MEŞRU SAVUNMA ÇİZGİSİNDE PARTİLEŞMEK (3.BÖLÜM)
90’lı yılların başında bu sürecin daha da ilerlediği, stratejik bir hamleyi yapma düzeyine ulaştığı, Botan ve Behdinan alanında gerilla ve halk serhildanına dayanarak bir özgür yaşam alanının yaratılma imkânının ortaya çıktığı bir dönemin yaşandığı da bilinen bir gerçektir. Böyle bir süreçte hem Botan ve Zagros’ta, hem de Behdinan alanında büyük direniş çabaları gösterilmiş, büyük eylemler ve mücadeleler içine girilmiştir. Bu gelişmeleri engelleyebilmek için Demirel-Çiller-Güreş-Ağar çetesinin geliştirdiği topyekûn savaş konsepti temelinde giriştiği saldırılar karşısında güçlü bir gerilla ve halk direnişi gösterilmiştir. Böyle bir süreçte de yine direnişin merkezi olan Botan sahasında hem düşmana etkili darbeler vuran, hem de düşmana topyekûn savaş konsepti temelindeki saldırılarını kıran gerilla direnişi içerisinde Adil arkadaş en ön safta, her zaman bir savaşçı ve komutan olarak katıldığı büyük direnişlerle eylemlerle yer almıştır. Düşmanın topyekûn savaş konseptini kıran, gerilla ve halk direnişinin sürekliliğini sağlayıp yenilmezliğini gösteren bu büyük direniş içerisinde, Adil arkadaşımızın yerinin çok daha belirgin olduğu biliniyor. Çünkü bu direniş sürecinin birinci derecedeki kalesi bilindiği gibi Botan’dır. Botan’daki gerilla direnişi içerisinde de Adil arkadaşımızın katılımı, yeri ve rolü birincil düzeydedir. En ön saftadır. Belki derecelendirmek doğru olmaz, ama katılımı herkesten fazladır. Bunun bilinmesinde yarar vardır. Önder APO, Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerek dedi. Bir maddi değere dönüştürmek için değil, bir ödül vermek için de değil; Adil arkadaşın artık böyle şeyler yapma gücü de ihtiyacı da yoktur. Fakat tarihsel adaleti sağlamak açısından bu gereklidir. Onun için de Adil arkadaşın 90’lı yıllar içerisinde Botan’da gelişen direniş mücadelesinde herkesten fazla yer alan, rolü olan, emeği bulunan bir kişilik olduğunu teslim etmemiz şarttır.
Elbette bu mücadele içerisinde çok zorluk çekti, acı çekti, yaralandı, ter döktü, kan döktü. Fakat hiçbir zaman yılmadı, hiçbir zaman görevden geri durmadı. O kendisini sanki bu gerilla direnişi içerisinde bulmuştu. Sanki gerillalaşmak için, özgürlük savaşçısı olmak için yaratılmıştı. Kendini öyle hissetti ve öyle bir ruhla katılım gösterdi. Tarihsel adaleti bu temelde sağlamamız gerekir. Doğru olan budur. Diğer türlü yaklaşımlar tarihin çarpıtılması olacaktır. Egemenler tarafından insanlık tarihinin çarpıtıldığını ve tersyüz edildiğini iyi biliyoruz. Bu bakımdan PKK kendisini bir de halkların tarihini düzeltme hareketi olarak tanımladı; Kürt tarihini açığa çıkartan, düzelten, herkese hakkını veren bir gelişme olarak ifade etti. Kendisini tarihsel adaletin yaratıcısı olarak gördü. Bu bir çizgidir, yeni bir doğuştur. Elbette tarihin bu biçimde hakkaniyete dayalı olarak düzeltilebilmesi için, kendi içimizde adaletin doğru ve yerli yerince uygulanabilmesi gerekir. Bu bakımdan da Adil arkadaşımızın o zorlu gerilla direnişi dönemine katkılarını unutmamak; hem 12 Eylül faşizminin ve çeteci eğilimin 87–90 sürecindeki saldırılarına karşı yürütülen mücadeleye katkılarını, hem de ulusal diriliş devriminin yaşandığı ve düşmanın topyekûn savaş konsepti temelinde bu gelişmeleri ezmek istediği 90–95 sürecindeki katkılarını görmemiz ve teslim etmemiz, doğru bir temelde yerli yerine oturtmamız gerekiyor.
Aslında bu süreç Adil arkadaşın da olgunlaşma, tecrübe edinme, Önderlik çizgisini önemli ölçüde özümseme, Önderlikle tanışma ve bu temelde komutanlaşma sürecini ifade ediyor. Bu çerçevede 5. Parti Kongresi sürecine gelindiği biliniyor. Parti Merkezimizin yedek üyesi olarak da bu kongrede seçilmiş bulunuyor. 5. Kongre sonrası gelişen gerilla direniş sürecine Adil arkadaş birçok yerde katılım gösterdi. Dönem topyekûn savaş konsepti temelinde gerillanın ezilmek istendiği ve bu temelde ulusal diriliş devriminin yarattığı değerleri yok etmek için saldırıların had safhada sürdürüldüğü bir dönemdi. ‘93 ateşkesinin, demokratik siyasal çözüm çağrısının çetecilik tarafından boşa çıkartılmasının ardından gelişen sürecin, hareketimize ve halkımıza karşı başta Önderlik ve gerilla olmak üzere saldırıların arttığı bir süreç olduğu biliniyor. Böyle bir süreçte biz hareket ve halk olarak büyük bir direniş içerisinde olduk. Ulusal diriliş devriminin yarattığı değerleri korumak için gerilla kahramanca bir direniş sürdürdü. En büyük savaşı Kürdistan’ın dört bir yanında bu dönemde verdi. Hareketimiz devrim değerlerini korumak, ayakta tutmak ve yenilmezliğini kanıtlamak zorundaydı.
Bunu gösterebilmek için de bu dönemde yoğun bir direniş mücadelesi geliştirildi. Binlerce çatışma yaşandı. Her eyalette, her bölgede, Kürdistan’ın her temel alanında binlerce şehit verdik. Kürt gençliğinin en değerli temsilcileri bu mücadeleye atıldılar ve bu mücadele ortamında kahramanca direniş içerisinde şehit düştüler. PKK’nin şehitler ordusu bu büyük direniş içerisinde giderek on binleri buldu. Bu mücadele sürecine Adil arkadaşımızın da birçok alanda komuta düzeyinde en ön saflarda katıldığını biliyoruz. Çeşitli dönemlerde Botan’da savaştı. ‘95 yılının ikinci yarısında yaşanan İkinci Güney Savaşı içerisinde yer aldı. Gerçekten de o savaşa büyük katkıları oldu. Savaşın gidişatının değiştirilmesinde en önde rol oynayanlardandı. Dolayısıyla Güney’de, Zagros’ta dönem dönem savaş içerisinde yer aldı. Her zaman pratikte oldu. Pratiksiz durmak, pratik ortamın dışında kalmak onun için en çok acı ve sıkıntı veren bir durumdu. Kendisini biraz da rahatlatan her an, her gün her zaman mücadele edip bir şeyler yaratma ve kazanma durumuydu. Onu gerçekleştirdiği ölçüde bir nebze rahatlayabiliyordu. Yoksa mücadele ortamından, özellikle de gerilladan bir an bile uzak durmak, gerilladan kopmak onun için her zaman en çok acı veren bir durumu ifade etti.
