BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (13.BÖLÜM)
KÜRT TOPLUMSAL ŞEKİLLENMESİ VE SAVAŞ GERÇEKLİĞİ İsyanlar Sonrası Ölüm Sessizliği; Dünya genelinde statükolar İkinci Dünya Savaşı’yla değişirken, Kürdistan yine kendi halinde kör, sağır ve dilsiz bir vaziyettedir. İsyanlarının çok vahşi katliamlarla bastırılmasından sonra Kürt halkı adeta ölüm sessizliğine gömülür. Birçok ülkede sömürü ve eşitsizliğe karşı halkların yürüttükleri mücadele dünyada demokratik açılımların gelişmesine neden olur. Bu durum dünyayı yeni gelişmelere gebe kılmaya doğru evriltir. Ancak dünya bu değişimleri yavaş yavaş yaşamaya başlamışken, Kürdistan’da adeta ölüm sessizliği hakimdir. Kürtlerin içinde yaşadığı zulüm sistemini ve feryatlarını duyan yoktur. Kaldı ki ölüm sessizliğini Kürdistan toplumu da neredeyse içselleştirme aşamasındadır. İsyanların sert bastırılmasından sonra mücadele adına yürürlükte olan herhangi bir şey yoktur. Zoraki asimilasyon, uygulanan tek politikadır. Resmi ideolojinin esas aldığı ve uyguladığı politika inkardır. Özellikle Kuzey Kürdistan’da diline bile yasaklar getirilmiştir. Devletin resmi ideolojisinin yaklaşımını destekleyen diğer bir eğilim de ne yazık ki sol, sosyalizm adına hareket eden TKP’ci anlayış olmuştur. Faşizan yöntemler ve katliamlarla isyanları bastırma tutumlarını desteklemiştir. Kürt halkı katliamdan geçirilirken, yerinden-yurdundan göçertilirken kendine “komünist, sosyalist” diyenler buna sessiz kalarak bu trajediyi onaylamışlardır. Özellikle TKP’ci anlayış sosyalist enternasyonaldeki etkinliğini kullanarak isyanların “gerici feodal karakterde olduğu” belirlemesi temelinde, toplumsal yönünün görülmesini önlemiş ve bu katliamları destekleyip, kamufle edilmesine yardımcı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya siyaseti yeni bir arayışa girmiştir. Birçok halk reel sosyalizmden etkilenerek gelişen demokratik dalga ve mücadele süreciyle özgürlüğünü sağlamıştır. Ulusal kurtuluş savaşları olarak da bilinen bu mücadelelerde kaderlerini tayin etme girişimleri hızlanmıştır. Çin, Vietnam, Hindistan başta olmak üzere birçok halkın kurtuluş devrimleri bu dönemdeki konjonktürden güç alarak gelişmiştir. Kürtler bu dönemde dünya dengelerinde yaşanan değişimin potasına girememişlerdir. Bu nedenle halklar lehine oluşan yeni konjonktürü kullanma şansını bulamamışlardır. Kürdün tüm direniş ve yaşam emaresi gösteren direnç noktaları önemli oranda İkinci Dünya Savaşı başlamadan bitirilmiştir. Kuzey’de Türk devleti resmi ideolojiyle Kürtleri kırımdan geçirirken, Güney’de İngilizler farklı bir biçimde Kürt iradesini kırarak aynı şeyi yapmışlardır. Kürtleri ekonomik ve jeostratejik nedenlerden dolayı Arap egemen sınıflara peşkeş çekmiş, hatta daha ileri giderek bizzat uçaklarla bombalamış ve o dönemde gerçekleşen Kürt katliamında rol oynamıştır. Benzer konumda olan Fransa da denetiminde bulundurduğu Suriye’deki küçük Kürdistan parçasını kimliksizleştirme temelinde Suriye’ye bağlamayı öngörmüştür. İran Kürdistan’ında ise ikinci dünya savaşı ardındaki dengelerden yararlanarak Sovyetlerin desteği ile 1946’da Qazi Muhammed öncülüğünde Mahabad Kürt Cumhuriyeti kurulmuştur. Qazi Muhammed aydın özellikleri olan, iyi niyetli yurtsever bir insandır. Kürtlerin parçalanmış durumu kendisini zorlamış, bu durumu aşma gücünü gösterememiştir. Buna rağmen cumhuriyetin kuruluşunda rolünü oynamış ve hareketin bastırılması sırasında erkenden gidip İran devletiyle anlaşan Kürt aşiret reislerine bir çeşit tepki olarak, “halkımı bırakmam!” diyerek Mahabad’ı terk etmemiş, Kürdistan’ı baştanbaşa şiddet temelinde yeniden işgal eden İran devleti tarafından idam edilmiştir. Dünya dengelerindeki çıkarını gözeten, çıkarı uğruna parçayı bütüne feda eden Sovyetler, Mahabad Kürt Cumhuriyeti ile birlikte kurulan Tebriz’deki hükümetten de desteğini çekerek, bir nevi yüz üstü bırakmıştır. Emperyalistlerle rekabeti daha güçlü yürütebilme iddiası ve çıkarları gereği Sovyetler de desteğini geri çekmiş, sosyalist değerlerle ters düşen bir yaklaşımla Kürtler ortada bırakılmış, bunun sonucunda Mahabad Cumhuriyeti Tebriz’le birlikte erkenden tasfiye edilmiştir. Kürtlerin yok sayılması anlamına gelen bu siyasetin dünya düzeyinde meşrulaştırılması ve resmileştirilmesiyle üstü betonlanmış gerçeklik olarak Kürtler, artık tarih sahnesinin dışına itilmiştir. Böylece sadece kapitalist sistem değil, sosyalist sistem de Kürtler üzerindeki inkar politikasının güçlü bir ayağı olmuştur. Mahabad deneyimi sürecinde Kürt feodal egemenlerinin öncülüğünde partileşmeyi yaşayan Kürt hareketi, Mahabad’ın ezilmesinden sonra Doğu’da artık bir varlık göstermez. Bunun yerine Güney Kürdistan’da KDP örgütlenmesi gelişir. Mahabad kırılmasından sonra sınırı takip ederek, Sovyet yolculuğu serüvenini geliştiren Melle Mustafa Barzani’nin 11 yıl sonra geri dönmesi ve Irak’ta yaşanan gelişmelerin de etkisiyle Kürt hareketi yeni bir sürece girer. 1961’den itibaren başlayan peşmerge hareketi önemli bir güç olmayı başarmıştır. Irak rejimi ile otonomi temelinde bir anlaşmaya varmış olmasına rağmen Kürt sorununun uluslararası dengelere ve devletlerarası çıkarlara kurban edilme siyaseti, Kürt siyasetinin içinde yaşadığı darlık ve peşmerge savaş tarzının bir sonucu olarak dışarıya dayanması nedeniyle 1975 yenilgisini yaşamaktan kurtulamamıştır. Elbette ki önemli kazanımları da olan bu sürecin daha sonraki gelişmelerin zeminini yarattığı bir gerçekliktir. Özellikle daha önceki Kürt isyanlarına göre belli bir gelişkinliği olan ve ulus çapında örgütlenme çabaları bulunmasına rağmen 1970’lerin başında dünyada birçok hareket başarıya giderken, dar bir ufka sahip ve kendi öz gücüne dayanmayan Kürt hareketinin bu dönemde yenilgiyi yaşaması üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. 1950’ler sonrasında yaşanan gelişmeler Kuzey parçasını kapitalist sömürüye açmada önemli rol oynamıştır. Fakat bu süreç aynı zamanda ulusal dağılmayı da hızlandırmıştır. Demokrat Parti iktidarı ile birlikte Türk egemen sistemi, teslim alınmış Kürt hakim tabakalarını da yanına alarak Kürt varlığına ve Türk emekçi sınıflarına büyük bir baskı ve sömürüyü dayatmıştır. Bu dönemde Kürt halkı ezilmiş, ayaklanmalar döneminde sürgüne tabi tutulanlar geri dönmekle uğraşmışlardır. Kuzey’de Kürtlük adına girişimler bitirilmiştir. Çok cılız bir küçük burjuva Kürtçülüğü biçiminde varlık sürdürenler olmuşsa da toplumdan uzak, kendi içine kapalı, etkisiz kalmış, bir halk hareketi olma ve ciddi partileşme gücü göstermemişlerdir. Güney’deki Barzani önderliği ile Türk solundan etkilenip yararlanmaya çalışsalar da ilkeli ve tutarlı bir oluşum ortaya çıkaramazlar. Nitelik olarak feodal dönemin oldukça gerisinde kalan kanıksanmış işbirlikçilikle beraber kuru milliyetçilik düzeyini aşamazlar. Yeni kurulan cumhuriyetin karakterini ne doğru bir tahlile tabi tutmuşlar, ne de ona karşı nasıl mücadele edeceklerini kestirebilmişlerdir. Türk devletinin katmerleşmiş baskısı da bu yetmezliklerle buluşunca ihtiyaca yanıt olabilecek ulusal bir hareket gelişme şansını bulamamıştır. Yine bu dönemde Kürtleri bin yıllarca ayakta tutan, aidiyetini süreklileştiren kültür ve gelenekleri de yasaklanmıştır. Kimi zaman bu değer yargılarını özünden boşaltarak kendine mal etme girişiminde bulunulmuştur. Dayatılan hakim kültürle toplumun sosyalitesini çürütmeyi ve kendinden uzaklaştırmayı hedeflemişlerdir. Yaşamın her düzeyinde uyguladıkları zoraki asimilasyonla dejenere edilmiş bir yapı oluşturulmaya çalışılmış, Kürdistan coğrafyası baştanbaşa Türkçe isimlendirilmeye tabi tutulmuştur. Böylece Kürt halkı tüm benliğiyle eritilmeye ve başkalaşıma uğratılmaya çalışılmıştır. Bu dönemde kimi Kürtler yarı aydın bilinciyle gizliden gizliye Kürtlüğü yaşatmaya çalışmış olsalar da, iyi niyetin ötesine geçemedikleri için bir sonuç almaktan uzak kalmışlardır. Ancak Kürt toplumunun iç bünyesinde yaşanan tüm yetmezlikler ve dıştan dayatılan yoğun saldırılara karşı, dünya düzleminde 1960’lı yıllarda özgürlük haykırışları her tarafı sarmaktadır. İlk toplumsal devrimde yer almış Kürt halkının bu özgürlük çığlıklarının dışında kalması beklenemezdi. Özellikle bu dönemde Ortadoğu’da yaşam adeta bir kaos aralığıdır. En fazla acı çeken toplumların tabi tutuldukları çürüme sürecini büyük ve kutsal özgürlük mücadelesine dönüştürdükleri gerçeği tarih boyunca oldukça dikkat çekici bir durum olmuştur. Büyük yaratımlar kadar, acılara da kaynaklık eden Kürdistan coğrafyası, bu kaosu özgürlük ortamına dönüştürmede bir kilometre taşı olmaya aday durumundadır. MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL) (13.BÖLÜM)
|
YORUM GÖNDER