BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (56.BÖLÜM)
TAKTİKTE TIKANMA SÜRECİNİN GELİŞMESİ
Esir Askerlerin Bırakılması Ve Türk-İsrail Askeri Ortaklık Antlaşması;
Bu dönemde yaşanan diğer önemli bir husus da 1996 yılında Zap’ta esir alınan askerlerin bırakılması için yapılan girişimlerin açığa çıkardığı pozitif yaklaşımdır. Gerillanın esir aldığı 8 askerin serbest bırakılması için Türkiye’deki insan hakları dernekleri, sivil toplum örgütleri ve milletvekilleri devreye girmişti. Girişimler ardından bazı kurum temsilcileri ve bir parlamenter, arabulucu olmak istedikleri yönünde başvuruda bulunmuşlardı. Girişimler sonunda İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal, Refah Partisi Van milletvekili Fettullah Erbaş, Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı gazetecilerle birlikte Zap’a gelmişlerdi. İlk gelişlerinde askerleri hemen bırakma gibi bir durumun olmayacağı, bir süre sonra olabileceği yönünde örgüt kararı kendilerine aktarıldı. Esir askerlerden bazılarının aileleri de gelmişti. Gelen aileler esir askerlerle görüştürüldü. Esir askerleri almaya gelen heyet 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle serbest bırakılmalarının uygun olacağını belirtti. Bütün ısrarlarına rağmen esirlerin hemen bırakılması uygun görülmedi. Daha sonra tarih belirlendi ve ikinci sefer geldiklerinde esirler gelen heyete teslim edildi. Türk devleti bu süre içerisinde bazı değişimler yaşamıştı. Refah Partisi iktidara gelmiş, Necmettin Erbakan başbakan olmuştu.
Milli görüşü temsil etmesine rağmen milli görüşle çok çelişen uygulamalar yapmış ya da yapmak zorunda bırakılan bir kişi olmuştu. Zira İsrail ile stratejik askeri işbirliği anlaşması Erbakan’a imzalatılmıştır. Önceki hükümetlerin cesaret edemediği böyle bir anlaşmanın Erbakan’a imzalatılması oldukça düşündürücüdür. Takkiye midir, taktik midir, göz boyama mıdır, hizmete girme midir, konusu anlaşılmaz bir boyut kazanmıştı. Fakat devletin Erbakan’a birçok şey yaptırdığı açık ortadaydı. İsrail’le yaptığı stratejik askeri anlaşma bunlardan biridir. Ayrıca Türk devleti, 1995 yılı Kasım ayında ilan ettiğimiz tek taraflı ateşkesi Önderliğimize 6 Mayıs’ta yaptığı saldırıyla bozduğu gibi, daha sonra Erbakan-Çiller döneminde savaş daha da tırmandırıldı. Yine ortaya çıkan Susurluk olayı Erbakan hükümetine dayanılarak geçiştirilmek istenildi. “Fasa-fiso” sözü başbakan Erbakan tarafından o dönem kullanılmıştı. Erbakan’ın Kürt sorununu çözme anlayışı da vardı. Fakat buna rağmen bütün bunlar da gelişmişti.
Gelen heyetle süreç üzerine bazı tartışmalar yürütüldü. Kendileri de mesaj tarzında bazı bilgiler aktardılar. Fettullah Erbaş, Erbakan’ın bilgisi dahilinde geldiğini ve Refah iktidarı döneminde savaşın tırmandırılmak istendiğini belirtti. Bize dönük bazı görüşleri de vardı. Kürt sorununun çözümü için genelde sol çevrelere çağrılar yaptığımızı, sola dayandığımızı, ama siyasal islam çevrelerini dikkate almadığımızı ve yapılan çağrılarda siyasal islama da yer verilmesi gerektiğini belirtti. Bu konularda bu politikamızın yanlış olduğunu hem yakınma hem de eleştiri biçiminde bizlere aktardı. Bu konuda bazı tartışmalar yürütüldü. Daha sonradan duyduk ki Erbakan bir çözüm paketi de göndermiş. Bunu farklı çevreler aracılığıyla direkt Şam’a Önderliğe göndermiş olduğunu biliyoruz. Federasyona yakın bir çözüm yöntemi ekseninin üzerinde duruluyormuş.
Ayrıca Erbakan’ın çeşitli zamanlarda çözüme dönük bazı mesajlar gönderdiği bilgisi de vardı. Bir yandan çözüm paketleri üzerinde durulurken, diğer yandan İsrail ile stratejik askeri işbirliği anlaşması imzalaması bir tezatlıktı. Fakat şunu çok iyi biliyoruz; İsrail ile yapılan anlaşma aslında ordu ile yapılan bir anlaşmadır. Bu anlaşma değişik hükümetler de olsa, ordu ile yapılmış bir anlaşma olduğu için sürekli devam etmektedir. İsrail’in buradaki esas amacı, Kürt sorununda çözümsüzlük politikasını desteklemektir. Çünkü Kürt sorununda çözümsüzlük İsrail’in işine gelmektedir. Türkiye’nin Kürtlerle çatışma halinde olduğu süreçte, sürekli İsrail ve Amerika’ya ihtyacı olur. Dolayısıyla İsrail ile dostluk politikasını esas almak zorunda kalır. Bu nedenle çözümsüzlük politikasının derinleşmesi için Türkiye ile stratejik askeri ittifak yapılmıştır. İmzalanan anlaşmanın PKK karşıtı olduğu bilinmektedir. Anlaşma sonucunda İsrail iki önemli noktada Türk devletine büyük katkılar yapmıştır. Birincisi, 50 adet güdümlü füze vermesidir. Türk devleti bunları 1996-97 kışında bize karşı kullanmıştı. İkinci olarak da, Türk pilotlarını eğitmiş olmasıdır. O zamana kadar Türk pilotları vuruşta pek etkili değillerdi.
Özellikle kobra helikopteri etkili kullanılamıyordu. İsrail’in Türk pilotlarını eğitmesinden sonra, profesyonelleşme gelişmişti. Hatta biz, İsrail pilotlarının gerillaya karşı yapılan bombardımanda görev aldıklarını biliyoruz. Bazı hava operasyonları sürecinde pilotların kendi aralarında yaptıkları diyaloglardan bu tespit edilmiştir. İsrailli pilotların bombardıman sırasında çeşitli taktikler üzerine Türk pilotlarını eğittikleri ve bunu bizzat pratikte uygulayarak gösterdikleri tarafımızdan bilinmektedir. Ayrıca Türk devleti, İsrail’e dayanarak, ordusunu modernize etmişti. Yine özel kuvvetlerini biraz geliştirmeye başlamıştı. Mesela bu döneme kadar Türk ordusunda suikast tarzı fazla gelişkin değildi. Bundan sonra operasyonlarda karnaslı suikast timleri oluşturuldu.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER