15 ŞUBAT ULUSAL SOYKIRIM GÜNÜDÜR
15 Şubat’ın Kürtler açısından ulusal soykırım olduğunu vurgulayan KCK Genel Başkanlık Konsey Üyesi Zilar Stêrk, Kürtlerin uluslararası komplo karşısında kendi önderliği etrafında daha fazla kenetlendiğine dikkat çekti.
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemlerde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik sarf ettiği sözlere dair değerlendirmelerde bulunan KCK Genel Başkanlık Konsey Üyesi Zilar Stêrk, şu çağrıda bulundu: “Daha Kürt sorununun adını bile koymaktan, Önder Apo’nun adını anmaktan çekinen birinin, İmralı’daki tecrit sistemini dillendiren, ortaya koyan, orada yaşanan gerçekliği kabullenen, bu cesareti gösteren herhangi bir söylemi var mıdır? Yoktur. Kim sana itibar eder? Eğer gerçekten Kürt sorununu çözme yolunda bir niyetiniz varsa, o zaman buyurun İmralı kapılarını derhal açın.”
KCK Genel Başkanlık Konsey Üyesi Zilar Stêrk, 15 Şubat uluslararası komplonun yıl dönümünde komplonun tarihsel boyutlarına, İmralı’daki ağırlaştırılmış tecride, DAİŞ çetelerinin Hesekê saldırısına ve 1 Şubat’taki kapsamlı hava saldırılarına ilişkin Medya Haber’in sorularını yanıtladı.
15 Şubat 1999’da gerçekleşen uluslararası komplonun 24. yılına girerken, geriye dönüp baktığımızda bu komployu Kürt halkının son yüzyıldaki tarihi içerisinde nasıl ele almak mümkün?
Uluslararası komplonun üstünden tam 23 yıl geçti. 24. yıl dönümünde bu çirkin ve kirli komployu ve komplocu güçleri bir kez daha bütün kinim ve nefretimle kınıyor ve lanetliyorum. Önder Apo’nun bu komplo karşısındaki tarihi duruşunu ve direnişini, İmralı duruşunu bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Kendini büyük bir fedai ruhla Önderliğimiz etrafında ateşten çember yapan “Güneşimizi Karartamazsınız” şehitlerini Halit Oral yoldaş ve Viyan Caf yoldaş şahsında bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum, anıları önünde saygı ile eğiliyorum.
Bu komplo süreci, sadece 1999 ile başlayan bir süreç değildir Kürt halkı açısından. 1920’lerin 20’nci yüzyılın başlarında Şêx Said serhildanı sürecinde yine bir Şubat ayında, hatta bir 15 Şubat gününde isyan hazırlıklarını boşa çıkarma sabote etmeye yönelik, çok komplovari bir biçimde isyana erken doğum yaptırıldı. Bu Kürtlerin o dönem açısından belki de Kürtlerin kaderini daha o dönemden başlayarak değiştirecek olan özgürlük umutlarına, ulusal bir varlığa doğru akıtacak olan çok ciddi bir kalkışmaydı Kürtler açısından. Kürt halkı açısından şunu söylemek mümkün. Bir halklaşma sürecini yaşıyordu. Bu halklaşma sürecinin ilerlemesini engellemek için daha o dönemlerde Şêx Said isyanı şahsında Kürtlerin bu arayışları; özgürlük arayışları ve umutları sabote edildi, darbelendi. Ondan sonra gelişen isyanlar da ezdirilerek, boğdurularak Kürtlerin o dönem açısından uluslaşma, halklaşma süreci komplovari bir biçimde sabote edildi, engel olundu. Bildiğiniz gibi 20. yüzyılın başlarında bütün halklar kendi uluslaşma süreçlerini yaşıyorlardı. Kürtler de bu sürece girmişlerdi, fakat bu süreç böylelikle sabote edildi. Bu açıdan 15 Şubat tarihi, 15 Şubat günü Kürtler açısından ulusal soykırım günüdür. Önderliğimiz bu çerçevede tanımladı, çok yerinde bir tanımdır. Dolayısıyla 15 Şubat komplo günü sadece PKK’li Kürtler için değil, sadece Apocu Kürtler için değil, aslında bütün Kürtlerin ulusal soykırım günü olarak tanınmalıdır. Bütün Kürtler, bu günü bu şekilde de tanıyor. Tanımayanların da bu biçimde tanımaları ve tanımlamaları gerekir. Bu anlamıyla 15 Şubat günü, bütün Kürtler için kara bir gündür. Dolayısıyla intikam, özgürlük ruhuyla, başkaldırı ruhuyla 15 Şubatları karşılamak gerekiyor. Zaten Kürtlerin büyük çoğunluğu her yıl 15 Şubat’ı böyle bir kara gün olarak, bunun karşısında iradi kararlaşmayı yeniden yeniden yaşadığı bir gün olarak karşılıyor, protesto ediyor, tutum koyuyor, Önderliğini sahipleniyor.
