BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (48.BÖLÜM)
TAKTİKTE TIKANMA SÜRECİNİN GELİŞMESİ
Büyük kahramanlıklar karşısında Türk ordu gerçeği;
Türk devleti alan hakimiyetine dayalı gerçekleştirdiği taktikle arazi tutmaya başlayınca, doğal olarak gerillanın hareket alanı daraldı. Bu durum gerillanın belli alanlarda çembere alınmasına yol açıyor ve erzak bulma_sına engel teşkil ediyordu. Arazinin stratejik noktalarında sabit konumlanmaya başlaması Türk ordusu için ciddi sorunlar yaratıyordu. Fakat beraberinde gerilla hareketi açısından da ciddi sorunlar getiriyordu. Her şeyden önce araziyi tutmuş olan her güç, gerilla için nispeten daha kolay bir hedef haline gelmiş oluyordu. Bir de hareket alanını daralttığı için arazide konumlanan güçlere karşı eylemlerin yapılması bir gereklilik ve zorunluluk olarak ortaya çıkıyordu. Bu amaçla Botan’da arazide üstlenen ordu güçlerine yönelik kapsamlı bir harekat başlatma planı yapıldı. Kapsamlı harekat çalışmalarını yürütürken, Kela Memê uzantısı olan Kaplan Dağı’nının zirvesinde mobil bir telefonla Önderlikle yaptığımız görüşmede yeni bazı gelişmelerin olduğunu anladık. Önderlik, yanında Celal Talabani’nin bulunduğu, YNK ve KDP arasında başlayan çatışmanın derinleştiğini, KDP’nin tehlikeli oynadığını, bu nedenle Güney’de bir ha_rekat başlatmanın uygun olacağını, bizim de KDP’yi Kuzey’den sıkıştırmamız gerektiğini belirtti. Bu konuda Celal Talabani’nin önerilerinin dikkate alınabileceğini belirtti.
Tüm Güney cephesi (Behdinan, Botan, Mardin) sorumluluğunu yürüttüğümüz için, Önderlik öncelikle böyle bir planı Güney cephesinde bizim planlayıp uygulamamız gerektiğini belirtti. Bu temelde Haftanin’e geçmemiz ve hazırlıkları orada yürütmemiz perspektifini verdi. Bunun üzerine üç bölükten oluşan hareketli taburumuzu Adil arkadaşın sorumluluğunda Haftanin’e gönderdim. Zaxo dahil, Çiyayê Sipi’ye kadar olan alanın tek bir harekatla alınması için Adil arkadaşa gidip keşif, planlama vb hazırlıkların yapılması talimatını verdim. Ben de yanımdaki başka bir bölükle beraber Cudi üzerinden Haftanin’e hareket ettim. Amaç, Güney’e geçip orada KDP ve YNK arasındaki çatışmaya mü_dahale ederek, KDP’ye karşı bir harekatı geliştirmekti. Fakat yolda çok düşündüm. Böyle bir şeyin bizleri zorlayacağı ve yanlış olacağı noktasında bir kanaate vardım. Önderlikle tekrar ilişki kuramadığım için yoldayken, Cudi’nin Bilika köyünde telsizle Soran’ın Boti alanındaki kampımızda bu_lunan Cuma arkadaşla yeni Güney harekatı üzerine düşünce alış verişinde bulundum. Önderliğe iletilmek üzere görüşlerimi Cuma arkadaşa ilettim. Cuma arkadaş da görüşlerimi olumladı, o da doğru buluyordu. Özetle, Türk ordusunun Kuzey’in bütün alanlarında bize karşı kapsamlı saldırıyı sürdürdüğünü, henüz nasıl boyutlanacağının belli olmadığını, eğer Güney’de farklı bir savaş cephesini açarsak bu durumun bizi zorlayabileceğini, bunun için Güney savaşına dahil olmamamızın, bu aşamada Güney’in iç sorunla_rına uzak durmamızın daha doğru olacağı biçiminde öneri geliştirdik.
Çünkü bizim dahil olmamız durumunda iki cephe arasında kalmaktan kaynaklı zarar görme ihtimali de yüksekti. Ayrıca ulusal duruş açısından da sorunlu bir durum yaşanacaktı. Cuma arkadaş bu çerçevede telefonla Önderlikle konuşup bu öneriyi aktaracaktı. Yine de her ihtimali göz önünde bulundurarak, hazırlıkları sürdürdük. Ancak ben, Haftanin’e hareket etmeyip, cevabın gelmesini Cudi’nin Bilika köyünde bekledim. Bu arada Adil arkadaş sivil elbiseler giyerek Zaxo içine kadar gidip keşifler yapıyordu. Zaxo ve civar yerlerin keşif faaliyetleri birkaç koldan başlamıştı. Keşif ra_porları bana düzenli ulaşıyordu. Çünkü böyle bir öneriyi yaptığımı arkadaşlara belirtmedim. Yanımda Cudi bölge komutanı olan Cuma Biliki arkadaş da vardı. Kısacası bu yönlü hazırlıklarımız sürüyordu. Arkadaş telefonla öneriyi Önderliğe sunmuş, Önderlik görüşlerimizi uygun ve yerinde görmüştü. Bu konuda Önderliğin bize verdiği çerçeve zaten bir karardan ziyade bir planlama çerçevesiydi. Cuma arkadaş ertesi gün telsizle bağlantı kurarak Önderliğin bu yönlü cevabını bize iletti. Cuma arkadaşla daha çok Kuzey’deki savaş süreci üzerinde yoğunlaşma doğrultusunda bir çalışma çerçevesini tartıştık. Bunun üzerine Haftanin’de planlama faaliyetini geliştiren Adil arkadaşa planlamanın tümden iptal edilmesini, güçleri Kuzey için hazırlamak üzere kısa bir eğitim ve Kuzey planlaması üzerine yoğunlaşmaları gerektiğini içeren talimatı gönderdim. Böylece hareket olarak Güney’de yürütülen iç savaşa dahil olmaktan vazgeçtik. Aslında YNK’nin tüm ısrarı bizi de bu iç savaşa dahil etmekti. Fakat Önderliğin de onaylamasıyla biz bu sürece dahil olmadık.
Önderlikten gelen bu yanıt üzerine, Türk ordusuna yönelik gerçekleştirmeyi düşündüğümüz harekatın planlarını yeniden gözden geçirdik ve ha_rekata katılacak güçlerin düzenlenmesine başladık. İki bölük zaten Hafta_nin’e geçmişti, yanımda kalan bölüğün önüne de bir plan koyarak, yola çıkardım. Yaptığımız planlamaya göre bu sefer Kaşura ve Hakkari yönünden bir harekat başlatılacaktı. Çünkü vurucu savaşçı güçlerimiz Haftanin’e kaymıştı. Dolayısıyla harekatı da Kaşura’dan Kuzey’e girerek başlatmak en uygunuydu. Harekat Kaşura’dan başlayarak Faraşin’e kadar sürecek, Faraşin’de iki kola ayrılıp, bir kol Hakkari’ye kayacak, bir kol da Beytüş_şebap-Çatak hattında yoğunlaşacaktı. Zaten hareketli taburlar gittiği her yerde yerel güçlerle birleşerek eylem planını gerçekleştiriyorlardı. Bu planlama da bu çerçevede geliştirildi. Yanımdaki bölüğü gönderdikten sonra, Cuma Biliki arkadaşla beraber Cudi karargahına gidip, oradaki güçlerle toplantılar yapacaktım. Tarih 1994 yılının sanırım Haziran başlarıydı. Hareket etmeye müsait bir zamandı. Cudi güçleriyle toplantı yaptıktan sonra tekrar dönüp Haftanin’e, hareketli taburla yapılan planlama çerçevesinde hareket edecektim. Cuma Biliki arkadaşla akşama doğru ikindi vaktinde yola çıktık. Zerinker yokuşunu aştıktan sonra Cudi’nin zirvesine çıktık. Navanêr denilen Cudi’nin zirvesinde plato gibi olan yerde derin olmayan geniş bir vadi vardı. Vadiye varmadan bulunan pınardan su içtik. Artık hava kararıyordu. Molayı pınar başında verecektik ama Cuma arkadaş pınarın deşifre olduğunu, bu nedenle biraz ilerde mola vermemizin daha uygun olacağını belirtince yola devam ettik. Meğer Cuma arkadaş önceden hazırlık yapmış, ateş yakmak ve çay demlemek üzere bir grup arkadaşı önden yola çıkarmıştı. Tahminen bir kilometre kadar yürüdükten sonra büyük bir ateşin yakılmış olduğunu, arka_daşların bizi beklediğini gördük ve orada mola verdik.
