ZYGMUNT BAUMAN İLE HER ŞEY ÜZERİNE RÖPORTAJ (2.BÖLÜM)
BİREY VE AĞ
Diyorsunuz ki, tüketim toplumu mutlu olmayı zorlaştırıyor çünkü o bizim mutsuzluğumuza bağlı.
B: “Mutsuz” bu bağlamda çok büyük bir kelime. Ancak tüm pazarlama yöneticileri, sundukları ürünlerle memnuniyet yarattıkları hususunda ısrar edeceklerdir. Eğer bu doğru olsaydı tüketici bir ekonomimiz olmazdı. İhtiyaçlar tam olarak karşılansaydı, bir ürünü sıradakiyle değiştirmek için hiçbir neden olmazdı.
Tüketiciler de pazarın bir parçası. Bugün, iddia ettiğiniz üzere, onlar da meta haline geliyor.
B: Tüketime özendirici kültür, başka biri olma baskısıyla, pazarda talebi olan nitelikleri edinme girişimiyle belirlenir. Kendinizi müşteri çekebilecek bir meta olarak tanıtmak adına pazarlama ile ilgilenmelisiniz. Paradoks şu ki, baskı şu anda ücretli piyasa tellalları tarafından sunulan ve lanse edilen herhangi bir yaşam tarzını taklit etmektir, dolayısıyla kişinin kendi kimliğini gözden geçirmesi dış baskı olarak değil, kişisel özgürlüğün tezahürü şeklinde algılanır.
Bu da kimlik sorusunu gündeme getiriyor. Fransız sosyolog François de Singly’ye göre kimliğin artık kökleri yok. Bunun yerine çapa metaforunu kullanıyor. Kalıcı sosyal ve babadan kalma köklerinizi koparmak yerine, bir çapayı kaldırmak geri döndürülemez veya nihai değildir. Bu konuda sizi rahatsız eden nedir?
B: Sadece daha önce olduğumuz kişi olmayı bırakırsak başka biri olabiliriz. Daima önceki benliğimizi ıskartaya çıkarmak zorundayız. Sürekli yeni seçenekler arzı göz önüne alındığında; kısa sürede eski benliğimizi modası geçmiş, kısıtlayıcı ve tatmin edemez olarak görmeye başlarız.
Kim olduğumuzu dönüştürme beceresinde özgürleştirici bir şey yok mu?
B: İşler zorlaştığında arkayı dönüp kaçmak kesinlikle yeni bir strateji değil. İnsanlar bunu çağlar boyunca denediler. Yeni olan, kataloglardan yeni bir benlik edinerek kendimizden kaçma arzusudur. Yeni ufuklara doğru kendinden emin bir adımla başlamış olabilecek şey, hızla takıntılı bir rutine dönüşür. Özgürleştirici “başka biri olabilirsiniz” (olgusu), zorlayıcı “başka biri olmalısınız” haline gelir. Bu “yapılması gereken” yükümlülük duygusunun, özlenen özgürlük durumuyla pek ilgisi yok ve birçok insan tam da bu nedenle buna isyan ediyor.
Özgür olmak ne demek?
B: Özgür olmak, kişinin kendi arzu ve hedeflerini takip edebilmesi/sürdürebilmesi anlamına gelir. Akışkan modernite çağında tüketici odaklı yaşam sanatı bu özgürlüğü vaat ediyor, ancak sözünü yerine getirmiyor.
İspanyol filozof José Ortega y Gasset tarafından dile getirilen “jenerasyon/kuşak” kavramı, neredeyse bir asırlık geçmişe sahip. Bugün ne anlama geliyor?
B: Ortaya çıkışı, bir kuşağı diğerinden ayıran Birinci Dünya Savaşı’nın üzücü deneyimine dek uzanıyor. Avrupa kimliğinde ortaya çıkan kopuş, “kuşak” terimini, toplumsal ve siyasal ayrım çizgilerinin araştırılmasında en önemli araçlardan biri haline getirdi. Objektif bir bilimsel kategori olarak, sübjektif ve oldukça çeşitli yaşam deneyimlerine dayanmakta. Bugün, başka nedenlerle, bir kuşağı tanımlayan deneyimler sonraki kuşak için çok küçük bir rol oynar veya hiç rol oynamaz.
Halk açısından bu ne anlama geliyor?
B: Halk/Topluluk fikrinin yerini ağ fikri aldı. Bir topluluk, girmenin zor olmasıyla karakterize edilir. Örneğin, herkes İsviçreli olamaz. Uzun prosedürler vardır. Bir topluluktan geri çekilmek de benzer biçimde zordur, sosyal bağları kırmak önemli ölçüde marifet gerektirir. Nedenler bulmalısın. Müzakere etmek zorundasın. Ve başarılı olsan bile, bir ters tepki olup olmayacağını ve ne zaman olacağını asla bilemezsin. Sosyal ağlarda bu hikaye farklı. Katılmak da ayrılmak da çok kolay.
ÇEVİRİ: N. TOYGAR ATEŞ
YORUM GÖNDER