15 ŞUBAT KÜRT’ÜN ÖZGÜRLÜK ARAYIŞINA MÜDAHALEDİR
Diyebiliriz ki PKK hareketi hem Kürt tarihinde Kürdistan tarihinin en büyük isyanı en büyük özgürlük hareketi olarak ortaya çıktı. Kürtlerin yeniden varlık sahibi olduğunu Kürtlere hatırlattı. Gerçekten her anlamda ulusal bir varlık konumuna getirtti. Ulusal bilincini geliştirdi, ulusal irade sahibi kıldı. Kendi kaderine kendisi karar verir bir duruma getirdi. Önder Apo öncülüğünde gelişen PKK hareketi karşısında sömürgeci, soykırımcı Türk devleti gerçekten çok zorlandı. Neden çok zorlandı? Aslında süreci böyle yürütmeyebilirdi de. Yani Kürtlerin bu ulusallaşma sürecini bu iradi sürecini, onursal sürecini kabul edip süreci daha farklı da yürütebilirdi. Kendisini Ortadoğu’da daha büyük bir güç haline getirmenin bir basamağı haline de getirebilirdi. Ama bu şekilde yürütmedi. Bunu kendi çıkarlarına uygun bulmadı. Kendi alıştığı gelenekselleşmiş inkar-imha siyasetinde ısrar etti. Sömürgeci, soykırımcı siyasetinde sürekli ısrar etti.
Bu siyasetinde, bu stratejisinde, soykırımcı stratejisindeki ısrarı nereye gelip dayandı? Gücünü Önder Apo öncülüğünde gelişen PKK hareketini; Türk ulus devletinin bastırmaya, sindirmeye ve bitirmeye gücü de yetmedi. Dolayısıyla uluslararası güçler yeniden devreye girdi. Yani aslında uluslararası komplonun geliştirilmesi diyebiliriz ki Türk ulus devletinin karşısında çaresiz kaldığı bir türlü bastıramadığı bir türlü soykırımcı siyasetiyle sonuç alamadığı Kürt özgürlük hareketini bastırmanın, bitirmenin, boğdurmanın, yenilgiye uğratmanın, teslim almanın yolu ve yöntemi olarak ya da yeni bir süreci olarak 15 Şubat uluslararası komplo sürecini uluslararası güçler geliştirdi.
Bu komplo ile amaçlanan, yeniden Kürt’ün makus kaderini tekrarlama temelindeydi. Kürt’ü yeniden 20’ci yüzyılın başındaki parçalanmış, bölünmüş, paramparça edilmiş varlık olarak bile kendini tanımaz hale gelmiş Kürt,e geri döndürme, onu geri getirmek için bir müdahalede bulundu. Bu açıdan uluslararası komplo, sadece Önder Apo’ya ve PKK’ye karşı geliştirilmiş bir komplo değildir. Kürt’ün varlığına Kürt’ün özgürlük arayışına gelişen özgürlük umuduna ve uluslaşma sürecine karşı yapılmış büyük bir müdahaledir. Buna karşı geliştirilmiş büyük bir komplodur. Bu açıdan bütün Kürtleri ve Kürtlüğü ilgilendiriyor.
Komplocu güçler 15 Şubat’ta neyi hedeflediler? Son 23 yıla baktığımızda bu hedeflerinde ne kadar başarı elde ettiler?
Amaçlanan gerçekten Önder Apo’yu ve PKK’yi bitirmek, tasfiye etmekti. Ortadan kaldırmaktı. Onlar sanıyorlardı ki Önder Apo’yu İmralı esaret koşullarında tutarak PKK hareketini dağıtacaklar. PKK öncülüğü gerekli iradeyi gösteremeyecek. Hem hareketin dağılacağı beklentisi içerisine girdiler hem de Kürt halkının bundan sonra hareketini takip etmeyeceği büyük bir dağılma süreci içine gireceğini zannediyorlardı. Ama bugün dönüp 23 yıllık süreci değerlendirdiğimizde, bakıyoruz hiç de öyle bir durum yaşanmadı. Tam tersine Kürtler, uluslararası komplo karşısında kendi önderliği etrafında daha büyük bir birlik bütünlük içerisine girdiler. Daha büyük bir çember oluşturdular. Daha iddialı ve iradeli güç sahibi oldular.
Bugün bakıyoruz, 23 yıl önceki; yani komplo önceki düzeyine ve komplodan sonraki düzeyine bakıyoruz. Kürtler ulusal düzeyde de, halk düzeyinde de kazanımlar elde etti. Hem Bakurê Kurdistan, hem Rojava, hem Rojhilat hem de Başûrê Kürdistan açısından Kürtler çok daha fazla kazanım elde etti. Bu anlamıyla diyebiliriz ki; ilk geliştirildiği süreçteki amaç ve hedefleri ile karşılaştırıldığında komplonun amaç ve hedefleri boşa çıkarılmış ve büyük bir yenilgiye uğratılmıştır.
Ama ne sömürgeci soykırımcı Türk devleti ne de uluslararası komplocu güçler yerinde durmadılar. Defalarca komployu yenilemeye çalıştılar. Kürt halkı ve öncü hareketi üzerinde Kürt özgürlük hareketi üzerinde ve Önder Apo üzerinde türlü türlü soykırım siyasetleri yürüttüler, sindirmeye ve teslim almaya çalıştılar. İradesizleştirmeye çalıştılar. Büyük işgal operasyonlarıyla büyük soykırım operasyonlarıyla gerillayı ezmeye çalıştılar, gelişen Rojava Devrimini boğmaya çalıştılar. Başûrê Kurdistan’da işgal operasyonlarıyla her gün gelişen gerilla iradesini sindirmeye, bitirmeye, tüketmeye çalıştılar. Yenilgiye uğratmaya çalıştılar fakat bunu başaramadılar. 23 yılın ardından bakıyoruz, bunu hiçbir boyutu ile de başaramadılar.
TÜM İNSANLIK İÇİN ÇÖZÜM GÜCÜNÜ GELİŞTİRDİ
Peki gelinen aşamada Kürt Halk Önderi şahsında bu komployu nasıl sürdürüyorlar?
Komplo, Önder Apo üzerinde büyük bir tecrit sistemi olarak sürdürülüyor. Önder Apo’yu adeta Kürt’ü güç ve irade sahibi yaptığı için bu mutlak tecritle cezalandırmaya çalışıyorlar. Fakat bununla da amaçladıkları sonucu elde ettikleri söylenemez. Bunun karşısında Önder Apo tam 23 yıldır büyük bir direniş içerisindedir. Bu direnişini, duruşunu büyük bir fikriyat olarak ortaya çıkardı. O komployu boşa çıkarma temelinde; hem Kürt sorunun çözüm yolunda büyük bir fikriyat hem de çözümleyici bir iradeyi ortaya koyarak bunu gösterdi. Hem de demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü derin bir özgürlük paradigmasını demokratik toplum paradigmasını ortaya koydu. Böylece hem bu tecridi hem de bu komployu komplo ile amaçlanan şeyleri büyük boşa çıkarabilme iradesini ve gücünü gösterebildi Önder Apo. Bu anlamda diyebiliriz ki Önder Apo da İmralı gibi büyük bir tecrit ve izolasyon koşulu içerisinde buna rağmen gerçekten tek bir saatini bile boşa geçirmeyerek tüm insanlık açısından, sadece Kürtler için değil, kadınlar, gençler, halklar için, Ortadoğu halkları ve dünya insanlığı için, bu halkların ve toplumun kurtuluşu ve özgürlüğü yolunda büyük bir yoğunlaşma büyük bir araştırma ve büyük bir çözüm arayışı çözüm gücünün arayışı içerisinde oldu. Muazzam bir çözüm gücünü gerçekleştirdi gerçekten. Bu açıdan ne esaret koşulları, ne rehinelik durumu ne de uygulanmakta olan mutlak tecrit hiçbir şekilde amacına ulaşmamıştır.
Zaten gelinen aşamada ortaya çıkan gelişmeleri değerlendirdiğimizde İmralı’da yürütülmekte olan mutlak tecridin de iflas ettiğini görüyoruz. Bunu nerde görüyoruz? En son Erdoğan’ın Önder Apo hakkında yapmış olduğu konuşmalarında görüyoruz. Faşist Erdoğan, Önder Apo adına son süreçte konuşmaya başladı. Şöyle bir izlenim yaratmaya çalışıyor. Sanki gidiyor Önder Apo ile görüşüyor Önder Apo’dan dinlediklerini getirip Önder Apo adına kamuoyuna açıyor. Kürtlere söylüyor, demokratik siyaset ortamlarına söylüyor, sanki bu Kürtler ve Kürtlerin siyasal yapıları onun dediklerine itibar edecek, onun söylediklerini dinleyecek ve onun üzerinden kendi siyasetini belirleyecek. Buna kim inanır? Önder Apo hala mutlak tecrit altındayken, avukatlarıyla bile görüştürülmüyorken, ailesini bile görüştürmüyorken, tam bir yıldır en ufak bir kelime bile Önder Apo’dan duyulmamışken, dışarıya çıkarılmamışken senin Önder Apo’ya dair konuşmanı, söylemlerini kim dinler? Sana kim itibar eder? Buna itibar etse etse Türkiye muhalefeti eder. Zaten gündemine almış, paniğe kapılmış. O da zannediyor ki sahiden İmralı’da Önder Apo ile görüşmeler gerçekleşiyor. Yeni bir çözüm süreci gündeme gelir, bunun karşısında ben ne yapacağım? Böyle bir panik içerisine girmiş. Oysa ki buna da hiç gerek yok. Bu tam kendini kandırmadır. Dolayısıyla bu konuda bize ulaşmış herhangi bir bilgi ve belge yoktur. Bu konuda kamuoyu da Erdoğan’ın bu taktiklerine inanmamalıdır, itibar etmemelidir. Bu yönlü bir gelişmeden söz etmek için, bir gelişmeye itibar etmek için önce İmralı kapılarının açılması lazım. Mutlak tecridin kaldırılması lazım. Önder Apo ile görüşmelerin başlaması lazım. Hele önce avukatlarını gönder, önce bu mutlak tecridi bir kaldır, önce Önder Apo halkına hareketine bir selam göndersin, ondan sonra bir şeyler konuşacaksan konuşursun.
GAYELERİ ÖNDER APO’NUN ADINI KULLANARAK KRİZDEN ÇIKMAK
Erdoğan, Kürt Halk Önderi için sarf ettiği sözlerle, bu taktikle neyi amaçlıyor?
Birincisi kamuoyunu yanıltmak, kamuoyunu kandırmak; İkincisi seçim süreci Türkiye açısından işlemeye başlamıştır. Bunun için erken seçim kararı da almaya gerek yoktur. Türkiye zaten doğal bir seçim sürecine girmiş bulunuyor. Erdoğan bunun hazırlığı olarak bu taktikleri ortaya atıyor. Bunu herkes bilmelidir. Yani şu anda Türkiye’de yaşanan ekonomik, siyasal, yönetimsel, toplumsal krizin içinden nasıl çıkacağını bilmediği için ve yapılan kamuoyu yoklamaları da Erdoğan’ın artık yenilgiden kurtulamayacağını ve seçimi kazanamayacağını ortaya koyduğu için Erdoğan bu çıkmazdan çıkmanın tek yolu olarak Önder Apo’nun adını kullanmaya çalışıyor. Kürtleri bu süreçte yeniden kullanmaya çalışıyor, araçsal yaklaşıyor. Aracı haline getirip bu krizli halin bu çözümsüzlükten çıkmaya çalışıyor.
Daha Kürt sorunun adını bile koymaktan çekinen, İmralı’nın adını anmaktan çekinen Önder Apo’nun adını anmaktan çekinen, İmralı’daki tecrit sisteminin dillendiren, ortaya koyan, orada yaşanan gerçekliği kabullenen bu cesareti gösteren herhangi bir söylemi var mıdır? Yoktur. Kim sana itibar eder? Sen İmralı gerçeğini kabul etmesen, sen Kürtlerin iradesi olarak gördüğü Önder Apo üzerinde yürütülmekte olan mutlak tecridi kabul edip kaldırılması gerektiğini söylemezsen, bunu mahkum etmezsen, sen Kürt sorununu ileriye dönük hesap olarak Kürt sonunu çözümünü planına/programına aldığına, buna karar kıldığına Kürtler inanır mı? İnanmaz. Öncelikle senin Kürtlere itibarlı yaklaşman gerekiyor. Önder Apo’ya itibarlı yaklaşman gerekiyor. Önder Apo’nun itibarını Kürtlerin itibarını özgürlükçü Kürt’ün itibarını kabul etmen gerekiyor ki Kürtler senin ortaya koyduğun vaatlere inansın, güvensin. Dolayısıyla muhalefet de bu konudaki yaklaşımlarını düzeltmelidir. Muhalefet hem Kürtlere hem Kürt sorununa hem de İmralı’ya Önder Apo’ya yaklaşımını düzeltmedikçe Kürtler, muhalefetin de çözüm adı altında yürütmek istediği tartışmalara çok itibar etmez. Buna çok inanmaz, çok güven duymaz. Çünkü Kürtler çok yanıltıldılar. Hem iktidar cephesi hem muhalefet cephesi yaşanan çözümsüzlükten kurtulmanın yolu olarak Kürtleri ve Önder Apoyu araçsal olarak kullanmak istiyor. Fakat bu konuda onlar da bilmelidirler ki Kürtlere ve Önder Apo’ya araçsal yaklaştığı müddetçe, Kürtler bu güçlerin hiçbirine itibar etmeyecektir. Kendi üçüncü yol duruşunu, kendi bağımsız duruşunu, kendi bağımsız özgürlükçü duruşunu onurlu duruşunu koruyacak ve kendi öz gücü üzerinden kendi çözümünü oluşturmanın mücadelesini sürdürmeye devam edecek. Bu konuda demokratik siyaset cephesi de gerekli cevapları vermişti. İktidar cephesine özelde ne dedi? Böyle bir niyetin varsa, böyle bir iddian varsa o zaman İmralı kapılarını aç. Bu doğru bir cevaptı. Biz de buradan söylüyoruz; eğer gerçekten Kürt sorununu çözme yolunda bir niyet varsa o zaman buyurun İmralı kapılarını derhal açın. Başka türlü kimse bu taktiklerinize inanmaz, güvenmez ve itibar etmez.
Yine hem Avrupa Konseyi, hem Avrupa Konseyi’ne bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aldığı kararların takipçisi olmalıdır. Bu konuda Avrupa, Türkiye ile çıkara dayanan ilişkilerini esas almak yerine adaleti, hukuku ve insan hakları çerçevesindeki, evrensel insan hakları çerçevesindeki hukuku işletmelidir. Bunun dışındaki siyasal kaygılarla yaklaşmamalıdır. Böyle yaklaşmayacağı temennisinde bulunuyoruz.
DAİŞ’İN SALDIRI PLANINI BİZZAT ERDOĞAN YÜRÜTTÜ
Kürt halkı açısından oldukça kritik sayılacak bu dönemde DAİŞ çetelerinin Hesekê’de saldırıya geçmesinin perde arkasında ne var? Türk devleti bu planda nasıl bir rol üstlendi?
Türk devleti, DAİŞ çetelerine Kizwan dağının arkasından koridor açarak, onları oradan kurtarmaya çalıştı. Bunlar birbirine paralel olarak yürüyen süreçlerdir. O tutuklu olan DAİŞ çetelerini de silahlandırarak, Hesekê’nin içine salarak Hesekê’yi de ele geçirecekti. Hesekê’yi ele geçirip bütün Rojava’da DAİŞ çetelerini yeniden ortalığa salacaktı. Kendisi de hava saldırılarıyla aynı zamanda Rojava’nın çeşitli yerlerine girerek yeni işgal saldırıları gerçekleştirecekti. Bunun 6 ayı aşan bir hazırlık süreci vardı. Bunun hazırlık sürecini Erdoğan bizzat kendisi yürüttü. ABD ile görüşerek yürüttü, Rusya ile görüşerek yürüttü, diğer uluslararası güçlerle görüşerek, onlardan destek alarak aslında Rojava’ya yeni işgal saldırıları gerçekleştirmek istiyordu. Çünkü Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê işgalleri ardından baktı ki Rojava sistemi dağılmadı, Rojava Devrimi tasfiye olmadı. Ne yapıp edip Rojava’yı tasfiye etmeliyim dedi. Bunun için Amerika’dan, Rusya’dan yardım istedi, onay istedi. Bunlar da onay vermediler. Bunlardan onay almayınca… Neden onay vermediler, o başka bir tartışma konusudur. Kendi çıkarlarına uymadığı için onay vermediler. TC’nin bu süreç içerisinde yeni bir yer işgaline aslında sadece o zaman onay vermediler. Fakat bu da dedi ki; ben o zaman kendi yereldeki etkin güçlerle bu amacımı yürütürüm, bu hedefimi yürütürüm, kendi bildiğim yol yöntemlerle yürütürüm. Alanda kendisine dost olan etkin güçler kimlerdir? Faşist Erdoğan, Bahçeli hükümeti ile dost olan etkin güçler: DAİŞ’tir, El Nusra’dır. Bunlar biliniyor, yani bu çete yapılanmalarıdır.
Hesekê’deki saldırı, alandaki onunla dost olan etkin güçlerle DAİŞ çeteleriyle birleşip kendi bildiği yol yöntemleriyle işte DAİŞ’vari yol-yöntemlerle yeni yerleri işgal etme girişimiydi. Bunu Türk savaş bakanı bu süreci Şırnak’tan sınırdan koordine ederek yürüttü. Bu süreç boşa çıktı. QSD savaşçı ve komutasıyla DAİŞ’in bu saldırısı karşısında, bu hunharca alçakça saldırısı karşısında ne yaptı. Gerekli olan şeyleri yaptı, gerekli olan duruşu gösterdi. Zaten varlık gerekçesi de budur. Kuzey Doğu Suriye topraklarını korumak, QSD’nin varlık görevidir, varlık gerekçesidir ve bu görevini yerine getirmiştir. Buradan QSD savaşçı ve komutasının Hesekê’de sağlamış olduğu bu başarıyı buradan selamlıyorum. Kendilerini kutluyorum. Gerçekten görevlerini yerlerine getirdiler. Hesekê halkı da QSD savaşçılarını ve orada yürütülen bu alçak saldırı karşısındaki duruşunu mücadelesini savundu, sahiplendi, kendisi de gerekli rolünü oynadı. Bütün halklar böyle yapmalıdır. Sadece Hesekê halkı değildir, örnek bir duruş oldu. Hem Rojava’daki hem Bakur’daki, hem Başûr’daki; yani halkımızın yaşadığı her yerde yaşadığı yere dönük bu şekilde gelişen alçakça soykırım saldırıları karşısında kendi topraklarını, kendi kentlerini kendi köylerini, savunma duruşu içerisinde olması gerekiyor.
Türk devleti 2022 1 Şubat gecesi de eşzamanlı olarak Maxmur, Şengal ve Rojava’ya yönelik saldırılar gerçekleştirdi. Türk devleti bu eş zamanlı saldırılarla neyi amaçladı?
Türk devleti uzun süredir bu kadar eş zamanlı ve koordineli bir hava saldırısı yapmamıştı. Çeşitli zamanlarda durmadan hava saldırılarını çok alçakça zaten geliştiriyor. Hem gerillanın üstlendiği medya savunma alanlarını her gün savaş uçaklarıyla bombalıyor. Bunu aralıksız bir biçimde zaten sürdürüyor, tüm kamuoyu bunu izliyor. Kimyasallar bile kullandı, 23 Nisan’dan beri. Avaşîn, Zap, Metîna’da sürmekte olan büyük bir soykırım savaşı işgal operasyonu işgal saldırısı vardı. Bu işgal saldırısına paralel olarak durmadan hem savaş uçaklarıyla hem SİHA’larla her gün, her saat bombardımana tabi tutuyor. Fakat koordineli olarak eş zamanlı olarak hem Rojava’da hem Başûr’da hem Şengal hem Maxmur mülteci kampında bu şekilde yapması uzun süredir olmamıştı.
KÜRT HALKI BÖYLE SALDIRILARLA YILGINLIĞA KAPILMAZ
1 Şubat gecesi eş zamanlı gerçekleştirdiği saldırısında ise neyi amaçladı? Gerçekten bir irade haline gelen, giderek kendi kendini yönetmeye başlayan, kendi kaderini kendi eline alan, kendi öz yönetim sistemini bulunduğu her yerde kurma iradesi ve kararlılığı gösteren Kürt halkına dönük. Hem Rojava, hem Şengal hem de Maxmur Mülteci Kampı gibi bir yerde bu alçakça saldırılarla korkutarak, sindirerek, boyun eğdirme ve teslim almaya dönük gerçekleştirmiş saldırılar oluyor. Ama Kürt halkı bulunduğu her yerde artık gelinen aşamada bunun gibi alçak saldırılar karşısında yılgınlığa kapılacak, korkacak, ürkecek bu saldırıların amacına ermesine hizmet edecek tutumlara girmeyecektir. Nitekim Mahmur halkı da Êzidî halkı da, Şengal halkı da, Rojava halkı da gerçekleşen bu eşzamanlı alçakça saldırıları, ortaya koydukları tutumlarıyla, duruşlarıyla boşa çıkarmıştır. Gerekli mesajları vermiştir. Sen bu şekilde gerçekleştirdiğin bu alçak saldırılarla beni korkutamazsın, beni sindiremezsin, beni teslim alamazsın. Ben artık bir iradeyim, ben artık kendi kendimi yönetme kararlılığındayım. Hiçbir saldırıyla sen benim irademi teslim alamazsın. Bunun mesajını vermiştir.
1 Şubat gecesi eşzamanlı ve koordineli bir şekilde gerçekleşen bu alçak saldırı karşısında hem Rojava’da, hem Şengal’de hem Maxmur Kampı’nda halkımızın ortaya koymuş olduğu tavır halkımızın saygın, iradeli ve özgür duruşunu ifade ediyor. Uluslararası komplonun 24’cü yıldönümü karşısındaki duruşunu da ifade ediyor. Bu anlamıyla halkımızın hem komplo karşısında hem de komplonun devamı mahiyetindeki bu tür soykırım ve sömürgeci topyekun saldırı karşısındaki duruşunu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
GULAN BOTAN (ANF)
YORUM GÖNDER