Artık hava kararmıştı ama ay ışığı vardı. Çaylar içilip, bir süre geçtikten sonra birden helikopter sesi gelmeye başladı. İlk başta anlam veremedik, çünkü helikopterler ilk kez gece uçuşu yapıyorlardı. Önce mola verdiğimiz yeri geçtiler, hemen sonrasında ani dönüş yaparak roket ve ağır silahlarla yaylım ateşine başladılar. İlk vuruşta bir şey olmadı. Başta Cuma arkadaş olmak üzere oradaki herkes üstüme atladı. Amaç, beni korumaktı, çok duygusal bir durumdu. Mermiler hep ateşe değiyor ve çevreye yayılıyordu. Bir an taramaya ara verilince, Cuma arkadaş “burayı bırakalım” dedi. Ben de tamam deyince hemen geniş, taşlık vadi içerisinde harekete geçtik. Ancak taramaya ara verme birkaç saniye sürdü. Ay ışığında göründüğümüz için tarama tam üstümüze doğru yapılıyordu. Burada Cuma Biliki arkadaş ve güvenliğimdeki Spertili genç Hogır arkadaş şehit düştüler. Şarapnel parçaları silahıma isabet etti. İlk defa gece uçuşu yapan helikopterlerle karşılaşmanın böyle acı bir deneyimini yaşamış olduk. Sonradan bunun nedenini anladık. Bir gün önce Doğan arkadaşın komutasındaki Cudi hareketli bölüğü Bespin taburuna yönelik bir eylem yapmıştı. Bu eylemde ölen askerler vardı. İki G–3 silahı kaldırmışlardı. Fakat geri çekilişlerini Bespin’in arkalarına düşen Cudi zirvesine yapmışlardı. Tam bulunduğumuz istikamette Cudi’nin güney yakasında ateş yakan bu bölüğün ateşlerini gören çeteler (korucular) ihbar etmiş, asker gelemeyince kobra helikopteri kaldırılmıştı. İlk kez gece ay aydınlığında bu kobralar görev yapmış oluyordu. Bu helikopterler bölük yerine doğru giderken bizim büyük ateşimizi görüp hedef budur diye bölük yerine bizi vurmuşlardı. Zaten bölükle aramızda iki kilometre kadar bir mesafe varmış. Sonuçta iki değerli arkadaşı şehit verdik. Cuma Bıliki ar_kadaşın şehadeti beni ciddi bir biçimde etkiledi.
Çünkü çok değerli, kahraman bir komutandı. Güçlü destekleri olan bir arkadaştı. Cudi’nin zirvesi olan, Sefine denilen yerde bir ziyaret vardı. Sefine, Nuh’un gemisinin gelip dayandığı yer olarak anılır. Bu nedenle buraya halk tarafından kutsal olarak görülen bir ziyaret yapılmış. Biz, şehit arkadaşlar için burada tören yaptık. Tören ardından Cuma ve Hogır arkadaşları ziyaretin yanındaki yere defnettik. Türk ordusu Cudi’yi daha sonra alınca, bu arkadaşların cenazelerini çıkarmış, çok çirkin hakaretlerde bulunmuştu. Yılmaz Uzun arkadaş da yanımızdaydı. Çünkü Cudi bölge komutanlığının yardımcısıydı. Yani Cuma arkadaşın yardımcısıydı, Cuma arkadaşın şehadetiyle o da çok zorlandı. Yılmaz arkadaş, Siverekli ve Siverek direnişine aktif bir militan olarak katılmış, zindanda kalmış eski bir arkadaştı. Ama gerilla savaşı ve dağ tecrübesi yoktu. Yanımda bir süre kalarak, benimle hareket etti, onu epey hazırlamıştık. Bir yıla yakın yanımda kaldı. Önderlik de onu çok önemsiyordu. Daha sonra Cudi komutan yardımcılığına atandı. Cudi bölge komutanı olan Cuma arkadaş ile çok uyumlu bir birliktelik kurmuşlardı. Bu nedenle Cuma arkadaşın şehadeti onu çok zorladı. Şehadet üzerine bir süre Cudi karargahında kaldım. Yeni düzenlemeler yaptık. Çırav bölge komutanı olan Cafer Sori arkadaşı Cudi’ye düzenledik. Cafer arkadaş daha yerine varmadan, Haftanin’e hareket etmek üzere yola çıktım. Öncesinde Haftanin’e gönderilen hareketli taburun yaptığı eylem planlaması çerçevesinde Kaşura’daki Serbesta jandarma bölüğüne yönelik bir eylem planı yapmışlardı. Eylem planına göre, buradaki Türk ordu güçleri araziye çekilip vurulacaktı. Buna benzer bir-iki eylem Kaşura’da yapıldıktan sonra bölükler içeri girmeye başladı. Serdar arkadaşın bölüğü hamleyi geliştirmek inisiyatifiyle Hakkari’ye yönelirken, Adil arkadaşlar da Faraşin ve Çatak alanına doğru harekete geçtiler.
