olarak ele alıyor. Tabii, Aleviler şunu unutmamalıdır; bu tanımlamaların tümü 1923’ten beri CHP politikasının değişmez ‘nasları’ olan altı okun ikisi olan milliyetçilik ve laiklik okları olup CHP ambleminde duruyor ve Alevileri vurmaya devam ediyor.
Sözlerinizin başında bu saldırıların bir de bölgesel gelişmelerle bağlantısının olduğundan söz etmiştiniz. Onu da biraz açabilir misiniz?
Bildiğiniz gibi AKP-MHP faşist rejimi, Kürt soykırımını tamamlamak, Bakurê Kurdistan’daki işgalini sağlama almak, bu işgali Rojava ve Başûr’a da yaymak istiyor. Bunun için bölgesel güçlerden, en başta İran, Irak ve Suriye devletlerinden destek almak istiyor. AKP-MHP faşist rejimi İran, Irak ve Suriye devletleri ile Kürt karşıtı politikalarda birleşmek, uzlaşmak için Aleviler üzerinden bu devletlere bir nevi mesaj veriyor gibi. Bu devletlere Aleviler üzerinden Ehli Beyt’i sevdiğini göstermeye çalışıyor. Tam da bu noktada, peki o zaman neden Alevilere saldırılar yapılıyor, diye sorulabilir. Alevilere dönük saldırılar da şunun içindir: Türk-İslam sentezinin zihniyetinde, Müslüman olmak anti solcu, anti komünist olmak demektir. Dinsel olarak da en başta anti Şii ve anti Alevi olmayı ifade ediyor. Bunların Şiiler ve Aleviler için ne düşündüklerini biliyoruz. Bundan ötürü AKP gibi dinci faşist bir yapının, Erdoğan gibi iktidar hastası bir din tüccarının hiçbir gerekçe olmadan Alevilere gitmesi, Alevilerle ilişkilenmesi beklenemez. Alevilerle ilişkilenmesi için bir gerekçe lazım. İşte saldırılar bu gerekçeyi yaratmak içindir. Bu saldırıların yaratmış olduğu ortamdan yararlanarak işte Alevilere nasıl yakın durduklarını, Alevileri nasıl koruduklarını ve nasıl sahiplendiklerini göstermeye çalışıyorlar. Halk deyimiyle “Kurtla birlikte öldürüyorlar, çobanla birlikte ağlıyorlar” bunlar… Yani Türk-İslam sentezi, gerekçesiz ve sebepsiz Aleviler ile ilişkilenmez, daha doğrusu ilişkilenemez. Burada dikkat edelim, Aleviler ile politik amaçlı bir ilişkilenme için daha insani, daha sosyal, daha kültürel, daha inançsal gerekçeler de bulunabilir. Fakat bunların faşistliği ve dinciliği ancak Alevileri katlederek Alevilerle ilişkilenebilmelerine müsaade edebiliyor.
Erdoğan, Hüseyin Gazi Cemevi’ndeki konuşmasıyla aslında Irak ve İran’a mesaj verdi. Erdoğan’ın Hüseyin Gazi Cemevi’ndeki konuşması Şiiliğin temel şartlarını ifade eden bir konuşmaydı. Tevella yani ehlibeyte ve dostlarına dost olmak ve Teberra yani ehlibeytin düşmanlarından uzak durmak ve onları sevmemek, Şiiliğin şartlarındandır. Dolayısıyla Erdoğan, Alevileri ziyaret etmiş görünse de Kürt soykırımında destek almak için İran’a mesaj verdi. Irak Şiilerine mesaj verdi. Suriye hükümetine de mesaj verdi. ‘Ben size değil, sadece Kürtlere karşıyım, topraklarınızda gözüm yok, benim işim Kürt öldürmek’ demeye getirdi. Alevilere saldırının yarattığı ortamı çok alçakça bir de böyle kullandı. Bu nedenle acaba bu sözleri söylemek için mi cemevine gitti, acaba cemevine gitmek için mi bu saldırıları yaptırdı gibi düşünemeden edemiyor insan.
