BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (104.BÖLÜM)
SONUÇ
Tarih ve toplum incelemesinde pozitivist bilimcilik, gerçekleri ters yüz ederek egemenlik sistemlerine hizmet etme rolünü oynamıştır. Bu nedenle tarih, devletlerin siyasi tarihine indirgenmiş, toplumun tarihi yazılmamıştır. Yazılmayan bu tarih direnenlerin tarihidir. Toplum her yer ve zamanda uğradığı saldırılara karşı kendini savunmuştur. Demokratik, komünal değerlerin savunulması uğruna etnik, dinsel ve sınıfsal direnişlerde katledilmeleri, yakılmaları, çarmıha gerilmeleri göze alan nice destansı kahramanca direnişler yaşanmıştır. Eğer devletli uygarlığın tüm kıyım ve vahşetine rağmen toplum halen varlığını sürdürüyorsa bunu insanlığın tarih boyunca geliştirdiği direnişlere borçludur. Yazılmayan tarihte, sadece direnişler değil üretim tekniklerinden düşünce ve anlam gücüne dek nice toplumsal değerin hangi emek ve bilinçle yaratıldığı da vardır. Devletlerin tarihi, toplumun yarattığı tüm değerlere el koyma ve kendine mal etme tarihidir. Bu nedenle toplumun yitik olan demokratik komünal değerlerini savunmak ve yeniden canlandırmak soygun, talan ve hırsızlık sistemine karşı en büyük intikamdır. İntikam ilkel bir öç meselesi değil, toplumun varlık gerekçesidir ve bunun da yolu direnişten geçmektedir. Direniş ile savaş kavramları her koşulda aynı anlama gelen kavramlar değildir. Savaşlar devletlerin bir icadıdır. Toplumun direnişi savaş karşısında kendini savunmak anlamına gelmektedir. Keşke başka bir kavramla ifade edilebilseydi fakat devletlerin topluma dayattığı sürekli savaş hali karşısında savunma savaşı da insanca yaşayabilmek uğruna kaçınılmaz ve kutsallık derecesinde bir tavırdır. Aslında savaşı kutsamak devleti kutsamaktır. Ama savunma savaşında ise kutsal olan savunmadır ve toplumsal yaşamın kendisidir.
Dolayısıyla savunma savaşı, direnmenin başka koşulları kalmadığında büyük bir onurla verilmesi gereken halkın öz direnişi olmaktadır. Savunma ilkesi özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir toplumsal yaşamın olmazsa olmazıdır. Kendini savunmayı bilmeyenlerin toplumsallığından geriye hiçbir eser kalmaz. Egemenlerin bilinç ve duygularda yarattığı çarpıklık; iktidar ilişki ve zihniyetinin toplumun tüm hücrelerine sızmış olması toplumu savunmasız bırakan ve güdülebilir hale getiren en temel olgudur. Dolayısıyla bilinçte, duyguda, örgütsellikte ve hedeflerde iktidarın kendine bağımlı hale getiren virüslerine karşı etkin bir mücadele verilmedikçe ve tüm zihniyet ve kavramlarıyla aşılmadıkça toplumsal mücadelelerin başarıya ulaşmaları ve kalıcı sonuçlara yol açmaları olası değildir. Tarihten çıkarılan bu derslerle özgürlük mücadelemizde paradigmasal bir değişim yaşanmıştır. Önderliğimiz demokratik, ekolojik, cins özgürlüğüne dayalı toplum paradigmasıyla tarihteki, kendi adına sisteme kavuşmamış, mücadele ettikleri egemenlik sistemlerinin düşünce ve yaşam kalıplarını aşamamış tüm toplumsal direnişleri yeniden anlamlandırmış ve ezilenler adına bir mücadele sistemini oluşturmuştur. İşte PKK bu tarihsel düzeltme hareketinin öncüsü haline gelmiş; kendi kimliğiyle, onuruyla özgür yaşamanın, toplumsallığını savunmanın Kürdistan’daki modern direniş gücü olmuştur. PKK öncülüklü savaşın tamamlanmış bir tarihi olmasa da halkın kendi tarihini yazmasının önünü açmıştır. Bir savaşın tarihi ancak bu savaşta başarılar elde edildikçe ya da tamamen sonuçlandığında tüm yönleriyle yazılabilir.
