BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(40.BÖLÜM)
DİRİLİŞ DEVRİMİ VE İNİSİYATİFİN GERİLLAYA GEÇMESİ
1992 Güney Savaşın’da Taktik Sorunlar;
Güçlerimiz, 1983’lerden itibaren Haftanin, Zap, Xakurke gibi alanlarda bulunuyorlardı. Saddam döneminde her iki gücün - Irak ve Türkiye’nin- saldırı ve dayatmalarına rağmen güçlerimiz buralardan çıkarılamamıştı. Şimdi Güneyli güçlerin Türk devletinin istemi üzerine güçlerimizden burayı terk etmeyi istemesi, hem de bunu tehditvari yöntemlerle dayatması kabul edilemezdi. Çünkü eskiden beri burada bulanan bu güçler aynı zamanda 1991 ayaklanmasının temel aktörlerinden birisi olmuşlardı. Şimdi de düşmanla anlaşıp, zorla buradan çıkacaksınız dayatmasını hazmedemezdi. Kaldı ki bu, Kürt halkının özgür iradesine karşı sömürgeci bir dayatma durumundaydı. Yurtsever, bağımsız bir duruşa sahip olan bir gücün, böyle bir dayatma karşısında tavır alma zorunluluğu vardı. Xakurke yönetimi ısrarla, “Üzerimize gelirlerse direniriz ve onları yenme gücüne sahibiz, bu temelde Güney’de iktidarlaşırız” yaklaşımını sergiliyordu. Diğer alanlarda direniş bu temelde örgütlendirildi. Nitekim çok geçmeden Güneyli güçler Xakurke’de güçlerimize saldırarak savaşı başlatmışlardır. İlk çatışmalar Xakurke’de başladı. Hemen akabinde Haftanin ve Zap’a sıçradı.
Böylece 5 Ekim 1992 tarihi itibariyle Güney savaşı resmen başlamış oldu. Savaş merkezlerinden biri olan Zap’ta şiddetli çatışmalar pek yaşanmadı. Ne Güneyli güçler ne de güçlerimiz aktif saldırı pozisyonuna girmemişlerdi. Sadece bu alan ablukaya alınmıştı. Alan koordinatörü Kuzey’de bulunuyordu. Kalan yönetim inisiyatif geliştirmemişti. Buradaki güçlerimiz bir nevi Güneyli güçlerin uyguladığı taktiğin esiri haline getirildiler. O zaman Zap’ın bu durumunu değerlendirirken, “Güçlerimiz açık cezaevine alındı, kontrol altında tutuldu” biçiminde tespitler yapılmıştı. Güney güçlerinin Zap için yaptıkları, güçlerimizi uzaktan kuşatıp etkisiz kılmaydı. Yani güçlerimizin bulunduğu yüksek tepeleri tutarak beklemişlerdi. Güçlerimiz de kendi yerlerinde bekleyerek birkaç çatışma dışında savaş sürecini ağırlıklı olarak böyle geçirmişlerdi. Zap rolünü oynamayınca, savaş geriye kalan iki cephede yoğunlaştı. Fakat Haftanin ve Xakurke savaş taktiği ve direniş tarzında iki ayrı ucu temsil etmekteydi. Ayrıca Metina’da da güçlerimiz vardı. Esasta ana karargahın burada üslenmesi planlanmıştı. Bu güçlersavaşın ilk günlerinde bazı çatışmalara girdikten sonra bir-iki takımlık gücü alanda bırakarak, Cuma arkadaşla beraber ana güçleriyle Haftanin’e çekilmişlerdi.Arkadaşlar karar alarak böyle yapmışlardı. Ancak Önderlik bunu uygun görmeyip sert eleştirdi ve yönetimi görevden aldı. Geri dönmek için biraz uğraşıldı.Ama zordu ve dönülemedi.
Dolayısıyla Metina güçleri ağırlıklı olarak Haftanin’deki savaş sürecine dahil oldular. Güçlerimiz Güney’de şimdiki gibi geniş arazilerde değil de, belirli noktalarda kamp kurarak duruyordu. Savaş tarzı da kamp sahalarını savunma amacına dönük şekillenmişti. Alanı gerilla tarzıyla savunma yerine mevzi tutarak savunma taktiği esas alındı, bu da bir cephe savaşına dönüştü. Genelde taktik böyle yürütülürken Xakurke komutanlığı bu cephe savaş tarzını daha pasif bir biçimde uyguladı. Kürt savaş tarihinde yenilginin belirlenmesinde önemli bir yeri olan mevzi savaşının zamanla değişime uğramış tarzıyla karşılık verilmişti. Aslında Xakurke’de gerilla güçleri belli bir direnişi geliştirmişlerdi. Güney’de savaşın başlamasından birkaç gün önce Rubarok taburuna dönük yapılan eylemin ağır kayıplı ve başarısız olması güçlerimiz üzerinde ciddi bir moralsizlik yaratmıştı. Rubarok eyleminde birçok arkadaşın yaralanmasının yarattığı ağırlığa rağmen gerilla gücünün geliştirdiği direniş önemli boyutlara sahiptir. Fakat taktik mevzilenme çok yanlış yapılmıştır. Çok dar bir sahada mevzilenme yapılırken, hakim araziler tam olarak tutulmamıştır. Oysa arazi savaşında hakim arazilerde mevzilenmek hayati bir sorundur. Arazi savaşında hakim arazide mevzilenen gücün düzeyi ne olursa olsun kazanma şansı fazladır.
Ama mahkum arazide mevzilenen bir gücün düzeyi ne olursa olsun kaybetme ihtimali çok yüksektir. Xakurke cephesinde ciddi anlamda bir mevzilenme yetersizliği yaşanmıştır. Savaşta hakim ve mahkum arazilerin ayırımını yapmak ve ona göre güç mevzilenmesini geliştirmek çok önemli bir husustur. Haftanin’de de sabit mevzisavaştarzı vardı, ama Haftanin gücü süreklisaldırı pozisyonunda olduğu gibi tüm hakim arazileri denetimine almıştı. Fakat Xakurke’de hakim tepeler tutulmamıştı. Hakim tepeler tutulmayınca Xakurke’deki güç giderek daralmıştı. Yüzlerce gerillanın eteğinde mevzilendiği, alanın en stratejik yeri olan Şekif Dağı tutulmayıp boş bırakıldığı için peşmerge gücü gece gizliden Şekif’in zirvesine çıkarak, Şekif Dağı gibi stratejik bir alanın kontrolünü çatışmadan ele geçirmiştir. Coğrafya savaşta en önemli faktörlerden birisidir. Xakurke gibi bir sahada Şekif Dağı’nın rolü alana hakimiyet açısından belirleyicidir. Şekif Dağı kimin elindeyse,savaşın inisiyatifi de onda olur. Bu dağ peşmergenin eline geçtikten sonra, kendi inisiyatiflerinde birsavaş geliştirecekleri kesindi. Taktik ve stratejik mevzilenme yanlış olunca, zafer için gücün ölümüne direnmesinin pek kıymeti harbiyesi olmaz. Direnmesine direnilmiştir, hatta son günlerde Zap ve Kuzey’den bazı güçlerimiz de gelip Xakurke cephesine katılmışlardır, ama yanlış savaş taktiği ve yanlış mevzilenmenin getireceği başarısızlığın telafisi imkansızdır.
Xakurke’de sorunlu tek bünye yönetimdi. Yönetimin kendi içinde tamamlayıcı bir tarza sahip olmamasına Ferhat’ın istikrarsız duruşu da eklenince bir nevi direnişin erken kırılmasına yol açmıştır. Ferhat’ın ilk başta savaş yanlısı tutumu ve çok keskin bir yaklaşımı sergilemesine rağmen sonradan gidip teslim olmasının gerilla gücünün psikolojisi üzerinde olumsuz etki yaratacağı açıktır. Haftanin cephesinde esas alınan taktik de mevzi savaşı tarzında olup, cephe biçiminde savaşılmıştır. Ancak buradaki fark, doğru bir mevzilenmeyle birlikte gerilla güçlerinin sürekli karşı saldırılarıyla dengelenme durumu yaratılmıştır. Aktif saldırı pozisyonu savaşın başlangıç aşamasından itibaren inisiyatifin gerillaya geçmesine yol açmıştır. Karşılıklı saldırılarla birçok mevzi sürekli el değiştirirken savaşın 19. gününde Haftanin’de Güney güçlerinin bütün cepheleri düşmüştü. Kuzey cephesinde saldırıya geçen Türk ordusunun bazı birlikleri vardı ama onlar da Sınaht’ta durdurulmuştu. Güney’deki bütün cepheler Batufa’daki bir nokta dışında gerilla tarafından düşürülmüştü. Bu nedenle artık ova ve Zaxo üzerinde denetimisağlamak için keşif ve hazırlıklar gündeme alınmıştır. Hangi hatlar üzerinden nasıl ilerlenmesi gerektiğine dair güçlü bir planlama oluşturmak için keşifler yapıldı. Bunun için ilk başta Zaxo’nun denetim altına alınması önemli bir başlangıç olabilirdi.