Hakkari’ye yönelen bölük, Hakkari güçleri ile beraber Kotranus taburuna karşı bir eylem yapmış ve 5–6 silah almışlardı. Sonraki gün Hakkari’nin arkasına düşen Berçelan ve onun daha üst tarafı olan Karnase Dağı civarlarına bir operasyon çıkmıştı. Burada operasyon güçleriyle çatışmalar yaşanmıştı. Gerilla güçlerimiz Karnase Dağı’nı cephe tarzında tutarak, düşmanın alana girmesine izin vermemişlerdi. Etkili birkaç vuruştan sonra gece Çiyareşk Dağı’na çekilmeyi planlıyorlar. Tabii güçler çekilmeden önce Çiyareşk’in tutulması gerekiyor. Çiyareşk’in tutulması için Faraşin güçlerine çağrı yapmışlar. Faraşin güçleri uzak olduklarını, bu nedenle gidemeyeceklerini belirtince kendi içlerinden bir takım çıkarıp öncü olarak göndermişler. Takım komutan yardımcısı komutasında yola çıkan grup, bu kişinin bilinçli veya bilinçsiz davranışları sonucu yoldan bir sapma yaşıyor ve yanlış yola giriyorlar. Bu unsur, komutasındaki gücü hedefe götürmediği gibi kaçıp ihanet ediyor. Aslında bu unsurun durumu ve olaydaki rolü halen de netleştirilmiş değildir. Bu kişi ihanet edince Çiyareşk’in tutulması da gerçekleşmiyor. Çünkü takım yolunu şaşırıyor, komutanı kaçıyor ve hedefine ulaşmıyor. Zaten yolda ilerleyen tabur gücü daha sonra gelip bu takıma ulaşıyor. Böylece iki bölüklük güç, önünde güvenlik tedbirleri olmadığı halde yola devam etmek zorunda kalıyor. Gerilla güçlerinin yapmaması gereken bu tedbirsiz hareket tarzı güvenlik açısından ciddi bir boşluktur. Çünkü Botan alanı, tümüyle denetime alınarak içinde büyük güçlerle hareket edilen bir alandır. Eğer çatışma sonrası Çiyareşk gibi hakim bir zirvenin eteğine gidilecekse, önce orayı tutmak ve denetime almak şarttır.
Fakat bu yapılmadan Çiyareşk’e doğru yol alınmıştır. İşte bu boşluktan yararlanan Türk ordu güçleri önceden Çiyareşk’in altındaki yol üstünde bulunan tepeleri kontrole alarak, pusu kurmuşlardır. Güçlerimiz Çiyareşk eteğine geldiğinde yol üstündeki tepelerin tutulduğunu görürler, çatışmadan yeni çıktıkları için yorgundurlar ve ancak sabaha karşı Çiyareşk eteğine varmışlardır. Bu saatler gerilla için çok kötü bir vakittir. Tabur yönetimi olan Serdar ve Eriş arkadaşlar hemen iki grup çıkararak tutulan tepelere saldırıp imha etmeyi planlıyorlar. Tabur gücü ise her iki tepe arasından boğazı geçerek yola devam eder. Fakat gidilen yerlerde de tepeler tutulmuştur. Sabah olunca ulaştıkları küçük ve açık vadinin etrafındaki tepelerin askerler tarafından tutulmuş olduğunu görürler. Artık aslanın kafese konulması gibi bir konumdalar. Düzlük yerde ve etrafları sarılmasına rağmen akşama kadar direnirler. Direniş tarzları düz çatışma değil, sürekli askerlerin bulunduğu tepelere saldırmayı esas alan bir tarzdır. Ama arazinin çok elverişsiz olması, kesin bir kuşatma altında bulunmaları ve sürekli kobra saldırıları sonucu akşama kadar 39 arkadaş şehit düşer. Akşam olunca bölük komutanlarından Serdar arkadaş ve yanında bölüğün siyasi komiseri Hasan (Nayif Haco) arkadaşla beraber 10 arkadaş sağ kalır. Hasan arkadaş eski ve siyasi tecrübesi olan bir arkadaştı. Yaşına rağmen asker olmayı çok isteyen, direnişçi ruha sahip ve değerli bir arkadaştı. Güçlü bir savaşçı olan diğer bölük komutanı olan Eriş arkadaş ise ayağından yaralı halde yanında bulunan Ömer Suruç arkadaşla birlikte gruptan ayrı düşmüşlerdir. Serdar arkadaş, kuşatmanın dışında kendilerine bağlı, bir mangalık güçle telsizle bağlantı kurarak, herkesin şehit düştüğünü, geriye on kişi kaldıklarını, bu gece kendilerinin de şehit düşeceğini söyler. Bağlantı kurduğu arkadaşlar ilkin kurtulan arkadaşların yaralı olduğunu sanır. Ama Serdar arkadaş, sağlam olduklarını, etraflarının kuşatıldığını ancak kurtulmak için değil, intikam için saldırı yapacaklarını belirtir. Önce üstlerinde bulunan saat, radyo vb. eşyaları kırarlar. Sonra hep birlikte slogan atarak, tepede bulunan düşman güçlerine saldırıya geçerler.