Uluslararası komplo sürecinde Adil arkadaş Botan’daki mücadele içerisinde yer aldı. 15 Şubat komplosuna karşı gerilla direnişinde en ön safta yer aldı; Haftanin’de, Botan’da Önderliği sahiplenme ve savunma mücadelesine ön safta katılan militanlar ve komutanlardan birisi oldu. Komplo ardından bir süre Botan’da gerillanın örgütlendirilmesi ve mevzilendirilmesi çalışmalarını yürüttü. ‘99 yazında Önder APO’nun çağrısıyla gerçekleşen Güney Kürdistan sınır hatlarına dönük geri çekilme sürecine en son katılan arkadaşlarımızdan birisiydi. Aslında çok da çekilmek istemedi. Belki de bu uzun mücadele süreci içerisinde örgütlü duruşunu kendi içinde en çok tartıştığı dönem bu dönem oldu. Uzun süre gerilla saflarında bulunması ve mücadele etmesi sonucunda, böyle bir sonucu ve geri çekilmeyi hazmedemedi; geri çekilmeyi hazmedemiyor, bunu kendine yediremiyordu. 2000 yazında 7. Kongre ardından Güney Kürdistan sahasına gelişini hatırlıyoruz. Elbette bunun tarihsel olarak ne anlama geldiğini içinden çıktığı toplumun kendisine verdiği ruh, bilinç ve histen anlıyordu. İsyanların nasıl bastırıldığını, tarihte bu temelde Kürt halkının nasıl katliamlar yaşadığını biliyor ve kendi sorumluluğu altında böyle bir sürecin yaşanmasını kabul etmiyor, bunu hazmetmiyordu. Uzun süre emek verdiği, büyütüp cesaret ve fedakârlıkla direndiği gerilla mücadelesinin bu biçimde geri çekilmesini kabul etmek istemiyordu. Elbette bu tutumu anlaşılırdı. Belki geleceği çok güçlü öngöremiyordu. Olayları birbiriyle bağlama ve sonuç çıkarma durumu dardı. Fakat 15 Şubat komplosunun Kürt halkı açısından, Özgürlük Hareketimiz açısından, tarih açısından, gerilla direnişimiz açısından ne anlama geldiğini çok derinden hissediyordu. Bu bakımdan da o sonucu hiçbir zaman kendi içine yedirmedi, yüreğine yedirmedi, kendi içinde kabul etmedi. Büyük acı ve üzüntü içerisinde hep bu durumun nasıl tersine çevrileceğinin arayışı içinde oldu.
Adil arkadaş son tahlilde örgütün mutlaka çıkış yapması gerektiği ve bunu yapacağı inancıyla hareket etti. Elbette büyük ve derin bağlılığı sonucunda Önderliği izledi. Zorlansa da, acı ve üzüntüyle de olsa, Önderliğin her zaman doğru yapacağına ve doğruyu temsil edeceğine duyduğu büyük inançla, elbette herhangi bir sorun yaratmadan Önderliği ve örgütü izledi. Fakat komployu öyle yüreğine yedirmedi, komployu hazmetmedi, komplonun baskısına asla teslim olmadı. Direnişten, mücadeleyi sürdürmekten, geliştirilen Özgürlük Hareketini ilerletmekten asla geri durmadı. Komplocuların baskı, saldırı ve tehditleri karşısında asla ürkmedi, korkmadı, bir milim bile geri adım atmadı. Her zaman sağlam bir gerilla duruşunu temsil etmeyi öngördü. Gerillanın öyle bir duruş kazanması için çalıştı ve gerilla içerisinden bir an için de olsa kopmamaya dikkat özen gösterdi. Öyle ki, kendisini bir eğitim devresine katmakta bile gerçekten zorlandık. O dönemde bunu kendisi için tehlikeli buluyor, geri adım olarak görüyordu. Sürecin mutlaka sağlam bir gerilla duruşu temelinde karşılanması gerektiği temelinde büyük bir hissi vardı ve bu hep bir tutum olarak kendisini dışa vurdu. Nitekim ancak bir gün kadar süren bir eğitim devresine katabildik. Arkasından başlayan YNK saldırısı karşısında tekrar savaş cephesine koştu ve Doğu Kandil cephesindeki direnişe katıldı. Ondan sonra da hep pratik içerisinde oldu. Bir kere uluslararası komplo ardından yeniden mücadele içerisine girilmiş, gerilla yeniden ayakta kalmış ve kendini örgütlemeye yönelmişti ki, artık kimse Adil’i oradan koparamazdı. Bütün acısını ve üzüntüsünü tekrar gelişen gerilla direnişi ve hareketliliği içerisinde aşma yolunu buldu. Böylece gerillanın HPG ismi ile meşru savunma çizgisinde yeniden yapılanması çalışmalarına en ön safta katıldı.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER