AKP-MHP ZİNDANLARDA YOLDAŞLARIMIZA İNTİKAM TEMELİNDE YAKLAŞIYOR(1.BÖLÜM)
PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, AKP-MHP faşizminin zindanlardaki tutsaklara intikam temelinde yaklaştığını belirterek faşizme karşı dönemin sorumluluklarının yerine getirilmesi çağrısında bulundu.
Son dönemdeki zindanlara yönelik baskı ve işkenceyi değerlendiren PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, AKP-MHP faşizmini kabul etmiyorsak ve yıkılmasını istiyorsak gerçekten artık kimi kaygılarımızdan kurtulmamız, cesaretli bir şekilde öne çıkarak dönemin getirdiği sorumlulukların gereğini yerine getirmenin gerektiğini kaydetti.
Türkiye’de son dönemlerde zindanlarda artan baskı ve işkence sonucu hayatını kaybeden insanların artmasını ANF’ye değerlendiren PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, AKP-MHP faşizminin tutsaklara intikam temelinde yaklaştıklarını kaydetti.
Faşist Türk Devleti her alanda saldırılarını yoğunlaştırmış durumda. Önder Apo’ya, gerillaya, zindanlara, halka yönelik saldırılara karşı büyük bir direnişte yaşanıyor. Bu bağlamda süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorunuza geçmeden önce başta Önder Apo’yu zindanda bulunan tüm yoldaşları saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Böylesine tarihi bir süreçte başta zindanlar olmak üzere mücadelenin her alında şehit düşen yoldaşlarımı, son zindan şehitlerimiz olan Garibe Gezer, Halil Güneş, İbrahim Yıldırım, Mehmet Candemir, Bazo Yılmaz, Necdet Çapkın, Barış Gebe ve Sipan Çubuk yoldaşlar şahsında sevgi ve minnet ile anıyorum. Ve bu yoldaşlarımızın anısına bağlı kalacağımızı bu yoldaşlarımızın anısını zafer ile taçlandıracağımızı belirtmek istiyoruz. Bu kadar büyük şehadetlerin yaşandığı bir süreçte bu şehitlere ancak zafer ile karşılık verebiliriz. Ancak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve halkımızın toplumsal özgürlüğü temelinde karşılık verebiliriz. Ancak bunu yaparak yoldaşlarımıza laik olabiliriz. Bundan sonraki süreçte de yoldaşlarımızın bu amaçlarını yerine getirmenin sonsuz çabası ve fedakarlığı içerisinde olacağımızın sözünü yenilemek istiyoruz.
Tabi sizin de belirtiğiniz gibi her alanda AKP-MHP faşizminin, Türk devlet faşizminin saldırıları gittikçe artıyor. Deyim yerindeyse şu anda yapabileceklerinin en üst düzeyde yapıyorlar saldırı anlamında. Elindeki her türlü tekniği, her türlü olanağı savaşa seferber etmiş durumdadırlar. Sadece silah ve savaş tekniği anlamında da değil onun dışında da topluma, gençliğe, kadına, doğaya, toplumsal kesimlere yönelik çok büyük bir baskı, özel savaş uygulamasıyla karşı karşıyayız. O açıdan böyle topyekun bir saldırı konseptinin olduğunun bu saldırı konseptinden sonuç almak istediklerini insan rahatlıkla görebiliyor.
Türk devleti aslında son 25 yıldır Önderliğimiz esaret altına alındığı günden bu yana hep şunu yapmıştır. Bir konsept belirlediğinde bunu ilk başta İmralı’ya yansıtmıştır. Bunu ilk başta İmarlıda Önder Apo’ya karşı pratikleştirmiştir. Daha sonraki süreçte de peyderpey mücadelenin diğer alanlarına yönelik bunu pratikleştirmiştir. Aslında içinde bulunduğumuz dönemdeki saldırı konsepti de biraz özelliği budur. 2014 Ekim ayında kararlaştırılan 2015 Temmuz’unda pratikleştirilen çöktürme eylem planı aslında öncelikli olarak İmralı’da pratikleştirildiğini hepimiz biliyoruz. 2015 Nisan’ından bu yana Önder Apo büyük bir tecrit altına alındı. Yani uygulama ilk önce Önderliğe yönelik yapıldı. Bugüne kadar da esasta saldırıların odağında Önderlik, İmralı var. İmralı'daki direnişi kırma var. O açıdan Önderliğimize yönelik bir yandan katı bir tecrit uygulanırken Önderliğimizin en ufak sesinin dahi en ufak sözünün dahi dışarı çıkması engellenirken diğer taraftan da her türlü fiziki baskı, psikolojik baskıyla aslında Önderliğimize geri adım atılmak isteniyor.
ÖNDERLİK AYNI ZAMANDA PRATİK BİR DİRENİŞ ÖNCÜSÜDÜR
Fakat şunu çok iyi görüyoruz bu konuda Önder Apo’nun en zor koşullarda eşsiz bir direnişin sahibi olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Önderliğimizin bu direnişi aslında tüm mücadele alanlarımıza öncülük ediyor. Önderliğimizin buradaki bu öncülüğü tüm diğer mücadele alanlarında düşmana karşı başarılı bir mücadelenin adı oluyor. Düşman konseptinin boşa çıkartılmasının pratiği oluyor insan bunu rahatlıkla söyleyebilir. Yani şu anda zindanda direnen yoldaşlarımızda, halkımızda, Kürdistan’ın tüm dağlarında direnen gerillada Önder Apo’nun bu direnişi öncülüğünde pratikleşiyor. Önder Apo’nun bu direnişini kendisine örnek alarak kahramanca bir direnişin içerisine giriyor bunu belirtmek gerekiyor. Yani Önderliğimizin mücadeleye öncülüğü sadece ideolojik, felsefi, düşünsel değil aynı zamanda pratik bir direniş öncülüğüdür. İmralı'dan önceki süreçte de aslında Önderliğimizin duruşu buydu. İmralı sürecinde de Önderliğimiz bunu en imkansız koşullarda bile yapıyor. Bu konseptin Önderliğe yönelik yaklaşımı şudur. Aslında Türk devleti Önderliği imhayı dayatıyor. Uluslararası komplo başladığı günden bugüne kadar Türk devletinin Önder Apo'ya karşı yaklaşımı idamdı ya da imha etmekti. Onu yapamadıysa hareketimiz ve halkımızın direnişinden dolayı yapamadı. 2000’li yıllarda idamı kaldırırken de gerçekten bu hedefinden vazgeçtiği için kaldırmadı bunu iyi bilmek gerekiyor. Ya da Türk devleti insan haklarına saygılıdır bu yönlü hassasiyetleri vardır, temel halk ve hürriyetlere saygı duyuyor diye ya da evrensel kimi kanun ve kurallara saygı duyuyor diye böyle bir uygulama ortadan kaldırmadı. Tam tersine bu dönemin siyasal politik ve ekonomik hesapları vardı. Avrupa Birliğine girmek istiyordu. Bu hedeflerine ulaşmak için kendi yasalarından idamı çıkardı.
TÜRKİYE’NİN YAKLAŞIMI SOYKIRIM TEMELLİ
Fakat esasta ise planladığı şuydu. Zamana yayılmış bir idam ve infaz sistemi. Şu anda da uygulanan o dur. Aslında İmralı koşulları daha da ağırlaştırılarak daha da sürdürülmez hala getirilerek bu süreç daha da kısaltılmak isteniyor. Yani biz uzun süreye yayılmış idam ya da infaz diyoruz ama var olan koşulların giderek daha da zorlaştırılması daha da kısaltılmış hala getirilmesiyle bu süreç hızlandırılmakta isteniyor bunu da görmek gerekiyor. Yani Önderliğe imha dayatan ya da imha düşünen bir yapının genel Kürt halkına yaklaşımı da soykırımdır. Dışarda da soykırım temelinde yükleniyor. Yani birbirinden bağımsız değildir. İmralı’ya yaklaşımda Kürt halkına yaklaşım birbirinden bağımsız değildir. Halkımıza yönelikte dört parça Kürdistan da ki her türlü Kürt kazanıma yönelikte yaklaşım soykırım temelindedir.
Türkiye Cumhuriyetin 100. Yılına girerken aslında Kürt soykırımını tamamlama temelinde girmek istiyor bu konuda sonuç almak bunu başarmak istiyor. Aynı şekilde AKP-MHP faşizmi bunu başararak bunu bir zafer diye Türkiye toplumunu önüne koyarak kendi iktidarını koruyarak, kendi iktidarını sürdürüp garantiye koymak güvenceye almak istiyor. Konsept bu kadar derindir. O açıdan her türlü imkan ve olanağı kullanıyorlar. Topyekün bir saldırı konsepti devreye koymuş bulunmaktadırlar. Bu öyle normal bir saldırı konsepti de değil. Her türlü kirli özel savaş yöntemi de devreye konmuş durumda. Yani gençlik çürütülmek isteniyor, toplum yozlaştırılmak isteniyor, kadın katliamının önü sonuna kadar açılmak isteniyor. Kürt, Kürdistan doğası tümü ile tahrip edilmek isteniyor. O anlamda böyle her açıdan aslında imha ve soykırım ile karşı karşıyayız. Bunu şunun için belirtmek ihtiyacı duyuyoruz. Saldırının kapsamı bu niteliktedir. Askeri açıdan da öyledir mesela normal bir askeri saldırı yoktur gerilla alanlarına yönelik. Yani her türlü yasaklı, insanlık dışı, kimyasal, termobarik, taktik nükleer silahlar Kürdistan’da gerillalar üzerinde kullanılıyor. O anlamda sadece eldeki her türlü imkan ve olanağı kullanıyor biçiminde değil her türlü yol ve yöntemi devreye koyarak sonuç almak istiyor. Çünkü kendi varlıkları sonuç almaya bağlıdır. Faşizm olarak AKP ve MHP’nin kendi varlığı bu süreçte sonuç almaya bağlıdır. Aynı şekilde Türk devletinin aklıda böyledir. Temel politikası da böyledir. 100 yıla Kürt soykırımını tamamlama biçiminde girmek istiyorlar. Hatta yapabilirse Misak-ı Milli sınırlarını yeniden oluşturmak istiyorlar. Böyle yayılmacı bir emelleri de var. Bu şekilde Ortadoğu'da bölgesel bir güç olma hayalleri peşindedirler. Fakat bunun önünde mücadelemiz engeldir. Kürt halkının direnişi engeldir. Bugüne kadar büyük bir fedai direniş ile bu boşa çıkarılmıştır. Bu hedeflerine öyle kolay ulaşmaları engellenmiştir. Fakat hala saldırılar çok yoğundur. Hala sonuç alma istemleri çok fazladır. Bu noktada direniş en üst seviyededir. Gerillada, halkımızda, zindanlarda da her alanlarda direniş en üst seviyededir. Fakat şunu görmek gerekiyor yani buna karşı topyekün bir direniş, devrimci halk savaşı stratejisi temelinde top yekun bir mücadele gerekiyor. Bu konuda aslında belli bir düzey var. Hiç yaratılmamış değil. Yani Rojava, Şengal, Medya Savunma alanlarında, Avrupa’da, Bakur'da büyük bir direniş var. O anlamda ülkemizin her alanında belli bir direniş ortaya çıkmıştır. Ancak halen toplumsal direniş boyutunda özellikle de Bakur Kürdistan alanında istenen düzeyin çok gerisinde bir durum söz konusudur.
AKP-MHP FAŞİZMİNİ YIKMAK İSTİYORSAK SORUMLULUK ALINMALI
Önderlik var olan koşullarda yapabileceğinin en idealini yapıyor. Gerilla var olan koşullarda yapabileceğinin en iyisini yapıyor. Yani artık bunun ötesinde bir direniş mümkün değil. 21. Yüzyıl tekniğine karşı, her türlü insanlık dışı silaha karşı gerilla direniyor. Zindanlar öyle o kadar vahşet ve saldırıya rağmen zindandaki tüm yoldaşlarımız direniyor. Yine pek çok yerdeki Kürt halkı ve dostları önemli oranda direniyor ki özellikle de başta Avrupa olmak üzere birçok alanda insanlar neredeyse evlerine gidemiyor. Her gün bir yerde eylemdedirler her gün bir yerde direniştedirler. Bunu görmek gerekiyor. Fakat zayıf nokta biraz Bakur Kürdistan’daki toplumsal eylemsellik noktasındadır. Bu noktada devletin saldırıları vardır evet doğru baskı politikaları vardır evet doğru ama şunu görmemiz gerekiyor. Bu süreç artık bizim de karar verme sürecimiz olabilmelidir. AKP-MHP faşizmi baskı ile yoğun saldırılarla aslında toplumu bu hale getirmek istiyor. Yani tepki vermeyen, sokağa çıkmayan, direnişi geliştirmeyen bir durumu ortaya çıkartmak istiyor. Ve kendi varlığını bunun üzerinden sürdürmek istiyor. Eğer biz AKP-MHP faşizmini kabul etmiyorsak ve yıkılmasını istiyorsak gerçekten artık kimi kaygılarımızdan kurtulmamız, cesaretli bir şekilde öne çıkarak dönemin getirdiği sorumlulukların gereğini yerine getirmemiz gerekiyor. Bu noktadaki yetersizlikler giderilirse AKP-MHP faşizminin çöküşü yaşayacağı gün gibi ortadadır.
Tabi sadece sorun Kürt halkının direnişi de değildir. Türkiye toplumları bunu bilmelidir. AKP-MHP faşizmi önümüzdeki süreçte de kendi varlığını sürdürürse gerçekten sadece kaybeden Kürt halkı olmayacaktır. Yani Liberaller, Demokratlar, Solcular, dürüst Müslümanlar da kaybedecek. Toplumun her kesimi kaybedecek. Türkiye de kadınlar, gençler, toplum da kaybedecek. Bunu görmek gerekiyor. O açıdan sadece direnişi Kürt halkına bırakmakta değil Türkiye de ki tüm demokratik kesimlerin AKP ve MHP faşizmine karşıt olan kesimlerinde gerçekten bu süreçte kendi sorumlulukların gereklerini yerine getirmeleri gerekiyor. Bu sürece direniş ile müdahil olmak gerekiyor. Sadece faşizmi seçim ile götürebileceği yanılgısından kurtulmaları gerekiyor. Nihayetinde faşizm her gün herzeye müdahale ederek aslında seçim sürecini de şimdiden dizayn etmeye çalışıyor. O açıdan o yanılgıdan kurtulmak gerekiyor. Faşizme karşı sokakta direniş ile bir etki yaratılırsa ancak başarı elde edebiliriz. Yoksa faşizmi yılgınlığı geliştiriyor. Faşizmi umutsuzluğu geliştiriyor. Faşizm çaresizliği geliştiriyor. Umutsuzluğu, yılgınlığı, çaresizliği ortadan kaldırmanın tek yolu da gerçekten cesaretli bir şekilde öncülük ederek sokak direnişini geliştirmektir. Faşizme karşı karşıdan direk bir direniş içerisinde olmak gerekiyor. Zaten Kürt halkı, Kürt gerillası ciddi bir direnişi sürdürüyor. Türkiye cephesinde de böylesi bir direnişin ortaya çıkması halinde faşizm aslında ayakta kalmasının şansı yoktur. Şu anda halen kendisine şans olarak bazı şeyleri görüyorsa o nokta da toplumsal direnişin özellikle Türkiye cephesindeki toplumsal direnişin zayıflığı ile bağlantılıdır. Gene kendisini muhalefet olarak tanımlayan kesimlerin politikasızlığı sadece bazı şeyleri işte ekonomi ve benzeri üzerinde bazı şeyleri dile getirmenin yeterli olacağını düşünmeleri bu anlamda AKP-MHP faşizmini seçimde yenecekleri yanılgısına girmesi ile bağlantılıdır. Bu yanılgıdan kurtulmak gerekiyor. Gerçekten faşizme karşı her alanda büyük, güçlü bir direnişin ortaya konması gerekiyor. Eğer bu ortaya çıkarsa faşizm seçime kadar kendisini götüremez seçimi bile göremez. Ama şu anda halen seçim hesapları varsa seçimde halen bir şekilde kendisini çıkartmaya çalışıyorsa bu kesimlerin yanılgılı yaklaşımlarından kaynaklanıyor diyebiliriz.
KENDİSİNİ KORUMA AMACINDA OLANIN ŞİDDETİ KINANAMAZ
Yine şu yanılgılardan kurtulmak gerekiyor. Kürt halkı olarak da öyle Türkiye toplumu olarak da öyle. Mesela herkes bir barıştır söylüyor. Ama şu anda sanki ortada birisi barışmak istiyor da birisi istemiyor öyle bir şey yok. Şu anda bir halka soykırım dayatılıyor. Bir halk soykırımın pençesindedir. Bir halk soykırımın pençesinden kurtulmak istiyor. Dolaysıyla yani böylesi bir ortamda hala barış demek halen 2013-2015 sürecini getirmeye çalışmak doğru değildir. 2015’ten sonra Kürt halkına yapmadığını bırakmayan bir faşizm vardır. Kendi varlığını Kürt imhası üzerinde şekillendirmek isteyen bir faşizm vardır. Ondan umut beklemek, ondan bir şeyler beklemek halen yeniden 2013-2015 gibi bir şey beklemek doğru değildir. Kaldı ki 2013-2015 süreci de bir tasfiye süreciydi. Önderliğimiz çok net bir şekilde bunu belirtti. Çözüm adına dayatılan bir tasfiye süreciydi. Eğer boşa çıkarıldıysa Önder Apo’nun büyük emeği, çabası ve ustaca politikalarıyla boşa çıkarıldı o süreçteki tasfiye politikaları. Ama şunu da çok rahatlıkla görebildik yani faşizm o süreçte çok ciddi bir savaş hazırlığı yaptı. Bugün bu düzeyde savaşı yürütüyorsa aslında bu çözüm süreci dedikleri o tasfiye sürecindeki hazırlıkları temelinde yapıyor bu süreci. O açıdan barış adı altında böyle toplumsal eylemselliğinin önünde duran ya da geliştirmeyen ya da direnişi çok fazla dillendirmeyen ona çok fazla odaklanmayan yaklaşımlar çok fazla doğru yaklaşımlar değildir. Gene kimi çevreler çıkıyor şiddetin her türlüsüne karşıyız diyorlar. Bu kadar körlük olmaz. Bu kadar gaflet olmaz. Bu kadar yüzeysellik olmaz. Yani bir yandan ülken işgal altındadır sana soykırım dayatılıyor. Her türlü kirli yol, yöntem dayatılıyor sen kendini ve varlığını korumaya çalışıyorsun. Nasıl şiddetin her türlüsüne karşı olunabilinir? Kendisini korumak isteyen, kendisini var etmek isteyen, toplumsal değerlerini elinde tutmak isteyen bir gücün savunma durumu kınanabilinir mi? O noktada böyle direnen kesimlerin mücadeleleri ile faşizmi aynı kefeye koyan yaklaşımlar ciddi bir sapma, körlük ve ciddi bir yüzeyselliktir. Yani olsa olsa sistem sınırları içerisinde popüler siyaset tarzıdır. Gerçekliği ifade etmiyor. Bu söylemlerden vazgeçmek gerekiyor.
Biz meşru savunma yürüten bir gücüz. Meşru savunma bu halkın ayakta kalma tarzıdır. Bu halkın var olma tarzıdır. Meşru savunmadan bir adım bile geri adım atarsak esamemiz okunmaz. Hiç kimsenin esamesi okunmaz. Bunu bilmek gerekiyor. Yoksa yani böyle sanki her şey çok iyidir de başka bir sorunumuz yoktur işte arada bir kimi şiddet şeyleri ortaya çıkıyor da biz şiddetin her türlüsüne karşıyız. Böyle bir durum yoktur ortada. Bir yanda soykırım saldırıları ve siyaseti vardır. Bir yanda ona karşı var olma kendi özgürlüğünü kazanma savaşı vardır. Meşru savunma savaşı vardır. Meşru savunma savaşı bu halkın en temel var olma biçimidir. Buna karşı bir insan bu halkın varlığına karşıdır. Çok fazla ne dediğini bilmeyen böyle yüzeysel yaklaşımlar ile sözde siyaset yaptığını sanan yaklaşımlar çok fazla doğru değildir. Bu yanılgıların hepsi Bakur alanında özellikle direnişin gelişmesi önündeki engellerdir. Halkımız bunu görebilmelidir. Bu yaklaşımlara meyil vermemelidir. Bir insan şiddetin her türlüsü dediği andan itibaren gerçekten insanlar tepki göstermelidir. Şiddetin her türlüsü yoktur devlet terörü vardır. AKP-MHP faşizminin her türlü yol ve yöntemle geliştirmek istediği bir savaş vardır. Ona karşı Kürt halkının varlık savaşı vardır. Kürt halkının kendi varlığını koruma savaşı vardır. Yani bu anlamda kendi varlığını koruma savaşını sonuna kadar destek vermek gerekiyor. Sonuna kadar yanında yer almak gerekiyor. Sonuna kadar içine girmek gerekiyor. Eğer gerçekten devrimciysek, yurtseversek, demokratsak yaklaşım bu olmalıdır. Öbür türlüsü büyük bir gaflet ve büyük bir yüzeyselliktir. Dediğim gibi gerçekten düzen içi siyasettir, popülist siyaset tarzıdır. Çokta bir anlamı yok. Bu gibi yanılgılardan da kurtulmak gerekiyor. Önümüzdeki süreç seçim sürecidir. AKP-MHP önümüzdeki süreci seçime kadar ki süreci savaş temelinde Kürt soykırımını sonuca götürme temelinde dizayn etmeye çalışıyor. Saldırılar daha da yoğunlaşacak. Bu saldırılara karşı büyük bir direnişin gelişmesi gerekiyor. Büyük bir örgütlülüğün gelişmesi gerekiyor. Bir hazırlığın olması gerekiyor. Bu tarz yanılgılı, yüzeysel yaklaşımlar ile bizim AKP-MHP faşizminin dizayn çalışmalarını boşa çıkartmamız mümkün değildir. O açıdan bunların görünmesi gerekiyor. Seçim süreci olarak ortaya konulan sürecinde bir savaş süreci olduğunu bilmek gerekiyor. O tarzda hazırlanmak gerekiyor. Eğer bu tarzda bir yaklaşım olursa ve toplumsal eylem sellik gelişirse faşizm seçimi bile görmez. Bu gelişmelere ilişkin ya da son sürece ilişkin kısa bunları belirtebilirim.
XEBATKAR RAPERIN/ ANF
YORUM GÖNDER