KÜRTLER İLK KEZ 7 AYDIR AYNI MEVZİDE SAVAŞIYOR
PKK’nin 44 yıllık tarihinin bir destan gibi olduğunu belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Gerilla 7 aydır aynı mevziide savaş yürütüyor. Kürtler tarihlerinde hiçbir zaman aynı mevzide 7 ay savaşmamıştır” dedi.
Kürt tarihindeki Ağrı direnişinin 4 yıl sürdüğünü ama aralıklı ve son günlerde yaşanan yoğunluğu dışında günde birkaç saat savaşarak geliştiğini hatırlatan Murat Karayılan, “Fakat şimdiki gibi böyle 7 aydır gece-gündüz daimi bir biçimde ve hem de tüm modern silahlara karşı direniş yenidir. Bunu herkesin görmesi gerekir. Onlar bu operasyonun adını ‘kilit’ koydular ama geldiler, Zap’ta ve Metîna’da kendileri kilitlendiler. Buralarda gerillanın kilidine düştüler” diye konuştu.
Stêrk TV’de yayınlanan “Özel Program”ın konuğu olan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, geçtiğimiz günlerde ANF’de yayınlanan Türk ordusunun kendi askerlerinin cenazelerini yakma görüntülerine ilişkin de çarpıcı bilgiler verdi. Cenazelerin yakılma kararının Türk Savunma Bakanı Hulisi Akar tarafından alındığına dikkat çeken Murat Karayılan, aynı şekilde kimyasal silah kullanımının da Erdoğan’ın kararı olduğunu ifade etti.
“Gerillaya nefes olalım” eylemlerinin derinleşerek sürmesi yönünde çağrıda bulunan Murat Karayılan, PKK’nin 27 Kasım’daki kuruluş yıl dönümüne ilişkin ise “Geçen bu 44 yılda zindanlarda, dağ başlarında, sokaklarda birçok kahraman ve dönemin yiğitleri ortaya çıktı. Birçok destan yazıldı. Tarihimiz, içerisinde büyük direnişlerin olduğu çok zengin bir tarihtir. Bu direniş halkımızı yok olmaktan kurtardı ve var etti” diye konuştu. PKK’nin 45’inci yılında ulusal birliğin gündemleşmesi gerektiğini belirten ve bu konuda çağrı yapan Murat Karayılan “Belki herkes bu birliğe gelmeyebilir ama halkımız buna rağmen kendi birliğini kurmalı” dedi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’ın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarih sahnesine çıkışı, PKK hareketinin kuruluş süreci, Avaşîn, Zap ve Metîna’daki savaşın son durumu, 25 Kasım Dünya Kadına Dönük Şiddete Karşı Mücadele Günü ve Türkiye’de yaklaşan seçimlere ilişkin sorulara verdiği yanıtlar:
Kurdistan İşçi Partisi (PKK) hangi koşullarda ve hangi esaslar üzerinde kuruldu?
Partimiz PKK’nin 44’üncü yıl dönümünü başta partimizin kurucusu ve büyük emekçisi Önder Apo olmak üzere bütün Kurdistan halkına, Kurdistan halkının dostlarına, partimizin tüm kadro, sempatizan ve taraftarlarına kutluyor, 45’inci yılda herkese başarılar diliyorum. Tüm devrim şehitlerimizi, büyük şehidimiz Haki Karer yoldaşın şahsında anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyor, onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum. Sözümüze bağlı kalacağız, şehitlerimizin hayallerini gerçekleştireceğiz ve anılarını özgür Kurdistan’da yaşatacağız.
Kasım ayı bizim için yalnızca partimizin kuruluşunun gerçekleştiği bir ay değildir. Aynı zamanda büyük bir direniş ayıdır; bu ayda çok değerli şehadetler yaşanmıştır. Delal Amed, Şîlan Kobanê, Reşit Serdar ve Yılmaz Dersim yoldaşlar şahsında tüm kasım ayı şehitlerimizi anıyorum, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Yine bu son dönemde ilan edilen şehitlerimiz var; Metîna direnişinde Hakkari Cephesi Komutanı olan Nuri Yekta yoldaşı saygıyla anıyorum. O, hala devam eden direnişte rol ve emek sahibiydi. Zaten ön saflarda savaştı ve bu biçimde şehadete ulaştı.
Yine Kuzey Sevk-İdare Komutanlığı Üyesi Peyman Bagok arkadaş ile beraberinde şehit düşen Agirî Gabar ve Çavrê Cîlo yoldaşları saygıyla anıyorum. Peyman arkadaşın pratikte görevleri vardı ama aynı zamanda PAJK Meclisi ve YJA Star Komuta Konseyi Üyesi’ydi. 28 yıl aralıksız biçimde Kurdistan dağlarında savaştı. Zagroslardan Behdînan’a, Dersim’e kadar tüm Kurdistan’ı dolaştı. Değerli komutanlarımız Peyman, Agirî ve Çavrê yoldaşları saygıyla anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Tüm şehitlerimize verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum.
Bilindiği gibi şu an savaştayız ve her gün şehitler veriyoruz. Tüm Zap, Avaşîn ve Metîna şehitlerimizi, en son şehit düşen Nûjiyan ve Şoreş yoldaşların şahsında anıyorum; anıları önünde saygıyla eğiliyorum; onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum. Onların yürüttüğü direniş tarihe mal oldu ve bu direniş başarıyla taçlandırılarak, şehitlerimizin anıları yaşatılacaktır.
ÖNDER APO’NUN BİR TEK BİLİNCİ VARDI
PKK’nin 44 yıllık tarihi bir destan gibidir. Geçen bu 44 yılda zindanlarda, dağ başlarında, sokaklarda birçok kahraman ve dönemin yiğitleri ortaya çıktı. Birçok destan yazıldı. Tarihimiz, içerisinde büyük direnişlerin olduğu çok zengin bir tarihtir. Bu direniş halkımızı yok olmaktan kurtardı ve var etti. Kurdistan üzerindeki inkar, asimilasyon ve soykırım siyaseti Kurdistan’da adeta bir ölüm sessizliği yaratmıştı. Halkımız karanlığa mahkum edilmişti. Böyle bir dönemde Önder Apo’nun çıkışı gerçekleşti. Bundan tam 50 yıl önce bu yaşandı.
Önder Apo o zamanlar 25 yaşında bir gençti. Eskiden çıkış yapmış olan Kürt önderleri gibi şeyh, ağa ve bey çocuğu değildi. Kurdistanlı fakir bir ailenin çocuğuydu. Kendi emeğiyle üniversiteye girmiş ve okuyordu. Ama gerçeklerin farkına varmıştı ve bunun arayışındaydı. Bu biçimde hakikati tanıdı ve Kurdistan gerçekliğinde derinleşti. Bu şekilde yola çıktı. Ne parası vardı, ne etrafında insanlar vardı, ne de imkanları vardı. İmkansızlıklar içinde yola çıktı. Peki neyi vardı? Bir tek bilinci, hakikate bağlılığı ve kendisi ile halkına olan inancı vardı. Elinde bir tek bunlar vardı. Önder Apo 50 yıl önce bunlarla yola çıktı.
Daha ilk grup döneminde çok büyük zorluklarla yüz yüze kaldılar. Mesela Haki Karer arkadaş önderliğin yardımcısı durumundaydı ama Antep’te tutulan evlerin giderleri, eğitilecek arkadaşların masrafları ve kitap alabilmek için hamallık yapıyordu. Birkaç arkadaşla birlikte Antep’te bit pazarında hamallık yapıyordu. Hakeza Adana’da da öyle. Yani daha başta yokluklar içerisinde, kendi emeği temelinde bir yola çıkma durumu söz konusuydu. O dönem herhangi bir yazılı belge ya da farklı bir materyal olmamasına rağmen bu grup çalışmalarından düşman haberdar oldu. Düşman, Kurdistan davasını sıkı sıkıya sahiplenen ve bu temelde çalışma yürüten bir grup olduğunu duymuştu. Bunun için Özel Harp Dairesi devreye girdi; kontra bir grup görevlendirildi; esas olarak Önder Apo’yu hedeflemek istediler ama ona ulaşamayınca yardımcısı olan Haki Karer arkadaşı 1977’de Antep’te bir komployla şehit ettiler. Buradan da devletin grubu fark ettiği anlaşılmış oldu.
Önder Apo, Haki Karer yoldaşın anısına, o zamana kadar çerçevesi netleştirilmiş olan programı kaleme aldı. Bu biçimde ideolojik çalışmalar tamamlandı ve politik çalışmalara başlanarak yeni bir döneme geçilmiş oldu. Önder Apo o zaman, ‘artık kan döküldü; dönüş yok’ dedi.
Haki Karer arkadaşın şehadet yıl dönümünde ise bu sefer işbirlikçi Kürt ağaları, faşistler ve polis ortak bir biçimde Hilvan’da Halil Çavgun arkadaşı şehit ettiler. Artık grup bir yol ayrımına gelmişti. Ya karar alıp halk adına direnişe geçecekti ya diğer gruplar gibi biraz yumuşatacak ve gevşetecek ya da çalışmalardan çekilecekti. Seçenekler bunlardı. Ancak grup kararlıydı, Önder Apo’nun etrafında kenetlendi ve bu biçimde o şartlarda 27 Kasım 1978’de Amed’in Lice ilçesine bağlı Fis Köyü’nde karar verildi. Bu karar, ‘ulusal direniş yürütmeliyiz; bunun için de partileşmeye ihtiyaç vardır; direnişin gelişmesi için partinin kurulması ve direnişi yönetmesi gerekir; bedeli ne olursa olsun direniş yükseltilmelidir; halkımızın varlığı için bu olmazsa olmaz; kendisine insanım diyen hiç kimse buna göz yummamalı’ biçimindeydi. Çünkü o zaman düşman saldırıdaydı ve bu işin kolay olmayacağı belliydi. İşte PKK bu direnişi örgütlemek ve yükseltmek için kuruldu.
PKK ULUSAL OLDUĞU KADAR İNSANİ BİR HAREKETTİR
PKK Kurdistani bir hareket olarak doğdu fakat bugün Kurdistan sınırlarını aşan milyonlarca taraftarı olan bir bölgesel hareket halini aldı. Bu durum için neler söylemek istersiniz?
PKK, o zamana kadar Kurdistan’da bulunan hareketler gibi değildi. Önder Apo çağdaş bilimde derinleşti ve onu Kurdistan’a uyarladı. Buna Kurdistanî bir yorum getirdi. Bu biçimde bir ilim ve felsefe geliştirdi, bunu derinleştirdi. Yani bir hat oluşturdu ve programını netleştirdi. Kürdün yok olmaması için; var olması ve özgür yaşaması amacıyla o program partiye dönüştü. Evet; PKK ulusal bir partidir ve Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü yola çıkmıştır fakat ne kadar ulusalsa, bir o kadar da insani bir harekettir. Dar bir ulusallığı değil, genel düşünmeyi esas alır. Ne kadar yurtseverse, o kadar enternasyonaldir. Zaten daha ilk başta içerisinde enternasyonal arkadaşlar vardır. Yani Kurdistan yok edici bir zihniyetin altındadır ama Kurdistan’ın varlığı kendisiyle birlikte Ortadoğu’da devrimi geliştirecektir. Bu fikir ilk başta esastır. Kısacası; bu biçimde PKK evet bir Kürt partisidir ama aynı zamanda Arapların, Türklerin, Farsların, Ermenilerin, Asuri-Süryanilerin ve tüm halkların partisidir. Çünkü PKK Kurdistan halkının özgürlüğüyle bölge halklarını yeni bir aşamaya taşımak; halklar arasında eşitlik, özgürlük ve kardeşlik yaratmak istiyor. Daha çıkışında bu temel vardır. Bunun için yurtseverlik ve enternasyonalizm temelinde gelişme kat etmiştir.
PKK aynı zamanda bir kadın partisidir. Niye? Çünkü PKK kadın konusunda ve toplumsal yaşamda yeni şeyleri gündeme getirmiştir. Yeni bir yorum geliştirmiştir. ‘Kadın özgürleşmedikçe toplum özgürleşmez’ ilkesi temelinde PKK kuruldu. Bunun için de Kurdistan’da bir ışıktır; yeni bir şeydir. O feodalite ve toplumun gericileştirilmesi karşısında bir ışık olması, ilaç olması, bir yenilenme yaratması ve Kurdistan’da bir Rönesans geliştirmesi için kurulmuştur. Zaten bu geçen 44 yıllık süreçte de bunu yaptı.
PKK BİR DÜŞÜNCE VE VARLIK HAREKETTİR
Peki PKK’nin yürüttüğü silahlı mücadele Kurdistan ve bölgede ne gibi gelişmeler yarattı?
Daha önceden de belirttiğim gibi, PKK daha kurulmadan Kurdistan’da halka dönük saldırılar söz konusuydu. Zaten PKK bu saldırıların içerisinde kuruldu. Yani meşru savunmaya ihtiyaç vardı. Bunun için de PKK’nin ve Önder Apo’nun zihniyetinde temel yöntem meşru savunmadır. Bir güç, bir ulus ve tüm canlılar kendisini koruyabilmeli. Kendisini savunamayan hiçbir canlı ve hiçbir toplum, varlığını da devam ettiremez. Yani kendisini savunabilmeli; öz savunmasını yapabilmeli. Hiç kimseye saldırmamalı, kendisini savunmalı. Uzun ‘Süreli Halk Savaşı’ bu biçimde gündeme girdi. PKK bu stratejiyi mücadelede esas aldı. Ama ‘Devrimci Halk Savaşı’ esas olarak öz savunmadır. Yani sen kimseye saldırmıyorsun; kendini sana saldıranlara karşı koruyorsun; değerlerine saldıranlar karşısında, kendi ulusal değerlerini savunuyorsun.
PKK bu çerçevedeki bir mücadele ve savunma anlayışını esas almıştır. Eğer sadece ‘PKK silahlı mücadeleyle sonuca gitmek istemiştir’ denilirse, bu doğru olmaz. PKK ideolojik, siyasi, kültürel bir harekettir; bir varlık hareketidir, fikir sahibidir. Ancak bu fikir içerisinde her canlının da kendisini savunabilmesi gerektiği görüşü vardır. Mesela halkımız hiç kimseden kendisini savunmasını istememelidir. Halk savaşı halkın kendi kendisini savunması, kendisini var etmesidir. Kimse seni var etmez. Sen kendini var edeceksin; sen kendini savunacaksın! Bunun için de örgütleneceksin. Eğer bunun için silahlı güç gerekiyorsa silahlı gücü örgütleyeceksin; halk olarak varlığın için bedel ödemeye hazır olacaksın. Bunu yapan tüm toplumlar var olabilmiştir.
PKK silahlı savaş konusuna bu çerçevede yaklaşmıştır. PKK’de silahlı savaş, saldırı savaşı değil savunma savaşıdır. Kendisini ve değerlerini savunmaktadır. Bugün ülkemiz işgal edilmiştir; topraklarımız işgal edilmiş; suyumuza el konulmuş; dilimiz, kültürümüz yasaklanmıştır; halkımıza karşı bir saldırı vardır. Bütün bu saldırılara karşı ideolojik, siyasi, kültürel, toplumsal ve askeri bir savunmaya gerek vardır. Yapılan şey budur. Yani bir tek savaş yürütülmemiş, aslında birçok şey yapılmıştır. Silahlı mücadele ise bunun sadece bir bölümüdür. Her şeyden önce var edeceğin yeni Kürt toplumunun savunulması esastır. Bu da ideolojik, siyasi, kültürel ve tabii ki askeri saldırılar olursa askeri yöntemlerle de savunmayı gerektirir. PKK’nin üzerinde yürüdüğü felsefe budur. Birçok kesim ayrı ele alıyor ama PKK’nin felsefesi budur. Her toplum kendisini koruyabilmelidir; kendisini korumaya hakkı vardır ve bu meşru hakkıdır. Bugün bizim Kurdistan’da yaptığımız da budur. Zaten bize dönük ne zaman saldırı olmamışsa, mesela siyasi çözüm imkanı olmuşsa, Önder Apo ateşkes ilan etmiştir. Şimdiye kadar 9 kere ateşkes ilan edilmiş. İşte bunlar bu fikirden kaynağını alıyor. Eğer sana dönük saldırı olmazsa, senin de kimseye saldırmana gerek yoktur. Sen askeri yöntemleri ancak savunmada kullanabilirsin. PKK’nin esas düşüncesi budur.
Fakat bu pasif bir savunma yapılacağı anlamına gelmiyor. Savunma pasif değil aktif bir şekilde yürütülürse kazanabilirsin. Aktif savunmayı saldırı gibi ele alıyorlar ama esasında öyle değildir; stratejisi ulusal demokratik değerleri korumaktır. Bugün yürütülen de budur. Bakın; Türk sömürgeciliği, yani AKP-MHP rejimi Kürt halkının tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak ve bunu sadece Kuzey Kurdistan’da değil, tüm Kurdistan’da hakim kılmak için yeni bir konsept yürütüyor ve bu temelde son 8 yıldır bize karşı saldırılarını geliştiriyor. Biz de bu saldırılar karşısında meşru savunma çerçevesinde ‘Devrimci Halk Savaşı’nı yürütüyoruz. ‘Devrimci Halk Savaşı’, halkın her yöntemle kendisini savunması, haklarına sahip çıkmasıdır; her şeyin silahlı uzman bir gücün üzerine kalmamasıdır. Herkesin savunmada yük kaldırması, rolünü oynamasıdır. Gerillanın yapacağı şeyler vardır; kadın hareketinin yapacağı şeyler vardır; gençlerin yapacağı şeyler vardır; halk hareketinin yapacağı şeyler vardır. Yani herkes görevine sahip çıkarsa, bu çerçevede bir halk savaşı oluşur. Halk savaşı budur. Bunu da yanlış ele alanlar vardır. Hayır; herkes görevini yerine getirmelidir.
YAŞANANLAR ‘DEVRİMCİ HALK SAVAŞI’NIN ZİRVESİDİR
İşte biz şimdiye kadar bu çerçevede çalışıyoruz. Bu konuda zaman zaman yeterlilikler olsa da, zaman zaman yetersizlikler de oluyor. Ancak şu ana kadar ‘Devrimci Halk Savaşı’nı tamamıyla gerçekleştirdiğimizi belirtemeyiz. Çok sefer eksiklikler de yaşanmıştır ve bugünlere böyle gelinmiştir. Bugün tüm Kuzey Kurdistan’da yaşananlar, yine Zap, Avaşîn ve Metîna’da yaşananlar ‘Devrimci Halk Savaşı’nda yeni ve zirvesel bir dönemdir. Düşman saldırıyor ve işgal etmek, Kurdistan direniş güçlerini oradan çıkarmak, yok etmek istiyor ama bu güç direniyor. Bu güç düşmana karşı duruyor ve savaşıyor. Bu da, bu savaşın yeni bir aşamaya ulaştığını gösteriyor. Devrimci Halk Savaşı çerçevesinde bugün Kurdistan’da yürütülen savaş bu şekilde dile getirilebilir.
Buna karşı tabii düşman tıkanmış durumda ve bunun için de ahlaksızca yöntemlere başvurmaktadır. Türk devleti şimdi bize karşı hiçbir şekilde evrensel yasalara ve savaş hukukuna göre savaşmıyor ve ona göre hareket etmiyor. Kendi koyduğu yasalara göre bile hareket etmiyor. Mesela şimdi İmralı’da Önder Apo’ya dönük yürüttüğü politika hukuki bir şey mi? Hayır. İçinde ne hukuk var, ne ahlak var. Evrensel yasaları da kendi yasalarını da çiğnemişlerdir. Önderliğimizi rehin aldıkları gibi bir de sürekli psikolojik işkence altında tutuyorlar. Bunun neresinde ahlak ve hukuk vardır? Mesela 20 aydır orada ne olduğunu kimse bilmiyor. Peki dünyanın başka herhangi bir yerinde böyle bir şey var mıdır? Yoktur. Bu da Türk devletinin bizim, zindanlardaki esir yoldaşlarımızın ve önderliğimizin karşısında hukuku çiğnediğini gösteriyor. İnsan haklarını çiğniyorlar. Aynı şeyi gerillanın karşısında da yapıyor. Yenemeyince, tıkanma yaşayınca kimyasal gaz ve yasaklanmış silahlar kullanıyor. Yani bu devlet insan haklarını ve evrensel yasaları çiğniyor ve bu biçimde Kürtleri yok etmek istiyor. Ancak buna karşı halkımızın ve Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın direnişi gittikçe daha da yükseliyor. Kısacası düşman bundan sonuç alamaz ve bu süreç devam etmektedir.
‘GERİLLAYA NEFES OLALIM’ EYLEMLERİ SÜRMELİ
Türk ordusu gerillaya karşı kimyasal silah kullanıyor ancak dünya buna karşı sessiz. Kürt halkı ve dostları bir süredir alanlara çıkarak bu durumu protesto ediyor. Ortaya çıkan duruş ve tepki sizce yeterli mi?
Her şeyden önce şu belirtilmeli: Türk devleti Kurdistan’da evrensel hukukun savaş hakkındaki tüm yasalarını çiğniyor. Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı çok çeşitli yasaklanmış bombalar ve kimyasal silahlar kullanıyor. Bu kesin bir şeydir ve ilgili küresel güçler bunu bilmelerine rağmen buna karşı sessiz kalıyorlar. Biz onların bu sessizliğini kınıyoruz. Niye başka bir ülkede bırakın kullanmayı bahsi bile geçince tepki gösteriyorlar ama Türk devleti son 2 yıldır sistematik bir biçimde kullanmasına rağmen hem tepki göstermiyorlar hem de göründüğü kadarıyla tepki göstermeleri için ilgili kuruluşlara da yeşil ışık yakmıyorlar. Bunun için o kurumlar da kör, sağır ve dilsizdirler.
Ama buna karşı halkımız gerçekten önemli bir tepki gösteriyor, bir süredir alanlara çıkıyor. Başta kuzeyde; Silopi ve İstanbul’da, sonra Avrupa’da, Den Haag’da hafta içi olmasına rağmen yürüyüşler yapıldı. En son 12 Kasım’da Dusseldorf ve Marsilya başta olmak üzere tüm Avrupa’da halkımızın çıkışı gerçekleşti. Yine Rojava’da, başta Kobanê ve Qamişlo olmak üzere kitlesel çıkışlar oldu. Şengal’de kitlesel bir çıkış oldu. Şengal halkının gerillaya sahip çıkması anlamlıdır. Yine Maxmur’da önemli bir tepki ortaya çıktı. Bunların hepsi anlamlıdır. Hareketimizin eşbaşkanlığı alanlara çıkan halkımızı selamladı ve kutladı. Biz de tüm gerillalar adına, bu eylemlere katılan tüm halkımızı, ‘gerillaya nefes olalım’ diyerek sokaklara çıkan tüm insanlarımızı selamlıyoruz.
Fakat bu eylemler yeterli mi? Hayır. Halkımızın gücü çok daha fazladır. Biz devletlerin değil halkın gücüne inanıyoruz. Halkımızın çok daha fazla gücü vardır. Ancak bu eylemler her ne kadar gecikmiş de olsa başlangıç açısından iyiydi. Bunun devam ettirilmesi ve derinleştirilmesi gerekiyor. Kurdistan’da Önder Apo’nun ve gerillanın şahsında Kürt halkına hakaret edilmektedir. Evrensel yasalar çiğnenmektedir. Her türden hukuksuzluk ve ahlaksızlık yürütülmektedir. Türk devleti kimyasal gazlar ve yasaklanmış silahlarla gerillayı yenmeyi kendisi için bir fırsat olarak görüyor. Niye? Çünkü tıkanmıştır. Yani tıkanıklığını aşmak için, düşüşünün önünü almak için bu silahları kullanıyor. Bu da vardır. Fakat halkımız ve tüm dostlarımız şunu bilmeli; Kurdistan Özgürlük Gerillası profesyonel bir gerilladır. Sıradan bir asker olsa, bu kadar hava saldırısına, tank ve top atışlarına, bu yasaklanmış bombalar ve kimyasal silahlara karşı duramaz. Bu mümkün değildir. Yani hem ideolojik inanç olarak mümkün değil, hem de yöntem olarak mümkün değildir.
GERİLLANIN TASFİYE OLMAMASININ İKİ TEMEL NEDENİ VAR
Bugün gerilla tasfiye olmamışsa ve direnişini sürdürmeye devam ediyorsa bunun 2 temel nedeni vardır. Birincisi inançlı olmasıdır. Mesela yanı başında yoldaşı kimyasal silahla şehit düşüyor ama o şehit düşen arkadaşı üzerine yemin ediyor ve ‘intikamını alacağım’ diyerek direnişe devam ediyor. Ama düşman, ‘kimyasal silah kullanırsak bunlar buraları terk edip kaçıp giderler; Kurdistan’ı boşaltılar’ diye düşünüyordu. Çünkü daha önceden görülen pratikler vardı. Mesela Saddam Güney Kurdistan’da kimyasal silah kullandığı zaman böyle olmuş ve alan boşaltılmıştı. Türk devleti de böyle umuyordu ama olmadı. Yani birincisi gerillanın inancıdır ve kendini feda etmesidir. Gerilla fedaidir. Partimiz PKK’nin daha ilk günde fedaice ortaya çıktığını söyledik. İlk fedai Önder Apo’dur. Bizde kimse mal-mülk için, şahsi çıkarları için çalışıyor mu? Hayır. Hiçbirimize ait herhangi bir şey var mı? Yok. Biz halkımız için bu işi yapıyoruz. Gerekli olursa halkımız için kendimizi feda ederiz. Başta biz yönetimdeki yoldaşlar olmak üzere her bir gerillanın kararı budur. İşte bu mevziinin bırakılmamasına ve direnişin devam etmesine neden olan bir faktördür.
İkincisi ise eğitilmiş gerilla uzman yöntemlerle savaşmaktadır. Dolayısıyla kendisini nasıl savunacağını bilir. Hem elinde bazı araçlar vardır hem de savunma yöntemini uygulamaktadır. Böyle olmazsa zaten kimse kalmaz, tasfiye olur. Eğer bugün gerilla tasfiye olmamışsa bunun nedeni belirttiğim bu iki faktördür. Yani birincisi gerillanın Önder Apo’nun felsefesi temelinde kendini örgütlemesi, inancı, cesareti ve fedai duruşu; ikincisi ise uzmanlığa dayalı yöntemleri kullanması, kendisini nasıl savunacağını bilmesidir. Mesela düşman nasıl yapıyor? Tünelin kapısından içeriye gaz gönderiyor. Ne ile? Aspiratör ile. Gerilla ise bu gazı yine aspiratör ile farklı bir kapıdan dışarıya çıkarıyor. Tabii ben burada güvenlik nedeniyle her yönteme değinemem ama gerillanın da bu tür saldırıları boşa çıkartmak için türlü yöntemleri vardır. Yani gerilla yöntemli yaklaşmaktadır. Belki kimileri, ‘bu kadar kimyasal silah kullanımına karşı arkadaşlar nasıl dayanıyor’ diye düşünebilirler. Tabii arkadaşlar da çeşitli araçlar kullanıyorlar; akilane yol yöntemleri devreye koyuyorlar. Tabi arkadaşlar bunları pratikte edindikleri tecrübelerden yola çıkarak ustaca uyguluyorlar. Özellikle geçen yıldan elde edilen muazzam bir tecrübe vardır. Yoksa düşmanın kullandığı kimyasal silahların karşısında kimse duramaz. Gerilla yiğitliğiyle, atikliği ve bilinciyle bu saldırıları boşa çıkarıyor. Tabii ki kayıplar da veriyor ancak bu kayıpları en aza indirerek mevziisindeki direnişini devam ettiriyor. Şimdi gerilla mevziisindedir ve direnişine devam etmektedir.
GÜNEY HALKININ KIYAMET KOPARMASI GEREKİR
Tabii halkımız da sokaklara çıkınca gerilla daha fazla güç alıyor. Bu iyi bir destektir. Tıpkı insanlarımızın dediği gibi, bu çıkış bir nefes rolü oynamaktadır. Bu şekilde bir destek olmaktadır. İşte ‘Devrimci Halk Savaşı’nın bu çerçevede güçlendirilmesi gerekmektedir. Ancak bu konuda halen eksiklikler vardır. Kuzey daha da güçlendirilmelidir. Güney zaten sessizdir. Ancak şurası bir gerçektir: Bu silahlar geçmişte Güney Kurdistan’da kullanılmıştır; günümüzde de kullanılmaktadır. Ha Saddam ha Erdoğan; ne farkı vardır? Güney’de buna karşı çıkılması, kıyametin koparılması gerekmektedir. Bu konuda doğru; fedakar insanlarımız çoktur. Silopi’de düşmanın her türden saldırısına karşı nasıl göğüs gerildiğini ve cesaretlice yaklaşıldığını gördük fakat daha da yapılacak şeyler vardır. Mesela Amed harekete geçerse birçok şey yapabilir. Kurdistan’ın tüm bölgelerinde bu yöntem gelişmeli, güçlenmeli ve daha da gürleşmelidir. Gençler örgütlenmelidir, kendi içinde bir örgütlülük oluşturmalıdır. Bakın; Doğu Kurdistan ve İran’da yaşanan süreç vardır. Tamam, belki yöntem ve süreç açısından farklılıklar vardır, yine kadın öncülüğü vardır, yani farklı bir aşamadadır. Ama Kuzey’de de düşmanın bu kadar vahşeti söz konusudur. Vahşi yöntemler vardır. Bunlara karşı neden sessiz kalınsın? Niye sadece izlemekle yetinilsin? Eğer el ele verirsek, bu biçimde kendimizi örgütlersek, düşmanın bu insanlık dışı uygulamalarına karşı çıkarsak, siperlerimizi daha güçlü koruruz, siyasi, toplumsal, kültürel ve askeri olarak da daha başarılı oluruz. Yani bu çıkış gerçekten takdir edilmeli fakat daha da güçlendirilmelidir; çünkü yeterli olmamaktadır. Bu bir süreçtir ve bu süreç daha da güçlendirilmeli, ilerletilmelidir. Kurdistan’ın bugün buna ihtiyacı vardır.
SAVAŞ SEÇİME ENDEKSLİ YÜRÜTÜLÜYOR
Türkiye seçimlere doğru gidiyor. Bu savaşın seçimle bağlantısı var mı?
Bağlantısı vardır. Özellikle son 2 yıldır AKP-MHP hükümeti bize karşı olan savaşı, seçime endeksli olarak planlamaktadır. Esasen geçen yıl, yani 2021’de Garê’ye dönük geliştirdikleri saldırıda başarılı olsalardı, 2021 yılında erken seçime gitmek ve iktidarlarını kalıcılaştırmak istiyorlardı. Bize karşı elde edecekleri bir zaferi Türkiye’deki şoven ve milliyetçi duyguları güçlendirmek ve bu duygularla seçime gidip kazanmak, rejimini kalıcılaştırmak istiyor. Rejimi faşist bir rejimdir. Yalnızca Kürtler için değil Türkiye halkı için de büyük bir tehlikedir; bölge halkları için de büyük bir tehlikedir. Ama onlar gerillaya karşı böyle bir başarı yaratarak seçimlere gitmek istiyorlar. Bunu önce Garê saldırısıyla denediler, olmadı; sonrasında Zap, Avaşîn ve Metîna’ya yönelerek bütün yıl boyunca saldırdılar ama yine olmadı, başaramadılar. Aynı şeyi kendilerinde kimi yenilikler sağlayarak, özellikle yasaklanmış bombalarda ve kimyasal çeşitlerinde kimi yöntemlerde yenilik sağlayarak 2022’de yapabileceklerini düşündüler. Onlar 2-3 ayda bütün Medya Savunma Alanları’nı işgal edeceklerini, bu biçimde bir zafer ilan edeceklerini düşündüler. Ancak bunda başarılı olamadılar.
Onların amacı Garê ve Kandil de dahil olmak üzere tüm Medya Savunma Alanları’nı ele geçirerek zafer ilan etmek; ardından yönünü Rojava, Şengal ve diğer alanlara dönerek Kürt halkının tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak ve ondan sonra esas olarak tüm Güney Kurdistan’ı işgal etmekti. Onların planı böyleydi. Adeta bir sıralama yapmışlardı fakat bunu başaramadılar. Çünkü halen daha Zap’ta savaş devam ediyor. Onlar bu operasyonun adını ‘kilit’ koydular ama geldiler Zap’ta ve Metîna’da kendileri kilitlendiler. Buralarda gerillanın kilidine düştüler. Onlar burayı almak ve başka alanlara gitmek istiyorlardı; bu şekilde erken seçim yapabileceklerdi ancak bunu başaramadılar. Ekonomik olarak da çok büyük masraflar yaptılar. Türkiye ekonomisi şu an bir kriz yaşıyor. Zorluklar başladı; açlık başladı; pahalılık başladı. AKP-MHP iktidarı bu biçimde bir zorlanmayı yaşıyor. Eğer bugün bunların kaybetmesinden bahsediliyorsa, bunun nedeni gerillanın direnişidir. Şayet gerillanın direnişini kırarlarsa, o zaman seçimleri de kazanırlar. Yani gerillanın Kurdistan’da yürüttüğü direnişin Türkiye açısından böylesi demokratik bir rol ve misyonu vardır. Bugün gerilla, faşizmin kalıcılaşması önünde engeldir. Hakikat budur. Her ne kadar şimdi sistem içerisindeki muhalefet de gerillaya karşı olsa, bu gerçeği görmek istemese de, onlar da hakikatin böyle olduğunu biliyorlar. Bugün faşist rejimin kalıcılaşmasının önündeki engel Kurdistan gerillasının direnişi, Önder Apo’nun İmralı’daki duruşu ve tabii ki halkımızın tutumudur. Bugün faşist rejimin önündeki engeller bunlardır.
23 HAZİRAN’DA BİR İRADE VARDI
Ancak bu gerçekliğe rağmen Türkiye muhalefeti bunu görmüyor. Bu, onların siyasetinin bir gereğidir. O tamam. Fakat bu kesimler aynı zamanda Kürt toplumunu da göz önünde bulundurmuyorlar. Hadi diyelim gerillayı kendi dışında görüyor ama bugünkü Kürt toplum düzeyi öyle kendiliğinden oluşmamıştır. Önder Apo’nun 50 yıllık emeği söz konusudur. Yeni, demokratik, ilerici ve bütünleşmiş bir halk yaratılmıştır. Bu toplum Türkiyeli sol-sosyalist güçlerle birliğini oluşturmuştur. Bir güç, bir irade haline gelmiştir. Ancak onlar bu iradeyi dikkate alacaklarına, ‘nasıl parçalarız’ biçiminde hesaplar yapıyorlar. Hatta 6’lı masada bile böyleleri vardır. Yani parçalamayı, bundan faydalanmayı, kendilerine mahkum etmeyi düşünen, bu tür yanlış hesapları yapanlar var. Başta bu kesimler olmak üzere herkes şunu bilmeli; 23 Haziran’da kimseye rağmen bir şey yapılmamıştır; bir irade vardı ve şimdi de bütünlüklü bir irade vardır. Yani sanki kimi çağrılara rağmen böyle oldu biçimindeki hesaplar yanlış hesaplardır. Bu tür hesapları yapanlar yanılırlar. Biz halkımız ile demokratik-sol güçlerin birliğinin sağlam bir birliktelik olduğuna inanıyoruz. Hiç kimse bunun üzerine oynayamaz; hiçbir oyun da sonuç almaz. Bunun bilinmesi gerekir. Bu tabii konumuz değildi ama bakıyoruz her gün gündemdedir. Bunlar Kürtlerden ve demokratik kesimlerden destek mi istiyorlar yoksa parçalamak mı istiyorlar anlaşılmıyor. Taraflar bu konuda kendilerini netleştirmemişler. Bu açıdan iktidarın da kendisine ‘muhalefetim’ diyen kesimlerin de kendisini netleştirmesi ve kimsenin yanlış hesap yapmaması gerekir.
‘NOKTA OPERASYONU’ YAPACAK CESARETLERİ YOK
AKP-MHP faşist rejimi bu savaşta kendini sözüm ona hep başarılı olarak lanse ediyor. Bu savaştaki gerçek durumları nedir?
Doğru; çok fazla psikolojik savaş yürütüyorlar. Bundan önceki soruda da belirttiğimiz gibi önümüzde seçimler var. Herhangi bir başarıları olmamasına rağmen kendileri için senaryo yaratıyorlar ve ‘başarılıyız’ diyorlar. Bunun için havuz medyası yayınlar yapıyor ve hep ‘vurduk, yakaladık, dağılıyorlar, teslim oluyorlar’ vb. söylemler kullanıyorlar. Özellikle bu son aylarda MİT’i çok öne çıkarıyorlar; bize dönük nokta operasyonları yaptıklarını, gerillaya dönük baskınlar yaptıklarını, insanları kaçırdıklarını vb. şeyler belirtiyorlar. Bunların hepsi yalandır. Biz büyük bir hareketiz. Kimi kişiler bizden kopuyor, Güney’e gidiyor; Güney’de Parastin ve MİT onunla bağlantıya geçiyor; onu soruşturuyor; ya ikna ya da aile, vb. yollardan bir şekilde Türkiye’ye götürüyorlar. Götürüldükten sonra MİT, ‘ben operasyonla yakaladım, getirdim’ diyor. Kendisi onların yanına gitmiş ama onlar sanki nokta operasyonu yapmış, yakalamış ve götürmüş gibi gösteriyorlar. Fakat herkes bilmeli ki, Türk devletinde alanımıza gelip ‘nokta operasyonu’ yapacak ve birilerini alıp götürecek cesaret yoktur. Hiç öyle bir şey yoktur ve olmayacaktır da. Onlar böyle bir şey yapamazlar. Bunlar bizimle bir havadan bir de kimyasal ile savaşıyorlar. Şimdiye kadar böyle bir şey yaşanmamıştır. Onlar ne yapıyorlar? Nagihan Akarsel gibi devrimci, aydın, kadın özgürlüğü konusunda rol sahibi olan, silahsız savunmasız insanları takip ederek şehit ediyorlar. İşte Paris’te Sara arkadaşı şehit ettikleri gibi insanlara yöneliyorlar. Yoksa silahlı olan bir gerilla üzerine operasyon yapıp da onu götürme gibi bir şey yoktur; olamaz. Bu güç ve cesaret onlarda yoktur. İşte bunların hepsi onların yalanlarıdır. ‘Dağılıyorlar; vuruyoruz, sayılarını azalttık’ gibi söylemler kullanarak bu yalanlarını yayıyorlar.
Ancak bir yandan bu türden söylemler kullanırken, diğer yandan ise ‘terör devleti kurulacak’ diyorlar. İyi de, madem siz Kuzey’de bitirdiğinizi söylüyorsunuz; o zaman niye şu an Kuzey’de 10 yerde operasyon yapıyorsunuz? Şu an tam 10 yerde operasyon vardır. Askerler arazidedir; uçaklar havadadır. Madem o kadar takatten düşürdünüz, o zaman neden bunları yapıyorsunuz? Yani bu tür yalanlarla Kürt toplumunda umutsuzluk yaratmak ve Türk toplumunda bir kabarma yaratarak hem kendisini güçlendirmek hem de bu şekilde seçimlere giderek sonuç almak istiyorlar. Kısacası halkımız Türk devletinin bu tür söylemlerinin hiçbirine inanmamalı; büyük çoğunluğu yalandır ve gerçeklerle alakası yoktur. Biz artık bunların tüm yalanlarına yanıt verip, ‘bu doğru değildir’ demeye gerek bile görmüyoruz. Çünkü her gün yalan söylüyorlar.
CENAZALERİ YAKMA KARARINI HULUSİ AKAR VERDİ
Örneğin şimdi bu savaşta kanunları çiğneyenler kimlerdir? Tabii ki bu savaşı yönetenlerdir. Mesela askerlerinin cenazesi gerillanın eline geçiyor; sahip çıkmıyorlar. Sonra cenazenin gerillanın eline geçmemesi için yakıyorlar. Açık bir şekilde üç cenazeyi üst üste koyup yaktılar. Normal bir komutan zaten bunun kararını veremez. Bu karar, Hulusi Akar’ın kararıdır. Yine Erdoğan’ın onayıyla olmuştur. Mesela Erdoğan’ın onayı olmasa, kimyasal kullanabilirler mi? Niye kimyasal kullanımı üzerine değerlendirme yapan herkese yöneldiler; Şebnem Hoca’yı ve konuyu gündemleştiren Kürt gazetecileri tutukladılar? Çünkü bu kararı yönetim erki kendisi almıştır. Tıpkı Roboskî olayı gibi. Nasıl ki Roboskî’de Erdoğan kendisi karar almışsa, kimyasal silahların kullanılması kararını da Erdoğan almıştır; talimatı da Hulusi Akar vermiştir. O askerlerin PKK’nin eline geçeceğine yakılması talimatını veren de yine bu kişilerdir. Bunlar böyle vahşidirler. Kendi askerlerini yakıyorlar, böyle vicdansızdırlar. Bu biçimde kirli yöntemlerle sahte başarı senaryoları yaratmak istiyorlar. Ama artık böyle şeyleri yapamazlar çünkü artık Kürt halkının iradeleşmesi söz konusudur, kendisini yenilemiş Kurdistan Özgürlük Gerillası vardır, Önder Apo’nun fikirleri vardır, onlar artık başaramazlar, yenileceklerdir ve yeniliyorlar.
PKK ERKEK EGEMENLİKLİ SİSTEMİN PANZEHİRİDİR
Yine yaklaşan 25 Kasım Dünya Kadına Dönük Şiddete Karşı Mücadele için neler söylemek istersiniz?
Öncelikle kadına dönük her türlü şiddeti en sert şekilde kınıyorum ve bu uğurda mücadele yürütenleri selamlıyorum. Kadın konusunda Önder Apo dünya çapında yeni bir çizgi geliştirdi. Önceleri sol-sosyalist hareketler ‘kadın hakkı, kadın eşitliği’ gibi kavramlar kullanırlardı. Önder Apo ise şöyle dedi: “Erkek egemenliği yenilmedikçe kadın özgür olamaz; öncelikle erkek egemenliğinin ortadan kaldırılması gerekir bu biçimde eşitlik sağlanabilir. Kadın özgür olmadıkça toplum asla özgür olamaz.” O, bu konuda dünya çapında yeni bir görüş ve çizgi geliştirdi. Bunun yanı sıra Önder Apo bir de “bu yüzyıl kadın yüzyılı olacak; kadın mücadelesi gelişecek” dedi ve ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganını ortaya koydu.
Bakın, şimdi yaşanan gelişmeler, yine Berlin’de gerçekleşen Uluslararası Kadın Konferansı önemli bir çıkıştı. Emek verilmişti. Yine ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı etrafında Doğu Kurdistan ve İran’da gelişen bir kadın hareketi söz konusu. Bunların hepsi gerçekten bu yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olacağını gösteriyor. Kadına dönük şiddet vahşettir, bunun aşılması gerekir. Bunun yolu da erkek egemenlikli sistem ile ulus devletin yıkılmasından geçmektedir. Bu zaten PKK’nin programının temelini oluşturmaktadır. ‘PKK bunun panzehridir’ denilebilir. Bunun için PKK aynı zamanda bir kadın partisidir. Bunun nedenle PKK’yle birlikte bir kadın partisi olan PAJK kurulmuştur. Bu yeni bir felsefedir. ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı sıradan bir şey değildir, yeni bir felsefedir. Özgür, eşit, ahlaki toplumun esas temeli kadın devrimidir. Eğer kadın devrimi gerçekleşirse, işte o zaman hiçbir şiddet ortada kalmaz.
KÜRTLER HİÇBİR ZAMAN AYNI MEVZİDE 7 AY SAVAŞMADI
PKK’nin 44’üncü yılını geride bıraktık. 45’inci mücadele yılı için neler söylemek istersiniz?
44’üncü yıl dolu dolu geçti. Öyle görülüyor ki 45’inci yıl da sıradan bir yıl olmayacak, önemli bir yıl olacaktır. Zaten daha önce önemli bir dönemde olduğumuzu belirtmiştik. Tarihi bir süreçteyiz. Bu dönemde yaşanan gelişmeler, geleceğin rengini belirleyecektir. Bunun için çok önemli bir dönemden geçiyoruz ve önümüzdeki yıl bu çerçevede çok büyük bir önem taşıyor. PKK’nin 45’inci yılını büyük bir yıl haline getirmek istiyoruz. İki yıldır Zap, Avaşîn ve Metîna’da yürütülen direniş sıradan bir şey değildir. Bunun karşısında tüm Kuzey’de de aynı direniş söz konusudur. Yine Önder Apo’nun bu kadar psikolojik işkence karşısındaki duruşu çok anlamlı ve tarihidir. Onlar geri adım attırmak için baskı yapıyorlar. Önder Apo Kürt halkının hakkı için, Kürtlere bir yer edinmek için her şeyi göze almıştır. Büyük bir iradeyle beklemektedir. Bunun yanı sıra demokratik Kürt siyasetinin müttefikleriyle birlikte bir duruşu vardır. Bütün bunlar önümüzdeki dönemin sıradan değil önemli olacağını gösteriyor.
Gerilla başta bu son 7 aylık direniş olmak üzere aynı mevziide savaş yürütüyor. Hem Kurdistan halkının tarihinde hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet döneminde; hiçbir zaman Kürtler aynı mevzide 7 ay savaşmamıştır. Doğru, Ağrı direnişi 4 yıl sürdü ama aralıklı ve son günlerde yaşanan yoğunluğu dışında belki günde birkaç saat savaşarak gelişti. Fakat şimdiki gibi böyle 7 aydır gece-gündüz daimi bir biçimde ve hem de tüm modern silahlara karşı direniş yenidir. Bunu herkesin görmesi gerekir. Yani bugün Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın Zap, Avaşîn ve Metîna öncülüğünde gösterdiği duruş yeni bir şeydir. İlk kez Türk devletinin kapsamlı saldırısı durdurulmuştur. Bu, Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’ni yeni bir döneme taşıyor. Önünde artık başarı aşaması vardır. Yeni bir ruh söz konusudur. Sara Tolhildan Goyî ve Rûken Zelallerin şahsında Mersin’de ortaya çıkan ruhu herkes gördü. Bu ruh bugün gerillada hakim olan ruhtur. Zap’ta böylesi fedai bir ruh olmazsa, kimse direnişi bu kadar yürütemez. Yani fedai Sara ve Rûkenlerin şahsında gösterilen ruh zaten Bagerlerin, Avzemlerin, Arînlerin, Şerzanların şahsında pratikte gösterilmiştir. Bunun onlarca örneği vardır. Kısacası bu yeni bir şeydir ve Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’ni yeni bir aşamaya taşımaktadır. Belki Güney Kurdistan’da KDP’nin duruşu boş yanını ortaya koyuyor ve bu tartışılmaya muhtaç bir konu ise de genelde Kürt halkı yeni bir döneme giriyor. Kürt halkı artık ‘Türk devletine karşı ben bir iradeyim’ diyor. İşte seçimlerde Kürtler bir iradedir; herkes Kürtlere muhtaçtır. Her alanda bu böyledir. Bu yeni bir durumdur ve bu durumun değerlendirilmesi gerekir. Sıradan bir şey olmadığını görmemiz gerekir.
45. YILDA ULUSAL BİRLİK GÜNDEMLEŞMELİ
Bu çerçevede halkımız; tüm yurtseverler; özgürlükçü Kürt kadınları; Kürt gençleri; halkımızın dostları; Arap, Fars, Asuri-Süryani, Ermeni, Türk ve bölgenin tüm halkları bu çerçevede yeni yorumlar geliştirmelidirler. Bu yeni dönemde herkes çok daha fazla fedakarlık yapmalı; çünkü sonuç alabileceğimiz bir dönem ortaya çıkmış oluyor. Bu durumu sıradan görmemek gerekir. Bunun için PKK’nin 45’inci yılında ulusal birliğin gündemleşmesi gerektiğine inanıyorum ve çağrısını yapıyorum. Belki herkes bu birliğe gelmeyebilir ama halkımız buna rağmen kendi birliğini kurmalı. Ulusal birlik denilince tüm Kürt partilerinin gelip katılacağı biçimde anlaşılmamalı. Hayır, bazı partiler düşmanla birliktedir ve onlar gelmeyebilir. O zaman gelmesinler. Kendisini yurtsever görenler yurtseverlik temelinde birliğini kurmalıdır. Ulusal birlik çok gerekli bir şeydir. Bu bir ya da birkaç partiye mahkum edilemez. Yani bazılarının tutumu bunu engellememeli. Gelmeyenler gelmesin ama gelenlerle de birlik oluşturulmalı. Çünkü Kurdistan Özgürlük Mücadelesi şu an yeni bir aşamadadır ve daha ileriye gitme imkanları vardır. Eğer bu imkanlar değerlendirilmezse darbe yeme ihtimali vardır. Bu yüzden halkımızın Kurdistan topraklarında özgür ve eşit yaşaması için bu dönemde kesinlikle ulusal birlik ve direniş ruhunun hakim olması ve bu biçimde sonuca gitmesi gerekmektedir. Bizim, PKK’nin 45’inci yılında amacımız ve beklentimiz büyüktür. Ulusal açıdan ve sonuç alma bakımından büyük umutlarımız vardır. Bu temelde PKK’nin 45’inci yılında tüm yoldaşlara, çalışanlara, yurtseverlere, Kurdistan halklarına ve kardeş halklara başarılar diliyor, herkesi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
KAYNAK: ANF/ BEHDİNAN
YORUM GÖNDER