ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (4.BÖLÜM)
İNSAN ATIĞI/ISKARTA İNSAN
Size göre moda, tüketim toplumunun bizden ne ürettiğinin bir örneğidir.
B: Moda, satın aldığımız her şeyin yakın zamanda atılması gerektiği fikri etrafında döner. Hâlâ giyilebilecek güzel giysiler var ama modası geçtiği için içlerinde görünmekten utanırız. Büroda patron bize bakar ve “Bunu beğenip giyinerek ortaya çıkmaya nasıl cüret edersin?” diye haykırır. Çocuklar geçen yılın spor ayakkabılarıyla okula gittiklerinde alay konusu olurlar. Uyum adına baskı var.
Moda, tüketim toplumunun çöp üretiminde nasıl uzmanlaştığını gösteriyor. Daha ciddi bir konu ise “ıskarta insan üretimi” dediğiniz şey. İşsizleri neden ıskarta/çöp olarak sınıflandırıyorsunuz?
B: Çünkü toplum artık onları kullanamıyor ve yaşamları tıpkı mültecilerin yaşamı gibi değersiz görülüyor. Bu küreselleşmenin, ekonomik ilerlemenin sonucu. Kapitalizmin dünya çapındaki muzaffer yürüyüşünün ardından, işini kaybeden insanların sayısı hız kesmeden artmayı sürdürüyor ve yakında dünyanın kaldırabileceği sınırlara ulaşacak. Sermaye piyasalarının fethettiği her ileri karakolla birlikte topraklarından, mülklerinden, işlerinden ve sosyal güvenlik ağlarından yoksun bırakılan kadın ve erkek denizi, sürekli binlerce hatta milyonlarca seviyede artıyor. Bu yeni bir alt sınıf türünü, başarısız tüketiciler sınıfını yaratır. Toplumda yerleri yoktur. Atık sahaları yetersiz olduğundan ve eskiden fazla işçi ihraç ettiğimiz alanlar artık uygun olmadığından, onları nereye koyacağımızı bilmiyoruz. Demokratik sosyal devletlerimizin başarısı uzun zamandır bu olasılığa dayanıyordu. Bugün gezegenimizin her köşesi işgal edilmiş durumda. Mevcut krizle ilgili yeni olan da bu.
Sığınmak için gelen mülteciler ne olacak?
B: 1950’de resmi istatistikler, çoğu İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma “yerinden edilmiş kişiler” olarak adlandırılan bir milyon mülteci saymıştı. Bugün ölçülü tahminlere göre bu rakam 12 milyon. 2050’ye kadar, bir milyar sürgün mültecinin, kimsenin olmadığı transit kamplara yönlendirileceğini tahmin edebiliriz. Mülteciler, göçmenler, marjinalleştirilmişler -her zaman onlardan daha fazlası vardır.
Bunun geçici bir olgu olmadığını nereden biliyoruz?
B: Bir mülteci kampının mahkûmu olmak, insanlığın geri kalanınca paylaşılan dünyadan tahliye edilmek anlamına gelir. Mülteciler sadece fazlalık değil, aynı zamanda gereksizdir. Kayıp anavatanlarına dönüş yolu sonsuza kadar kapalıdır. Kampların sakinleri, bir istisna dışında, kimliklerinin tüm özelliklerinden yoksun bırakılıyor: Mülteci olmaları. Devletsiz, evsiz, işlevsiz, evraksız. Kalıcı olarak marjinalleştirildiler, ayrıca yasanın dışındalar. Fransız antropolog Michel Agier’in küreselleşme çağında mülteciler üzerine yaptığı çalışmasında belirttiği gibi, onlar şu ya da bu ülkedeki şu ya da bu yasanın dışında değil, tamamen yasanın dışındalar.
Mülteci kamplarının, akışkan modernitenin yeni, “kalıcı olarak geçici” yaşam tarzının test edildiği laboratuvarlara benzediğini söylüyorsunuz.
B: Küreselleşen dünyada, sığınmacılar ve sözde ekonomik mülteciler, aslında bu dramadaki gerçek kötüler olan yeni güç seçkinlerinin kolektif benzerleridir. Tıpkı bu seçkinler gibi sabit bir yere bağlı değiller. Düzensiz ve tahmin edilemezler. Hükümetler, seçmenlerini rahatsız eden varoluşsal belirsizliğin gerçek kaynaklarıyla yüzleşmek istemedikleri için, popüler önyargılara yardım ve yataklık ediyorlar. Sığınmacılar; geçmişte cadılara, goblinlere, folklorik ve efsaneleşmiş hayaletlere ayrılmış rolü üstleniyorlar.
Bu gelişme sürecinde sosyal devletin bir güvenlik devleti haline geldiğini söylüyorsunuz. İkisini ayıran nedir?
B: Sosyal devlet, model olarak içermeye dayalı bir topluluktur. Ceza adaleti devleti ise tam tersini yapar. Cezalandırma ve hapsetme yoluyla toplumdan dışlanma ile ilgilidir. Güvenlik endüstrisi daha sonra ıskarta insanların bertaraf edilmesinden sorumlu, atık üretiminin en önemli kollarından biri haline gelir.
Avrupa’nın hemen her yerinde var olan sağ partiler bu gelişmeyi hızlandırdı. Korkutuculuk yapmaya, “nüfus artışı” hakkında konuşmaya ve “iltica” ile “terör” konularını birbirine bağlamaya zemin hazırlayan medya tarafından destekleniyorlar.
B: Radikal sağ partilerin başarısı, görünür bir gerçeğe dayanmaktadır: Göç. Ve her şey buna kadar izlenir. Neden işsizlik var? Göç nedeniyle. Okullarımızda eğitim neden bu kadar kötü? Göçmenler yüzünden. Suç neden artıyor? Göçmenler yüzünden. “Onları geldikleri yere geri gönderebilseydik, tüm sorunlarımız ortadan kalkardı.” Bu bir illüzyon. Korkmak için birkaç bin –ya da birkaç yüz bin– göçmenden daha önemli sebepler var. Ama işe yarıyor. Bu psikolojik bir teselli: “Beni neyin hasta ettiğini biliyorum. Korkularımı bağlayabileceğim bir şeyim var.”
ÇEVİRİ: N. TOYGAR ATEŞ
YORUM GÖNDER