Çok şiddetli çatışmalar yaşanır ve bu arkadaş_ların 10’u da kahramanca çarpışarak şehit düşer. Ayrı düşen diğer iki arkadaş ise farklı bir yönde hareket edip kurtulmuşlardır. Bu çatışmada toplam olarak Türk ordusunda 80 kaybın olduğu yönünde bilgiler vardı ama kayıpları hakkındaki gerçek sayıyı tam olarak bilmiyoruz. Tabii Türk ordusu çok yoğun bir tekniği kullanır. Gün boyu kobralar devrede olur. Hatta o gün bir ziyaret için Hakkari’ye gelen Türkiye başbakanı Tansu Çiller’e koruma amacıyla eşlik eden 4 süper kobranın da bu çatışmaya gelerek, saldırılar yaptıkları basına yansımıştı. Türk ordusu burada şehit düşen arkadaşların cenazeleri üzerinde çok sadist uygulamalar yapmıştı. Sadistçe, iç organlar çıkarılmış, çıkardıkları organları taşların üzerine dizmişlerdi. Her bir taşa ayrı ayrı kalp, ciğer ve diğer iç organları sırayla yerleştirmişlerdi. Arkadaşların iç organlarıyla geometrik şekiller çizerek kendilerini tatmin edecek kadar insanlıktan çıkmış bir tablo oluşturmuşlardı. Çatışmadan bir süre sonra arkadaşlar olay yerine giderek, bu vahşetin tablosuyla karşılaşmışlardı. Ama buradaki vahşet gerçekten çağımızda rastlanamayacak düzeyde çok iğrenç bir sa_distlikten başka bir şey değildir. Oysa oradaki gerillalar çok kahramanca direnmişlerdir. Düşman da olsa kahramanca çatışanlara saygılı yaklaşmak bir askeri erdemliliktir. Dünya tarihi kahramanlara düşman da olsa saygılı yaklaşıldığına dair örneklerle doludur. Ölmüş kahramanlara saygı göster_mek yiğitlerin işidir. Maalesef burada sergilenen yiğitlik değil, kötü bir korkaklık ve ahlaksızlık tablosudur. Savaşın bir ahlakı vardır. Ama Türk ordusunun gerilla güçlerimize yönelik yürüttüğü savaşta ahlak adına bir ilke hemen hemen yoktur. Çok sınırlı bazı kişilerde rastlanılsa da yaygın olan böyle bir ilkenin olmamasıdır.
Açık ki Türk ordusunun bütün komuta kademesi böyle yaklaşmamıştır. Ama bir_çok generalin denetiminde yürütülen savaşta ahlak kuralından eser yoktur. Şehit düşmüş gerilla cenazelerine tecavüz edenler bile vardır. Bu savaşta bu tür kirli yöntemler en çok insanlık benliğinden çıkmış, itirafçılar yoluyla yapılmaktaydı. Mesela kod adı Havar (Kahraman Bilgiç) olan bir itirafçı vardı. Yüksekova çetesiyle adı epey gündeme girmişti. Bu unsur şehit ce_nazeleriyle oynamada ve tecavüzde sürekli kullanılmıştır. Çiyareşk’te 49 şehit verildi. Bu olay özelde Botan, genelde gerilla açısından bir kırılma noktası olmuştur. Bir yerde bardağı taşıran son damla gibidir. Burada şehit düşen güç, savaş niteliği açısından en nitelikli güçlerden biriydi. Fakat bundan bağımsız olarak Çiyareşk’te yaşanan bu çatışma ve aynı dö_nemde diğer eyaletlerde yaşanan benzer kayıpların ardından artık giderek Türk devleti inisiyatif kazanıyordu. Çünkü Botan’da yaşanan bu kayıpla birlikte diğer eyaletlerde de çeşitli düzeylerde gerilla kayıpları söz konusuydu. Bu olay 5–6 ağustos tarihinde gerçekleşmişti. Ama genelde ağustos ayı boyunca kayıplarımız fazla oldu. Türk devleti de çok ağır kayıplar verdi ama araziye hakimiyet taktiğini adım adım uygulama düzeyine ulaştı.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER