ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜK YILI OLACAK (4.BÖLÜM- SON)
ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜK YILI OLACAK (4.BÖLÜM- SON)
0 Yorum
793
14-02-2022

Askeri, ideolojik ve toplumsal mücadeleyi daha kapsamlı ve ve eş güdümlü sürdüreceklerini söyleyen PKK Yürütme Komitesi Üyesi Kalkan, "50. Önder Apo ve PKK yılının, Önder Apo’nun özgürlük yılı haline getirilmesi kararımız var" dedi.

Bir tarafta AKP-MHP faşizminin çöküş noktasına getirildiğini,  diğer yandan KDP’nin iyice deşifre ve teşhir edildiğini belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Kürdistan Özgürlük Devrimi’nin, Dünya Demokratik Devrimi biçiminde sürdüğünü vurguladı. Kalkan, şunların ifade etti: "Savaşı geliştirerek ve yayarak sürdüreceğiz. Dağda olduğu kadar, şehirde ve ovada da gelişecek. Askeri güçleri hedeflediği kadar faşizmin ekonomik-siyasi güçlerini de hedefleyecek. AKP-MHP faşizmi nerede saldırırsa ona karşı orada direnilecek ve savaşılacak. Bu temel bir tutumdur ve bundan sonra bu çerçevede gerilla çok daha yaygın, etkin, derin, yeni ve yaratıcı yöntemlerle savaşacak. Bütün bu iş birlikçi hain çevreler, ajan kesimler hedefimiz olacak, her alanda olacak. TC devletine, MİT’e hizmet eden hiç kimse hesap vermekten kurtulamayacak."

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan ile uluslararası komplonun yıl dönümü vesilesiyle yaptığımız dört bölümlük söyleşinin son bölümü şöyle:

Britanya’nın en büyük sendikaları UniteTheUnion ve GMB’nin 2016’da startını verdiği “Freedom for Öcalan” (Öcalan’a Özgürlük) kampanyasının yanı sıra geçtiğimiz yıl da Güney Afrikalı STK’ler “Zamanı Geldi: Türkiye'de adil bir barış için Abdullah Öcalan’a özgürlük" isimli bir kampanya başlattı ve bu amaçla dünyanın birçok ülkesinden BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e  yüzbinlerce mektup gönderildi. Guterres’in bir yıldır hala sessizliğe gömülmesi ve bu mektuplar için tek kelime etmemesi ne anlama geliyor? 

Öncelikle bu temelde mücadele yürüten herkesi başta bu tutuma öncülük eden ve geliştiren İngiliz işçi sendikaları ve Güney Afrika’nın sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkesi selamlıyorum. Parti yönetimimiz adına üstün başarılar diliyorum. Başarılı olacaklarına da inanıyorum. Gerçekten dünya genelinde Önder Apo’yu tanıma, anlama, sahiplenme, sesini daha fazla duymak isteme, fikirlerinden daha çok yararlanmaya çalışma ve fiziki özgürlüğü için mücadele etme gelişiyor, yaygınlaşıyor. Dem Dema Azadiyê Ye hamlemizin dış boyutu bu anlamda çok daha fazla gelişti, çok daha örgütlü, daha somut talebinde, neyi amaçladığını ve nasıl gerçekleştireceğini daha iyi biliyor. Bu bakımdan da başarılı olacaklarına inanıyorum. Bu konuda tabi Güney Afrika’daki durum biraz daha anlaşılır bir durumdur. Önder Apo da Roma’ya çıktıktan sonra Güney Afrika’ya gitmek istiyordu. Başarılamadı. Yunanistan yönetimi engel koydu, bu konuda yanılttı. Orada bir yeni sistem oluşmuştu, Apartheid rejimine karşı siyah halk tarihi mücadele vermiş ve Nelson Mandela önderliğinde zafer kazanmıştı. Birçok alanda Önder Apo, Mandela’ya benzetiliyor, Mandela da 28 yıl zindanda kaldı. Her türlü baskıya ve zulme karşı direndi ve sonunda zafer kazandı. Yeni Güney Afrika sistemi bu temelde oluştu, demokratik bir sistem, Kürt halkını ve özgürlük mücadelesini tanıyan bir sistem, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’yle en ileri düzeyde dayanışma içerisinde olan bir sistem. En başta Nelson Mandela’ya Atatürk ödülü vermek istediler ama TC’nin Kürdistan’da uyguladığı sömürgecilik ve soykırımdan dolayı kabul etmedi, böyle bir talebi reddetti ve tutumunu Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesinden yana koydu. Çok değerli Kürt dostları Güney Afrika’da ortaya çıktılar ve mücadele ettiler, hala da mücadele ediyorlar. Bu diğer alanları da etkiliyor. 

İNGİLTERE'DEKİ MÜCADELEYİ ÇOK DEĞERLİ BULUYORUZ

İngiltere’deki durum daha ilginçtir. Bir taraftan Kürt soykırım sistemini ortaya çıkartan, bugüne kadar sürdüren, hala soykırımda ısrar eden siyaseti belirleyen güç İngiltere'dir. Böylece Kürt düşmanlığı yapıyor, en çok Kürt’ü yok etmek istiyor. Buna karşı İngiliz işçileri, emekçileri onların örgütlenmeleri olarak sendikaları da tersinden Kürt varlığını ve özgürlüğünü tanıyan, Kürdistan Özgürlük Mücadelesiyle dayanışma içerisinde olan, özgürlük iradesi olarak Önder Apo’yu kabul eden ve Önder Apo’yu bütün boyutlarıyla sahiplenip fiziki özgürlüğünü isteyen ilk tutumu, örgütlü, genel eylemi geliştiren oldu. İngiltere, Kürdistan’daki mücadele nedeniyle ortadan yarılmış durumdadır, ikiye bölünmüş durumdadır. Egemen hakim devlet yapısı, Kürt soykırım siyasetinin yaratıcısı ve sürdürücüsü, işçi ve emekçisi onun örgütlenmeleri ise Kürt soykırımının ortadan kaldırılarak Kürt varlığının ve özgürlüğünün Önder Apo öncülüğünde sağlanmasını isteyen ve bunun için herkesten önce ve herkesten daha fazla yoğun mücadele eden bir konumdadırlar. Böyle bir parçalanma ve iç mücadele var. Bu oldukça anlamlıdır, biz bunu çok değerli buluyoruz. Demek ki İngiltere gibi bir yerde bile bu kadar güce sahip olan devletler, toplumlar üzerinde bu denli hakim olamıyor, insanları istedikleri gibi yönlendiremiyor, toplumun düşüncesi başka olabiliyor, işçi ve emekçi başka düşünce geliştirebiliyor, farklı tutum ortaya çıkartabiliyor. Bu gerçekten çok önemli ve anlamlıdır. İngiliz işçi sınıfının tarihsel mücadeleciliğine denk, İngiliz işçi sendikalarının tarihsel örgütlülüğüne denk, bunlar en eski örgütlenmelerdir, sendikacılığın en güçlü biçimleri İngiltere’de ortaya çıkmış durumdadır. Bütün bunlar gerçekten de tarihine yaraşan bir özgürlükçü ve demokratik tutumu Önder Apo ve Kürt özgürlüğüne yaklaşımda gösteriyorlar. 

Bütün Avrupa işçi ve emekçilerinin, insanlığın gelişimi açısından da umut vericidir, bu bakımdan çok yoldaşça buluyoruz, değerli buluyoruz, anlamlı buluyoruz, her türlü ortaklığı ve dayanışmayı birlikte gerçekleştireceğimize inanıyoruz. Bir de bu boyut var. Bunu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Selamımız ve başarı dileğimiz bu temeldedir ve böyle bir mücadeleyle sadece Kürdistan’da değil, dünyada başarılı sonuçlar alacağımıza inanıyoruz. Kürdistan özgürleşirken dünyanın demokratikleşeceğini görüyoruz, Kürdistan Özgürlük Devrimi’nin, Dünya Demokratik Devrimi biçiminde sürdüğünü görüyoruz. Bu anlamda da evet Kürtlerin özgürlük mücadelesi desteklenirken aynı zaman dünya demokrasisi için mücadele edildiğini ve tüm işçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin daha özgürce yaşayacakları demokratik bir sisteme böyle bir mücadelenin başarısıyla ulaşılacağını ifade ediyoruz. Bu temelde de kendi demokrasimiz için mücadele ediyoruz, herkes kendisi için mücadele ediyor. Bu bilinci de geliştirmek, sadece dayanışma bilinciyle kalmamak daha çok örgütlenip mücadeleye daha fazla sarılmak lazım. 

BM SOYKIRIMCI SİSTEMDEN YANADIR

Bu mücadeleler gelişiyor, bu kadar açıklama var, eylem var, tanınmış şahsiyetler, örgütler tutum ortaya koyuyorlar, tavır geliştiriyorlar, yürüyüş yapıyorlar, miting yapıyorlar, açıklamada bulunuyorlar, en son mektup gönderdiler, tutumlarını öyle bir eylemle yaptılar. Bunlar karşısında doğrudan kendilerini hedefleyen mektuplar gönderme karşısında BM’nin sessiz kalması durumu soruluyor, demek ki BM’de bu taleplere karşıdır. Kürtlerin özgürlüğüne, dünyanın demokratikleşmesine karşıdır. Peki neyden yanadır? AKP-MHP faşist diktatörlüğünden yana, Kürt soykırımını öngören dünya sisteminden yanadır. Zaten BM bunun üzerinde kurulmuştur. Adı ‘Birleşmiş Miletler’ ama milletlerle bir alakası yoktur. ‘Birleşmiş Devletler’ demek daha doğrudur. En gerici temelde en diktatöryal temelde mevcut devletçi sistemlerin birliğini ifade ediyor. Mevcut devletler içerisinde de demokrasiye duyarlı olanların etkisi fazla değildir, tam tersine faşist diktatöryal konumda olanların etkileri daha çoktur. TC’nin daha çoktur. Demek ki BM denen kurum, bunları temsil ediyor. Bunlardan oluşmuştur. Bu net olarak açığa çıkıyor. Cevap vermemesi bunun içindir. Zaten TC devletinin, AKP-MHP faşist diktatörlüğünün hiçbir ahlakın ve hukukun bile kabul etmeyeceği kadar faşist soykırımcı saldırılar yapması, buna cüret etmesi buradan kaynaklanıyor. Sırtını NATO’ya ve BM’ye dayıyor. Oraların üyesi olmuş ne yaparsa oradan destek gelecek sayıyor. BM’ye bir uyduruk ölçüyü kabul ettirmişler. Terörizme karşı mücadele, işte bunu TC devleti çeşitli komplolarla ta 1986’da Palme cinayetinden başlamak üzere 1981’de Papa suikastından başlamak üzere Kürt özgürlüğü için mücadele eden herkesi terörist gösterme durumunu esas alarak güya terörizme karşı mücadeleyi hak görme olmuş, yaptığı her şeyi oraya bağlıyor. Teröre karşı mücadele ediliyor diye AKP-MHP faşizminin yaptığı tüm hakaretler, katliamlar insanlık dışı saldırılar meşru görülüyor. Bunlara karşı çıkılmıyor, tutum alınmıyor. BM örgütlülüğü sadece gönderilen mektuplara sessiz değil, TC’nin yaptıklarına da sessizdir, görmüyor mu, bilmiyor mu, örgütlülüğü yok mu? Öyleyse kendisini feshetsin, hayır öyle değilse demek ki bilerek ve görerek yapıyor. 

ÇÜRÜMÜŞ BM'DEN BEKLEMEMEK LAZIM

O halde BM’den bir şey beklememek lazım, çürümüştür, hükmü geçmiştir. BM İkinci Dünya Savaşı ardından savaş sonrası durumu idare eden, ona göre bir örgütlenmeydi, zaten ABD-Sovyet bloklaşması ciddi bir biçimde zorladı, her şeyini oraya bağladı. Şimdi Sovyet sistemi çöktü, II. Dünya Savaşının sonuçları değişti, yeni bir dünya savaşı yaşanıyor. BM’nin ortaya çıktığı koşullar ortadan kalkmıştır, yok olmuştur. Dolayısıyla aslında BM’nin yapabileceği hiçbir şey yoktur, oradan beklentili olmak doğru değildir. Kurumu doğru anlamalıyız. BM’ye yön veren kimdir? Güvenlik Konseyi diye bir kurum var. Güvenlik Konseyi kimdir? ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’dir. Zaten Kürt sorunu İngiltere ve Fransa bu biçimde ortaya çıkardı. ABD’de de II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yürütüyor. Rusya da Kürdistan’da soykırım uygulayan güçlerden yana tavır koydu. Çin’in de şimdiye kadar hiçbir etkisi görülmedi. Böyle bir siyasete dahil olmadı. Uzağında kaldı. Dolayısıyla yapılanları onayladı. Son zamanlarda Türkiye’ye dönük bir iki karşı açıklaması var, bu da herhalde kendi çıkar çatışmasından kaynaklanıyor, yoksa öyle TC devleti Kürtlere ve diğer halklara karşı baskıcı uygulamalarına karşı çıkma temelinde değil. O halde BM’ye yön veren güçler Kürt sorununu yaratan, yöneten, Kürt soykırımını uygulayan güçlerdir. Dolayısıyla BM’nin ne olduğunu doğru anlamamız lazım. Bir şey bekleyen olmaktan öteye, BM gerçeğini iyi analiz eden, tahlil eden, eleştiren, geçersizliğini ortaya koyan bir yaklaşım geliştirmek daha doğrudur. 

AK'NİN 7 YIL BEKLEMESİ TESADÜF DEĞİL

Kürt halkı ve dostlarının sergilediği aralıksız direniş sonucunda Avrupa Konseyi, AİHM’in Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğüne yol açabilecek “umut hakkı”nın ihlal edilmesine dair 2014’te verdiği kararı 7 yıl sonra hatırlatarak geçtiğimiz Aralık'ta bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması için Eylül’e kadar süre verdi. AK’nin bu kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu süreçte insan hakları kurumları ile hukuk kurumlarına, Kürdistanlılara ve dostlarına ne tür görevler düşüyor?

Bu konuda da daha önce görüşler belirttik, değerlendirmeler de yaptık, ben kişisel olarak da yaptım, değişik arkadaşlar da görüş belirttiler, kurumsal olarak da hareketimizin açıklamaları oldu. Onlar geçerliliğini koruyorlar. 

Şunu ifade edebilirim: Avrupa hukukunu bütün ayrıntılarıyla bilmiyorum fakat o hukuk hiçbir maddi temele dayanmadan 6 sene beni zindanda tuttu. Bu temelde de o hukukun ne olduğunu, nasıl işlediğini biraz anladım ve öğrendim. Ona göre de bazı değerlendirmeler yapmaya da çalıştım. Şimdi de söyleyeceklerim ondan farklı olmaz. Avrupa’da da müebbet hapis cezası var. Ağırlaştırılmış ceza diye bir şey var mı, bunu bilmiyorum, o kadar ayrıntıyı bilmiyorum, ancak bazı ayrıntılar farklı devletlerde farklı olmak üzere Avrupa’da vardı, o düzeyde bilgim var ama ayrıntılı ve somut olarak bilgim azdır. Yine de bildiğimiz şudur: Müebbet hapis cezaları belli bir süre dolunca değerlendiriyorlar. Herhalde ağırlaştırılmış ceza orada da var. Müebbetler 15 yıl olarak ifade ediliyor. 10 yılı dolunca yeniden değerlendirmeye alınıyor. Bu temelde durumu değerlendirilerek tahliye olan tutukluların da olduğunu biliyorum. Tutukluluk gerekçeleri çok fazla ortadan kalkmamışsa devam ettiriliyor fakat her yıl durum değerlendiriliyor. Sürekli yeni karar alınıyor, bir karara dayanılarak sonuna kadar gidilmiyor. Bu yeni karar alma ve var olanı değiştirme imkânı veriyor. Bu önemlidir. Bazı ağır durumlar da var, bildiğim kadarıyla 15 yıl değil de 20 yıl, 25 yılda değerlendirilenler de var. Bütün bunlardan ne sonuç çıkıyor, tahliye umudu, ‘umut hakkı’ dedikleri belli bir süreden sonra tutukluluk durumunun, ceza durumunun yeniden değerlendirilmesi, yeniden yeniden mahkeme edilmesi oluyor. Değerlendirme dediğim odur. Mahkeme yeniden görüşüyor. Kararı kaldırabiliyor, değiştirebiliyor, duruma göre yeni kararlar ortaya çıkabiliyor. Bu değişime açıklık farklı kararların alınmasını ifade ediyor, umut hakkı buna deniliyor. TC sisteminde bu yoktur. Türkiye 2 Ağustos 2002’de idam cezasını kaldırdığında, yeni ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirdi. Ondan sonra bu konu üzerinde çeşitli dönemlerde tartışmalar yürütüldü. AKP iktidarı döneminde tartışıldı, AKP’nin sözde hukukçuları denilenler buna katıldı. Yanlış hatırlamıyorsam Mehmet Ali Şahin “öyle bir sistem oluşturmaya çalışıyoruz ki, hiçbir biçimde yeniden değerlendirme, kararı değiştirme, dolayısıyla İmralı’da çıkış olmayacak, İmralı’dan çıkışın tartışılmasının da bütün verilerini, ip uçlarını ortadan kaldırmaya çalışıyoruz, öyle bir sistem bulmaya çalışıyoruz” diye açıklama yapmıştı. Demek ki öyle bir sistem oluşturmuşlar. Önder Apo’nun durumunu esas alarak onu yapıyorlar. O zaman Önder Apo da bu duruma karşı benzer uyarılarda bulundu. “Benim durumumdan dolayı özel yasalar çıkartılıyor, bu beni değil herkesi etkileyecek, benden dolayı birçok tutuklu sonunda tahliye bile olamayacak, bunu herkes bilmeli, buna göre tutum ve tavırlar olmalı” diye uyarılarda bulundu. Çok kimse bunun üzerinde durmadı, tartışılmadı, bu duruma ilişkin mücadele edilmedi. AKP istediğini yaptı. Hukuki sistemini oluşturdu. İşte bu hiç tartışılmaz olma durumu Avrupa hukukuyla çelişmiş durumdadır. Avrupa farklıdır, belli bir süre dolduğunda tutuklunun durumu tartışılmaya başlanıyor. Önder Apo’nun 23 yıl oldu hiçbir tartışma yoktur. AİHM’in tüm dava için değil ama bazı konularda yeniden yargılama kararları oldu, onu bile gerçekleştirmedi. Benzer bir biçimde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olanlar çok daha fazla hapiste kalma durumları değerlendirince hepsini hasır altı ettiler, ‘böyle bir şey yok’ dediler. Şimdi durum budur, çelişki buradan ortaya çıkıyor. Böyle bir durumu yıllar öncesinden AİHM karara bağlamış. Avrupa hukukuyla Türkiye’de hukuki sistem çelişiyor, düzeltilmeli ve Avrupa hukukuna uyarlanmalı diye 2014’e öyle bir karar alınıyor. 7 sene geçmiş, 7 sene sonra Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM’in böyle bir kararının olduğunu fark etti ve gündemine aldı. Düşünelim ki bir yanlışlık varsa bir kişi 7 sene öyle rahatlıkla kalabilir, böyle işleyen bir sistem. Bir defa bu ne biçim demokrasi, ne biçim özgürlük, ne biçim adalet? Bir de ikide bir ‘geç kalmış adalet, adalet değildir’ diyorlar, peki daha geç nereye kalacak? 7 sene sonra onunla ilgili bir komite AİHM’in aldığı kararı gündeme alabiliyor. 70 sene mi geçecek ki geç kalmış adalet diyelim, insan ömrü buna yetmiyor. Böyle bir durum olamaz. Bir defa o temelde eleştirmek lazım. Bu niye öyle makul bir zamanda olmamış da 7 sene gibi bir süre sonra gündeme alınmış. Bu da Avrupa Bakanlar Konseyi Komitesi’nin durumunu yansıtıyor. Bilmeden bu olmuyor. Prosedür böyle değildir. Aslında Önder Apo’ya ve Kürt özgürlüğüne yaklaşımı ifade ediyor. Ondan dolayı böyle davranmışlardır. Başka hiç kimseye hiçbir davaya böyle yaklaşamazlar, böyle yaklaşmaya kalksınlar kıyamet kopar ama Önder Apo’ya ve Kürtlere böyle yaklaşıyorlar. Çünkü, Kürtlerin soykırımını kabul ediyorlar, Kürtlerin varlığını kabul etmiyorlar, onlara Kürt’ün varlık hakkı yok, demokrasi hakkı yok, özgürlük hakkı yoktur. ‘Kürt’ denilebilir, bireysel hakları var, ondan sonra her türlü soykırıma, asimilasyona uğratılabilirler. Anlayışları budur. Bunun için de Kürt özgürlüğünü ilgilendiren bir konuyu alelacele gündemlerine alsınlar tartışsınlar, gündemlerine alıp tartışmamışlar. Burayı da görüp eleştirmek lazım, bu yanı çok fazla eleştirilmedi.

BİR ŞEY YAPMAYACAKLAR, ORTAK KARARLARIDIR

Diğer yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararının Eylül’e kadar karara bağlanmasını kararlaştırdı. Niye Eylül’e kadardı, onu anlayamadık ve eleştirdik, niye bu kadar uzun zaman tanındı? Madem bu kabul edildi, gündeme de alındı, AİHM gibi bir kurum karar almıştı. TC devleti bu kurumun kararlarına uymayı taahhüt etmişti, bunu hemen yapabilirdi, 15 gün ya da bir aylık bir zaman olabilirdi. Eylül’e kadar neredeyse 10 aylık bir zaman çok fazladır. Buradan şüphe duyduk, endişelerimizi belirttik. Bilinçli mi, planlı mı oluyor, bu kurum Türkiye ile anlaşmalı mıdır? Bu kadar zaman tanıyoruz demek aslında farklı yöntemler geliştir ve AİHM kararını boşa çıkart mı, demek istediler. Türkiye’de de durmadan disiplin cezaları veriliyor. Disiplin cezaları gösterilerek örneğin cezası bitin devrimciler tahliye edilmiyor. Son zamanlarda Önder Apo’ya durmadan disiplin cezası verildiği söyleniyor ki, bu iyi halsizdir, çok tehlikelidir vb. şeyler anlamına geliyor, o halde durumunu görüşmeye hiç gerek yoktur, zaten verilecek karar bellidir, disiplin cezaları bunu gösteriyor o halde hiç görüşmeden böyle bir umut hakkı diye bir şey olamaz, hep cezaevinde kalacak sonucu çıkartılmak isteniliyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu kadar uzun zaman vermesi TC devletinin bu tür hazırlık yapmasına imkan veriyor. Bundan endişe duyduk ve şüphelendik, deşifre etmek istedik. Durum hala da öyledir. Buna karşı mücadele edilmesi gereklidir. Dahası AİHM için de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi için de sözde işkenceyle mücadele örgütü olan CPT için de söyleyeceklerimiz vardır. En son Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplandı ama tecride ilişkin bir karar alamadılar. Onun için de bir sene geçiyordu, yasalar işletilmiyor, görüşme yoktur. Önder Apo ile avukatları görüşemiyor, aile görüşemiyor, dışarıyla hiçbir bağlantısı yoktur, sağlığı ve güvenliğine dair toplum ve aile endişelidir. Kimse bir şey bilmiyor. Bunun içinde mi alt yapı gerekiyordu, ‘yasalar uygulanacak’ diyebilirdi. Dikkat edilirse bunu demedi, bunu bile gündeme alıp çözemedi. O halde CPT’nin de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin de bir şey yapmayacakları ortaya çıkıyor. Çünkü mevcut TC uygulamalarını kabul ettikleri, doğru buldukları, ortak kararları olduğu açığa çıkıyor. Bu uygulamaları sadece TC yapmıyor ki, demek ki onlarla birlikte yapıyor, birlikte karar alıyorlar. Hiç de kendimizi yanıltmamamız lazım.

ÇOK YÖNLÜ MÜCADELE GEREKLİDİR

Bu durum karşısında tutum ne olmalıdır? Buna karşı mücadele etmek lazım, bu durumu teşhir etmek gerekiyor. Çok yönlü mücadele gereklidir. Bunu önce de söyledik, örneğin çok etkili bir hukuki mücadele gereklidir. Hukuk iyice irdelenmelidir, çünkü çoğu şey zamanı geçtikten sonra gündeme geliyor, o zaman da zamanı geçmiş deniliyor. Avrupa hukukunda usul önemlidir, zaten usul kanunu var, orada başka kanunlar işlemiyor. O halde usul üzerinde durmalıyız. Bu anlamda hukuki mücadele önemlidir. Avukatlar özellikle bunun üzerinde titizlikle durmalılar. Hukuki gereklilikler neyse ona göre zamanında hareket etme bilinmelidir. Bir daha zaman geçti durumuna düşmeyelim.

Diğer yandan siyasi mücadele, durumu gündemde tutmak, başta yurt dışındaki halkımız, kadınlar, gençler yine dostlarımız olmak üzere dört parça Kürdistan’da halkımız bu hukuksuzluklara karşı İmralı işkence ve tecrit sisteminin parçalanmasını, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü isteyen eylemlerini daha çok geliştirmeliler, daha yaygın kılmalılar, daha fazla hedefleri somutlaştırmalılar, siyasi baskıyı çeşitli kurumlar üzerinde daha çok geliştirelim. Hukuki olarak inceleyelim, haksızlık yapan, hukukun gereklerini işletmeyen kurumlar varsa onların üzerine daha çok gidilsin, teşhir edilsin, baskı uygulansın, onlardan doğru tutum istensin. Siyasi baskı önemlidir. Demokratik siyasi baskı, demokratik eylemlilik önemli oluyor. Bazı kurumların harekete geçmesini sağlayabiliyor. Gerçi Kürtler konusunda durum biraz daha farklı ama yine de siyasi baskıyı arttıracak demokratik kitle eylemliliğini her alanda çok daha güçlü geliştirmek lazım. Başka yolu yoktur. Duyarlı yaklaşmalıyız. Ciddi bir risk var, tehlike var. Bunları görmeliyiz. Bütünlüklü bir yaklaşım içinde olmalı ve hukuki, siyasi, demokratik mücadeleyi iç içe ortak bir planlama dahilinde birbirlerini besleyecek şekilde geliştirmeliyiz. Durum ciddidir, duyarlı olmamız lazım. Bütün yurtseverler olarak, örgüt olarak da, kitle olarak da duyarlı olmalıyız, dostlarımız da duyarlı olmalılar. Uluslararası kurularda etkileyebildiklerimizi harekete geçirelim, çeşitli biçimlerde baskı uygulasınlar. Mitinglerle, gösterilerle, protesto ederek, mektuplar göndererek, çözüm projeleri ortaya koyarak mücadeleyi geliştirmek lazım. Bu temelde etkileyip mevcut durumu değiştirecek çözümler bulmak üzere çalışmalarımızı daha örgütlü ve planlı yürütmeliyiz. 

İMRALI'NIN VARLIĞI, KOMPLONUN DEVAMIDIR

ABD yönetiminin Kürt özgürlük mücadelesinin önderlerine yönelik aldığı karar, küresel güçlerin desteği/onayıyla gerçekleşen 12 Şubat 2021’deki Garê saldırısı ve 24 Nisan 2021’de başlatılan kapsamlı işgal saldırısının İmralı’da ağırlaştırılan tecritle ve uluslararası komplo ile nasıl bir bağı var? Özellikle gerillanın sergilediği direniş bu saldırı konseptinin parçalanmasında nasıl bir rol oynadı?

Bu bütün belirtilen, ifade edilen olaylar uluslararası komployla bağlantılı olaylardır. Uluslararası komplonun başarısı için yürütülen çalışmalardır. Öyle değerlendirmek gereklidir. Buna İmralı’daki işkence ve tecrit sistemini ve bunun en ağırlaştırılmış bir biçimde uygulanmasını da eklemek lazım. O da uluslararası komplonun devamıdır. Zaten İmralı’nın varlığı uluslararası komplonun devamıdır. Önder Apo’nun üzerindeki baskı, saldırı, İmralı işkence ve tecrit sistemiyle yürütülüyor. Dikkat edilirse bu hep var, hem de sürekli ağırlaştırılarak oluyor. Her şeyi de bu belirliyor. Önder Apo’ya böyle yapılırsa tabi diğer güçlere karşı da Önderlik çizgisini esas alan ve pratikleştirmeye çalışan diğer güçlere karşı da benzer baskılar uygulanabilir. Bu bakımdan parti yönetimimizden arkadaşlara 2018 Kasım’ında tutuklama kararı verilmesi yadırganmamalıdır. 9 Ekim 1998’de Bill Clinton’un imzaladığı kararname de böyleydi. Komplo bu demektir. O zaman Önder Apo için tutuklama olmasa imha etme kararı verdiler, 6 Kasım 2018’de de ben dahil diğer iki arkadaşa verdiler. Önder Apo hakkında verilen karar neydi? Evet kişiliğine saldırıyı esas aldı ama şahsında PKK, Kürt varlığı ve özgürlüğü hedeflendi. Diğer üç arkadaşa yöneltilen saldırı da böyledir. Kişilikleri hedefleniyor ama öyle belirlenmiş ve seçilmiş ki onların şahsında Kürt özgürlük hareketinin tümü hedefleniyor. Kürt varlığına ve özgürlüğüne yöneltilmiş bir saldırı oluyor. Doğrudan uluslararası komplonun devamıdır. Bir şey söylememde yarar var, önce bizim mal varlığımızı dondurdular, ABD öyle bir kararı daha önce almıştı. Bize söylediklerinde gülüp geçmiştik. Herhalde durumun farkında değillerdi, güya mal varlığımızı dondurarak üzerimizde baskı uygulayacaklarını sandılar. Sonra baktılar ki ortada dondurulacak mal-mülk yoktur, ortada bomboş kaldılar, ora üzerinden baskı uygulayamayınca da bu sefer mevcut tutuklama ve imha kararını alarak uluslararası komplo baskısını yürütmek istediler. Bu kadar net ve somuttur. İmralı’daki sistem, tecrit, komplonun devam ettiğini gösteren bir boyuttur. Bizim için verilmiş olan karar komplonun devam ettiğini gösteren bir boyuttur. Komployu devam ettiren, başarıya götürmeyi hedefleyen bir çaba ve çalışma oluyor. Bu çok açık ve net bir durumdur. 

TEMEL HEDEFLERİ GERİLLAYI EZMEKTİ

Diğer yandan Kürt halkını, hareketi ateşleyen, moral veren, mücadele çeken, sevk eden öncü güç kimdir, gerilladır. Baştan beri zaten durmadan gerillaya karşı ezme ve yok etme operasyonları düzenliyorlar. Daha önceki sorularda anlattım, bu önce 87-88’de başladı ve oradaki planlamanın temel hedefi gerillayı ezme saldırısıydı. ‘Örs çekiç’ taktiği temelinde Türkiye, İran, Irak ordularını konumlandırarak 87-88 sürecinde gelişmekte olan Kürt gerillasını ezmek istediler. Oradan sonuç alamayınca da ikinci aşama olarak 92 Ekim’indeki Güney Savaşı’ydı. Hedeflenen tümüyle gerillaydı. Bu tür politikalarını gerillayla saldırıyla yürüttüler. Ardından 93’ten itibaren bir taraftan Önderliği tanımaya çalışırken diğer taraftan gerillayı ezip tasfiye etmek için topyekûn özel savaş konsepti temelinde 93’ten 98’e kadar TC tarihinin en büyük askeri saldırısını yaptılar. Gerilla kahramanca direndi, her yıl binlerce çatışma yaşandı, biz her yıl binden fazla şehit verdik, TC devleti her yıl binlerce kayıp verdi. Öyle ki bu beş yıllık savaş Kürt tarihinin de en büyük, en yoğun, en uzun süreli askeri çatışmasıdır. TC devletinin de en uzun süreli en yoğun askeri çatışmasıdır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın düzeyi bir kenarda kaldı. Onlar 93-98 savaşı arasında küçük bir çatışma olarak kalırdı. Böyle saldırıldı. Komplo bu saldırıların üzerinde örgütlendi ve harekete geçirildi. Şimdi komploda başarılı olamayınca, onu sürdürmek ve başarılı olmak için çeşitli yollar deniliyorlar. Dikkat edelim İmralı sistemini ve tecridini ağırlaştırıyorlar, sürdürüyorlar. Yönetimimize tutuklama kararı çıkartarak tüm Hareketimiz üzerinde bir baskı ve saldırı uyguluyorlar. Diğer yandan özel olarak gerilla üzerindeki saldırıları da en ileri düzeye çıkartıyorlar. Bu açık görülebilen ve anlaşılabilen bir durumdur. Bunu önceki süreçlerde de yaptılar. 2020 yılında da Heftanin operasyonuyla yaptılar. 2019’da yine benzer bir biçimde planlı saldırılarla yaptılar. Bir süredir de 2015’ten bu yana böyle yeni planlar yapıyorlar ve o plan temelinde gerillayı ezme hedefli saldırılar yürütüyorlar. 2021 yılında da Şubat ayı ortasında bunu Gare ile başlattılar. Dar bir alanda yoğun bir saldırı örgütlemişlerdi. Bir yandan sözde o tutukluları kaçıracak PKK’nin ve gerillanın itibarını ciddi bir biçimde sarsacak, kendilerini zafer kazanmış sayacaklardı, fırsat bulurlarsa yönetimimize de darbe vuracaklardı. Böylece ucuz bir başarıyla yıla girmek ve planlamayı yürütmek istediler. Tabi başarısız oldular, ağır bir yenilgi yaşadılar. Tıpkı 2008 Şubat’ında Zap’ta yaşanan yenilgi gibi ikinci bir Şubat yenilgisini de Gare’de yaşadılar. Bunun üzerine 23 Nisan akşamından itibaren Metina, Zap, Avaşin’e dönük yeni bir işgal ve soykırım saldırısı başlattılar. Buralardaki gerillayı ezip imha etmeyi ve buraları ele geçirmeyi, böylece Medya Savunma Alanları’nın önemli bir bölümünü denetim altına almayı hedefliyordu. Tüm güçlerini böyle bir saldırıya da seferber ettiler. Tüm imkanları da devlet seferber etti. Bunu herkes söylüyor, bugün devletin bütçesi savaşa gidiyor. Hulusi Akar nasıl bir savaş yürüttüklerini birçok kez gayri ihtiyari olarak açıkladı ama tüm saldırılara rağmen söz konusu alanları işgal edemediler. Şubat’ta Gare’de yaşadıkları yenilginin bir benzerini Metina, Zap, Avaşin hattında da yaşadılar. Yıl boyu çok yoğun çatışma oldu. Bazıları “15 günde buraları işgal etmeyi hesaplamışlar” diyorlar. 8 ay oldu birkaç tepeyi tutmaktan öteye hiçbir sonuç alamadılar. Ağır kayıplar verdiler. Küçük mevziler bile hazırlanmış tüneller biçiminde 5-6 gerillayla aylarca direndi ve TC ordusuna yüzlerce kayıp verdirmeye yol açtı. Werxelê’de, Mam Reşo’da, Tepe Sor’da, Zendura’da böyle direnişler yaşandı. Bütün Metina, Kaşura hattı Zap ve Avaşin böyle bir savaş ve direniş haline geldi. Gerillanın önemli bir hazırlığı vardı. Özellikle 2008 Zap savaşından sonra durum anlaşılmıştı, ona göre ciddi hazırlıklar yapmıştı, düşman gelip hazırlıklar üzerine düştü gerilla az bir güçle o hazırlıklara dayanarak gerçekten ağır bir darbe vurdu. Böylece planı boşa çıkardı. 2020 planı başarısız kaldı, başarısız kalmasaydı zaten sonuç alacaklardı. 2021 planı da bu temelde boşa çıktı. TC devleti ve Türk ordusu saldırısıyla yenilgi aldı, başarısız kaldı. Şimdi bu sadece askeri işgal hedefini, planını boşa çıkartmakla kalmıyor. Uluslararası komplo düzeyinde yürüttüğü saldırıları da boşa çıkartıyor. Almak istedikleri başarıya da önlüyor. Gerillanın direnişi halkı direnişe çekiyor, partiyi ayakta tutuyor. Dolayısıyla partiyi dağıtmayı, halkı sindirmeyi hedefleyen uluslararası komplo saldırısı bu temelde boşa çıkıyor, başarısız kalmış oluyor. Söz konusu işgal planının bozulması böyledir. Bu plan sadece TC’nin, AKP-MHP’nin planı değil, dikkat edilirse daha somutta ABD-TC-KDP planı oldu. ABD sonuna kadar destek veriyor. Bu konuda kaç defa açıklama yaptılar. Her türlü siyasi-askeri yardımı yapıyor. KDP fiiliyatta zaten destek verdi ve PKK’yle fiilen savaşır konuma geldi. Eğer KDP ile daha büyük bir savaş olmadıysa bu PKK’nin savaşmasından oldu. PKK politikasını değiştirsin en ağır savaş durumu anında ortaya çıkar. Bu konuda da ‘sabrımız zorlanmasın, her zaman böyle kalacağımız sanılmasın’ diye PKK’nin bir sürü uyarısı oldu. Şimdi KDP’nin ne yapacağı sabırla bekleniyor, artık zaman bitiyor, sabrın sonuna geliniyor, zamanın da sonuna geliniyor. Ne yapacağına AKP-MHP faşizmiyle Kürdistan’ı işgal etme, PKK’yi imha etme amacı temelinde Kürt Özürlük Hareketi'ni tasfiye etme savaşına katılacak mı, yoksa farklı politika mı izleyecek? KDP’nin tutumunu açıklaması gerekiyor. İş bu noktaya kadar geldi. Bir tarafta AKP-MHP faşizmi çöküş noktasına getirildi, onu daha önceki bölümlerde ifade ettik. Diğer yandan KDP’de iyice teşhir ve deşifre edildi. Politikalarının ne kadar düşmana hizmet ettiği, TC’nin işgalci saldırılarını beslediği, ayakta tuttuğu netleşti. Durum bu biçimdedir. Bu anlamda gerillanın direnişi gerçekten de sonuç verdi, zafer kazandı, kahramanca oldu. Bir kere daha bu tarihi büyük direnişi selamlıyor, şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. 

STRASBOURG EYLEMİ ÇOK ÖNEMLİDİR

İmralı’daki tecride karşı verilen direnişte önemli bir yer tutan Fransa’nın Strasbourg kentinde Avrupa Birliği kurumlarının bulunduğu meydanda 25 Haziran 2012’de startı verilen Özgürlük Nöbeti eylemi, 10. yılını doldurarak 11. yılına giriyor. Bu eyleme katılan Kürdistanlılar ile dostlarına mesajınız nedir?

Evet önemli bir durum, gerçekten de mücadele tarihimizin kesintisiz en uzun soluklu eylemi oluyor. Evet gerilla da uzun solukludur ve savaşıyor, yirmi dört saat savaş halinde, geçen dönemde bazen ateşkes süreçleri oldu ama örneğin 15 Ağustos 1984’ten 1993’e kadar kesintisiz bir savaş oldu. Şimdi 2015 Temmuz’undan bugüne kadar kesintisiz bir savaş var. 1 Haziran 2004’ten 2013’e kadar savaş durumu oldu. Bunlar da uzun eylemlerdi. Kitle eylemleri, diğer yürüyüşler parça parça oluyorlar. Zindanda da sürekli bir direniş var ama eylem biçimleri parça parçadır ama onunda bir sürekliliği var. Şöyle söyleyebiliriz: Strasbourg’daki eylem zindan direnişi gibi sürekliliği olan bir eylemdir. Gerilla gibi sürekliliği olan bir eylem, belki onlar kadar yoğun değil, şiddeti az ama amaç bağlılığı, sürekliliği, propaganda etkisi onlar gibi olan, Kürt sorununu, İmralı’daki baskı ve işkence sistemini, Kürt özgürlük hakkını dünyaya, insanlığa, halklara, kadınlara, ezilenlere tanıtan, anlatan büyük bir çaba ve eylem oluyor. Bunu Avrupa’daki halkımız, işçiler, kadınlar, gençler gerçekten büyük bir özveriyle, kararlılıkla yürüttüler. Dostlarımız hiçbir geri çekilme, zayıflık göstermeden bu eylemi sahiplendiler, 10 yıl gibi bir süre kesintisiz devam ettirilmesi için güç ve destek verdiler. Kürt aydınları, sanatçıları, yine dost aydın ve sanatçılar bu mücadeleye katılım gösterdiler. Önemli bir etkisi oldu. Önder Apo gerçeğinin, İmralı işkence sisteminin yürüttüğümüz özgürlük mücadelesinin Avrupa insanlarına, ezilenlerine, kadın ve gençlerine, işçi ve emekçilerine tanıtılmasında, dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri ve rolü oldu. 10 yıl az bir zaman değildir, sürekli açıklama yaptılar, materyal dağıttılar, propaganda da bulundular, insanları etkilemeye çalıştılar. Gece gündüz, kış-yaz denilmedi kesintisiz bir özgürlük nöbeti yapıldı. Başka yerlerde de özgürlük nöbetleri değişik yerlerde de var, onların düzeyine ulaştı, süre olarak da etkinlik olarak da birçoğunu aştı diyebiliriz. Bu baştan da böyle örgütlendirilmişti, iddia buydu. Bu kadar sürdürülmesi de bu iddiaya ve amaca ne kadar bağlı olunduğunu ortaya koydu. Avrupa’daki halkımızın ve dostlarımızın ülkede süren özgürlük mücadelesiyle Önder Apo gerçeğiyle ne kadar bağlı, birlikte, onunla bütünleşmiş, onu dış dünyaya tanıma görev ve sorumluluğunu üstlenmiş bunu her koşulda yürüten pozisyonda olduklarını ortaya koydu. Bu anlamda gerçekten değerlidir, önemlidir, saygındır. Mücadelemize büyük değerler kattı. Onun için şimdiye kadar bu eyleme katılmış herkesi, kadınları, gençleri, işçi ve emekçileri, aydın ve sanatçıları, Kürtleri ve dostlarımızı saygıyla selamlıyorum. Gerçekten büyük bir rol oynadılar. Kesintisiz süren bu on yıllık direnişi selamlıyorum. Kuşkusuz durmayacak, sağlam bir temel atıldı. İmralı işkence ve tecrit sistemi parçalanana, Kürt özgürlüğü ve bu temelde bölgenin ve dünyanın demokratikleşmesi sağlanana kadar sürecek, belki ileride farklı biçimler alabilir ama bu direniş sürecek. Biçimler farklılaşsa bile Strasbourg’daki özgürlük nöbet öylemi o farklılaşan eylemlerde yaşayacak, yaşatılacak. Bu kesinlikle böyledir, buna inanmak lazım. 

Strasbourg önemlidir. Komplo açısından önemli, komploya karşı mücadele açısından önemli, özgürlük mücadelemizi Kürt halkının haklı davasını dünyaya tanıtabilmek açısından önemli. Zaman da önemli oldu, zeminde önemlidir. Önemli sonuçlar da verdi. Şöyle yaklaşmamak lazım: 10 yıl olmuş hani hiç somut sonuç yok, İmralı sistemi parçalanmamış, Önder Apo özgür olmamış biçiminde karamsar biçimde yaklaşım içerisinde olmamak lazım. İmralı işkence tecrit sistemi parçalanacaktı diye bir kayıt yoktu, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü mutlaka olacaktı, Kürdistan’ı özgür ve demokratik kılacağız, böyle bir sonuca gidecekti biçiminde bir şey yoktu. Bunun için mücadele etmek esastı. Eylem zaten bu mücadele temelinde başladı ve bu süren bir mücadele, sürekli devam edecek bir mücadele de olacak. Böyle görmemiz ve anlamamız lazım. O bakımdan başarılarını başka yerlerde görmek gerekiyor. Avrupa’daki direnişi etkiledi, ülkeyi etkiledi, uzun solukludur. Bir defa binlerce insan bu eyleme katıldı. Bu nasıl bir ortaklaşmayı, örgütlenmeyi, ortak ruhu ve amacı ifade ediyor. Onu ortaya çıkardı. Yüzlerce dost katıldı, Kürt halkının değerli dostlarının ortaya çıktığı görüldü. Bir çekim merkezi, ilgi merkezi oldu. On binlerce insana Önderlik ve özgürlük mücadelesi gerçeğini tanıttı, propaganda etti. Bunlar başarılarıdır. Bunları görmek lazım. Dolayısıyla yanlış değerlendirme olmamalıdır. Bundan dolayı umutsuzluk, karamsarlık gibi şeyler olmamalıdır. Tam tersine rolünü oynayan bir eylem, 10. yıl dönümünde varsa eksiklikleri değerlendirilebilir, düzeltilebilir, değişiklikler yapılabilir ama özgürlük için direniş zafere kadar sürecek. 

ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜK YILI

Hareketiniz başlattığı “Dem Dema Azadiyê Ye” hamlesi çerçevesinde Kürdistan, Ortadoğu ve uluslararası alanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması için verilen direniş, geçen iki yıl boyunca küresel bir talebe ve mücadeleye dönüştü. Bu hamleyi 2022’de nasıl sürdürmeyi planlıyorsunuz? 

Evet 2022 yılını da Önder Apo’nun özgürlüğü için mücadelenin topyekûn geliştirilmesi, 50. Önder Apo ve PKK yılının Önder Apo’nun özgürlük yılı haline getirilmesi kararımız var. Bunu birçok defa açıkladık. Son Merkez Komite toplantımızın da temel iradesi bu biçimde oldu ve kamuoyuna bunu duyurduk. Yoldaşları, yurtsever halkımızı, kadınları, gençleri tüm dostlarımızı bu temelde ‘Dem Dema Azadiyê ye’ hamlemizi bulundukları her yerde yeni ve yaratıcı yöntemlerle çok daha geliştirmeye ve güçlendirmeye çağırdık. Bu çağrımızı en başta ifade etmek isterim. 

SAVAŞI GELİŞTİREREK VE YAYARAK SÜRDÜRECEĞİZ

Bizim yapacaklarımız açısından söyleyeceklerimiz var. Savaşı geliştirerek ve yayarak sürdüreceğiz. Gerilla direnecek. Şimdiye kadar olduğundan farklı direnecek. Daha önce de birçok kez açıkladım, gerillanın yaptıkları yapabileceklerinin yüzde otuz ya da kırkına bile ulaşmadı. Daha yüzde 60-70 potansiyeli duruyor, imkânı var, yeni yöntemler ve tarzlar geliştirme, yeni zeminlerde mücadele etme durumu var ki, bunları bu önümüzdeki yılda, 2022'de yaratıcı yöntemlerle çok daha yaygın bir biçimde geliştirmeyi esas alıyoruz. Geliştireceğiz. Savaş dağda olduğu kadar, şehirde ve ovada da gelişecek. Askeri güçleri hedeflediği kadar faşizmin ekonomik-siyasi güçlerini de hedefleyecek, Medya Savunma Alanları’nda sürdüğü kadar Kuzey Kürdistan’ın ve Türkiye’nin her tarafına yayılacak, sürecek. Şengal ve Rojava’da kendi çapında direniyor, çünkü saldırılara maruz kalıyor. Şunu Merkez Komite toplantımızın sonucu olarak da açıkladık. AKP-MHP faşizmi nerede saldırırsa ona karşı orada direnilecek ve savaşılacak. Bu temel bir tutumdur ve bundan sonra bu çerçevede gerilla çok daha yaygın, etkin, derin, yeni ve yaratıcı yöntemlerle savaşacak. Bütün bu işbirlikçi hain çevreler, ajan kesimler hedefimiz olacak, her alanda olacak. TC devletine, MİT’e hizmet eden hiç kimse hesap vermekten kurtulamayacak. İhanetin hesabı misliyle her yerde sorulacak. Bunu net ifade edebilirim. Bunun için bir defa herkes ayağını denk atmalı, tutumunu doğru belirlemeli, ilişkilerini gözden geçirmelidir. Bu anlamda gerilla açısından bunları belirtebilirim, savaşın büyümesi açısından bunları belirtebilirim. Şimdiye kadar bazı yerlerde çok dikkatli davrandık, TC ordusu teknik gücünü de kullandı sağa sola saldırdı zannetti ki ben saldırıyorum bana bir şey yapılamıyor, güç yok. Halbuki öyle değildi, bu sadece bir tutumdu, bundan sonra yaptıklarının bedelini daha misliyle ödeyecek, devrimci intikam savaşımız gelişecek, her yerde yaptığının misillemesi misliyle gerçekleştirilecek, hesap sorma bu temelde olacak. Tabi hamlemizin önemli bir boyutu budur.

ÇOK BOYUTLU İDEOLOJİK MÜCADELE

Diğer yandan da askeri mücadeleye bağlı olarak ideolojik mücadeleyi çok boyutlu geliştireceğiz. Faşist soykırımcı saldırıları, düşman gerçeğini, insanlık dışı yaptıklarını daha çok teşhir eden, halkımızı, gençliği, kadınları, dostlarımızı daha çok motive eden, eğiten, moral veren, örgütlemeye ve eyleme çeken bir propaganda-ajitasyon, sanat-kültür faaliyeti yürüteceğiz. Her türlü liberal saldırılara karşı çok etkili bir mücadele yürüteceğiz, bunu parti içinde de dışında da yürüteceğiz. Önderlik çizgisini, Önderlik gerçeğini bu temelde daha fazla hayata geçireceğiz, daha çok dünyaya yayacağız, işçi ve emekçilere, kadın ve gençlere daha fazla ulaştıracağız, kapitalist modernite liberalizminin bireyi alıklaştıran, örgütten ve eylemden uzaklaştıran, bireycileştiren ve mücadeleden uzak tutan saldırılarına karşı onu yerle bir edecek bir ideolojik mücadeleyi her boyutta sürdüreceğiz, bireyciliğin her türlü görünümüne karşı mücadele edeceğiz. Özgür birey demokratik komün çizgisinde bilincin, zihniyet oluşumunun, yaşamın gelişmesi için başta Kürdistan olmak üzere, Ortadoğu’da ve dünyada devrimci ve demokratik güçlerle de ittifak halinde her türlü eğitim, örgütlenme, propaganda mücadelesini geliştireceğiz. Bunu çok da önemsiyoruz. Bu temelde Dünya Demokratik Konfederalizmine ulaşma mücadelesini geliştireceğiz. Enternasyonal çalışmalarımızı, dayanışmamızı, birliğimizi güçlendireceğiz. Herkesi bu temelde ortak mücadeleye, antifaşist özgürlük ve demokrasi mücadelesine daha fazla çekmeye çalışacağız.

TOPLUMSAL ALANDA YAPILACAKLAR

Toplumsal alanda da yapılabilecek önemli şeyler var. Zaten şimdiye kadar yürütülen önemli bir mücadele var. Dört parça Kürdistan’da, yurt dışında gençler ve kadınlar öncülüğünde halkımızın yürüttüğü önemli bir direniş var, bu konuda bir bilinçlenme var, örgütlülük var, etkinlik var. Gerçekten de hepsini takdir etmek lazım, saygıyla selamlıyorum. Oldukça son zamanlarda yaratıcı hale de geldiler. Nöbet eylemlerinden, on binlerce insanın bir araya geldiği mitinglere, protestolara kadar zengin kitle eylemliliği ortaya çıktı. Bakur’da böyle, yurt dışında da böyledir, Rojava zaten hep ayaktadır. Başûr, Rojhilat buna katılıyor. Bu temelde birçok yerde dostlarımız AKP-MHP faşizmini teşhir eden eylemler geliştiriyorlar. Bunları önümüzdeki süreçte de geliştirerek sürdüreceğiz. Bu eylemlerin hepsini selamlıyorum, bunlar gerçekten de çok önemli, anlamlıdır. 

Bu konuda şunu söyleyebiliriz: Bu eylemlerin potansiyeli çok güçlüdür. Bu eylemlere çekilebilecek insan gücü dört parça Kürdistan’da ve yurt dışında o kadar çok ki, halkımızın potansiyeli çok, müttefiklerimiz çok, işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler; Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta bütün Ortadoğu’da dünyanın dört bir yanında demokrasi güçleri çoktur. Devlet güçleri mevcut nüfusun yüzde 3-4'ü değildir, yüzde 95 halk gücüdür, toplum gücüdür, bunlar bizim müttefiklerimizdir, iktidar ve devlet sisteminin dışında demokratik sistemin potansiyelidir. Bunların hepsini harekete geçirebiliriz. Dikkat edelim, ne kadar geniş bir potansiyelimiz var. İkincisi çok zengin ve yaratıcı eylemler geliştirilebilir. Hem toplumsal eylemliliği daha geniş alanlara, dünyanın dört bir yanına yayabiliriz hem de zengin yöntemler geliştirebiliriz. Şimdiye kadar da belli bir zenginlik var. Özgürlük nöbetinden tut, anaların zindanlar için geliştirdikleri eylemlere kadar oldu. Yürüyüşler, mitingler, protestolar oldu. Açıklamalar, bilgilendirmeler yapıldı. Birçok çevreyi bu temelde uyaran işgaller yapıldı. Bunlar bir zenginliktir ama daha fazla geliştirmek gerekiyor. Daha zengin kılmak lazım. Bazı eylemler daha kitlesel kılınabilir, zayıf eylemlere düşmemek gerekiyor, bazı eylemler daha net ve keskin tutuma getirilebilir. Kitle şiddetini bir düzeyde kullanmak lazım, faşist terör başka türlü durdurulamaz. Diğer yandan eylemleri sürekli kılıcı yok yöntem aramak önemlidir. Kısa süreli bir anlık ve biten eylemler değil de devamlılığı olan, sürekliliği olan, büyüyen ve oradan siyasi sonuçlar ortaya çıkartan eylem yöntemleri aramak gerekiyor. Bunları biz arayacağız. KCK olarak bu yönlü arayışlarımız olacak, uygulamalarımız olacak, denemelerimiz olacak, yeni yöntemler mutlaka geliştireceğiz. Kadın ve gençlik örgütleri bunu yapacak. Bu anlamda tüm yurtseverler duyarlı olmalı, arayış içinde olmalıdırlar. Hem eylemleri alan olarak yaymak, hem yaratıcı yöntemlerle eylem biçimlerini çoğaltmak ve sürekliliği olan, sonuç alan biçimlere yönelme bakımından yeni gelişmeler ortaya çıkmalıdır. Bunu ifade edebiliriz. 

ÖZ SAVUNMA ÇOK ÖNEMLİ

Tüm bunlarla birlikte bir şeyi daha eklemem lazım: Öz savunma çok önemlidir. Kendini savunmak önemlidir. Dolayısıyla gerillaya destek vermek önem taşıyor. Diğer yandan yaşamın, söz konusu eylemlerin güvenliğini almak önemlidir Öz güvenliğimizi sağlamalıyız. Öz savunmamızı almalıyız. Bunu da bilinçle, örgütlülükle, eğitimle yapmalıyız. Kendimizi başkalarının insafına bırakmamalıyız. Gericiliğin, erkek egemen zihniyet ve siyasetin, ırkçı şoven milliyetçi histerist saldırıların insafına kalmamalıyız. Kadınlar erkek egemen zihniyet ve siyasetin saldırılarına karşı kendi öz savunmalarını yapacak, bilinç, örgütlülük ve eğitime mutlaka sahip olmamalılar. Bu bakımdan direnmeliyiz. Antifaşist direnişi her yerde geliştireceğiz. Faşizm hangi dille durduruluyorsa o dille cevap vereceğiz. Faşist terörü durduracak devrimci direnişi her yerde mutlaka geliştireceğiz. Bunun temeline de öz savunmaya koyacağız. Öz savunma var olmanın ve özgür olmanın temel koşuludur. Kendi güvenliği olmayan ne var olabilir ne de özgür olabilir. Güvenlik başkasına devredilemez. Başkası güvenliği sağlayamaz. Başkasına verilen güvenlik özgürlüğün ona devredilmesi demektir. O halde başkasının bizim özgürlüğümüzü sağlayamayacağına göre o halde güvenliğimizi de sağlayamaz. Dolayısıyla kendi güvenliğimizi kendimiz sağlayacağız, bunu da öz savunma bilinci ve örgütlülüğü ve eylemiyle, direnişiyle yapacağız. Gerekirse ayaklanacağız, gerekirse savaşacağız, savaşan halk gerçekliğine ulaşacağız. Birçok halk böyle yapıyor, bununla var oluyor. Dünyada bu durumda olanlar çoktur, bunu emekçi halk düzeyinde özgür ve demokratik yaşam düzeyinde mutlaka geliştirmemiz lazım. Bunun için toplumsal inşayı, örgütlülüğü ve eylemliliği öz savunma temelinde yapacağız. Öz savunmaya dayanmayan, öz savunma temelinde olmayan özgür olamaz, geleceği olamaz, komünal de olamaz. Komünal yaşamı, özgür birey ve demokratik komün yaşamını toplumsal düzeyde inşa etmenin temeli öz savunmadır. Önce öz savunmaya dayalı güvenlik, sonra bunu pratikte gerçekleştiren ortak yaşam, ortak çalışma, paylaşım, bunlar peş peşe gelen birbirleriyle iç içe gelişen var olan gerçeklerdir. O halde kitle çalışmamamızı, toplumsal eğitim ve örgütlenmemizi bu esas üzerinde geliştireceğiz. Toplumsal inşa çalışmalarını öz savunma örgütlenmesine ve direnişine bağlı kılacağı ki, bu da bizim eylem kapasitemizi artıracak, eylem gücümüzü arttıracak, eylem biçimlerimizde zenginliğimizi arttıracak. 

Bütün bunları değerlendirmeye ve bu temelde yenilikler geliştirmeye başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm yurtsever halkamızı ve dostlarımızı çağırıyor. Bu vesileyle bir kere daha 15 Şubat komplosuna karşı 23 yıldır yürütülen İmralı direnişini, onun etrafında gelişen tüm direnişleri “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla Önder Apo etrafında ateşten çember oluşturan büyük direnişleri selamlıyor, halkımızın ‘kara gün’ dediği 15 Şubat’ı özgürlük günü haline getirmek için, Önder Apo’nun ‘Kürt soykırım günü’ dediği 15 Şubat’ı Kürt varlık ve özgürlük günü haline getirmek için komplo gerçeğini ve ona karşı mücadele gerçeğini doğru anlamaya, komployu yıkacak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacak ‘Dem Dema Azadiyê Ye’ hamlemizi zafer çizgisinde geliştirmeye herkesi çağırıyorum, başarılar diliyorum. 

KAYNAK: ANF/BEHDİNAN

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

HEVPEYVîN

 2 TÜRK ORDUSU DA GELSE YENERİZ

SOZDAR AVESTA'DAN GENÇLERE VE GENÇ KADINLARA; ÖZGÜR YAŞAMI ESAS ALMALI VE DİRENİŞE KATILIM SAĞLAMALIDIR 

MARAŞ KATLİAMI'NI SÜRDÜRMEK İSTİYORLAR!

AKP-MHP’NİN SON KIŞINA GİRİYORUZ (1.BÖLÜM)

2022’YE KESİN BAŞARI TEMELİNDE GİRİYORUZ (2.BÖLÜM)

DÖRDÜNCÜ STRATEJİK DÖNEM’DEYİZ

BUNLAR KÜRT KADINLARIN TOPLUMSAL HAREKETİNE SALDIRI

‘CEZAEVLERİNDE TEK BİR ÖLÜMÜN DAHİ OLMASI BİZİM UTANCIMIZ’

ARTIK KİMSE ÖNDERLİĞİN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜNE ENGEL OLAMAZ

BÜYÜK MÜCADELE YILINA GİRİYORUZ

PKK'NİN MÜCADELESİ İKTİDARIN SONUNU GETİRDİ

PKK O LİSTEDEN ÇIKARILMALI

‘ÖNDER APO’NUN HALKLARA KÖTÜ SÖZÜ YOKTU’

HER KADININ ÇIKIŞI BİR DEVRİMDİR

ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)

ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (2.BÖLÜM)

‘SAKİNE CANSIZ BİR KAVGA MANİFESTOSUYDU’

ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (3.BÖLÜM)

HALKIMIZ DİMDİK AYAKTADIR, 2022’DE DE DİRENECEKTİR

ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (4.BÖLÜM)

‘SARA ŞAHSINDA ÖNDERLİĞİN MODELİ HEDEF ALINDI’

TÜRKİYE CPT RAPORLARINA CİDDİYETLE BAKMIYOR

ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (5.BÖLÜM)

ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (6.BÖLÜM)

ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (7.BÖLÜM)

AVRUPA GERÇEĞİ İTİRAF ETMELİ, KÖKLÜ DEĞİŞİKLİK ZAMANI GELDİ!

‘PKK ORTADOĞU'NUN DEMOKRATİKLEŞME DİNAMİĞİDİR’

DEVRİM BEDELSİZ OLMAZ

EFRÎN MUTLAKA ÖZGÜRLEŞTİRİLECEK

‘TERÖRLE MÜCADELE EDEN PKK’YE ‘TERÖRİST’ TANIMLAMASI YAPILAMAZ’

PKK'NİN ''TERÖR LİSTESİ''NDEN ÇIKARILMASI İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

HER TÜRLÜ GELİŞMEYE HAZIRLIKLIYIZ

KOBANÊ SAVAŞINDA DAİŞ İLE BİRLİKTE TÜRK DEVLETİ DE YENİLDİ

PLANLAR BOŞA ÇIKARILDI

HERKESİN KORKTUĞU DAİŞ İLE BİZ SAVAŞTIK

TÜRKİYE'NİN STRATEJİSİNİ BİZ ÇÖKERTTİK (2.BÖLÜM)

BİR TARAFI TC, ÜÇ TARAFI DAİŞ (3.BÖLÜM)

DEMOKRASİ, ADALET VE ÇÖZÜMÜN YOLU İMRALI'DAN GEÇER! (1.BÖLÜM)

KOBANÊ'DEKİ SAVAŞ GÖĞÜS GÖĞÜSE KAZANILDI (4.BÖLÜM)

FAŞİZMİN YIKILMASINDA KADINLARIN ÇOK BÜYÜK ROLÜ OLACAK (2.BÖLÜM)

MİT VE DAİŞ İŞBİRLİĞİNİN PERDE ARKASI! (5.BÖLÜM)

DİRENİŞ BAYRAĞINI GÖĞÜSLEDİK (6.BÖLÜM)

'ÖNDERLİĞE SAHİP ÇIKMAK ÖZGÜRLÜĞE SAHİP ÇIKMAKTIR'

KOMPLOYU ASLA TAMAMLAYAMAZLAR

KOMPLO KÜRT SOYKIRIMI SALDIRISIDIR (1.BÖLÜM)

KOMPLO AŞILDI, ALTERNATİF SİSTEM YARATILDI (2.BÖLÜM)

KOMPLODA YENİ YÖNTEMLER GELİŞTİRİLİYOR (3.BÖLÜM)

15 ŞUBAT ULUSAL SOYKIRIM GÜNÜDÜR

ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜK YILI OLACAK (4.BÖLÜM- SON)

NİVÎSKAR RENGÎN KARDELEN: ÇÎROK DENGÊ ZANA YÊ CİVAKÊ YÊ

‘KADININ DAHLİYLE TARİH YENİDEN YAZILIYOR’

YPJ TÜM KADINLARIN SAVUNMA GÜCÜDÜR

8 MART’TA TARİHİ DERS VERİLDİ

AKP-MHP FAŞİZMİNE EN ANLAMLI CEVAP NEWROZ ALANLARINDA VERİLECEK

HERKES ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMALI

BU SERVET BUZDAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ: BARZANİ EMİRLİĞİ

CPT VE AİHM TECRİDE ORTAK

FAŞİZME, İŞGALE KARŞI HER YER CEHENNEME ÇEVRİLMELİ

KADINLARIN ORTAK KİMLİĞİ ÖZGÜRLÜKTÜR

ÖZGÜRLÜK SAVAŞINA KATILMAKLA İŞGAL VE İHANET ZİNCİRLERİ ÇÜRÜYECEK

ÖZGÜRLÜK SAVAŞINA KATILMAKLA İŞGAL VE İHANET ZİNCİRLİRİ ÇÜRÜYECEK (2.BÖLÜM)

DÜŞMANI KİLİTLİYORUZ

ZÎLAN ÇİZGİSİNDE BİR SAVAŞ YÜRÜTÜLÜYOR

TÜRK DEVLETİ ZAP’TA ÇAKILIP KALDI

İMRALI VE ZAP DİRENİŞ RUHUNU BÜYÜTELİM

TÜRK TOPLUMUNU FAŞİZMİN ELİNDEN KURTARALIM

BUGÜN ZİLANLARIN ÇİZGİSİ ZAP’TA VE AVAŞÎN’DE DİRENİYOR VE BAŞARIYOR

BİR İLKE KİŞİLİĞİDİR ZİLAN

MİT, KDP İŞBİRLİĞİ İLE KATLİAM YAPIYOR

NATO ERDOĞAN'IN SOYKIRIM SİYASETİNİ ONAYLADI

14 TEMMUZ ZAFER RUHUDUR

TAKTİK NÜKLEER SİLAH KULLANIMI NATO’NUN SUÇÜSTÜ YAKALANMASIDIR

19 TEMMUZ BİR DÜNYA DEVRİMİDİR

“KÜRT VE ARAP KADINLARI İLE GENÇLERİ ÖNCÜLÜĞÜNDE ŞEHİTLERİN İNTİKAMI ALINACAKTIR”

SALDIRILARI İNŞA VE ÖZ SAVUNMA İLE BOŞA ÇIKARACAĞIZ

ROJHİLAT GENÇLERİ ŞEHİTLERİNİN İZİNDEN GİTMELİ

15 AĞUSTOS DÜŞÜNSEL, SİYASAL VE SOSYAL BİR DEVRİMDİR (1.BÖLÜM)

DEM DEMA AZADİYÊ YE SÜRECİNİN FİNALİNE GELDİK (1.BÖLÜM)

NE YAPARLARSA YAPSINLAR KÜRT HALKINI DURDURAMAYACAKLAR (2.BÖLÜM)

ALEVİLERE SALDIRI ÇOK AMAÇLIDIR

'GENÇLER SALDIRILARA KARŞI GERİLLA SAFLARINA KATILMALI'

SOYKIRIMIN KIRILMASI İMRALI’DA BAŞLAYACAK (1.BÖLÜM)

DİRENİŞ KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ ADINADIR

KİMYASAL, YENİLGİSİNİN GÖSTERGESİDİR (2.BÖLÜM)

KADIN KIRIMI ÖZEL SAVAŞ AKLIDIR (3.BÖLÜM)

KİMİN ELİNDEN NE GELİYORSA YAPMALI!

9 EKİM’DEKİ HEDEF İMHAYDI (1.BÖLÜM)

9 EKİM’DEKİ HEDEF İMHAYDI (2.BÖLÜM)

15 ŞUBAT ÖNLENEBİLİRDİ

CHE’NİN ENTERNASYONALİZMİ MÜCADELEMİZDE YAŞIYOR

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (1.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (2.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (3.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (4.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (5.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (6.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (7.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (8.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (9.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (10.BÖLÜM)

ÖNDER APO’YA ZİLANCA KATILALIM ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMIZI ZAFERLE TAÇLANDIRALIM! (11.BÖLÜM-SON)

AHLARINI YERDE BIRAKMAYACAĞIZ

AKP-MHP ZİNDANLARDA YOLDAŞLARIMIZA İNTİKAM TEMELİNDE YAKLAŞIYOR(1.BÖLÜM)

AKP-MHP ZİNDANLARDA YOLDAŞLARIMIZA İNTİKAM TEMELİNDE YAKLAŞIYOR(2.BÖLÜM)

PKK BAŞINDAN BERİ İMAN HAREKETİDİR (1.BÖLÜM)

PKK’NİN SÖZÜ VE EYLEMİ BİRDİR (2.BÖLÜM)

PKK KÜRTLERİ ÖRGÜTLÜ BİR GÜÇ HALİNE GETİRDİ (1.BÖLÜM)

PKK, KADINA CEVAP VERDİ

KÜRTLER İLK KEZ 7 AYDIR AYNI MEVZİDE SAVAŞIYOR

PKK YAYILACAKTIR, BUNU KİMSE ÖNLEYEMEZ 2.BÖLÜM)

PKK’NİN GENÇLİK RUHUNU DAHA DA BÜYÜTECEĞİZ

ROJAVA DEVRİMİNE SAHİP ÇIKMAK, İNSANLIĞA SAHİP ÇIKMAKDIR

KADINLAR DAHA ÇOK MÜCADELE ETMELİ

KÜRT SORUNU BİR SOYKIRIM SORUNUDUR (1.BÖLÜM)

2022’DEKİ SAVAŞTA ÇIĞIR AÇTIK

DAHA KESKİN BİR MÜCADELE YILINA GİRİYORUZ

FRANSA GERÇEK FAİLLERİ ORTAYA ÇIKARMAKLA YÜKÜMLÜDÜR-1.BÖLÜM

ZAT'TA KİLİTLENDİLER-2.BÖLÜM

TÜM DEVRİMCİ GÜÇLER YENİ BİR PROJE ORTAYA KOYMALI

İMRALI’DAKİ SOYKIRIM POLİTİKASINA DENK BİR MÜCADELE GEREKLİ

DÜŞMANIN SALDIRILARINI BOŞA ÇIKARALIM

KOMPLO İMRALİ TECRİT VE İŞKENCE SİSTEMİ OLARAK DEVAM EDİYOR

KOMPLO, YÜZYILI HESAPLANMIŞ SALDIRIDIR

SAVAŞ SÜRÜYOR, KİMSE REHAVETE KAPILMAMALI

ÖNDER APO’NUN YENİLMEZ ÇİZGİSİ KESİN OLARAK KAZANDIRACAKTIR

İMRALI BİR SOYKIRIM SİSTEMİDİR

‘KÜRT ALEVİ HALKIMIZ TOPRAKLARINI TERK ETMEMELİ’

İMRALI TECRİDİ BÜYÜK BİR SOYKIRIM PROJESİDİR

HALKIMIZ ÖZ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ İLE HER FELAKETİ AŞABİLİR

ASRIN FELAKETİ AKP-MHP FAŞİST İKTİDARIDIR

DEMOKRATİK KONFEDERALİZM ÇÖZÜM SEÇENEĞİDİR

DEVLETLERE RAĞMEN DEMOKRATİK KONFEDERALİZM OLUR-2.BÖLÜM

GERİLLA SÜREKLİ GÖNÜLLÜLÜKTÜR

NEWROZ ORTADOĞU’DA HALKLARIN KONGRESİ GİBİ KARŞILANMALI

NEWROZ FAŞİZMİN YIKILMA SÜRECİNİN BAŞLANGICI OLSUN

HER KÜRT BİREYİ KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜĞÜ VE KURTULUŞU İÇİN ÇALIŞMALI

AKP-MHP İKTİDARININ SONU GELİYOR