KOMPLODA YENİ YÖNTEMLER GELİŞTİRİLİYOR (3.BÖLÜM)
Uluslararası komplocuların amaçlarına ulaşamadığını ama yenilgiyi de kabul edip farklı bir zihniyet/siyaset geliştirmediğini belirten Duran Kalkan, rehine sisteminin, Abdullah Öcalan üzerindeki kesintisiz baskı ve işkencenin ikili hedefi olduğunu söyledi.
Yeni yeni yöntemler geliştirilerek İmralı işkence ve tecrit sisteminde baskıyı, işkenceyi daha çok ağırlaştırarak, uluslararası komployu başarıya götürme, sonuç alıcı kılmaya çabasına dikkat çeken PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İmralı'ya ilgili sözlerini de hatırlatarak, rehine sistemiyle yapılmak isteneni şöyle özetledi: "Mücadeleye, partiye, Kürt özgürlüğüne karşı yaşamı pazarlık konusu yapılıyor. Bunları tasfiye etmeye yardım eden bir pozisyona gelmesi isteniyor. Bunun için rehin tutuluyor. Partiye karşı, Kürt halkına karşı, özgürlüğe karşı, kadın özgürlüğüne karşı, insanlığa karşı pazarlık konusu yapmak üzere rehine tutuyorlar. 24 baskı ve işkenceyle böyle bir pazarlık dayatmasındalar. Sadece İmralı’dakiyle değil, dışarıda yaptıklarıyla da Önder Apo üzerinde baskı yapıyorlar. Yaptıkları katliamlar, Bakur’da, Başûr’da, Rojava’da dünyanın değişik yerlerinde yaptıklarıyla da Önder Apo üzerinde böyle bir baskı uygulamaya çalışıyorlar."
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan ile uluslararası komplonun yıl dönümü vesilesiyle yaptığımız söyleşinin üçüncü bölümü şöyle:
23 yıldır esaret altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik dış dünya ile bağının tümden koparılması, zehirleme girişimleri, hücresinin daraltılması, saçının zorla sıfıra vurulması gibi insanlık dışı uygulamalar da dahil, birçok psikolojik savaş yöntemi uygulandı. Bu uygulamalar ile İmralı Adası, bir işkence rejimine dönüşmüş durumda. Volta atma bile Önder Abdullah Öcalan için suç sayıldı, yasaklandı. Bu uygulamalarla ne yapılmak isteniyor?
Önemli bir durum, iyi anlaşılması gereken bir konudur. Çünkü, bu konuda yanlış anlayışlar var. Baştan beri de var. Bu yanlış anlayışlar partimiz içerisinde de zaman zaman ortaya çıktı. Yurtsever çevreler içerisinde de görülüyor. Dıştan özel savaş tarafından da propaganda ediliyor. Aslında uluslararası komployu doğru anlayıp anlamamakla bağlı olan bir durumdur. Dolayısıyla İmralı’daki durumu doğru anlayıp ona göre tutum geliştirmeden öteye, uluslararası komployu doğru anlayıp anlamamaya ve yeterli ve başarılı mücadele edip etmemeye bağlı bir durumdur. Oraya kadar işi götürüyor, dolayısıyla kapsamı daha geniştir. Onun için daha ciddi ele alınması gereklidir.
KOMPLOYU YANLIŞ TANIMLAMA ANLAYIŞLARI
Komplodan bu yana ‘Komplo, Kürt sorununu çözmek için yapılmıştır’ diyen anlayışlar oldu. Bu partimizin içerisinde de çıktı, 7. Kongre zemininde açıkça ifade de edildi. Dolayısıyla ‘komploya karşı mücadele etmek değil, komployu desteklemek gerekir’ dediler. İş böyle bir uç noktaya kadar vardı.
‘15 Şubat komplosunu anlaşmalı yaptılar, idam edilmemek üzere ABD, Önder Apo’yu Türkiye’ye verdi’ diyenler oldu. Hala bu eğilimler içerisinde olanlar var. Partimiz içerisinde de oldu, dış çevrelerde de oldu. ABD, Avrupa gibi güçler komploda aklanmaya çalışılıyor. Yani yine de Kürtseverdirler, iyidirler! gibi gösterilmek isteniliyor. Bu da çok kötüdür, çok tehlikeli bir yaklaşımdır. TC biraz eleştiriliyor, sanki böyle bir şey olabilirmiş gibi ABD’den, Avrupa’dan medet bekleniyor. Bu da tehlikeli ve yanlıştır.
Diğer türlü ‘komplo yenilemez, aşılamaz, İmralı işkence sistemi ortadan kaldırılamaz’ düşüncesinde olanlar oldu. İçimizde çıkan tasfiyeciler ona dayandılar. ‘İmhayı, idamı önledik yeterlidir, daha ötesini biz yapamayız, bırakıp yaşayalım’ diyerek düzene teslim oldular. Güya rollerini oynadıklarını söylediler. Komployla mücadele etme ve onu yenme iradesini gösteremediler, komplo karşısında diz çöktüler, yenildiler, yani teslim oldular. Bu tür anlayışlar ortaya çıkıyor.
Bir şey daha eklemem gerekiyor. Önderliğe gidildi ve görüşmeler oldu. Bir süre avukatlar görüştüler, geçen dönemde ‘çözüm süreci’ denen 2013-2014 sürecinde HDP heyetleri gidip görüştüler. Bu tür görüşmeler ve onlardan yansıyan bazı bilgiler de İmralı’daki durumun doğru ve yeterli anlaşılmamasına yol açtı. Gidilip Önderlikle görüşülüyorsa demek ki durum normalmiş gibi bir algı yaratıldı. Bazen de ‘Önderliğin durumu iyidir, saygılı yaklaşılıyor’ biçiminde söylemler oldu, bu söylemler bize kadar da geldi. Öyle ki Önderlik sanki orada misafir ediliyor. Düşman çevreler kendi iç mücadelelerinde bunu kullandılar, fakat bizim içimize böyle şeyler sokulmaya çalışıldı. Bu son belirttiğim hep kötü niyetle olmadı, iyi niyetle de insanları biraz rahatlatmak için de oldu ama İmralı’daki durumun doğru anlaşılmasını ortadan kaldırdı.
HUKUK YOK, ESARET HUKUKU DA YOK
Şimdi bunlar çerçevesinde soruyu nasıl cevaplarsak doğru olur? Önder Apo hukuken orada değildir. Hukuki olarak yargılanıp cezalandırılmış bir kişi değil, kişisel nedenlerle de orada değil, tamamen ideolojik-siyasi nedenlerle oradadır. Bu temelde herkes hem fikir oluyor. Deniliyor ki ‘rehinedir, esirdir.’ Evet, esaret savaşta var fakat binlerce yıllık tarihi birikimin ortaya çıkardığı bir esaret anlayışı, esire yaklaşım da vardır. İmralı’da esir muamelesi yapılıyor mu, hiçbirisi yapılmıyor. Öyle bir durum yoktur. Esire nasıl yaklaşılır, az ya da çok hukuk bunların hepsini kapsamıştır ama İmralı’da böyle bir durum yok. Hukuk yok ki, esaret olsun. Dolayısıyla esaret hukuku uygulanmıyor, yanılmamak lazım.
REHİNE SİSTEMİ VE REHİNE
Diğer taraftan ‘rehine’ deniliyor, rehine nedir? Söyleniliyor geçiliyor. Söylediğimiz kavramın anlamına varacağız. Birisi niye rehin alınır? Ondan bir biçimden faydalanmak için alınır. Ya başkalarına dönük kullanılmak, pazarlanmak için ya da rehine tutanların çıkarına değişimini sağlamak için. Buna ulaşmak için de her türlü baskı yapılır, hiçbir kural ve ölçü tanınmadan baskı yapılır. Bu bakımdan İmralı sistemi bir rehine sistemiyse o zaman Önder Apo üzerinde her türlü baskı uygulanıyor. Fiziki, psikolojik baskının her türlüsü var. Esas olarak savaş İmralı’dadır. Esas savaş İmralı’da yaşanıyor, çünkü komplo devam ediyor.
NEYE KARŞI MÜCADELE ETTİĞİMİZİ BİLELİM
Komplo, Önder Apo’yu etkisiz kılmaktı. Hala kılamamıştır, etkisiz kılmak üzere devam ediyor, o halde her türlü saldırı Önder Apo’ya yapılıyor. İmralı böyle bir saldırının merkezidir. Kafese konmuş üzerinde her türlü baskı uygulanıyor. Buna karşı direnen bir Önderlik gerçeği var. 23 yıldır bu kadar azgın bir fiziki, psikolojik baskıya karşı direnen, bu baskıları boşa çıkartan, eğilmeyen, yenilmeyen, tam tersine baskıcı güçleri daha çok sorgulayan, yargılayan, mahkûm eden, teşhir eden; dolayısıyla da özgürlük ve demokrasi bilincini ve eylemini Kürdistan’da ve dünyada geliştiren, buna öncülük ve önderlik eden bir Önder Apo gerçeği var. Bunu anlayacağız. O halde İmralı ortamını doğru anlayacağız, bunun için de uluslararası komployu doğru anlayacağız. Sistem sorunu çözmek için komplo yapmak zorunda kalmadı, bilmem Önderlikle görüşmek için İmralı’ya götürmediler, daha önce Lübnan’a ya da Suriye’ye de gidip görüşebilirlerdi. Nitekim görüştüler de. O görüşler yanlıştır. Böyle söylenirse ‘bu abartıdır, Apo bu kadar büyük müydü’ deniliyor, bazı dış çevreler bunu açıktan da söylüyorlar. Bizim içimizde açık söylenmiyor ama onların etkisinde çok kalınıyor. ‘Bu aşırı kendini abartmadır, dünya Kürtlerle mi uğraşıyor, Önder Apo’yu mu bu kadar hedef alıyor’ deniliyor.
KENDİMİZİ KÜÇÜK GÖRMEYELİM
Evet, dünya Kürtlerle uğraşıyor, Önder Apo’da bu kadar hedef alınıyor. En büyük savaş burada veriliyor. Küresel kapitalist modernite sisteminin hegemonik yapısı Kürt soykırımı üzerine oturdu. Sen Kürt soykırımını ortadan kaldırırsan küresel kapitalist sistem dağılacak, parçalanacak, karşındaki düşman böyledir. Neye karşı mücadele ettiğimizi, mücadelemizin başarısının hangi sonuçlar doğuracağını doğru bilmemiz ve anlamamız lazım. O halde bu mücadeleyi baştan beri var eden, yaratan, önderlik eden, yürüten, bugüne kadar getiren elbette en büyük güçtür. Kürt’e karşı soykırımı planlayan ve yürüten güçler elbette ki en büyük saldırılarını bu gücü karşı yapıyorlar. 9 Ekim’de imha etmek istediler. Ondan sonra dört ay boyunca dünyanın değişik yerlerinde Atina’da imha etmek istediler. Minsk’te imha etmek istediler. Kenya’da imha etmek istediler. Timler çıkardılar, planlar kurdular, başaramayınca da idam edilsin diye Türkiye’ye verdiler. İmralı sistemi Önder Apo’nun idam edilme yeri olacaktı. Bunların hepsini Önder Apo boşa çıkardı. Hareketimiz ve halkımız boşa çıkardı. Önder Apo’nun etrafında ateşten çember oluşturan “Güneşimizi Karartamazsınız” fedai direnişçileri boşa çıkardı. Kürt direnişçileri boşa çıkardı. Kendimizi küçük görmeyelim, direnişimizin etkisini küçük görmeyelim, komployu yenilmez sanmayalım, direnerek başaramayacağımızı düşünmeyelim. Mazlum Doğan “Direnmek Yaşamaktır” dedi. Direniş başarı getirir, direnerek bu başarılar elde edildi. Öyle gösteriliyor ki, mesela ‘idamı Önderlik çabasıyla mı önledik, zaten Amerika öyle yapmıştı!’ Amerika her şey biz ise hiçbir şeymişiz gibi yaklaşımlar var. Bu özümsenmiş, teslim olmuş, asimile edilmiş bir zihniyet durumudur. Önder Apo buna “zihniyet kırımı” dedi. Derin bir zihniyet kırımı var. Kendini küçük gören, başkalarını hep büyük gören, faydayı onlardan bekleyen kendisinin fazla bir şey yapamayacağını düşünen bir ezilmişlik durumu var. Bu zihniyeti yıkmamız lazım. Şimdi işin esası budur.
TARİHİN EN BÜYÜK SAVAŞI, BOĞUŞMASI
İmralı’da yapılanlar var. Bunlar da İmralı’da yapılanlara ilişkin Önder Apo’nun yansıttığı bazı olaylardır. En kaba durumlardır. Saç kazıtmak, yer değiştirmek. Önder Apo bunu darbe düzeyinde ele almıştı. 17 Kasım 2009’da yeri değiştirilince Önder Apo ‘beni tabutluğa koydular’ dedi. Oldukça anlamlıydı, kullanılan kavramlar bile birçok şeyi içeriyordu. Zehirlemeye çalıştılar. İdam edemeyince ondan sonra mücadelesinde başarılı olamayınca, İmralı işkence ve tecrit sisteminde başarı değil, yenilgi alınca bu sefer Önder Apo’yu etkisiz kılmak ve zorlamak için her türlü kaba, ince baskı ve işkence yöntemlerini kullandılar ve hala kullanıyorlar. Bu açık bir gerçektir. Bunu bilmemiz lazım. Dolayısıyla Önder Apo birçok kez bizi uyardı. "İmralı’yı doğru anlayın, İmralı’daki yaşamı doğru anlayın, yanlış yapmayın, tersinden anlamayın. İmralı’da nasıl yaşanıyor ve bütün bunlara nasıl dayanılıyor, nasıl direniş oluyor, bunu doğru anlarsanız o zaman doğru tutum alır yaratıcı yöntem geliştirir, başarılı pratik yaparsınız” dedi. Doğru ve gerçek olan budur. Bu bakımdan da İmralı’daki yaşamı doğru anlamamak var. Bütünlüklü anlamama var. Sadece bazı olaylarla değil, bu 23 yılın her yılının, her ayının, her günün, her saatinin, her saniyesinin tarihin en büyük savaşının, boğuşması olduğunu bilmezsek, böyle yaklaşmazsak ve böyle bir anı anına saniyelik mücadeleyle Önder Apo’nun var oluşu, özgürlüğü, bunun düşüncesini, tutumu geliştirdiğini anlamazsak biz dışarıda yaratıcı tarz ve taktik geliştiremeyiz, başarılı mücadele edemeyiz, Önder Apo ile doğru bütünleşemeyiz, İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı da mücadele edemeyiz.
Tecrit, Önderlikle görüşmenin olup olmaması değil ki, orada Önderlik nefesi kesilmek, sesi kesilmek, düşünemez kılınmak istendi. En azından İmralı sistemini ortaya çıkaranların tanımlarına dikkat edelim, oradan doğru anlayalım. İmralı’yı düzenleyen Hurşit Tolon “burada insan her an her saniye ölür, öyle bir sistem yarattık ki Apo’yu çürüteceğiz" dedi. Tayyip Erdoğan “ben var oldukça İmralı yok olmaz” dedi. Daha açık ne söyleyeceklerdi ki. Hiç olmazsa örneğin bu söylemleri doğru anlamamız, doğru dersler çıkartmamız gereklidir. Bu bakımdan evet soru önemli ve anlamlıdır. Çünkü, İmralı işkence ve tecrit sistemi, amaçları, yöntemleri ve ona karşı Önder Apo’nun duruşu, yürüttüğü mücadele, anlamı, önemi, o mücadeleyle doğru bütünleşme nasıl olur, bunlar doğru yeterli ve derinlikli anlaşılmıyor. Bu konuda oldukça yanlış, parçalı, yetersiz, hatalı, ters anlayışlar, düşünceler var. Mücadelede zayıf kalma, uluslararası komploya karşı doğru, etkili, bütünlüklü mücadele geliştirememe, daha büyük başarılar elde edememe bu hata ve yanlışlardan kaynaklanıyor. Bu bakımdan da İmralı işkence ve tecrit sistemini doğru anlayacağız, orada yaşamın her an büyük bir savaş olduğunu bileceğiz, her türlü baskı ve işkencenin her an Önder Apo’nun üzerinde uygulandığını bileceğiz. Şimdi oradaki tecrit, baskı biraz diğer zindanlara, topluma, dışarıya yansıyor, herkes feryat ediyor. Halbuki onun milyon kat fazlası her an 23 yıldır İmralı’da yaşanıyor. Niye öyle anlamıyoruz. Bugünkü yaşamdan bize yansıyandan en azından o sonucu çıkartabilelim, İmralı işkence ve tecrit sistemini daha doğru anlayalım.
BASKI VE İŞKENCENİN İKİ AMACI
Sorulmuş cevap vermek lazım. Böyle bir baskı ve işkenceyle ne amaçlanıyor? Buna ne diyebiliriz. Önder Apo’nun sözleriyle cevap verelim. Çünkü biz bazı şeyleri söylersek belki doğru olmayabilir. “Bana dayanarak PKK tasfiye edilmek isteniyor. Üzerimdeki baskıyla bu sonuca gidilmek isteniliyor, böyle bir baskı altındayım. Bana deniliyor ki, PKK’yi tasfiye et, buna nasıl yaparım, yapmaya gücüm bile yoktur. Ben böyle yapmaya kalksam bunu halk kabul eder mi, parti kabul eder mi” diyerek, kendisinden bunu bekleyenleri uyardı. “Benden bunu bekliyorsunuz ama bu parti, bu toplum bilinçlidir, doğruyu da yanlışı da biliyor, bana hain derler ve bu durumu reddederler” dedi. O bakımdan bir; “benden böyle bir şey istenemez” İki; “bu parti ve toplum bunu kabul etmez” dedi. Bunları net olarak Önder Apo söyledi. O halde niye baskı ve işkence yapılıyormuş, tecrit niye uygulanıyormuş. Demek ki baskıyla, işkenceyle, Önder Apo’dan bazı şeyler kazanılmak isteniliyor, en azından çalışması engelleniyor, psikolojisi bozuluyor, düşünce sistemi dağıtılıyor, bir şeyler düşünüp yeni şeyler üretmesi ve çalışması engelleniyor.
Diğer yandan sadece bu değil, Amed zindanında niye o kadar baskı ve işkence yaptılar? Zindanlar niye var? İnsanlar niye rehin alınır? Rehine alınan insandan ne istenilir? Ya başkasına karşı pazarlık konusu yaparsın ya da kendisini yeni bir şeyler yapmaya yöneltirsin. Her ikisi de Önder Apo’dan isteniyor. Mücadeleye, partiye, Kürt özgürlüğüne karşı orada yaşam pazarlık konusu yapılıyor. Önder Apo üzerinde baskı uygulanarak özgürlük, demokrasi mücadelesi için düşünüp ona hizmet eden değil, bunları tasfiye etmeye yardım eden bir pozisyona gelmesi isteniyor. Bunun için bu kadar dayatılıyor, bu kadar baskı yapılıyor, bütün şeyler uygulanıyor, bunun için rehin tutuluyor. Rehinelik budur. Önder Apo’nun rehineliği bu temeldedir. Partiye karşı, Kürt halkına karşı, özgürlüğe karşı, kadın özgürlüğüne karşı, insanlığa karşı pazarlık konusu yapmak üzere rehine tutuyorlar. 24 saat baskı ve işkenceyle böyle bir pazarlık dayatmasındalar.
DIŞARIDA YAPTIKLARIYLA DA BASKI KURUYORLAR
Sadece İmralı’dakiyle değil, dışarıda yaptıklarıyla da Önder Apo üzerinde baskı yapıyorlar. Yaptıkları katliamlar, Bakur’da, Başur’da, Rojava’da dünyanın değişik yerlerinde yaptıklarıyla da Önder Apo üzerinde böyle bir baskı uygulamaya çalışıyorlar. O belirtilen şeylerin ne zaman uygulandığına bakalım. Saç kazıtma 2008 yazında oldu. Neyden sonra oldu, Zap savaşından sonra oldu. Zap’ta tarihi yenilgiyi yaşayınca, Zap’ta yapılan planlama boşa çıkıp yenilgiye uğrayınca Önder Apo’ya yöneldiler. Niye? Savaşta yapamadıklarını Önder Apo üzerinde baskı uygulayarak acaba yapamaz mıyız çabasına girdiler. Yer değiştirmek, tabutluğa koymak 17 Kasım darbesi ne zaman oldu? 29 Mart 2009 yerel seçimlerden sonra oldu. Siyaseten kaybedince bu sefer tekrar Önder Apo üzerinde baskı uygulayarak onu telafi etmek istediler. Topyekûn saldırı yapıyorlar. Gerillaya, halka, kadına, gence, dört parça Kürdistan’daki halka, yurt dışındaki halkımıza her yerde her türlü faşist baskı ve terör uyguluyorlar, katliam yapıyorlar. Ama saldırının, baskının en ağırı, en incesi, en yoğunu her zaman İmralı’da oluyor. Her zaman Önderliğe yöneliyor, çünkü uluslararası komplo devam ediyor. Uluslararası komplo Önderliği imha saldırısıdır, Önderliği hedefliyor. Bu, 9 Ekim’de de böyleydi. Ondan bu yana 23 yıl dört aydır da aynı şey devam ediyor. Çünkü amaca ulaşamadılar, yenilgiyi de kabul edip farklı bir zihniyet ve siyasete de dönüşemediler, biz de mücadeleyle onların varlığını yıkamadık, o halde ne yapıyorlar, yeni yeni yöntemler geliştirerek İmralı işkence ve tecrit sisteminde baskıyı, işkenceyi daha çok ağırlaştırarak bu biçimde sonuç alma, uluslararası komployu başarıya götürme, sonuç alıcı kılmaya çalışıyorlar. Bu çabalarını hala sürdürüyorlar. Bunu görmemiz lazım.
KÜRESEL KAPİTALİST MODERNİTE SALDIRISIDIR
Bu bakımdan da önceki sorularda da değindik, elbette bunu TC devleti de uyguluyor, AKP-MHP faşist hükümeti planlıyor ve uyguluyor. Ama uluslararası komployu planlayan, kararlaştıran, bugünde yürütmekte olan dış güçler de uyguluyorlar. Bu bir küresel kapitalist modernite saldırısıdır. Kapitalist modernitenin onun Amerika’sının, Avrupa’sının, Rusya’sının nasıl bir faşist diktatörlük olduğu, özgürlük ve demokrasi düşmanı olduğu, Kürt düşmanı olduğunu iyi görelim. Bu güçler böyle bir iki cilalı söz söyleyince hemen kanmayalım. Ölçü onların o söyledikleri değildir. İki, bize yaklaşımları da değildir. Ölçü, İmralı’daki yaklaşımlardır. Önder Apo’ya yaklaşımlarıdır. Kimin ne kadar demokrat olduğu, özgürlükçü olduğu, insani olduğunu ölçmek, öğrenmek istiyorsanız Önder Apo’ya yaklaşımına bakın. Orası turnusol kâğıdı gibidir. Her şey orada netleşiyor, açığa çıkıyor. Aydınlanıyor, neyin ne olduğu net bir biçimde belirleniyor. Türkiye’de de dünyada da bu böyledir. Türkiye’de de kim ne kadar demokrat, ölçü Önder Apo’ya yaklaşımıdır. Çünkü, o Kürt halkına, onun varlık ve özgürlük iradesine yaklaşımı ifade ediyor, temsil ediyor. Dünyada da kimin ne kadar demokrat olduğu Önder Apo’ya yaklaşımdır. Önder Apo’yu İmralı işkence ve tecrit sistemine koyup rehine olarak üzerinde bu kadar baskı ve terör uygulayanlar nasıl demokrat olurlar, nasıl özgürlükçü olurlar. Daha baskıcı kimdir, faşist kimdir, soykırımcı kimdir! Demek ki bu güçlerdir. O halde yanlış anlamamalıyız, doğru anlamalıyız. İmralı gerçeğini de onun baskı işkence sistemini, rehine politikasını doğru anlamalıyız. Önder Apo üzerinde baskı nasıl uygulanıyor, niçin uygulanıyor? Buna karşı Önder Apo nasıl direniyor. Önder Apo “İmralı’da yaşamı doğru anlamak” dedi. 40 defa onu okumalı ve incelemeliyiz. Neyle direniyor, nasıl direniyor, nasıl bu kadar en kaba ve en ince baskı ve işkence sistemlerini yeniyor. Tersine başta Kürtler ve kadınlar olmak üzere tüm ezilenlerin, insanlığın kurtuluşu için duygu, düşünce, ruh, zihniyet, siyaset, ideoloji üretiyor, teori geliştiriyor. Bu temelde çalışıyor. Bunları nasıl yapıyor? Nasıl bir irade, cesaret, fedakârlık, nasıl bir tarz, dayanma gücü, yaratıcılık, bunu onlar ortaya çıkartıyor ve çıkardı? Bunu anlamamız lazım. Hiç kimsenin en büyük imkanlara sahip olduğu ortamlarda yaratamadığını, İmralı gibi böyle bir işkence tecrit sistemi içerisinde yürütülen yoğun mücadele ortamında yarattı. Hem direndi, mücadele etti hem de onu sonuçlarını bir teorik soyutlamaya dönüştürdü, bilinç haline getirdi yazdı ve bütün insanlığın, gençlerin, kadınların, işçi ve emekçilerin hizmetine sundu. O halde bunu doğru anlayıp doğru temsil etmeyi ve pratikleştirmeyi hepimiz bilmeliyiz. Hepimiz buna borçluyuz. Böyle bir durum hepimizi göreve davet ediyor, doğru yaklaşıma davet ediyor, doğru anlama, insan olarak doğru yaşayıp başarılı mücadele yürütmeye çağırıyor, davet ediyor. İmralı karşısındaki duruşumuz bu temelde olmak durumundadır. Ölçüyü buna göre oluşturmalıyız ve bunun böyle bir partili olup olmamayla değil, insan olma, özgürlükçü ve demokratik olmanın gereği olarak İmralı direnişini doğru anlayıp başarıyla her alanda anı anına uygulayan olmamız gereklidir. Namuslu ve vicdanlı insan olmak buna bağlıdır. Bırakalım devrimci olmayı, vicdanlı insan olmak bile böyle olmayı gerektiriyor. Doğru insan olmak bunu gerektiriyor. Bunu bu temelde anlayıp başarıyla temsil eder düzeye kendimizi ulaştırmalıyız.
Önder Apo şahsında İmralı’da 23 yıldır süren büyük bir direniş bulunmaktadır. Özellikle 2015 sonrası AKP-MHP iktidarının yürüttüğü çöktürme politikalarına ve tecride karşı insanüstü bir tutum ortaya konmaktadır. Bu direniş sonucu Erdoğan ve iktidarının bazı temsilcileri, son zamanlarda çeşitli spekülatif söylemlerle sanki Önder Apo ile görüşmeler varmış gibi yansıtıyor. Dışarıda itibar ve irtifa kaybına uğrayan, Ortadoğu siyasetinde çıkmaza giren, içeride ise büyük bir ekonomik ve siyasi kriz ile güven bunalımı yaşayan iktidar böylesi bir süreçte bu tür söylemlerle ne amaçlıyor?
Güncelde yaşanan bir durum, birçok çevre görüş de belirtti, tartışma da yürütülüyor. Buna Tayyip Erdoğan yol açtı. “İmralı, Selahattin Demirtaş’tan hesap soracak” dedi. Biz de İmralı’nın duruşuyla, mücadelesiyle, yarattıklarıyla aslında çizgi oluşturduğunu, bir özgür insan duruşunu ve yaşamı temsil ettiğini, dolayısıyla herkes için bir özeleştiri ölçüsü olduğunu, yani sorgulama ve hesap sorma konumunda bulunduğunu belirttik. Böyle yaklaşırsak İmralı’yı hesap sorucu olarak değerlendirir ve hesap verilmekten söz edersek, bu temelde de en çok hesap vermekle yükümlü olanı bu söz söyleyen kişidir, yani Tayyip Erdoğan olduğunu ve olacağını ifade ettik.
ERDOĞAN'IN İMRALI AÇIKLAMALARININ ANLAMI
Bazı çevreler farklı da değerlendiriyorlar. Şunu söyledik: Bu sözlerle eğer İmralı’da Önder Apo hakkında bilgi verilmiş olmak, işte Önder Apo’nun güvenliği, özgürlüğü için yürütülen mücadele bu temelde zayıflatılmak isteniliyorsa çok yanlış yapılıyor, bunun hiçbir sonuç verici özelliğinin olmayacağını, hiç kimseyi kandıramayacağını belirttik. 11 aydır hiçbir bilgi İmralı’dan alınamıyor, Önder Apo’nun ve oradaki diğer yoldaşların sağlık ve güvenlik sorunu her şeyin önüne geçmiş durumdadır. Bu temelde dünyayı da içine alan bir büyük mücadele gelişmiş, kendilerini zorluyor, en basit hukuki ve insani kuralların bile uygulanmadığını net bir biçimde ortaya koyarak Tayyip Erdoğan yönetimini dünyada çok somut olarak teşhir ediyor. Bundan kurtulmak için böyle bir yola baş vuruluyorsa bu hiçbir şey ifade etmez, sahibini de kurtarmaz. Asgari düzeyde en azından kendi yasal düzenlemesini, hukuk sistemini uygulamak zorundadır. Dahası zaten Önder Apo’nun o koşullarda böyle tutulması suçtur. Her bakımdan suçtur. Önder Apo’nun fiziki olarak özgür olması gerektiği yönündeki düşünce ve eylem bütün dünyada yaygınca gelişiyor. Dolayısıyla hukuku uygulayıp güvenlik ve sağlığına ilişkin bilgi vermek de yetmez. Bunlardan da uzak tutmak, fiziki özgürlük mücadelesini besliyor, geliştiriyor. Bellik ki bundan dolayı zorlandı. O zorlanmayı yanlışlarını düzeltme yerine bu tür yöntemlerle, sözlerle gidermeye çalışıyor. Bununla güya Önder Apo’dan bilgi oldu diye toplumun, Kürt halkının, yurtseverlerin, insanların razı olmasını bekliyor. Olmazlar dedik, bu boş bir çabadır. Hiç etkilemez, mücadeleyi zayıflatmaz, tam tersine böyle bir durum yapanın zayıflığını ortaya çıkartır, dolayısıyla Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde mücadeleyi daha çok besler ve teşvik eder. Nitekim gelişmeler biraz bu yönlüdür. Bu bakımdan da önemli ve anlamlıdır.
Yeni olarak bu tartışmalar çerçevesinde de soru kapsamında başka neler söylenebilir. Önder Apo ile geçmiş süreçte görüşmeler yaptılar, yapıyorlar. Önder Apo “ben ziyarete açığım, herkes gelebilir, görüşür tartışırım ama bu bir insani durumdur, öyle bundan hiç kimse siyasi sonuç beklememelidir, öyle bir sonucu kimse çıkarmamalıdır. Öyle anlayanlar yanlış anlarlar” dedi. Yani hukuki sitem işlesin istedi. En son kardeşiyle yaptığı telefon konuşmasında da benzer durumu ifade etmişti. Hukuka göre herkes hareket etmeli, hukuk sistemi işlemeli demişti. En azından mevcut pratik durumun giderilmesi için bu gereklidir. Diğeri ideolojik-siyasi sorunlar, mücadele durumu farklıdır. Onun için Önder Apo’nun yürüttüğü bir mücadele var. Bir duruş var. Bu dışarıdan 70’lerin başından itibaren gerçekleştirdiği Önderliksel çıkışın, partileşmenin, silahlı direnişin, bu temelde Kürt varlık ve özgürlük mücadelesini geliştirmenin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Dışarıda bunlar gelişti ve bir aşamada mücadele tarzında yetersiz kalma, o zamana kadar insan düşüncesinde var olan çözüm arayışları, yol yöntemler, tarzların yetersiz kalması sonucunda uluslararası komployla yüz yüze gelindi ve İmralı sistemi ortaya çıktı. İmralı sisteminde de paradigma değişimi temelinde yürütülen mücadeleyle uluslararası komplo yenilmek, dolayısıyla onun dayandığı Kürt soykırım zihniyet ve siyaseti ortadan kaldırılmak, Kürt varlığı ve özgürlüğü sağlanmak isteniliyor. Önder Apo bu iradeyi temsil ediyor. Bu temelde İmralı işkence ve tecrit sisteminde rehin tutuluyor. Bunun derinde bilincinde dışarıda yürüttüğü mücadelesini İmralı’da daha çok düzelterek, derinleştirerek, geliştirerek zafer çizgisinde devam ettiriyor. Bunlar etkilidir. Böyle bir mücadelenin önemli durumu var. Gelişim seyri var. Bütün yol ve yöntemlerle engellenemedi, durdurulamadı, zayıflatılamadı. Şimdi eski biraz tekrarlanıyor. Bazı yeni yöntemler bulunarak başarılamayan başarılmak isteniliyor. Tayyip Erdoğan yönetiminin son girişimleri biraz da böyledir.
30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu’nun kararlaştırdığı eylem planı “çöktürme eylem planı” bu temelde nelerin geliştirildiğini biliyoruz. Cizre’den, Sur’dan yakıp yıkmalar nasıl oldu, ne kadar insan katledildi. Ne kadar kent, köy, mahalle yakıldı. Ne kadar dağ, orman yakıldı. Ne kadar insan tutuklandı, bunların hepsi ortadadır. 24 Temmuz 2015’ten bu yana çöktürme eylem planı temelinde bütün bunlar yapıldı ve çok büyük bir bilanço var. Kürdistan’da tarihin hiçbir kesiminde bu kadar vahşet yapılmadı. Hiçbir soykırımcı yönetim, işgalci, istilacı bu kadar katliam yapmadı. İnsan, doğa, toplum katliamı yapmadı. Çöktürme eylem planı temelinde yapılan katliamlar hiçbir hukuk, ölçü, ahlak kuralı, hiçbir şey dinlemedi. İnsan olanın gerçekten yapmayacağı şeyler yapıldı. Tarihin hiçbir döneminde insanın insana yapmadığı şeyler bu dönemde AKP-MHP iktidarı tarafından Kürt halkına, Kürdistan coğrafyasına, Kürt yaşamına, tarihine, kültürel değerlerine, Kürt varlığına karşı yapıldı. Tabi İmralı’da da en ağır baskı, işkence ve tecrit böyle bir dönemde uygulandı. Hiçbir görüşme yaptırtılmayarak Önder Apo adeta boğulmak, nefessiz bırakılmak istendi. Bir yandan bu tür baskılar yapılarak İmralı işkence ve tecrit sistemindeki boğma hareketi daha çok güçlendirilmeye çalışıldı.
DİZ ÇÖKTÜRÜP TESLİM ALMAK İSTİYORLAR
Bütün bunlarla ne yapılmak isteniliyor? Kürt toplumu teslim alınmak isteniliyor. Özgürlük bilinci ve iradesi kırılmak isteniliyor. Özgürlük Hareketi dağıtılmak isteniliyor. Özgürlük eyleminden vaz geçirilmek isteniliyor. Kültürel soykırımın önünde diz çöktürülmek, teslim alınmak ve soykırıma uğratılmak isteniliyor. Bunun için fiziki baskı, işkence, katliamın her türünden en ince onur kırıcı yaklaşımlara kadar her şey uygulandı, uygulanıyor, Kürt toplumunun bütün değerleri çiğneniyor, insanlar yaşamakta zorlanır hale getiriliyor. Bu kadar baskı uygulanıyor. Bunlar çok açıktır. İmralı’da da uygulanan budur. Aslında bütün bunlarla hedeflenen diz çöktürmedir, teslim almak istemedir. Bütün bunlar İmralı’daki rehine politikasından sonuç almak için yapılıyor. Toplum sindirilerek, örgüt dağıtılarak, gerilla ezilerek, özgürlük mücadelesi kırılarak Önder Apo yalnızlaştırılmak, İmralı’daki baskı ve işkence, tecrit politikasıyla da diz çöktürülmek isteniliyor. Çöktürme, diz çöktürmedir, teslim almadır. Bu önemlidir. Çökertme, yok etme demektir. Yok etme politikası yok, kültürel soykırım politikası var. Bunun için teslim alma, iradesiz kılma çabası, amacı sürdürülüyor. Bu da aslında dışarıda bütün yapılanlarla esas Önder Apo’ya diz çöktürülmek isteniliyor. İmralı direnişi bütün bunlara karşı mücadele oluyor. Bütün bunları boşa çıkartan mücadele oluyor. Her türlü baskıya, zulme karşı direnme iradesini, onurunu, şerefini temsil ediyor. Gerçekten de Amed Zindan direnişiyle daha bağlamak gereklidir. Amed zindanında bu kaba yöntemlerle bu çok daha açık yaşandı dışarıya yansıdı, bunu bilmemiz lazım. İmralı’da Amed’de çıkartılan tecrübelerin de sonuçlarına dayanarak daha da inceltilmiş, geliştirilmiş yöntemlerle olarak bu uygulanıyor, diz çöktürme, teslim alma, itirafçı kılma, kendi varlığına ihanet ettirmedir. Bütün Kürt’e dayatılan budur. Kürt halkının hepsine, dört parça Kürdistan’da, yurtdışında TC’nin dayattığı budur. TC’nin dayandığı sistemin dayattığı budur. İmralı’da dayatılan budur, Önder Apo’ya da dayatılan budur.
BU DAYATMALARDAN SONUÇ ALINMADI
Şimdi böyle bir dayatma yıllar geçti başarılmadı, hiçbir sonuç alamadı. Kürt insanı, kadını, genci, işçisi, emekçisi, çocuğu, yaşlısı direndi, her şeyin önünde analar direndi, bu kadar baskıya ve hakarete rağmen, mezarlar yakıldı yıkıldılar, cenazeler parçalandı, cenazelere bu kadar hakaret yapıldı. Bununa Kürt toplumunun, Kür insanının sinir uçları yok edilmek istenildi, direnme gücü yok edilerek her şeye evet diyen, teslim olan bir noktaya çekilmek istendi ama öyle bir sonuç ortaya çıkmadı. Kürt toplumuna diz çöktürülemedi. Tam tersine direnme daha çok gelişti, irade daha çok gelişti, iddia daha çok gelişti. Evet bedel ödendi, ama o bedel özgür olarak var olmak ve yaşamak için gerekli görüldü ve bu temelde gerçekten de kahramanca bir direniş var, büyük bir irade var. Her türlü baskı ve zulme karşı Kürdistan’ın dört bir yanında, bütün Kürt toplumu tarafından insan üstü bir direniş var. Kürt yurtseverliği şimdi böyle bir direniş içerisindedir. Gerilla kahramanca direniyor ve öncülük ediyor. Bütün direnişleri, İmralı direnişi temsil ediyor. İmralı’daki direniş ruhu, bilinci, iradesi bütün Kürdistan’a yayılıyor ve bu direnişleri geliştiriyor. Dolayısıyla söz konusu direnişler de İmralı’daki direnişi besliyor ve güçlendiriyor. Önder Apo’yla gerilla, halk, örgüt, parti, kadın, gençlik buluşmasını ve birliğini en ileri düzeye çıkartıyor. Bunlar bu süreçte yaşandı. Evet ağır bedel ödedik ama bir yandan da böyle bir bilinç, irade, kahramanlık durumu ortaya çıktı.