Çünkü tarih senin olabildiği kadar tarihtir, yani, başarılı olabildiğin kadar tarihini yazabilirsin. Bu anlamda savaşımızın başarılarının olduğu inkar edilemez fakat tüm tarihini değil, bu tarihe damgasını vuran kesitlerden hareketle bir analizini yapmayı denedik. Başarıları olmasaydı bu tarihten söz etmemiz zor olurdu. Bu tarih, Önder Apo öncülüğünde yaşanmış bir tarihtir ve Kürt halkının özgürlük bilincini açığa çıkartmış, dirilişini sağlamıştır. Savaşın başarıları kadar tam zaferi sağlayamamanın nedenlerini de çözümlemeye çalıştık. Önder Apo, özgürlük mücadelesinde askeri zaferleri sadece savunmaya hizmet ettiği ölçüde önemsemiş, asıl zaferi toplumun zihniyet ve vicdanında yarattığı değişimle sağlamıştır. Savunma savaşı toplumun özgürlük temelinde yeniden inşasına yönelen tüm saldırıları bertaraf edecek nitelikte bir zafer stratejisidir. Eksik de olsa kitabımız bunu çeşitli yönleriyle tanımlamıştır. Fakat Kürt klasik isyancılığıyla yansımasını bulduğu klasik gerillacılığı ve saflarımıza dayatılan çeteciliği çözümlemede önemli veriler sunduğu ve başarılı bir mücadele yürütmenin temel yöntem ve dayanaklarını ortaya koyduğu inancındayım. Bilindiği gibi, Kürdistan önemli bir kavşakta yer alan bir ülkedir. Avrupa’yı Asya’ya bağlayan, oradan da Afrika’ya açılan jeo stratejik konum bağlamında önemli bir coğrafya parçasında yer almaktadır. Bu nedenden dolayı tarihin çeşitli aşamalarında büyük orduların istilasına uğramış, işgalleri yaşamış, büyük orduların çarpışma sahası haline getirilmiştir. Dolayısıyla savaşı çok boyutlu yaşamış, acılarını, tahribatlarını görmüş bir ülkedir. Bu topraklarda yaşayan halkımız gelişen işgal, istila ve talan saldırılarına karşı kendi öz imkanlarına dayanarak ve coğrafyasının muazzam koruyuculuğuna sığınarak yaşamını sürdürebilmiştir. Çoğu zaman yarı özgür bir biçimde işgalci güçlerle her karşılaştığında çarpışma ve savaş halinde varlığını koruyabilmiştir.
Ancak kitabın başından sonuna kadar işlenen konularda da görüldüğü gibi en çok savaşları yaşayan ve savaş karakteri de gelişkin olan bir topluluk olmasına rağmen savaş sanatı konusunda kendine özgü, dar, derinliği bulunmayan, daha çok feodal duygu boyutunun hükmettiği bir savaş tarzı şekillenmiştir. Bu gerçekliğe karşı Önder Apo’nun çıkışıyla birlikte bir müdahale süreci pratikleşmiştir. Kürdistan’da Önder Apo’nun geliştirdiği yeni mücadele çizgisi, özgürlük hamlesi Kürt toplumundaki direniş gerçekliği, boyun eğmezliği, savaşçı özellikleri alarak onu bilimsel bir biçimde ulusal, toplumsal direnme yöntemlerine kanalize etmiş ve bu alanda yeni bir mücadele çizgisi ve yeni bir silahlı mücadele anlayışını geliştirmiştir. Önder Apo çok bilinçli bir biçimde başta ideolojik kadro şekillenmesini yaratmış, ardından belli bir örgütsel yapılanma ve hazırlık ile birlikte 12 Eylül faşist cuntasına karşı direnişi geliştirmiştir. O dönemde tek bir mücadele seçeneği olarak bırakılmış olan silahlı direniş mücadelesinin başlatılmış olması, beraberinde Kürdistan’da önemli gelişmeler yaratmıştır. Her şeyden önce yok edilme sürecine tabi tutulan bir halk yeniden var olmuştur. Kürt toplumu ulusal ve toplumsal bir gerçeklik olmayı başarmış ve bir kimlik kazanmıştır. Ölüm döşeğinde olan bir toplum gerçekliğinden savaşan, onur ve özgürlüğü için her türlü fedekarlığı göze alan yiğit komutanları, fedaileri kendi içinde şekillendiren bir toplumsal gerçekliğe ulaşmıştır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER