PLANLAR BOŞA ÇIKARILDI
DAİŞ çetelerinin Türk devletinden destek alarak Hesekê'ye saldırdığını söyleyen KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “Çeşitli güçlerin DAİŞ'i etkili bir şekilde ortaya çıkarma planları boşa çıkmıştır” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber TV’deki Özel Program’da, gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.
Karasu, sorulara şu cevapları verdi:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit hala devam ediyor. Tecride karşı eylemler de oluyor. Bu eylemlerden biri de Strasbourg'da yapılan oturma eylemi. Eylem 500. haftasına girdi. Böylesi uzun soluklu bir eylemin Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için anlamı ve önemi nedir?
Bu konuya değinmeden önce Önder Apo'nun özgürlüğü için kendini yakarak eylem yapan Viyan Soran'ı ve tüm 'Güneşimizi karartamazsınız' şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Önderliğin esaretinin 23. yılı bitiyor, 24. yılına girecek. Kürt Halk Önderine karşı böyle bir esaret Türk devletinin karakterini ortaya koyuyor. Türk devleti Kürt soykırımını esas aldığı için Önderliği zindanda çürütmek istiyor. Zaten idam cezası verdiklerinde bir daha oradan çıkamaz diyorlardı. Önderliği hem düşünce olarak, hem de fiziki olarak çürütmeyi hedefliyorlardı. Ancak Önder Apo mücadelesi ile uluslararası komployu boşa çıkardı. Halkı ile, örgütü ile, insanlık ile daha fazla bütünleşti. Düşüncesi ile sadece Kürt halkının değil, Ortadoğu halklarının önderi konumuna ulaştı. Bu yönü ile bu 23 yıl insanlık tarihinin en büyük mücadelesi olarak geçti.
Soykırımcı Türk devleti ile Önder Apo arasında bir mücadele var. Ama Önder Apo Türk devletinin neler yapabileceğini bildiği için yıllarca özgürlükçü bir tutum sergileyerek devletin özel savaş politikalarına karşı gösterdiği mücadele ile ayakta kalmıştır. Bugün de Önder Apo üzerinde hala ağır bir tecrit var. Buna karşı 23 yıldır Kürt halkı ve dostları tecridin sona ermesi için mücadele ediyorlar. Belirttiğiniz gibi Strasbourg'da bir nöbet tutuluyor. Yıllardır sürdürülen çok önemli bir eylemdir. Bu Kürt halkının Önder Apo'nun özgürlüğünde ne kadar ısrarlı olduğunu ortaya koyuyor. Zaten Avrupa'daki halkımız Önder Apo'yu büyük sahiplendi ve bu durum 23 yıldır devam ediyor. Strasbourg eylemi de bunun sembolüdür. Avrupa'da sadece Kürt halkının değil dostlarının da Önder Apo'nun özgürlüğü için büyük bir çabası var. İngiltere'de işçi sendikaları, Fransa'da demokrasi güçlerin, aydınlar yürüttüğü bir mücadele var. Buna paralel olarak PKK'nin 'terör' listesinden çıkarılması için de kampanyalar devam ediyor.
Önderliği 23 yıldır sahiplenen Kürt halkı ve dostları 24. yılda daha fazla sahipleneceklerdir. 24. yıl Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün sağlanacağı yıl olacaktır. Bu vesile ile Strasbourg'daki eylemi ve Önder Apo'nun özgürlüğü için mücadele eden herkesi selamlıyorum. Mücadeleleri gerçekten çok değerlidir. Önderliği sahiplenerek tüm insanlığı sahipleniyorlar. Biz de özgürlük mücadelesini geliştirerek Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü sağlamaya çalışıyoruz. Hem Kürt halkının özgürlüğü, hem de Önder Apo'nun özgürlüğü mutlaka sağlanacaktır.
Faşist Türk devletinin Efrîn işgalinin 4. yılındayız. 4 yıldır tüm dünyanın gözü önünde Efrîn halkına karşı Türk devleti tarafından büyük bir zulüm uygulanıyor. Buna karşı Efrînlilerin de tarihi bir direnişi var. Efrîn işgalinin yıldönümünde neler söylemek istersiniz?
Efrîn halkı Türk devletinin işgaline karşı tam 2 ay boyunca fedaice direndi. Sivillerden de bir çok kişi şehit düştü. Böyle bir saldırı Türk devletinin uluslararası güçlerden aldığı destekle gerçekleşti. Yoksa 21. y.y'da hiç bir devlet bunu kolay kolay gerçekleştiremez. Çünkü hiç bir nedeni yok bu işgalin. Ama Kürt halkına yönelik soykırım politikaları yürüten Türk devleti Efrîn'de özgür Kürdün yaşamasına tahammül edememiştir. Başka hiçbir açıklaması yok bunun. Türk devletinin destekçileri en başta Almanya, AB devletleri ve ABD'dir. Türk devleti bunlardan güç alarak soykırım yapmıştır. Efrîn'de baskı ve zulümden öte bir soykırım var. Buna karşı dünya ise sessiz kalıyor. Bu kadar işkence olacak, demografi değiştirilecek, Kürt halkına soykırım yapılacak ama dünya sessiz kalacak!
Tabi bunda bazı işbirlikçi Kürtlerin de payı var. KDP'ye bağlı ENKS'li güçlerin oradaki işgali meşrulaştırması var. Hatta sanki orada bir işgal yokmuş gibi durumu normalleştirmeye çalışmaktadırlar. Bütün bunlar birleşince Türk devleti de bu politikayı uyguluyor. Buna karşı Efrîn halkının da büyük bir direnişi var. Şehba'da Efrîn'e yakın yerde Efrîn'e dönmeyi bekliyor, bunun için mücadele veriyor. Onları da saygı ile selamlıyorum, gerçekten örnek bir davranış sergiliyorlar. Ülkelerini terk etmiyorlar bu çok önemli. Çünkü Kürtlerde de, başka halklarda da görüyoruz biraz bası görünce topraklarını terk edip dünyanın başka yerlerine göç ediyorlar. Ama Efrîn halkı Şehba'da kalarak Efrîn'i ne kadar çok sevdiklerini, ne kadar değer verdiklerini, ne kadar bağlı olduklarını gösterdiler. Efrîn'i sahiplenmek her Kürdün görevidir. Bütün Kürt halkı Efrîn halkının, Efrîn'i özgürleştirme mücadelesine destek vermelidir.
Türk devletinin DAİŞ çetelerine verdiği destek devam ediyor. DAİŞ çeteleri de Türk devletinden aldıkları bu güçle Irak'ta ve Kuzey-Doğu Suriye'de bir hareketlilik içerisine girdi. Son olarak Hesekê’de bulunan Sinaa Cezaevi’ne yönelik bir saldırı başlattılar. Siz bu saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
QSD güçleri DAİŞ'in saldırısını önceden fark etmemiş olsa da, saldırıdan sonra gereken cevabı vermiştir. Çatışmalar hala devam ediyor. Tabi DAİŞ herhangi bir örgüt değil. DAİŞ ile çatışmanın bazı sıkıntılar var. İşte haberleri dinliyoruz; yüzlerce çocuğu ve sivili rehin almış. DAİŞ sivilleri de, çocukları da öldürebilir. QSD güçleri eninde sonunda DAİŞ'i tasfiye edecektir. Ama DAİŞ'in hala bir tehdit olduğu ortaya çıkmıştır. Bu anlamda Rojava devrimcileri DAİŞ'in en başta Türk devleti olmak üzere bazı güçlerden destek aldığını bilmeli ve ona göre tedbirlerini daha da güçlendirmelidir. DAİŞ kullanılan bir güçtür. Rojava Devrimi'ne karşı da en başta Türk devleti tarafından kullanılmaktadır. Buna cevap olarak Rojava Devrimi'ni güçlendirmek gerekiyor.
Amaç Arap halkı ile Kürt halkını karşı karşıya getirmektir. Çünkü DAİŞ'in de, Türk devletinin de en fazla rahatsız olduğu konu Kürtlerle Arapların ittifak yapmasıdır. Bu yönü ile saldırıyı ittifaka yapılmış bir saldırı olarak da görmek gerekir. Buna karşı ise Kürt ve Arap ittifakını daha da güçlendirmek gerekiyor. Bu yönü ile DAİŞ karşı mücadele eden QSD savaşçılarını selamlıyor, şehitlerinin saygı ve minnetle anıyoruz.