KENDİLERİ DİZ ÇÖKME NOKTASINA GELDİ
Bütün bunlar kuşkusuz teşhir etti, AKP-MHP faşizminin maskesini düşürdü, gerçek yüzünü açığa çıkardı, nasıl bir Kürt düşmanı, kadın düşmanı, halk düşmanı, insanlık düşmanı bir güç olduğunu ortaya çıkardı. Dahası başarılı olamadılar. Bu kadar tarihte eşi görülmeyen baskı, zulüm sonuç almadı, başarılı olmadı. Kendileri diz çözme noktasına geldi. Bunun zorluğu ve sıkıntısı içindeler. Bu temelde bir taraftan baskı, zulüm uygularken bir taraftan da söz konusu birliği parçalamaya, direnişi zayıflatmaya çalışıyorlar. Onun arayışı içerisindedirler. Bu son tartışmalar biraz öyle gündeme geldi. İmralı’daki tecride karşı bu kadar tepki ve mücadele oluştu, onu biraz zayıflatabilmek için böyle sözler ortaya atıyor. Buna karşı tepkiler gösterildi, böyle olamaz dedi, bu bir hakarettir, bu kabul edilemez, Kürt toplumu bunu anlıyor, böyle bir şeye hakkı da yoktur. Yasaların işlemesi lazım. İmralı’da olanların da hakları var, herkes görüyor ve bu temelde istemler var. Böyle bir tartışmayla mücadelenin zayıflatılamayacağını kimsenin buna razı edilemeyeceğini birçok çevre açıkladı. Onlar doğru ve önemli açıklamalardı.
AKP-MHP'NİN NE KADAR ZORLANDIĞINI GÖSTERİYOR
Tekrar şunu belirtmek istiyorum: Daha öncede ifade etmiştim, bu durum neyi gösteriyor, AKP-MHP faşist yönetiminin ne kadar zayıf düştüğünü ve zorlandığını gösteriyor. Yoksa güçlü olsaydı, yaptıklarıyla başarılı sonuç alsaydı bütün bunlara ihtiyacı kalmayacaktı. Bu tür yöntemlere baş vurmayacaktı. Ama başarılı olmadığı için zayıf kaldığı için çözülüş ve çöküş süreci derinleştiği için her şeyden medet umuyor, ömrünü uzatabilmek için bu tür yöntemlere baş vuruyor. Güya bununla mücadeleyi zayıflatacak, Kürtlerin direniş mücadelesini zayıflatacak, güya bununla Kürtler arasına nifak sokacak, tartışma yaratacak, Kürt birliğini zayıflatacak, bu da kendisinin yaşam gücünü artıracak. Beklenti ve hesap budur. Ne kadar zayıf düştüğü, ne kadar zavallı hale geldiği ortada değil mi? Bu onun gücünün değil, zayıflığının bir göstergesidir. Başka türlü değerlendirilemez.
HER TÜRLÜ OYUNA VE HİLEYE BAŞVURUYORLAR
Şöyle de söyleyebilirim, ‘Osmanlı’da oyun çok’ diyorlar. Son Osmanlı yönetimi olarak her türlü oyuna, hileye başvuruyor, psikolojik savaşta ustadırlar, bu tür yöntemler kullanıyorlar, kullanırlar, halkımız bunu bilmeli, hepimiz bilmeliyiz. Bunların birer özel savaş sistemi olduğunu bilerek bunlara karşı mücadele etmenin yol ve yöntemini bulmalıyız. Bizi olumsuz etkilememelidir. Tam tersine bunun nasıl bir hakaretamiz saldırı olduğunu bilmeliyiz, yine nasıl bir zayıflıktan kaynaklandığını görmeliyiz, dolayısıyla bunlara karşı mücadeleyi daha büyük bir azimle, umutla, güvenle başarı duruşuyla yürütmeyi bilmeliyiz. Yoksa başka türlüsü kesinlikle söz konusu olamaz. Belirtilmiş, gerçekten de ilginçtir, ne kadar zayıfladığı ortada değil mi, İmralı ile görüşme yaptıklarını ima ederek ayakta kalmaya çalışıyorlar, hiçbir şey üretemez hale gelmişler, hiç verebilecek bir şeyleri yoktur, o kadar zayıf düşmüşler ki, Önder Apo’yla diyalog halinde olduklarını ima ederek ayakta kalmaya çalışıyorlar. Bu onların ne kadar zayıf düştüğünü gösteriyor.
EGEMEN SİSTEMİN ÇÖZME GÜCÜ YOK
Diğer yandan ise Önder Apo gerçeğinin Türkiye’nin sorunların çözümünde ne kadar kilit noktası haline geldiğini, ne kadar verimli ve üretken olduğunu gösteriyor. Gerçekten de muhalefette bir şey söyleyemedi, aynı zihniyette ve üsluptadır. Al birisini vur ötekine, tencere dibin kara seninki benden kara gibi birbirinden hiç farkı yoktur. CHP’nin bugünkü yönetimi Önderlik gerçeğine, İmralı’ya hiç doğru yaklaşım göstermeden güya Kürt sorununu çözeceği iddiasında bulunuyor. Bu da boş ve ayakları havada bir duruştur. Aslında şu ortaya çıktı. Mevcut egemen siyasetin Türkiye’nin sorunlarını çözme gücü yoktur, Türkiye toplumuna verebileceği hiçbir şeyi yoktur, yeni üretebileceği hiçbir şeyi yoktur. Birbiriyle tartışırken bile söyleyebilecekleri bir şey yoktur. Artık kendilerini ifade etmede de Önder Apo’ya muhtaç hale gelmişler, Önder Apo’dan yararlanmak mecburiyetinde kalmışlar. O duruma düşmüş haldeler. Bunları görmemiz gereklidir. Oyuna gelmemeliyiz, mücadeleyi sürdürmeliyiz, bu tür şeylere karşı çıkmalıyız. Bir hakaret gibidir. Şunu da iyi görelim, karşı taraf ne kadar zayıflamış, ne kadar zorlanmış, faşizm nasıl çöküşte ve çözülüştedir. O zaman daha çok etkili mücadele etmek gereklidir. Biraz daha birlik ve etkili mücadele olsa AKP-MHP faşizmi çökecek. Bunu görüp buna göre mücadele etmek ve böyle bir çöküşü sağlatmak lazım.
KAYNAK: ANF/BEHDİNAN
Devam edecek...
YORUM GÖNDER