TÜRKİYE CPT RAPORLARINA CİDDİYETLE BAKMIYOR
İmralı tecridinin 2021 yılında derinleştirildiğini söyleyen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, buna karşı hem Türkiye'de hem uluslarası alanda tecridin daha fazla gündemde olduğunu belirterek “Halen ziyaretlerin yapılamıyor olması Türkiye açısından CPT’nin raporlarına ciddiyetle yaklaşılmadığı sonucunu doğuruyor” tespitinde bulundu.
PKK Lideri Abdullah Öcalan 23 yıldır İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış tecrit koşulları altında tutuluyor. 25 Mart 2021’den bu yanadır kendisinden hiçbir şekilde haber alınamayan ve tümden bir izolasyon durumun söz konusu olduğu İmralı Adasında Abdullah Öcalan ile görüşme sağlanabilmesi için Asrın Hukuk Bürosu’nun yıl boyu birçok girişimi oldu. İnsan hakları ve hukuk alanında çalışma yürüten gerek ulusal gerek de uluslararası pek çok örgüte başvurular yapılarak İmralı Adası’nda inceleme yapılması, avukat, aile ve vasi görüşlerinin önünün açılması için harekete geçmeleri istendi.
CPT başvurusu
Avukatlar son olarak 4 Ocak günü Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne (CPT) müvekkilleri Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’tan 10 aydır haber alınmamasına dair bir rapor sundu. Avukatlar, özellikle 25 Mart 2021’den bu yana sürre gelen haber alamama durumuna dikkat çekti ve yaşananları “işkence ve kötü muamele” olarak tanımlayarak söz konusu uygulamalara son verilmesini istedi. Avukatlar ayrıca CPT’den acil olarak İmralı Adası’na ziyaret gerçekleştirmesini de talep etti.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, İmralı tecridini ve yaptıkları başvuruları ajansımıza değerlendirdi.
‘2021 yılında İmralı’da tecrit siyaseti derinleşti’
2021’in İmralı’da tecrit siyasetinin derinleştiği bir yıl olduğunu belirten Raziye, 4-5 dakikalık ve yarıda kesilen aile ile telefon görüşmesinin dışında İmralı’dan haber alınamadığının altını çizdi. İmralı’daki müvekkilleri ile iletişim kuramadıklarını ifade eden Raziye, 25 Mart’taki görüşmeye dair “Gerçekleşen bu iletişim de sosyal medyada Sayın Öcalan’ın sağlığına ilişkin bir takım iddiaların ortaya atılması sonrasında kamuoyunun tepkisi sonucu mümkün olmuştu” yorumunda bulundu. “İmralı’da uygulanan hukuksuzluk ve keyfiyet 2021 yılında daha da belirgin ve görünür oldu” diyen Raziye, devamında “Siyasi iktidar İmralı’daki iletişimi sadece olağanüstü koşullarda ve fiziki sağlığın teyidi ile yetinmeyi dayatıyor. Nitekim 2021 yılındaki iletişim de bu zemindeydi. Onun dışında hiçbir iletişime ve haberleşmeye izin verilmemiştir” diye ekledi.
‘Kamuoyu İmralı’daki hukuksuzluğa karşı inisiyatif geliştirdi’
Raziye, Abdullah Öcalan’ın 25 Mart’taki görüşmede verdiği mesaja da dikkat çekerek, “Sayın Öcalan 25 Mart tarihindeki iletişimde çok net bir şekilde hukuksuzluğu ve keyfiyeti belirterek bu duruma itiraz etmişti. Avukatları ile görüşmek istediğini belirtmişti. Şüphesiz Sayın Öcalan’ın kamuoyuna da yansıyan bu beyanları oldukça anlaşılır ve netti. Ancak şu an İmralı tecridini derinleştiren ve Kürt meselesinde baskı-şiddet politikasında ısrar eden bir anlayış yönetimde olduğu için henüz sonuçları ortaya çıkmadı. Demokratik kamuoyu açısından ise durum biraz daha farklı idi. 2021 yılında demokratik kamuoyu İmralı’daki hukuksuzluğa karşı, gerek ulusal gerekse uluslararası boyutta daha fazla inisiyatif geliştirdi. Bu inisiyatifin devem etmesi durumunda sonuç almanın kaçınılmaz olduğunu da düşünmekteyiz” değerlendirmesi yaptı.
‘İnsan hakları ve hukuk kurumları da tecridi gündemine aldı’
Yıl boyu yaptıkları başvurulara da değinen Raziye, başvurulara geri dönüşlerin yeterli olmadığı ve bunun İmralı’da devam eden tecritten anlaşıldığını ifade etti. Raziye, ancak yine de olumlu gelişmelerin yaşandığını kaydederek, “Bildiğiniz üzere 2021 yılında bizimle birlikte İnsan hakları ve hukuk kurumları da tecridi daha fazla gündemine aldı. Ve bu konuda birçok çalışma başvuru ve duyarlılık çağrısı yaptı. Tüm bunların toplamında İmralı’daki hukuksuzluk yerel ve uluslararası hukuk ve siyasetin temel gündemlerinden biri oldu. Bu durumun sonuç alınana kadar bu şekilde devam etmesini umut ediyoruz” dedi.
‘Umut hakkının Bakanlar Komitesi’nin gündeminde olması tarihi bir kazanım’
Sivil toplum örgütlerinin Temmuz ayında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne AİHM’in Öcalan-2 kararını da kapsayan “Gurban” grubuna dair başvurusu, bunun komitenin Kasım-Aralık oturumunda görüşülmesi ve Türkiye’ye kimi tavsiyelerde bulunulmasına da dikkat çeken Raziye, şunları söyledi: “Sayın Öcalan ile ilgili AİHM’in ‘umut hakkı’na ilişkin olarak vermiş olduğu karar 2014 yılına aitti. Ve maalesef bu karar ancak 7 yıl sonra Bakanlar Komitesi’nin gündemine girebildi. Bu nedenle geç yaşanan bir gelişme oldu. Bununla birlikte umut hakkı Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün hukuki zemini açısından çok önemli bir durum. Ve geç de olsa insan hakları kurumlarının da katkısı ile Sayın Öcalan’ın umut hakkının Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin gündeminde olması çok önemli tarihi bir kazanım. Tabi hiç şüphesiz bu kazanımın pratiğe evrilmesi ise siyasal gelişmelere bağlı. Komite’nin Türkiye’ye yönelik bildirimini de bu çerçevede ele alıyoruz. Eksikleri olan, zaman kavramına özen göstermeyen ancak buna rağmen önemli bir gelişme ve fırsat olarak görmekteyiz.”
İmralı’daki özel hukuk
İmralı’da yürütülen “özel hukuk”u da değerlendiren Raziye, “İmralı’daki özel hukuk, uluslararası konsept dahilinde belirlenmiş, hukuksuzluk ve keyfiyetin esas olduğu ve siyasal olarak, Kürt meselesinde baskı ve şiddet politikası ile çözümsüzlüğün derinleştirildiği bir konsept olarak değerlendirilmektedir. Amaç Kürt halkının iradesizleştirilmesi ve Kürt sorununun çözümü konusunda öncü isim olarak Sayın Öcalan’ın her türlü hukuksuzluk ve keyfiyet esas alınarak iradesinin kırılmasıdır. Ancak aradan geçen 23 yılda Sayın Öcalan’ın iradesinin kırılması bir yana tam tersi ortaya koyduğu paradigma ile hem Kürt halkını daha fazla iradeleştirmiş hem de Kürt sorununun çözüm imkanını daha fazla güçlendirmiştir. Bu nedenle zamana yayılmış bir çürütme politikası olarak tecrit sürekli derinleştirilmektedir. Bunun için de hukuk bir araç olarak kullanılmakta uluslararası kurumlar da buna göz yummaktadır” diye belirtti.
‘Disiplin cezaları keyfi ve hukuksuz’
Abdullah Öcalan’a verilen disiplin cezalarının keyfi ve hukuksuz olduğunun altını çizen Raziye, bu duruma 2018’de verilen “volta atma” cezasını örnek verdi. Raziye, “Burada kesinlikle bir hukuk yok tamamen bir keyfiyet söz konusu. Amaç dış dünya ile tüm bağları kesilmiş müvekkillerimizin cezaevi içerisinde de kendi aralarındaki iletişimini keserek tecridin daha da derinleştirilmesi” diye ekledi.
‘Türkiye CPT raporlarına ciddiyetle yaklaşmıyor’
CPT’ye yaptıkları son başvuruda 25 Mart’taki telefon görüşmesi sonrası herhangi bir bağlantının sağlanmadığına dikkat çektiklerini belirten Raziye, “CPT daha önceki raporlarında Türkiye’ye aile ve avukat görüşlerinin sağlanması noktasında öneriler vermiş ve bunun yerine getirilmesini istemişti. Ama buna dair bir gelişme yok; aksine daha da kötüye giden bir tablo çiziliyor. Halen ziyaretlerin yapılamıyor olması Türkiye açısından CPT’nin raporlarına ciddiyetle yaklaşılmadığı sonucunu doğuruyor” ifadelerini kullandı.
‘Tecridi daha fazla gündeme koyacağız’
2021 yılının kendileri açısından oldukça yoğun olsa da müvekkilleri ile iletişim kuramadıkları için buruk bir yıl olduğunu dile getiren Raziye, “2022 yılında 2021’de geliştirmiş olduğumuz çalışmaları daha fazla uluslararası hukukun gündemine taşıyacak şekilde ivmesini arttırarak ve sonuç alana kadar büyütmek olacak. CPT, AK, AİHM, BM vb. kurumların gündemine tecridi daha fazla koymaya çalışacağız” diyerek önümüzdeki süreçte İmralı’daki ağırlaştırılmış tecride karşı girişimlerine devam edeceklerinin bilgisini verdi.
NİŞMİYE GÜLER (JINNEWS)
YORUM GÖNDER