Yaşananlardan ayrıca Türk devleti, Alevileri Ortadoğu’daki politikaları için kullanmak istiyor, sonucunu da çıkarabiliriz. Neo Osmanlıcı politikasının DAİŞ çizgisindeki argümanları tutmayınca, Alevi değerlerini kullanarak Şii alanlarına açılma amacı güdüyor olabilirler. Bunu izleyip görmek gerekir. Böyle bir amaçlarının da olabileceğini düşünmek yanlış olmaz. Alevilere dönük Türk İçişleri Bakanlığında sürdürülen çalışmalar sebepsiz değildir. Mesela tam böyle bir süreçte Kerbela’ya Alevi dedelerinin götürülmesini gündemleştirdiler. 12 Eylül faşist darbe döneminin işkencelerinden biri olan Reya Heq Alevi erkeklerinin bıyıklarını kesme saldırısını, hakaretini Başûr'da yüksek olasılıkla KDP Parastin örgütü elemanı olan kişiler eliyle Kakailere yaptılar. Ardından Irak Şiilerine sıcak mesajlar gönderdiler. Yine Tahran’da Alevileri de tartışmış olabilirler. Fakat AKP-MHP’nin DAİŞ’in devletleşmiş hali olduğunu herkes bildiği için istediklerini elde etmemiş görünüyorlar. Bundan duyduğu öfkeyle Zaxo’da Şii olduklarını adı gibi bildikleri sivilleri katlettiler. Katledilenlerin Şii olduğunu bilmemeleri mümkün değil. Çünkü MİT’in Irak kolu gibi çalışan KDP istihbarat örgütü Parastin, bu saldırı için mutlaka yerden bilgi vermiştir. Türk devletinin mevcut dinci faşist zihniyetinin ne kadar tehlikeli, kendisi gibi olmayan herkese düşman, sömürgeci ve yayılmacı olduğunu Zaxo’daki saldırıda tüm dünya gördü.
Türk rejimi, Alevilere dönük saldırı hamlesiyle birden fazla taşı yerinden oynatmayı amaçlıyor, öyle mi?
Deniyor, şansını zorluyor. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz süreçte Alevilerin kendilerine dönük saldırıları bölgesel gelişmelerle daha fazla bağlantı içinde görmelerinde de fayda var. Dar düşünmemelidirler. Türkiye'de çok ciddi bir iktidar kavgası yaşanıyor. Türk-İslam sentezli faşist soykırımcı klik çok ciddi bir sıkışma içindedir. İktidarda kalmak için daha tehlikeli işlere girişebilir. Alevilerin de bu çerçevede düşünmeleri; öz savunma tedbirlerini almaları daha doğru olacaktır. Unutmayalım, DAİŞ en başta Alevileri, Şiileri, Müslüman Kürtleri, gayri müslimleri, sol ve sosyalistleri katliamdan geçirmek istiyor. Zihniyeti budur. DAİŞ’in AKP-MHP iktidarınca desteklendiği, finanse edildiği, herkesin malumu. Sadece TIR’lar meselesi, asker kökenli devlet kadrolarına kurdurdukları DAİŞ’e silah satan şirketler bile bu iddiaları kanıtlamaya yetiyor. Dolayısıyla Kürtler, Rojava ve Irak’ta DAİŞ’i askeri yenilgiye uğratınca, doğrudan AKP-MHP faşist devleti DAİŞ’in başaramadığını yapmak, nihayete erdirmeye koyuldu. Böylece Ortadoğu’nun geleceğini belirlemede önemli yeni bir süreç yaşandı, yaşanıyor. Aleviler, Ortadoğu kadim kültürünün bir parçasıdır. Alevilik iktidar ve devlet dışı bir inançtır. Bu özelliklerinden ötürü de kendisini devlet ile var etmiş, ordu ile güç yapmış, halkları ve inançları katletmekten başka herhangi bir mahareti olmayan Türk-İslam sentezli barbarlık, Alevileri böyle bir süreçte katliamdan geçirmek isteyebilir. Yine Şiileri hedefleyip katledebilir. Ki bunu DAİŞ eliyle hemen her gün yapıyor. İşte Suriye’deki durum göz önündedir. Suriye Araplarını Müslümanı ve Alevisiyle ne duruma düşürdüler. Suriye’yi yıktılar, fabrikalarını söküp Antep’e götürdüler, bankalarındaki paraları altınları çaldılar, mağazalarını boşaltılar, talan ettiler. Irak ve Suriye üzerinde suyu kestiler. Dolayısıyla konuya biraz daha geniş bakmak, tarihsel gelişmelerle bağlantı içerisinde ele almak, değerlendirmek Alevilerin kendi politik tutumlarını belirlerken, talepte bulunurken, daha objektif, daha realist ve özgürlükçü kılar diye düşünüyorum.
Son saldırılar, Türkiye’de daha çok iç politika endeksli, daha doğrusu seçim endeksli tartışıldı, değerlendirildi. Türk egemen aklı bu saldırıları, adli vakalar olarak sunmaya, bu yönlü algı oluşturmaya çalıştı…
Kuşkusuz bu saldırıların güncel gelişmelerle, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlarla da ilişkisi vardır. Zaten hiçbir zaman iç politika, dış politikayı; dış politika da iç politikayı görmezden gelerek geliştirilmez. AKP gibi dış politikayı içeride güçlenmek, devlet organlarının hepsini ele geçirmek amaçlı yapan bir hükümet gerçeği söz konusu olduğu için bu daha geçerli bir doğru oluyor.
AKP’nin Alevilere dönük içerdeki siyaseti devletin temel değişmez kodlarıyla yapılıyor. Türk devleti, Alevileri, Alevi olarak kabul etmiyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu 1925’ten sonra CHP’nin altı okundan ikisi olan bir devlet politikasıdır. Bu cumhuriyetin milliyetçi, laik politikasıdır. Bu yüzden her zaman vurguladığımız gibi Aleviler için asıl tehlike milliyetçi laik CHP’dir. Çünkü Alevileri yok sayan, bugün Alevilerin ‘biz kimiz, bizim edep ve erkânlarımız nasıldı, Pîrlerimiz neler söylemişti?’ gibi soruları kendi kendine soracak duruma getirilmişse, bunun tek sebebi CHP politikalarıdır. Çünkü milliyetçi laik cumhuriyet, CHP demektir, CHP’nin programı demektir. Bununla şunu demek istiyoruz: AKP-MHP faşist rejimi, Türkiye’yi Hitler faşizmini de aratan bir ülkeye dönüştürmüş. Küçük bir talepte bulunan herkesi tutukluyorlar. Sokak ortasında işkence ediyorlar. Halk nefes alamaz duruma getirilmiş. Tüm bunlara rağmen AKP-MHP faşist hükümeti, Alevilerin kendilerini desteklemeyeceğini biliyor. İşte tam bu noktada devlet aklı şu şekilde devreye giriyor: Alevileri bastıralım, Alevileri vuralım, Alevileri sindirelim ki CHP Alevileri bir kez daha devlete bağlasın. Çünkü Aleviler, AKP-MHP’nin DAİŞ ittifakını görünce, özellikle de Ankara Garı ve Suruç’taki katliamlardan sonra bu devletin kendilerini soykırıma uğratmak için çalıştığını çok iyi anladı. Böylece Aleviler toplum olarak her zamandan daha güçlü ve örgütlü olarak sol ve demokratik bir siyasi çizgiye, Anadolu yurtseverliğine yakın durmaya başladılar. Bu katliamlar Alevilerin, CHP’nin ilk günden itibaren iddia ettiği gibi cumhuriyetin ve devletin laik olmadığını, inkar ve soykırımcılığın yaratıcısı olduğunu daha net görmesini de sağladı. Kabul edilebilir özgürlükçü laiklik ile CHP’nin dillendirdiği laikliğin uzaktan yakından bir alakasının olmadığını da daha iyi görmeye başladılar. Bu Alevilerin milliyetçi laik CHP’den kopmasını beraberinde getirdi. Alevilerdeki bu gelişmenin pratik sonucu da Alevilerin Kürt demokratik siyasetiyle daha yakın durması ve Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesine daha güçlü katılması oldu. Kürt demokratik siyasetinin temsil ettiği Demokratik Ulus siyaseti ile bütünleşen Aleviler, bu siyasetle kimliklerini koruyacaklarını, eşit yurttaşlar olacaklarını, inkardan, katliam ve asimilasyondan kurtulacaklarını gördüler. Alevilerdeki bu gelişme devleti çok korkuttu. Bu nedenle devletin her kurumu, MİT, İçişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Diyanet, ele geçirilmiş kimi cemevleri, başta Tunceli Üniversitesi olmak üzere, eğitim kurumları koordineli olarak son 7-8 yıldır Alevileri CHP’ye bağlamak için yoğun çalışmaktadır. Örneğin dürüst ve içten Alevi olanları tenzih ederek belirtiyorum, CHP’deki birtakım kişileri, Alevilere şirin gösterme, Alevi mücadelesi veriyorlarmış gibi yansıtma, belediyeler üzerinden Alevilere yardım ediliyor propagandası hep bu amaçladır. Bazen Kılıçdaroğlu’nun Alevi Kürt kimliğini tartıştırma, Türk-İslam zihniyetinin kavramlarıyla saldırma, Alevilere Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu hatırlatan Erdoğan'ın söylemleri de bunun içindir.
Tekrar tekrar altını çizerek belirtmek istiyorum ki, tarihte ilk defa Alevileri yok sayan CHP’nin milliyetçi, laik politikaları olmuştur. Alevi Ocak ve dergahlarını kapatan, hizmetlerini yasaklayan, Alevi pîrlerini üfürükçülerle aynı kategoriye sokarak tarihsel ve inançsal misyonlarını yerle bir eden, dolayısıyla Alevilerin Alevi olarak kendilerini ifade ettiği bütün inanç-kültür değerlerini, çağdışı, geri yobaz ve yok edilmesi gereken olgular olarak ele alan milliyetçi, laik CHP olmuştur. İşte AKP-MHP baskıcı politikasının, Alevilerde CHP’nin bu politikalarını unutturarak CHP’yi yeniden koruyucu ve sığınak gösterme yanı da vardır. Aleviler güncel baskı ve saldırıları bu gerçekliklerle birlikte ele aldıkları için oyuna gelmezler. Devlet Aleviler içerisinde kafa karışıklığı tespit eder ve birliklerinin zayıf olduğunu görürse yine Aleviler içinde birilerinin ‘mevcut CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu ile iyi şeyler olabilir mi’ şeklinde tartıştığını fark ederse Alevilere saldırır ve Alevileri CHP’ye yönlendirmeye çalışır. Artık Aleviler bu gerçeği belli boyutlarda bilince çıkarmış görünüyor. Dolayısıyla Alevi örgütleri, Alevi kimliğine, değerlerine dönük en ufak bir saldırıyı her sürekten tüm Alevilere yapılmış görmektedir. Bu çok önemli bir gelişmedir. Bu hususu şunun için belirtme gereği duydum; son zamanlarda devlet Alevileri içerden bölmek istiyor. Bazılarını değişik gerekçelerle hedef, kimilerini de makul göstermeye çalışıyor. Bu Osmanlı oyununa da gelmemek gerekir. İnkarcı, soykırımcı faşist rejim Kürt Reya Heq Aleviler ile Türkmen Alevileri karşı karşıya getirmeye de çalışabilir. Yine Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak Arap Alevilere dönük farklı saldırı ve oyunlar, provokasyonlar gündeme gelebilir. Her zamandan daha çok duyarlı ve Alevi hassasiyeti içinde olmak gerekir.
Aleviler, iktidarlar karşısında büyük bir direniş mirasına sahip. Alevi inancına mensup halkların bu köklü geleneği de ırkçı-dinci AKP-MHP iktidarını korkutuyor. Fakat değerlendirmelerinizde milliyetçi laik CHP politikalarına, uygulamalarına daha fazla dikkat çektiniz, bunun günceldeki nedenlerini anlatabilir misiniz?
AKP ve diğer milliyetçi siyasi yapılar, Türkmen Alevileri Türk İslam zihniyetine göre Müslümanlaştırmayı başarırsak, Kürtleri de Türkleştirirsek Türklüğe ve İslam’a büyük bir hizmet etmiş oluruz diye düşünüyor. Bunlar, atalarımız Osmanlı da etnik olarak Türk, inanç olarak Müslüman olmayan yüz binlerce insanı devşirmişti, biz de bunu 21. yüzyılda yapalım, diyor. Suriyeli mültecileri, Suriye'de işgal ettiği bölgelerindeki Arap, Kürt ve diğer halkları Türkleştirmeye çalışıyorlar örneğin. Yani Erdoğan nasıl ki Kürdistan’ı fethetmek istiyorsa Türkmen Alevilerini de fethetmek istiyor, İslamlaştırarak Türk İslam yapmak istiyor. Yani AKP-MHP rejimi, Aleviler üzerinde de bir fetih hareketini yürütüyor. Bilindiği gibi özellikle de Fatih Sultan Mehmet’ten beri Türk egemenleri, iktidar İslam ideolojisi ve biraz da Bektaşi tarikatı yoluyla devşirmecilikle besleniyor. Dolayısıyla iktidarcı Türk-İslamcılar açısından Müslüman olmayan birini Müslüman yapmak ve bu yolla Türk yapmak bir fetih hareketidir. Bana göre bu saldırıya karşı Türkmen Alevilerin ‘gerçekte kim Türk?’ tartışması yapması yanlış olmayacaktır. Türkmen Aleviler, iktidarcı Türk İslamcılarının kendilerine dönük başlatmış olduğu fetih hareketini, Türkmen halk yurtseverliğiyle, demokratik, ilerici ve bilimsel düşünce ile çok kolay boşa çıkarabilirler.
TC’nin kendini sosyal demokrat, ilerici, laik gibi sıfatlarla makyajlayarak sunduğu CHP ve türevi yanının da kendine göre bir ele geçirme, işgal etme harekâtı vardır. Türk devleti, etkili olmak istiyorsanız, var olmak istiyorsanız, politika yapmak istiyorsanız, CHP çizgisine gelmelisiniz mesajlarını veriyor.
Alevilerin günceldeki gelişmeleri anlamaları için somut ve ispatlı politika, devletin Kürt politikasıdır. Yine AKP’nin dürüst Müslüman kesimleri kirletme politikasıdır. Bu devlet, Kürtlere nasıl yaklaşıyorsa, AKP dürüst Müslüman halkı nasıl aldatıyorsa CHP eliyle Alevilere de öyle yaklaşmaktadır. Buradan şu sonuca geliyoruz; demek ki Türkiye’de Kürt halkının varlığı kabul edilmeden, Kürt halkının haklarının kullanılmasının önündeki yasaklayıcı-inkarcı-soykırımcı-sömürgeci uygulama ve politikalar sonlandırılmadan, Aleviler her zaman katliamlarla yüz yüze gelir. Aleviler her zaman katliam politikaları altında olur. Mevcut CHP, Alevileri örgütsüz, mücadelesiz ve talepte bulunamaz duruma düşürmek istediği için özellikle milliyetçi laik CHP çizgisine dikkat çektik. Türkiye köklü bir değişim süreci içindedir. Mevcut CHP aklı, Aleviler bu değişim sürecinde talepleri ile içinde yer almasın istiyor. Biz ne verirsek ona razı olsunlar, diyor.
Kürt sorununu demokratik yol ve yöntemlerle çözmemiş bir Türkiye, her zaman Kürt ve Alevi düşmanıdır. Unutmayalım bu devlet, Kürt soykırımını tamamlamak istiyor. Bu devlet, ancak Kürtleri kabul ettiği zaman, herkesi Türk-Hanefi-Sünni yapmaktan vazgeçer. İşte Kürtleri kabul ettiği zaman bu zihniyetini terk edeceği için o zaman Aleviler de kimlik olarak tanınmış olur ve üzerlerindeki soykırım politikaları sonlanmış olacak. Bu durum Alevilerin Türkiye’deki demokrasi hareketi içerisinde önemli bir güç olarak mücadele etmesini gerektirir. Alevilerin HDP’nin eşit yurttaşlık diyerek açıkladığı açılımına destek vermesi, katılması gerekir. Yani Demokratik Alevi Hareketi bileşenlerinin ortaklaştırdığı kimi temel talepleri var. Bu ortak taleplere Eşit Yurttaşlığı da alabilirler. Bu saldırılara da bir cevap olmuş olur. Sonuç da alırlar.
Bunun yolunun da Aleviler ile Kürtlerin geniş kapsamlı mücadele birliğinden geçtiğini mi ifade ediyorsunuz?
Kesinlikle. AKP-MHP rejiminin yıkılması ve iktidardan düşmesi önemli gelişmelere yol açabilir. Eğer Aleviler, vicdan sahibi dürüst Müslümanlar, Kürtler, sosyalistler, demokratlar, birliklerini güçlendirir ve ortak mücadele ederse, hem de bir tek saat bile gecikmeden bunu başarırlarsa ülkenin geleceği demokratik cumhuriyetle şekillenmiş olur. Bugün Türkiye'de sol ve demokratik siyasetten başka bir çizginin sorunları çözmesi mümkün değildir. Zaten sol ve demokratik çizgi dışında başka bir eğilim, çizgi de bulunmuyor. Altılı masa denilen siyaset, AKP-MHP’nin farklı bir versiyonudur. Dikkat edelim altılı masa denilen siyaset, Türkiye’nin hayati sorunu olan Kürt sorunu ve Alevilerin talepleri hakkında tek bir şey söyleyemiyor. AKP-MHP rejimi, Kürdistan Özgürlük Hareketi ile savaşında yeniliyor. Yenilgi yaşıyor, batıyor ve yok oluyor. Buna rağmen Kürtler ve Aleviler hakkında AKP-MHP çizgisini sürdürmek ülkenin ve halkın geleceğini çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya getiriyor. Faşist baskılar ve ekonomik sorunlar halkın yaşamını çekilmez kılmaya başlayınca başta CHP olmak üzere diğerleri, Erdoğan’a “biz demedik mi, bizim çizgimize geleceksin, biz söylüyoruz sen yapıyorsun” şeklinde ne kadar doğru ve çözümleyici olabileceklerinden dem vurmaya başladılar. Yani doğrularını AKP-MHP faşizminin yanlışlıkları üzerinden inşa ediyorlar. O zaman şu sorular sorulur; madem siz doğruydunuz, şimdiye kadar girdiğiniz seçimleri neden kazanamadınız? Devlet olarak bile bile AKP-MHP’nin yanlışlarına neden izin verdiniz? Madem siz doğrusunuz neden iktidara gelemiyorsunuz, neden halka doğruları anlatamıyorsunuz? Burada yaşanan gerçeklik şudur; TC devleti, AKP’yi Kürt soykırımını, Alevi soykırımını tamamlamak için iktidara getirdi. Bunu Deniz Baykal CNN Türk adlı televizyonda açık açık ifade etmişti. Yani Kılıçdaroğlu’nun AKP-Erdoğan yanlışları dediği hemen her şey, CHP bilgisi, onayı ve desteği ile yapılmıştır. HDP’lilerin tutuklanması ve Kuzey-Doğu Suriye işgalinde olduğu gibi.
Dolayısıyla bugün CHP’nin “bunlar yanlışta ısrar ediyor, biz hep doğruları söyledik” demesi en başta Alevileri ve Kürtleri aldatmak içindir. CHP, özellikle kritik süreçlerde Erdoğan’a koltuk değneği oldu. Suriye teskeresinin ilkine yani Rojava’nın işgal edildiği saldırılara onay verdi. “Afrin’de güzel şeyler oluyor” diyen Kılıçdaroğlu’ydu. Efrîn Alevilerini ve Êzîdîlerini katleden füzelerden birisi CHP Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun imzasını taşıyordu. Bu faşist kadın CHP’nin son kongresinde divana seçilmişti. Toplumu AKP’ye mahkum eden, mevcut CHP zihniyeti ve siyasetidir.
CHP yenileniyor, demokratikleşiyor, söylemi; Kürtleri, Alevileri sol ve sosyalist kesimleri aldatmak amaçlıdır. Bu, Erdoğan için içeride ve dışarıda 2002-2010 arası iddia edilenlerin tekrarlanmasıdır. Erdoğan da o zamanlar “Milli görüş gömleğimi çıkardım, milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım, ben muhafazakar demokratım” demişti. Aynı numarayı bu defa soldan Kılıçdaroğlu üzerinden CHP oynuyor. Bu, Türk devlet aklıdır. Aleviler ve Kürtler bu oyunu çok iyi görüyor. Örneğin Alevilerin son saldırılar karşısındaki tutumu bunu gösterdi. Türkiye’de Demokratik Alevi Hareketi adına konuşan kimi Alevi canların belirlemelerinde ‘yaşanan saldırılar Türkiye’deki iktidar kliklerinin kendi içindeki çelişki ve çatışmalarıyla bağlantılıdır, bunlar bizi bir kez daha kendi çıkarlarına kurban etmek istiyor, biz kurban olmayız. Kimse Alevileri oy deposu, oy devşirilecek bir kesim olarak görmesin, kimse Alevileri kandıracağını sanmasın’ mahiyetindeki açıklamaları, vurguları çok anlamlı oldu. Bu tutum ilgili çevreleri Aleviler hakkında bir kez daha düşündürtmüştür. Kuşkusuz daha tehlikeli saldırılar, yönelimler de olabilir. Önemli olan Alevilerin bu saldırıları birlik içinde durarak, mücadele ederek boşa çıkarmasıdır. Doğru tutum da budur.
Koyu faşizm koşulları altındaki Türkiye’de yaşanan derin toplumsal kriz koşularında Alevilerin tutumu ne olmalıdır?
Bir süredir Türkiyeli yurtseverlerin, sol sosyalist kesimlerin, demokratların, kadın ve gençlerin, emekçilerin, Kürt demokratik siyasetinin, HDP çatısı altında bir demokrasi ittifakı çalışması yürüttükleri basına yansıdı. HDP, Aleviler için eşit yurttaşlık talebinde bulundu. Bu politikasını kamuoyuna deklare etti, Alevilerle de paylaştıklarını söyledi. Alevilerin buna katılması, bunu desteklemesi hem kendileri hem de Türkiye'nin demokratik geleceği için önemli bir çıkış olacaktır. Yani Alevilerin demokratik siyasete katılmaları, destek vermeleri gerekiyor. Kürt sorununu demokratik yollarla çözmeden Türkiye'de tek bir alanda dahi iyileşme yaşanmaz. Aleviler de inanç özgürlüğünü elde edemez. Kürt inkar ve imhasından ötürü Türkiye faşisttir, ırkçı ve tekçidir. Kürt inkarı ve imhası ortadan kalktığında Türkiye, Ortadoğu'nun en demokratik ülkesi olacağı gibi ekonomik olarak da en müreffeh ülkesi olabilecektir.
Son saldırılara karşı demokratik Alevi hareketi içerisinde özellikle temsil düzeyindeki kimi yönetici canların siyasi belirlemeleri, talepleri çok önemliydi. Bunların mutlaka bütün Alevilere mal edilmesi gerekiyor. Yani sadece dernekler, dergahlar, cemevleri olarak değil, tüm Alevi toplumu talepkar kılınmalı, taleplerini dile getirecek kitlesel eylemsellikler içine girebilmelidir, öz savunmalarını geliştirebilmelidir.
Aleviliği muğlaklaştırıcı, iktidar ve devlete yaklaştırıcı saldırılara karşı da Alevilerin daha net ve herkesin anlayacağı bir dille kendilerini anlatması gerekmektedir. Yani Aleviler kendilerini Osmanlının, İttihatçıların ve Kemalist milliyetçilerin yazıp çizdiklerine göre değil; köylerine, dergahlarına, adetlerine, törelerine, edep ve erkanlarına bakarak tanımlamaktan çekinmemelidir.
Alevi olmayanların ya da siyasi kimlikleri olanların cemevlerini girmesi konusu da tartışıldı. Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir?
Bu ve benzer konuların Alevi pîr ve ocakları kendi içinde tartışarak karar vermesi daha doğru olur. Fakat şu söylenebilir; Bir kere cemevi, Alevilerin ibadet yeridir. Cem Alevilerin de rıza ile alındıkları sorgu, sual ve muhabbet meydanıdır. Cemevi de bu ibadetin yapıldığı mekandır. Alevilerin kendisi bile rıza alınmadan o mekana giremiyorsa Alevi olmayan birinin oraya girmesi ya da alınması ne kadar doğru olur?
İkincisi dışarıdan gelen bir insanın Alevilerle ilişkilenmesi cemevlerinde olmamalıdır. Alevilerin kendi ibadet yerlerini siyasi, sanatsal etkinliklerin dışında tutması daha doğru olmaz mı? Birileri bir Alevi temsilcisini, şahsiyetini ziyaret etmek için neden ille de cemevine gitsin ki… Cemevine gidiş, Alevileri ziyaret, Alevilere gitme, oturma anlamına gelmemelidir. Çünkü cemevi Alevilerin bizzat kendilerini gözden geçirdikleri, anlamaya çalıştıkları rıza meydanı ve sorgu mekanıdır.
Aleviliği muğlaklaştıran, inancını, ahlaki değerlerini zayıflatan, üzerinde şüpheye yol açan bu tür tartışmalara Alevilerin izin vermemesi gerekir. Aleviler tabii ki kendi inancından olmayan insanlarla ilişkilenir, Alevilere gidilir. Bu ayrı bir konudur. Fakat kim, Alevilere niçin ve ne amaçla ve hangi gelişmeden sonra gidiyor? Dolayısıyla Erdoğan’ın son ziyareti ve ondan sonra başlatılan tartışmalar, Türk İçişleri Bakanlığı memurlarının bir cemevinin içini kendilerine göre düzenlemesi, bir Alevi açılımının yeniden gündeme taşınması, tüm bunların da saldırılardan sonra olması, Alevilere hakaret olarak algılandı. Çok doğru bir anlamlandırma oldu.
Alevilerle ilişkileniyoruz, sorunlarını da çözüyoruz, denilerek herhangi bir cemevine, vakıf merkezine gidilmesi doğru değildir. Bu Osmanlı oyunudur. Alevileri parçalama hilesidir. Aleviler içine nifak sokmaktır. Türkiye’de ve Avrupa’da Alevi örgütlenmeleri, yönetimleri var, neden onlarla ilişkilenmiyor da herhangi bir cemevi seçiliyor? AKP ve Erdoğan'ın tüccar, Soylu’nun mafyacı aklıyla yapılanlar, Alevileri bölmek, muhatap olmaktan çıkarmak, Aleviliğe kendine göre tanım getirmek oluyor. Bu açıkça Alevilere hakaret ve saldırıdır. Yani özrü kabahatinden büyük denilir ya, onun gibi bir şey oldu.
Cemevi saldırılarını nasıl bir sürecin habercisi olarak görebiliriz?
Türkiye’de her an her şeyin olabileceği bir ortam söz konusudur. Böylesi süreçlerde birçok defa yaşadığımız ve gördüğümüz gibi Alevilere büyük saldırılar yapılmıştır. Sömürgeci soykırımcılık, Koçgiri katliamı ile temelini atmıştı. Bu devlet, Dersim soykırımıyla da adeta faşistleştiğini ilan etmişti. İkinci yüz yılına da faşist bir zihniyetle girmek istiyor. Bu nedenle yeni bir Alevi katliamı yapabilirler. Bu her zaman ihtimal dahilindedir. Peki bunu nasıl boşa çıkarabiliriz? Örgütlenerek, demokrasi mücadelesini vererek boşa çıkarabiliriz. Dolayısıyla Alevilerin kendi demokratik örgütlülüklerini, öz savunma örgütlülüklerini büyütmesi güçlendirmesi gerekir. Alevi gençlerinin kendilerini öz savunma birimleri şeklinde örgütlemeleri gerekir. Çünkü Alevilere dönük büyük saldırılar gündeme gelebilir. Hele ki Aleviler içerisinde bir dağınıklık, bir kafa karışıklığı görülsün, Alevilerde ürkme, geri çekilme fark edilsin! Dolayısıyla Alevilerin demokrasi mücadelesine daha fazla güç vermesi, demokrasi ittifakında yer alması, eşit yurttaşlığı gündemlerinden düşürmemesi, Türkiye’nin Kürt sorununu demokratik çözümü temelinde demokratikleşmesini her koşul altında dillendirmesi gerekiyor. Saldırılar, Alevileri ürkütmemelidir. Tam tersine Alevilerde cesaret yaratmalıdır. Tam da Hüseyince, Zeynepçe duruşun gerektiği bir süreç içindeyiz. Alevi gençleri, kadınları daha büyük bir cesaretle mücadele edebilmelidir. Unutulmamalıdır ki; zorda olan, iktidardaki Türk-İslam zihniyetine sahip faşizmdir. Önü açık olan Alevi kültürü ve Alevi inancıdır. Türkiye’nin geleceğinde temel rol oynayacak olanlar Aleviler ve demokratik İslam anlayışına sahip Müslüman halklar olacaktır. Demokratik Türkiye’nin temel güçleri bu kesimlerdir. Aleviler örgütlü mücadelelerini daha güçlü ve sonuç alıcı sürdürürlerse sadece Türkiye'de değil tüm Ortadoğu’da demokratik yaşamın en etkili kültür olurlar. Hiçbir toplumun, inancın Aleviler kadar önü açık değil, imkanı da bulunmuyor. Alevilerin yakaladıkları bu şansı iyi kullanacaklarına inanıyoruz.
KAYNAK: ANF/ BEHDİNAN
YORUM GÖNDER