GERİLLA SÜREKLİ GÖNÜLLÜLÜKTÜR
Depremler sonrası seferber olan gönüllülerin çabasına dikkat çeken YJA Star komutanlarından Feride Alkan, “Gerilla, gönüllüler ordusudur. Gönüllü olarak toplumuna, halkına, zulmü altındaki milyonlara kendini adamaktır” dedi.
Felaketi yaratanın deprem değil, devlet olduğunu belirten YJA Star komutanlarından Feride Alkan, bu bilinçle insanca olana yönelmenin, bunu idrak etmenin, çözüm anahtarını oluşturduğunu söyledi.
Bazarcix ve Elbistan merkezli depremler, bir ayını doldurdu. YJA Star komutanlarından Feride Alkan, felakete dönüşen depreme ve bu süreçte yaşananlara dair ANF’ye konuştu. Kapitalist modernitenin, cinsiyetçi zihniyetin, ırkçı devletin insanı kendine yabancılaştıran gerçeğinden sıyrılmak için böyle yıkımları beklemek gerekmediğini belirten Alkan, “Burada felaketi yaratanın deprem değil devlet olduğunu bilmek, bu bilinçle insanca olana yönelmek, insanca olanı en çıplak haliyle idrak etmek, işin çözüm anahtarını oluşturuyor” dedi.
İNSANI ACILARIYLA BIRAKTIĞI GÖRÜLDÜ
İnsanı, doğadan, insanilikten uzaklaştırıp kendine ve toplumuna yabancılaştıran devlet aygıtını sorgulamak gerektiğini vurgulayan Alkan, şöyle devam etti: “Devletin böyle anlarda nasıl da insan ve toplum düşmanı kesildiği, insanı nasıl da acılarıyla başbaşa bırakıp rant devşirmeye yöneldiği daha çıplak da görülebilir. Böyle anlar turnusoldur; herkesin gerçek rengini açığa çıkarma gücündedir. Kim gerçekten ne kadar insanidir konusunu, yani toplum olmanın besmelesini netleştirir. Toplumsallık sınavıdır. Devlet aygıtı böylesi sınavlarda istisnasız sınıfta kalmaktan kurtulamıyor. Tarih boyunca binlerce algı operasyonuyla kendisini halkın, toplumun, kadın ve çocukların güvenliğinin garantisi olarak ortaya koyan, gerçek ortaya çıkmasın diye binlerce göz kamaştırıcı örtüyle örtünen devlet, tam da bu anlarda her şeyiyle ortaya çıkmıştır. Elbistan ve Pazarcık merkezli depremlerde de böyle oldu. Devletin gerçek yüzü, en çıplak biçimiyle ortaya çıkardı. Tüm şaşaalı örtülerini söküp attı, sistematik algı operasyonlarıyla uyuşturulan zihinleri, sis perdelerini yerle yeksan etti. Kutsal devlet, baba devlet, ulus devlet kalıpları zihinlerden söküldü, yerine annelerin göz yaşları içinde ifade ettiği ‘devlet ne ölümüze kefen ne de dirimize çadır getirdi’ çıplak gerçeği geçti. Enkaz altlarından ve hayalet şehirlerden yükselen ‘vergimizi verdiğimiz, askerliğine gittiğimiz, memuru, işçisi olduğumuz devlet nerede?’ haykırışları, devletin gerçek tanımı olarak toplumun zihnindeki yerini aldı.”
İNSAN ANCAK TOPLUMUYLA VAR OLABİLİR
Rantçı devletin yol açtığı, adım adım inşa ettiği bu felaketle bir kez daha insanın, ancak toplumuyla var olabildiğini, ayakta kalabildiğinin, acılarını sarabildiğinin görüldüğünü vurgulayan Alkan, şunları söyledi: “Toplum, birlikte yaşam, birbirini hissetme, dayanışma, ortaklaşma demekse işte bunun vazgeçilmezliğini herkese gösterdi. Devletten önce insanların, sivil toplumun, belki de nefret ettiği dili konuşanların, küçümsediği kültüre sahip olanların ona yetiştiğini, her şeylerini paylaştığını, kendilerini tereddütsüz riske atarak enkaz altından onları ve sevdiklerini çıkarmaya çalıştıklarını gördü, yaşadı, bilince çıkardı. Devlet denen aygıtın ise rutininden hemen çıkamadığını, ancak kar-zarar hesabı yaptıktan sonra, yani iş işten geçtikten sonra devreye girdiğini, çünkü onun için rantın esas olduğunu, kar gelmeyen yere can havliyle kolay kolay gitmediğini, insanla ilgilenmediğini gördüler. Bu, acıyla öğrenme, yeni bir toplum bilincinin başlangıcı olacak güçtedir. Bu da gerçek ve tek felaket olan devletten, onun faşist yapısından, iktidarcı rantçı politikalarından kurtulmak için önemli bir fırsattır.”
DEVRİMCİ DURUŞ DA GÖRÜLDÜ
Büyük gönüllü seferberliğinde toplumun devrimci yönünün de görüldüğünü savunan Alkan, şunları dile getirdi: “Bir kez daha anlaşıldı ki; insani duyguların, toplumuna karşı sorumluluk bilincinin, haksızlığa tahammülsüzlüğün şekillendirdiği, eyleme geçirdiği duruştur devrimcilik. Bencillikten kurtulup topluma karşı sorumluluk duygusuyla hareket etmenin, empati yapabilmenin, demokratik adil düşünebilmenin yaşam arayışıdır devrimcilik ve bunun en yoğunlaşmış hali olarak gerillacılık. Bu anlamda denilebilir ki devrimciler, özelde de devrimciliğin yoğunlaşmış, eyleme dönüşmüş hali olarak gerillalar, tıpkı depremde yardıma koşan gönüllüler gibidir. Depremde yardıma koşan gönüllüler, büyük bir felaket karşısında uyanıp insani duygularda yoğunlaşan insanlardır ve bu onların özgünleşmiş bir dönemlerinin ifadesidir, yani sürekli halleri değildir. Öte yandan bu temeldeki sürekli bir duruş ve yaşam tarzının ifadesi olarak gerillacılık ve de devrimcilik, daha derin bir öngörü ve daha köklü bir sezişle insanlığın içinde bulunduğu adaletsizliğe dayanamayıp yardıma koşan, adil bir dünya için kendilerini toplumlarına, halklarına, insanlığa feda edenlerin tanımıdır. Bu yüzden deprem felaketinde de bir kez daha her insanda devrimci bir yön olduğuna, insani duyguların, sorumluluk bilincinin yükselişe geçtiği anlarda her insanın devrimcileşebildiğine tanıklık ettik hep birlikte.
GÖNÜLLÜLERİ KENDİMİZ BİLDİK
Gerçekten de depremin ilk iki haftasında Kurdistan ve Türkiye’de on binlerin, yüz binlerin devrimcileştiğine şahit olduk; hayranlıkla, yürekten bir sevgiyle takip ettik Kürdistan dağlarından. Faşist devletin engellerinden dolayı gerillalar olarak yardımlarına koşamadığımız yüz binlerce insanımızın yardımına koşan gönüllülerle sevindik, onları kendimiz sandık, bizmişiz gibi sevdik, hayranlıkla, minnetle takip ettik. Bir kez daha gördük ki; eğer bu büyük devrimci potansiyel süreklileşirse, yani kapitalist modernite ve ulus devletin zehrini kusup her anlamda insanileşen bir bünyeye evrilirse Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin, Önder Apo’nun ortak hayali, ortak amacı gerçekleşmiş, demokratik Türkiye-özgür Kurdistan sürecine geçilmiş, tüm zenginlikleriyle yepyeni bir toplumsal yaşam inşa edilmiş olacaktır.
Çok net gördük ki; Denizlerin ruhu, Önder Apo’nun felsefesi, Kurdistan-Türkiye toplumuna hakimdir ve bu çok büyük bir devrimci güçtür. Zaten on binlerce devrimcisi, gerillası olan bir toplum, nasıl insani yetilerinden, devrimci özünden yoksun olabilir ki? 50 yıldır Kurdistan ve Türkiye’deki mücadeleye öncülük yapan PKK ve PKK çizgisinde 39 yıldır Kurdistan dağlarında gerillacılık yapan on binlerce yiğit kadın ve erkek, bu büyük insani özün ifadesi, sonucu, geliştiricisi değil midir ki?”
YETER Kİ GEÇİCİ RUH VE DURUŞ OLMASIN
Depremlerin, doğayı göz ardı ederek şehirleşmeyi geliştiren devlet aygıtının rantçı politikaları nedeniyle felakete dönüştüğünü; milyonlarca insanı canından, malından, toprağından, hayallerinden ettiğini kaydeden Alkan, şöyle konuştu: “Ne için yaşıyoruz ve nasıl yaşamalıyız sorularını yeniden herkese sordurttu. Devletin insanlık karşıtı gerçeğini açığa çıkardığı gibi insanın toplumsallığını ve toplumuyla var olabildiği gerçeğini de öğretti. Doğayla uyumlu, demokratik, sade bir yaşamın önemini gözler önüne serdi. Esas olanın insanca yaşam, ortaklaşma, dayanışma olduğunu herkese bir kez daha kavrattı. Yani devrimciliğin ve bunun en sade yaşam biçimi olan gerillacılığın başka bir tanımının toplumlar için de en iyi yaşam olacağını açığa çıkardı. Depremden geriye belki de acılar kadar yardımlaşma, dayanışma, ortaklaşma belleklere kazınacak. Deprem alanlarına koşan gönüllüler, hayatlarının en anlamlı zamanı olarak bu günleri hatırlayacak, iyilikle yad edecek, vicdanını, insani yönünün o andaki rahatlatıcı hissiyatını kendi gönül hazinesi olarak yanında taşıyacak. Bu anlar onların insan olarak en fazla güzelleştiği, anlamla dolduğu zamanları, yani iyiliksever, fedakar, bireycilikten uzak, cesaretle dolu anları olarak yer edecek, hayatları boyunca hep onlara güç verecektir. Bu yüzden felakete gönüllü olarak giden yüz binler, milyonlar bilmeli ki; bu onların sürekli hali, hayat anlayışı, yaşam tarzı ve insani karakterleri olursa büyük bir devrimci duruş olarak faşizmi yenecek, dünyayı değiştirecek enerjiyi de beraberinde geliştirecektir. Yeter ki bu geçici bir ruh ve duruş olmasın. Yeter ki yeniden kapitalizmin ve dolayısıyla faşizmin aşına su taşıyan milliyetçilere, cinsiyetçilere, bencillere, paragözlere, özel mülkiyetçilere dönülmesin. Yani hep toplumcu, dayanışmacı, adil, eşitlikçi olunsun, bunun peşinde olmayı yaşam bellesin. Devrimci öz korunsun.
GERİLLACILIK ZAMANIN ANLAM ARAYIŞIDIR
Bilinmeli ki; devrimci ve özelde de gerillacı hep bu duyguda, bu hissiyatta, bu gönül zenginliğindedir ve bu yüzden hep mutlu, huzurludur. İnsan aklının alamayacağı kimyasal silahların, ağır bombardımanların altında bile sakin, serin kanlı, umut dolu, kendine güvenlidir. Zira gerillacılık, zamanın anlam arayışıdır. İnsani duyguların, sorumluluğun, bilincin zirvede yaşanmasıdır. Zorda olan halkına, toplumuna, ezilen kadına, gençliğe; yok sayılan kültüre, dile; talan edilen ağaca, suya, kuşa, kurda sahipleniştir. Adaletsizliğe, haksızlığa tahammülsüzlük, adil bir dünya için kendinden vazgeçip toplumu için adanmışlıktır. Yaşamı en sade biçimiyle yaşama, en katıksız biçimde var olma ve karşılıksızlığı ilke edinmedir. Gerillacılık, sürekli olarak gönüllülüktür. Gönüllü olarak toplumuna, halkına, zalimin zulmü altındaki yardıma muhtaç milyonlara kendini adamaktır. Gerilla bu şekildeki gönüllülerden oluştuğu için birliktelikleri, arkadaşlıkları, yoldaşlıkları çok güçlüdür. İki haftalığına deprem bölgelerinde bir araya gelen gönüllüler nasıl ki ekmeğini, giysisini, sevincini, çayını paylaştığı arkadaşlarını hiç unutmayacak ve hep sevgiyle anacaksa işte öyle gerillacı bir ömür boyunca gönüllü olarak birlikte yaşadığı, aynı adanmışlıkla birlikte yol aldığı yoldaşıyla dünyanın en anlamlı, en içten, en samimi arkadaşlıklarını geliştirir, onun maneviyatıyla dolar, beslenir. Bu anlamda denilebilir ki; dünyanın en fazla maneviyat, bilinç, irade geliştiren ilişkisidir yoldaşlık ilişkisi. Bu güçlü maneviyattır onları büyük zorluklar karşısında koruyan, besleyen, yılmaz ve yıkılmaz kılan. Bu büyük maneviyat, maddileşme olarak onları hem sürekli besler hem de faşizmi yıkan, toplumu umutla mücadeleye yönelten pozitif enerji olarak büyür. Adil bir dünya, ekolojik-demokratik-kadın özgürlükçü bir toplumsal inşa için bir araya gelen gönüllüler ordusu olarak gerilla, zamanın anlam arayışı, yaşamın gerçekçi, sade tanımıdır ve bu arayışta olanların çekim merkezidir. Bu yüzden adil bir dünya ve bu temeldeki yeni yaşam arayışçısı herkesin dostu, yol arkadaşı, dava işçisidir. Bu yüzden depremle gelen devlet felaketinin de çözüm iradesidir…”
TÊKOŞÎN AXÎN/ BEHDÎNAN
YORUM GÖNDER