KOBANÊ'DEKİ SAVAŞ GÖĞÜS GÖĞÜSE KAZANILDI (4.BÖLÜM)
Kobanê’yi savunan direnişçi, yüreğiyle savaştı, cesaretiyle direndi. DAİŞ’i yenen esas şey bu Apocu irade idi. Kobanê’deki savaş göğüs göğse, ev ev yürütülen bir çatışma sistemiyle kazanılmıştır.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi ve Kürdistan Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan ile söyleşi serimiz bugün dördüncü bölümünde devam ediyor. Üçüncü bölümde yer verdiğimiz Kobanê Direnişi'nin perde arkasını anlatmaya devam eden Karayılan, saldırılarda ABD ve Türkiye'nin rolü ve yapılan görüşmelerin ayrıntılarına dikkat çekti. Ev ev, sokak sokak yapılan direnişte önemli rol alan komutanların, Kobanê'yi özgürleştirmek için nasıl fedai bir ruh ile mücadele ettiğine tanık olacağız.
Daha önceki röportajlarınızda Kobanê direnişinde en etkili rol oynayan kişilerden birinin Şehit Gelhat Gabar olduğunu belirtmiştiniz. Gelhat Gabar’ın Kobanê’ye gidiş süreci ve Kobanê savaşına etkisi hakkında neler belirtebilirsiniz?
Gelhat arkadaş Cudi Bölge Komutanı’ydı. Daha önce gönderdiği bir raporla kendisinin de Kobanê direnişine gitmesini önermişti. Sonradan cihaz yoluyla bir kez daha önerdi. Biz ‘bekle’ dedik. Özellikle Botan savaş pratiğinde birçok saldırı eyleminde bulunmuş, tecrübesi olan cesur bir arkadaştı. Ancak sonrasında Kobanê’de durum az önce izah ettiğim gibi kritik bir hal alınca Kuzey Sevk-İdare Komutanlığımız üzerinden, bir grupla birlikte kendisinin de geçebileceğini bildirdik. O temelde Gelhat arkadaş Cudi’den Kobanê’ye hareket etti.
Bu süreçte şöyle bir şey yaşanıyordu: DAİŞ her gün ilerliyordu ve zaman zaman orada zayıflıklar da görünüyordu. Dolayısıyla biz daha yakından, günlük takip etmeye başladık. Özellikle Ekim ayının 5-6-7’sine kadar DAİŞ sürekli ilerleme yapıyordu. O zaman biz arkadaşlara bisiklet örneğini verdik. Yani nasıl ki bir bisiklet pedal çevrilip de hareket halindeyken hiç düşmüyorsa ama durunca 2 tekerinin üzerinde sabit kalamayıp düşüyorsa, DAİŞ’i de böyle bir bisiklete benzettik. Yani Kobanê’deki arkadaşlara, “Siz DAİŞ’in saldırısını durdurursanız onlar düşer, karşı saldırı imkanı doğar” diye tespitler yapıldı. Arkadaşlar buna çok yüklendiler. Her sabah soruluyordu ama sürekli bir şekilde DAİŞ’in ilerlediği belirtiliyordu. Hatta bir gün hiçbir cephede ilerleme yoktu; arkadaşlar direnmiş, yaptıkları hamlelerle DAİŞ’in saldırılarını kırmışlardı. Ancak DAİŞ bir cephede bir tek ev almıştı. Bu duruma rağmen yine de bisiklet tekerinin döndüğü tespitinden hareketle düşmanın tek bir evi bile almaması gerektiğini belirtmiştik.
Bu konuda Gelhat arkadaşın rolüne değineceğim ama öncesinde kısaca da olsa, kahraman komutan Destina arkadaşın öncülüğünde gelişen direnişe değinmem gerekir: Destina arkadaş Botan’dan Kobanê’ye giden Güney Kürdistanlı bir kadın arkadaş ve komutandı. Onun komutasında bulunan 8 kişilik bir arkadaş grubu, 5-6 katlı bir binayı savunuyorlardı. Müthiş bir direniş oldu. DAİŞ binanın alt katına kadar geldi. Bina içinde de çatışmalar yaşandı. Ama arkadaşları üst katlardan çıkaramadılar; dolayısıyla ilerleyemediler. Sonradan çok yüksek bir miktarda patlayıcıyı bir kamyona yükleyerek kamyonu binanın alt katına yerleştirdiler ve orada kamyonu patlattılar. Yani öyle ki bir deprem etkisi yaratacak düzeyde güçlü bir patlama oluyor. Suruç’taki insanlar bile patlamanın sesini duymuş ve etkisini hissetmişlerdi. Öylece bina tümüyle yıkıldı ve oradaki arkadaşlarımız şehit düştü. Ama bölgedeki diğer arkadaşlar enkazın üzerine koşarak savunma yapmaya devam ettiler ve düşmanın o bölgeyi ele geçirmesine izin vermediler. Böylece o cephede düşmanın hiçbir ilerlemesi olmadı. Aynı anda diğer cephelerde de sıkı bir savunma sistemiyle DAİŞ’in saldırıları kırıldı ve karşı saldırılar başlatıldı. Karşı saldırıda ilk günlerde kayıplar oldu.
Gelhat Gabar arkadaş, Cudi Bölge Komutanı’ydı. Kendisini Kobanê’ye önerdi. Kabul ettik. Kobanê’de saldırı timlerinin başına geçerek, karşı saldırıyı başlattı. DAİŞ’in mevzilerini ilk o çözdü. Sonra onun açtığı yoldan gidilerek ev ev, sokak sokak ilerleme sağlandı. Kimsenin hakkını yememek lazım; diğer arkadaşlar da vardı ama Gelhat arkadaş öncülük yaptı.
İşte Gelhat arkadaş bu noktada çok önemli bir rol oynadı. Gelhat arkadaş Kürdistan’da çeşitli saldırı eylemlerinde yer almış, saldırı konusunda ileri düzeyde tecrübesi bulunan bir komutandı. Fedai, özel kuvvetler mensubu, cesur bir arkadaşımızdı. Kendisi saldırı timlerinin başına geçerek, karşı saldırıyı başlattı ve o temelde başarının tarzını oturttu. Yani DAİŞ’in mevzilerini çözdü ve onun açtığı yoldan gidilerek parça parça bu biçimde ilerleme sağlandı. Ev ev, sokak sokak ilerleme yapıldı ve direniş büzülme sürecinden çıkarak giderek genişleme sürecine girdi. Kobanê’de o daracık mevzilenme böylece genişledi. Bu şekilde her gece bir sokak ilerleme durumuna geçti. Kimsenin hakkını yememek lazım; tabii ki diğer arkadaşlar da vardı ama bu tarzın oturtulmasında Gelhat arkadaş önemli bir rol oynadı ve öncülük yaptı.
Peki Koalisyon’un sürece dahil olma durumu nasıl gelişti?
O vakit ABD Başkanı Obama ve daha birçok ülkenin lideri Kobanê’deki durumu uydudan seyrediyorlarmış. Tıpkı bir filmi izler gibi. Ancak Kobanê’yi savunan güçlerin DAİŞ’ten her gün parça parça kimi yerleri alarak büzülme aşamasından saldırı pozisyonuna geçtiği görülüyor. Kısaca, Kobanê’deki direnişçilerin imkansızlıklara rağmen keleş ve el bombalarıyla DAİŞ’e karşı müthiş bir direniş geliştirdiklerini anlıyorlar. Belirtildiğine göre bu temelde Obama, Erdoğan’ı arıyor ve ona, Kobanê’dekilerin hala direndiklerini, onlara cephane ve silah ulaştırılması halinde bu direnişin güçleneceğini, destek sunmak gerektiğini söylüyor. Ancak Erdoğan orada savaşanların YPG değil PKK olduğunu belirterek, PKK’nin DAİŞ’ten daha tehlikeli bir terörist örgüt olduğunu ve böyle bir desteğin kendileri tarafından kabul edilemeyeceğini söylüyor.
Yani çıkan tabloya göre Erdoğan size kapıyı açmış; arkadaşlarınızın Kobanê’ye girmesine ses çıkarmamış ama dışarıdan gelebilecek desteklere karşı da bu biçimde tavır almış...
Çünkü belirttiğim gibi Erdoğan, Kobanê’yi PKK için bir mezarlık olarak planlamıştı. Bu yüzden Obama’ya öyle bir tavır alıyor; bu yüzden kendi yerel güçlerine de “göz yumun” diyerek ‘hepsi gitsin ve orada ölsün’ diye korkunç bir katliam planı tezgahladığı açıkça görülüyor. Sözümona o zaman İmralı görüşmeleri var; güya ateşkes var ve çözüm olacak! Zaten adına çözüm denilen süreç de aslında özel savaşın bir taktik uygulaması olarak geliştirilmiştir. Bu sonradan çok daha iyi anlaşıldı. O dönemde PKK güçlerinin Kobanê’ye gelmesi, onlar için bulunmaz bir fırsat haline dönüşmüş oluyor ve o yüzden göz yumarak o arkadaşların hepsinin Kobanê’ye gidip ölmesini sağlamaya dönük DAİŞ ile birlikte belli bir plan içerisinde oldukları net bir biçimde açığa çıkmıştır.
Ama Erdoğan’ın bu çabalarına rağmen Koalisyon yine de devreye gireceğini duyurdu...
Nihayetinde Erdoğan, Obama’ya öyle cevap vermesine rağmen, Obama da kendi gözleriyle gördüğü için buna inanmıyor. Belki de “kim olursa olsun bunlar DAİŞ’e direniyor” diyerek kimsenin DAİŞ’e karşı direnme gücünü gösteremediği o ortamda ABD’nin çıkarları açısından bu direnişi desteklemeyi daha yeğ görmüş olabilir. ABD’nin öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon güçleri 16 Ekim’de Kobanê’deki direnişçileri destekleme yönünde bir karar alıyor ancak bu hemen günü gününe hayata geçmedi. DAİŞ’e karşı olan hava saldırıları daha sonra başladı.
Hava saldırılarının Kobanê direnişine etkisi ne düzeyde oldu?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: O tarihe kadar zaten Kobanê’deki direnişçiler, Kobanê’nin beli bir kısmını DAİŞ’ten almışlardı. Artık saldırı halinde olan Kobanê direnişçileriydi. ABD’liler ve Koalisyon güçleri bunu gördüler. Günbegün başarının geliştiğini, Kobanê’de DAİŞ’in zorlanma sürecine girdiğini, bizzat İHA’ların çektiği görüntülerde izliyorlar. Zaten ondan sonra destek sunma kararını aldılar.
Karar aldılar ama nasıl uygulanacak! Çünkü YPG’yle hiçbir ilişkileri yok. Orada koordinat verecek bir kimseleri yok. Çok ilginç bir durum yaşandı o zaman: Süleymaniye’de YPG’nin temsilci gibi görevlendirdiği bir arkadaşları vardı. ABD Özel Kuvvetlerinin bir komutanı YNK’nin yoluyla onunla ilişki kuruyor. O arkadaş da Kobanê’deki YPG komutanlarıyla konuşuyor; ‘nerelerin vurulmasını istiyorsunuz’ diyor. Onlar da her seferinde zorunlu olarak cepheyi değil de, cephenin gerisindeki kimi yerleri söylüyorlar. Çünkü cephede çatışan, dolayısıyla kendilerine yakın olan çetelerin yerlerini verseler, belirli bir koordinat olmadığı için kendileri de vurulabilirlerdi. Zaten yanlışlıkla iki sefer kendi güçleri de uçaklar tarafından vuruldu. Bu tür kazalara yol vermemek için “mesafe olarak bilmem şu binadan şu kadar metre uzakta olan şu hat var; orayı vurabilirler” biçiminde o arkadaşa bilgi veriyorlar; o da ABD’li yetkililere bilgi veriyor ve uçaklar o biçimde vuruyor. Yani öyle etkili, savaşı doğrudan güçlendiren bir rolden uzak bir biçimde vuruşlar oluyordu. Kuşkusuz belli bir rolü olmuştur ama Kobanê’deki savaş göğüs göğse, ev ev yürütülen bir çatışma sistemiyle kazanılmıştır.
Çok sonraları YPG komutanlarına ve bizim orada bulunan arkadaşlara GPS ulaştırıldı. YPG’liler GPS’lerle kendi konumlarını belirliyorlardı; yine aynı arkadaş yoluyla kendi koordinatlarını veriyorlardı ve aynı biçimde vurulacak yerlere yönlendiriyorlardı. Dolayısıyla Kobanê’de hava saldırılarının katkısı fazla olmadı. Eğer koordinat verme ve böylece hedefleri havadan vurma durumu olsaydı, daha sonuç alıcı olabilirdi. Ama maalesef Kobanê kurtarılana kadar böyle bir şey yoktu. Tahmin üzerine yerler söyleniyordu; onlar da o yerleri vuruyorlardı.
Tabii ki mevcut saldırıların da bir etkisi olmuştur ama aslında daha sonra, yani Kobanê’nin kurtarılmasından sonra bazı ABD’li uzman askerler alana geldi; onların gelmesiyle beraber yer ve hava koordinasyonu sağlandı, ondan sonra daha çok Minbic, Tabka ve Reqa hamlelerinde daha aktif bir rol oynamış oldukları belirtiliyordu. Ama Kobanê direnişi daha çok özgüce dayanan bir direnişti. Yani gecikmeli olarak Uluslararası Koalisyon’un, “biz de oradaki DAİŞ'çileri vuracağız” diye karar alması ve vurmaya başlaması, belirttiğim nedenlerden dolayı savaşa direk etki yapacak, isabetli vuruşlardan çok, tahmini olarak belirtilen yerleri vurma tarzında oldu. Bunun da savaşa etkili bir katkısı olmuyordu.
Savaşta teknikten çok insan etkiliydi diyebilir miyiz?
Her ne kadar DAİŞ’in elinde tanklar ve çeşitli zırhlı araçlar olsa da bunu söylemek mümkündür. Hatta, “Kobanê Savaşı tamamen DAİŞ ile aslında PKK’nin karşılıklı bir irade savaşıydı” denilebilir. Ve bu savaşın sonucunda DAİŞ, PKK’nin ideolojisi ve iradesi karşısında yenildi. Kobanê’de gerçekleşen olay budur. Uluslararası güçlerin bunda fazla rolü yoktur. Özellikle esas savaş Ekim’in başından itibaren 20-25 Ekim’e kadar geçen süreçte oldu. Savaşın kaderini o süreçte yaşanan gelişmeler belirledi ve bu tarihler arasında güçlerimizin alana ulaşması, YPG ile bütünleşerek DAİŞ saldırılarını durdurması, sonra da karşı saldırıyı başlatarak giderek sokak sokak DAİŞ’in aldığı yerlerin elinden geri alınması, kurtarılmış alanları genişleterek DAİŞ’i geriletme sürecine girmesi, savaşın kaderini belirleyen önemli bir direniş halkasıydı. Bu direnişte aslında DAİŞ’in o çok övündüğü fedai, ‘ölürsem cennete giderim’ yaklaşımıyla kendini ölüme atan tutumu karşısında PKK’nin kararlı ve fedaice direnişi önlerinde bir duvar oldu ve onları yerle bir etti. Esas yaşanan bu gerçeklikti.
O açıdan Kobanê şehir direnişi çok önemli bir direniştir. Burada YPG’lilerle HPG’lilerin destansı direnişi; yine Şehit Gulanların ve Zehraların şahsında YJA STAR’lı kahramanların direnişi; YPJ’lilerin de Zozan ve Rêvan Kobanê gibi fedailerin eylemleriyle kahramanca direnerek kendini dünyaya tanıtacak bir düzeyde bir duruşu sergilemesi; yani bir bütünen YPG-YPJ, HPG-YJA STAR’ın Kobanê şehir direnişinde göstermiş olduğu iradeleşme düzeyi çok çok anlamlı ve değerlidir. İnsani yetenek ve gücünün nelere kadir olduğunu gösteren açık bir tablodur. Çünkü burada tanklara karşı ferdi silahlarla direniş olmuştur. O zırhlı, kendini patlatan araçlara karşı direnişçilerin en büyük silahı yüreği ve fedai cesareti olmuştur. Bunun dışında elde olan bir tek kleş, el bombası ve B-7 gibi ferdi silahlarıydı. Kobanê’yi savunan direnişçi, bir yerde aslında yüreğiyle savaşıyor, cesaretiyle direniyor ve bu temelde DAİŞ’e karşı saldırıyı başlatarak DAİŞ’i yenmeyi başaran büyük bir iradeleşmeyi gösteriyor. Bilindiği gibi bu iradeleşme daha sonra karşı saldırı pozisyonuna geçti; Kobanê’nin kurtarılmasına kadar gitti ve DAİŞ’i yenen esas şey bu Apocu irade idi.
Kobanê’de direnen komuta ve savaşçılarla görüştüğünüzü belirttiniz. Bu görüşmelerde ne yapıyordunuz? Savaşı siz mi yönetiyordunuz?
Kuşkusuz savaşı ben veya bizler değil bizzat Kobanê’deki komutanlık yönetiyordu. Bu komutanlıkta daha çok YPG’li arkadaşlardan oluşuyordu. Çünkü onlar şehri ve alanın detaylarını tanıyorlardı ama HPG’den giden arkadaşlar da katıldılar ve destek sundular. Ben daha küçük yaşlardan beri Kobanê’yi tanıyordum, orada kalmıştım. O açıdan şehri iyi tanıyordum fakat şehir büyümüştü. Bir de mahallelere, caddelere yeni isimler verilmişti. O yüzden bazen oradaki arkadaşları arıyor durumlarını soruyordum. Onlarda bana evler üzerinden izah ediyorlardı. Yani işte Hemê’nin evi, Doktor’un evi, Camiya Hecî Reşid, Mekteba Reş, Qonaxa Şahin Beg, Asayiş, Fırın, Halep tarafı gibi tanınan bilinen yerlerle izah ediyorlardı. Biz öylece DAİŞ’in nereye ulaştığını, nereden cephe alınması gerektiğini anlıyor ve o temelde biz de arkadaşlara gerekli olduğunda öneri ve görüşlerimizi sunuyorduk. Ayrıca DAİŞ’in saldırılarını nasıl karşılayacakları; nasıl tedbir alacakları, gücün nasıl motive edileceği, vb. hususlarda katkı sunmak amacıyla biz de zaman zaman tecrübelerimize dayanarak komutanlığa görüşler sunuyorduk.
Ulusal bir görev olarak Kobanê direnişinin başarısı tüm halkımız için büyük önem taşıyordu. Savaş artık bizler için de saldıran güçler için de çok önemli stratejik bir aşamaya girmişti. Öyle bir an geldi ki Kobanê’nin içindeki savaş tamamen bir fedailer savaşına dönüştü. Çünkü, DAİŞ denilen olgunun mantığında aslında geri çekilme yoktur. Zaten hiçbir zaman kendi güçlerine geri çekilme talimatını vermiyorlar. Oysa savaşta geri çekilme de bir taktiktir. Yani çoğu zaman güçler daha kapsamlı saldırılar için ya da savaşı tümden kazanmak için geri çekilme taktiğini de kullanıyorlar ama birçok konuda olduğu gibi bu konuda da DAİŞ’in mantığında tek düze bir yaklaşım var, geri çekilme yok ve sürekli ilerleme gibi bir eğilimleri var. O yüzden onları Kobanê’den söküp atmak kolay değildi. Her evin içine girip o evin içindekileri öldürmek gerekiyordu. Özellikle başlangıçta başka türlü geri gitmiyorlardı. Bunun için çoğu yerde arkadaşlarla onlar arasında en fazla bir duvar vardı. Bizimkiler de, onlar da o duvarları deliyorlardı. Kim önce delse ve kim önce karşıdakini vursa o kazanırdı. Kobanê’de gelişen bu biçimde bir fedailer savaşıydı.
Gözlemlediğimiz kadarıyla gerillanın kimi özel görevlendirilmiş birimleri dışında güvenlik açısından hiç kimse telefon, internet, vb. iletişim araçları kullanmıyor. Siz ise telefonla görüştüğünüzü belirttiniz. Bu durum sizin için herhangi bir sorun oluşturmadı mı?
Hayır; o dönemde farklı türden bir sorunla karşılaşmadım. Ancak o zaman Kobanê’deki komutanlarla yaptığım görüşmelerin hepsini MİT kaydetmiş ve ABD’ye dosya halinde vermişti. “Buradaki savaşı YPG değil, HPG yürütüyor; bakın Karayılan bizzat yönetiyor, bu da belgesidir” demişlerdi. O zaman ABD’liler de YPG’nin Süleymaniye’deki temsilciliğine bunu sormuş. Bu bilgiyi bana, yine bir telefon görüşmesinde Kobanê’deki YPG Komutanlığı iletmişti. Bunu ilettikten sonra ben arkadaşa o anda nerede olduğunu sordum. Yerini söyledi. Baktım, yeri Korali köyüne yakındır. Ben de kendisine “sen Korali köyüne git; oradaki halkla da bir merhabalaşmak istiyorum” dedim. ‘Tamam’ dedi. Yarım saat sonra tekrar telefonu açtı; “ben şu anda Korali’deyim, halkın çoğu da hazır bulunuyor” dedi. O zaman telefonla halktan bazı insanlarla konuştum. Yine telefonun hoparlörünü açıp genel olarak da halktan toplanan insanlara hitap ettim. Halk da görüşlerini söyledi. Hepsi beni tanıyordu, duygusal selamlaşmalar oldu. Bir nevi, telefon üzeri bir halk toplantısı yaptık. Ondan sonra arkadaşa, “şimdi bizi dinleyen MİT ile CIA veya daha başka istihbarat örgütleri şunu bilmeli: Ben sizlerle eğer ilişkideysem, benim akrabalık, sosyal bağlarım vardır; ben bu sosyal bağlarıma dayanarak askeri tecrübemi sizlerle paylaşıyor, destek sunmayı hedefliyorum. Buna hiç kimse hiçbir şey diyemez. O bizi dinleyen ve dosya halinde çeşitli güçlere sunanlar bunu da bilmelidir; bunu da dosyaya eklesinler” diye konuştum. Sanırım bunu CIA, vb. başka istihbarat örgütleri de duymuş olmalı. Çünkü Türk devletinin o yönlü verdiği dosyalar sonuçsuz kaldı. Bir daha da bize yansıyan bir şey olmadı. Kısaca Kobanê meselesi artık bir ulusal mesele oldu. Zaten aynı çerçevede bildiğiniz gibi Güney’den bir pêşmerge grubu da Kobanê’ye gelmişti.
DENİZ KENDAL/ZAGROS
KAYNAK: ÖZGÜR POLİTİKA
YORUM GÖNDER