Böyle bir saldırının bölge halkları için tehlikesi nedir? Türk devletine karşı bölge hükümetleri ve devletleri nasıl bir tutum ortaya koymalıdır?
Bu saldırı amacına ulaşsaydı DAİŞ için bir hamle olurdu. DAİŞ yeniden daha etkili bir biçimde ortaya çıkabilirdi. Çeşitli güçlerin DAİŞ'i etkili bir şekilde ortaya çıkarma planları boşa çıkmıştır. Hesekê'yi tamamıyla ele geçirselerdi bu aynı zamanda Rojava Devrimi’ne saldırmaları ve yeni planlarını hayata geçirmeleri demekti. Bu da bölge halkları için çok tehlikeli olurdu. Tabi QSD güçleri tamamıyla bunun önüne geçti. DAİŞ'e karşı mücadelenin sürmesi gerekiyor. Bu sadece Kürt halkının mücadelesi olmamalı. Arap halkının ve özellikle Ortadoğu halklarının mücadelesi olmalıdır. DAİŞ dinle, imanla alakası olmayan sapkın bir harekettir.
Şu anda İslamiyete en büyük zararı veren de DAİŞ'tir. DAİŞ'in İslam anlayışını kim benimseyebilir? Bu bakımdan DAİŞ'i bir İslami hareket olarak görmek doğru değil, çeşitli güçler tarafından kullanılan sapkın bir harekettir. Bu anlamda başta Arap halkı ve inananların DAİŞ'e karşı bir tutum ortaya koyması gerekiyor. DAİŞ'in Ortadoğu'da halkların kardeşliğine verdiği zarara karşı ortak bir tutum sergilenmeli. Ortadoğu'da halkların kardeşliğini esas alan demokratik bir sistem gelişiyor. DAİŞ de yeniden Ortadoğu'da gerici bir hakimiyeti kurmak istiyor. Özgürlük ve demokrasi isteyen tüm toplulukların DAİŞ'e karşı ortak bir tutum takınması gerekiyor. Türk devleti DAİŞ eliyle Ortadoğu'yu işgal etmek istiyor. Bu anlamda tüm demokratik güçlerin, halkların Türk devletine de tavır alması gerektiğini söylüyoruz.
DAİŞ çetelerinin Hesekê'ye saldırdığı gün işgalci Türk devleti de Şengal'i bombaladı. Hava saldırısında YBŞ komutanlarından Azad Ezdin şehit düştü. Bu tür saldırılarını daha da arttıran Türk devleti ne amaçlıyor? Bu saldırılardan sadece Türk devleti mi sorumludur?
Türk devleti bir kez daha Şengal'e saldırdı. Saldırıda şehit düşen komutanları ve savaşçıları saygı ve minnetle anıyorum. Bu saldırılar Êzidî halkını bırakın yıldırmayı, mücadelelerini daha da arttıracaktır. Türk devleti özgürlüğün ve demokrasinin düşmanıdır. Türk devleti Ortadoğu'da nerede özgürlük ve demokrasi gelişirse kendisi için bir tehlike olarak görüyor. Çünkü Ortadoğu'da özgürlük ve demokrasi geliştiğinde Türk devleti dağılır. Dağılmamak, soykırımcı, sömürgeci karakterini korumak için de özgürlükçü, devrimci hareketlere saldırmaktadır. Şengal'e saldırmasının nedeni de budur. Hem Kürtlerin hiçbir yerde bir kazanımının olmaması için saldırıyor, hem de Şengal'deki sistemin örnek olacağını bildiği için saldırıyor. Bu yüzden yıllardır Şengal'e saldırıyor. Türk devletinin Şengal'e saldırısı bir DAİŞ saldırısı olarak görülmelidir.
DAİŞ nasıl Êzidîleri soykırımdan geçirmek istediyse Türk devleti de aynısını yapıyor. DAİŞ'e karşı tutum alınıyorsa, Türk devletine karşı da alınmalıdır. Eğer bu yapılmıyorsa DAİŞ'e karşı alınan tutum sahtedir. Bu yönü ile artık Türk devletinin bu saldırılarına karşı herkesin tutum alması gerekiyor. Sessiz kalmak DAİŞ zihniyetinde olan Türk devletinin saldırılarına ortak olmak demektir. DAİŞ ile Türk devleti arasındaki tek fark, birisi devlet olmuş, uluslararası alanda yer edinmiş, diğeri ise böyle bir yer edinmemiş. Böyle görmek gerekiyor.
Fakat Türk devletinin bu kadar saldırmasına KDP zemin hazırlıyor. Êzidî halkı KDP istihbarat veriyor, Türk devleti saldırıyor diyor. Şengal halkının genel kanaati bu. Çünkü en fazla KDP oradaki özerk yönetime karşı çıkıyor. Bu yönü ile Türk devleti ile birleşmiş durumdalar. Irak ise KDP'nin ve TC'nin baskılarından dolayı sessiz kalıyor. O da sessiz kalarak ortak oluyor. Böylelikle saldırılara sadece göz yummuyor aynı zamanda teşvik de ediyor.
Êzidîler de saldırılara karşı sürekli savunmada olmamalılar. Bu saldırılara karşı artık cevap vermeleri gerekiyor. Nasıl cevap verirler bilmiyoruz ama her saldırıya sadece meydana çıkarak tepki gösterilemez. Başka tepkiler de verilmelidir. Bu saldırıların bundan sonra da devam edeceği açıktır. Ancak Êzidîler de bu kadar bedelden, bu kadar şehitten sonra direnmekten vazgeçmeyeceklerdir. Özerklikten vazgeçmeyeceklerdir. Êzidî halkının özerkliğini artık hiçbir güç önleyemez. Ne KDP, ne de Türk devleti engelleyebilir. Irak devleti TC ve KDP ile ilişkilerinden dolayı özerkliği tanıyamıyor ama Êzidî halkının özerkliğinin önü açıktır ve Irak devletine hiç bir zararı yoktur. Êzidîler bu kararlı tutumları ve mücadeleleri ile özerkliğe kavuşacaktır. Bu vesile ile bir kez daha şehitlerini minnetle anıyorum.
AKP-MHP faşizmi her yerde saldırıyor ama bir sıkışıklık da yaşıyor. Kendisi gibi olmayan, kendisi gibi düşünmeyen herkese saldırıyor. Son olarak Türkiye'nin önemli sanatçılarından Sezen Aksu'ya yönelik bir saldırı başlatıldı. Erdoğan 'dilini koparırız' şeklinde tehditte bulundu. Yine gazeteciler tutuklanıyor. AKP-MHP faşizmi bu saldırıları neden arttırmış durumda ve Erdoğan'ın bu üslubunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
AKP-MHP rejimi çökme noktasındadır. Hiçbir değeri kalmamıştır. İçeride de, dışarıda da siyasi desteği kalmamış. Özellikle Kürt halkının özgürlük mücadelesine yönelik saldırıda çok teşhir oldu. Ama hala son bir çırpınış içerisindedir. Onu da toplumu kutuplaştırarak yapıyor. Bu şekilde acaba yeniden iktidar olabilir miyim diyor. Kürt soykırımı yaparak, vatan-millet-Sakarya diyerek, şovenizmi kışkırtarak oylarını korumaya çalışıyor. Garê'yi, Metina'yı, Zap'ı Avaşin'i de işgal edip seçime gitmek istiyordu ama onlar da çöktü. Bu yüzden kutuplaştırmayı arttırıyor. Dini kullanıyor. Bütün umudunu dindar insanları kışkırtmaya bağlamış.
AKP iktidarının elinde dini kullanmak dışında hiçbir şeyi kalmamış. Zaten savcıları, hakimleri, yargıyı kendisi için kullanıyor. Kendisine muhalefet eden herkesi susturmaya, cezaevine attırmaya çalışıyor. Bu aslında ne kadar sıkıştığını gösteriyor. O kadar sıkışmış ki Sezen Aksu'nun yıllarca önce söylediği şarkıdan kutuplaştırma çıkarmaya çalışıyor. Acaba dindar kesimleri etrafımda toplar mıyım diye bir politika üretiyor. Halbuki Sezen Aksu, Adem ile Havva'nın yasak elma yiyerek cennetten çıkmasına gönderme yapmış. Üslubu, ifadesi bazı kesimler tarafından beğenilir, beğenilmez o ayrı ama Sezen Aksu'nun öyle din karşıtı olduğunu sanmıyoruz. Zaten Kuranı Kerim'de de Adem ile Havva'nın bir nevi kandırıldığı belirtilmiyor mu? Şimdi bunu bu kadar büyütmek, sanki Sezen Aksu İslamiyeti yıkacak, Haçlı seferlerine karşı gibi Sezen Aksu'ya karşı da neredeyse savaş başlatacaklar. Bu tamamıyla DAİŞ anlayışıdır.
Erdoğan şuan 20 yaşında falan olsaydı Hesekê'de cezaevine saldıran DAİŞ'lilerin içinde olurdu. Söylediklerine, düşüncelerine, tutumlarına baktığınızda DAİŞ'ten ne farkı var? Dil koparırız diyor. Bunu söylemek birilerini kışkırtmak demektir. DAİŞ zihniyetlileri teşvik etmektir bu söylem. Yine bir gazeteci Çerkes atasözünü söyledi diye zindana attılar. Sezen Aksu'ya bu kadar saldırmanın Erdoğan'a bir fayda getireceğini sanmıyorum. Belki de Erdoğan'ın itibarını daha da sarsmıştır bu saldırı. Ama böyle bir iktidar sıkışırsa her yola başvurur. Erdoğan'ın nereden ne konuşacağı belli değildir. Sezen Aksu'ya saldırı elbette kınanmalı ama Erdoğan'ın zihniyeti iyi görülmeli. AKP-MHP iktidarının anlayışı ve zihniyeti görülmeli. Nasıl bir toplum yaratmak istiyor bu görülmeli. Gerçekten çok tehlikeli bir politika yürütüyorlar. İnsanları karşı karşıya getirmek ve kutuplaştırmak kadar tehlikeli bir politika olamaz. Fakat bu politikalar da AKP-MHP iktidarını kurtaramayacaktır.
Başta HDP olmak üzere iktidar tarafından muhalif tüm kesimlere yönelik bir saldırı söz konusu. Saldırılara karşı Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin mücadelesi de sürüyor. Geçtiğimiz günlerde sol-sosyalist, demokrat 8 parti bir araya geldi. Bu buluşma Türkiye'nin geleceği açısından nasıl bir önem taşıyor?
Şöyle bir gerçek var. Türkiye'nin geleceği için mevcut AKP-MHP iktidarının düşürülmesi gerekiyor. Türkiye halklarının artık bu iktidarla yaşamaması gerekiyor. Bu iktidar faşist bir iktidar ve düşmesi için de zemin oluşmuştur. Çok zayıf bir hale gelmiştir. Düşmemesinin nedeni şimdiye kadar etkili muhalefet yapılmamasıdır. Etkili muhalefet yapılmamasının en önemli sebebi Kürt sorununa yaklaşımdır. İYİ Parti ve CHP en büyük demokrasi mücadelesi yürüten Kürtlerle, HDP ile bir ortak yaklaşım içerisine girmek yerine Kürtleri ve Kürtlerin müttefiklerini eleştiriyor, uzak durmaya çalışıyor. Hatta en son Semra Güzel'in dokunulmazlığının kaldırılmasına evet diyebileceklerini söylüyorlar. Böyle bir muhalefet olabilir mi? Bu şu anlama geliyor; Türkiye'de gerçek demokrasi mücadelesini sadece HDP veriyor.
Aslında CHP ya da İYİ Parti'nin demokrasi mücadelesi verdiği söylenemez. Onlar sadece AKP'ye muhalifler. Bu açıdan Türkiye'nin acil demokrasi ittifakına ihtiyacı var. Bu konuda da HDP ve demokrasi güçlerinin sorumluluğu var. Yine geçmişte AKP'de yer almış ama şimdi AKP'nin demokratik olmadığını, hak, adalet vicdan olmadığını gören kesimler, Müslüman insanlar, Türkiye'nin inançlı insanları AKP'den uzaklaşıyor. Bunların hepsi bir araya gelerek demokrasi ittifakında buluşmalıdır. Eğer AKP-MHP'ye faşist iktidar diyorsa sol-sosyalist ve demokrasi güçleri buna karşı da bir ittifak yapmalıdır. İttifak kurmadan, demokrasi çevreleri bir araya gelmeden faşizm yıkılamaz. Çünkü faşizm de yıkılmamak için sert yöntemler kullanıyor.
Faşist iktidar zayıflamıştır ama devletin imkanlarını kullanarak herkesi susturmaya çalışıyor. Buna karşı HDP'nin ittifak arayışı çok önemlidir. Türkiye'deki en canlı demokrasi güçlerinin diğer kesimlerle bir araya gelmesi gerekiyor. Bu yönü ile 8 partinin böyle bir ittifak anlayışı içerisine girmesi çok önemli. Ama hala bir ittifak kurulamamıştır. Herkes sorumluluk almalıdır. Hem bunlar yeni bir Türkiye yaratmak istiyor diyeceksiniz hem de sorumluluk almayacaksınız. Böyle devrimcilik olmaz, böyle sosyalistlik olmaz kimse.
Ben özellikle Sol Partiye seslenmek istiyorum neden bu ittifakın içerisinde değil? Demokrasi ittifakı olmadan AKP-MHP iktidarı nasıl yıkılacaktır? HDP ile diğer 8 parti ile bir asgari müşterek bulunamaz mı? Bu ittifak yaklaşımına gevşek yaklaşan Sol Parti ve diğer partileri eleştiriyoruz. Bu tutum bırakılmalıdır. Yoksa bu iktidarın ömrünün uzamasının sorumlusu olurlar. Kim bu ittifakın etkin bir parçası olmuyorsa AKP iktidarının uzamasının sebebi olur. Çünkü bu dağınıklıktan, demokrasi güçlerinin biraraya gelmemesinden AKP-MHP iktidarı yararlanıyor. Şimdi bazıları diyor ki CHP-İYİ Parti Kürtlerle yanyana gözükmemek için HDP'den uzak duruyor.
Peki Sol Parti niye uzak duruyor? Sol Parti'nin de mi böyle bir kaygısı var? Tamam söylemlerini, yaklaşımlarını olumsuz görmüyoruz. Ama sadece söylemle olmaz ki. Neden bu ittifakın parçası değil? O zaman bazıları da Sol Parti, HDP ile gözükmemek için bu ittifaka girmiyor diyebilir. Yani bu ittifaka girmemesinin gerekçesi ne? HDP ile farklı düşünceleri olabilir, olduğunu da düşünüyoruz ama asgari müşterek bulunamıyor mu? Şunu bile derse yetmiyor mu; 'AKP-MHP faşist iktidarını yıkmak için ittifak kuruyoruz.'
Bu bakımdan 8 partinin bir araya gelmesini değerli bulduk. Daha da ilerletmemeleri lazım. HDP'nin de ısrarlı olması gerekir. Yine AKP'den kopan dindar kesimin de bu ittifakın içine katılması gerekiyor. Şu anda Türkiye'de en temel gündemin demokrasi ittifakı olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu temelde AKP-MHP'ye karşı mücadele edilmeli. Eğer bu ittifak yaratılmaz, mücadele edilmezse, AKP-MHP iktidarı ayakta kalır, bunun sorumlusu da zamanında böyle bir ittifak kurmayanlar olur. Bu anlamda ittifak çalışmalarını önemli görüyoruz. Destekliyoruz. Zaten HDP'nin, Kürt halkının mücadelesi de Türkiye'yi demokratikleştirmektir. Demokratik Türkiye içinde özerk yönetimle, özerk yaşamak isteniyor. Bu Türkiye halklarının güçlenmesidir. Bu hem Türkiye halklarının çıkarınadır, Hem Sünnilerin, hem Alevilerin çıkarınadır. Böyle bir Türkiye için neden bir araya gelinmesin?
Biz sonunda sağduyunun hakim olacağını, Türkiye'de demokrasi ittifakı kurularak AKP-MHP iktidarına karşı mücadelenin yükseltileceğine inanıyoruz. Biz zaten bu mücadeleyi yürütüyoruz. Eğer AKP-MHP iktidarı bu noktaya geldiyse bu bizim verdiğimiz mücadelenin sonucudur. Büyük direniş gösteriyoruz. Türkiye'de demokrasi isteyen herkesin bunu görmesi ve takdir etmesi gerekiyor. Biz bunu Türkiye'nin demokratikleşmesi için yapıyoruz. En sonunda bunu da gerçekleştireceğiz. Türkiye'yi demokratikleştireceğiz, Kürdistan'ı özgürleştireceğiz. Bu temelde AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleyi yükseltme çağrısında bulunuyoruz.
KAYNAK: ANF
YORUM GÖNDER