Çünkü sömürgeci bir devletle işbirliği geliştiren güçlerin etkisizleştirilmesi için bu önemli bir girişim olurdu. KDP ve YNK’nin yenilgiyle yüz yüze geldiğini gören Türk devleti, hazırda beklettiği güçleriyle, ani ve kapsamlı güçlerle Kuzey’den saldırıp geniş bir hat üzerinden bir cephe açarak savaşın gidişatına müdahale etti. Türk ordusuyla da çok şiddetli çatışmalar yaşandı. KDP ve YNK, Türk ordusuyla çatışmaların yoğunluğundan yararlanarak güçlerini yeniden toparladılar. Bu sefer Kuzey’den Türk ordusu, Güney’den KDP ve YNK gerillayı sıkıştırmaya başladı. Haftanin karargahımız üzerine hakim olan bir tepenin Türk ordusunca alınmasından sonra, etkili bir kısım güçler Kuzey cephesine aktarıldı. Bu müdahaleyle bir haftalık iç içe kesintisiz çatışmadan sonra Türk ordusunun tekrar sınırın sıfır noktasına geri püskürtülmesi başarıldı. Bir haftalık çatışmada Türk ordusu ile çok yoğun ve aralıksız bir savaş yürütüldü. Türk ordusu General Mete Sayar komutasında savaşıyordu. Güçlerimiz bir taburlarını kıskaç altına almıştı. Güçlerimiz tarafından çembere alınan taburu kurtarmak için üç gün boyunca uğraştılar. Haftanin alanı aralıksız bombalanıyordu, her tarafta yangınlar çıktı ve tüm sahayı kapladı. Güneyli güçlerden sonra Türk ordusuna da büyük darbeler vurduğumuz, geri püskürttüğümüz sırada bize bazı haberler ulaştı. Gelen haber, Ferhat’ın teslim olduğu ve Hewler’e gittiğine dairdi. Türk ordusunu bile sınırın sıfır noktasına kadar püskürtmüşken önemli bir savaş cephesi olan Xakurke’yi komuta eden Ferhat’ın Hewler’e gitmiş olmasına anlam verilemedi.
Haftanin’de oluşan olumlu ve güçlü pozisyona rağmen Ferhat’ın Xakurke’de izlediği yanlış savaş taktiği yüzünden güçler oldukça daraltmıştı. İşin ilginç yanı, önceden sıkışma durumundan kimseye bahsetmemişti. Ne Önderliğe, ne de karargahlara haber vermeden kendi başına YNK ile anlaşarak gitmişti. Aslında Ferhat’ın yaptığının ismi anlaşma olsa da özünde bir teslimiyetti. Son ana kadar biz, hiç doğru bulmadık. Ancak teslimiyeti ile emrivaki bir durum yaptığından dolayı hareket, anlayışını değil mevcut durumu kabul etmek zorunda kaldı. Önderlik, Ferhat’ın geliştirdiği süreci mümkün olan en az kayıpla atlatmak için farklı bir strateji geliştirdi. Bu eksende bizimle bağlantıya geçerek, geliştirilen süreci daha iyi anlamımızı sağladı. Her koşul altında önemli olanın güçlerimizi koruma olduğunun altını çizdi. Bu temelde Ferhat’la yapılan anlaşmadan sonra Güneyli güçler bütün güçlerini Haftanin’e sevk ederek Türk ordusunun hava saldırısı desteğiyle 27 Ekim’de çok kapsamlı bir saldırı gerçekleştirdiler. Geliştirdikleri taktiğin özünü şöyle formüle etmek mümkündür: Ferhat’ı bir tür rehine gibi yanlarına alarak Xakurke’yi etkisiz kılmayı, Haftanin’i ise ezmeyi esas almışlardı. Xakurke’nin de güçlerini Zelê’ye yerleştirerek, orada eritmeyi tasarlamışlardı.Aynı zamanda Haftanin güçlerinin imha edilmesi Türk ordusuna da bir nefes aldırtacaktı.
Bu taktikle geliştirdikleri saldırı çatışmaya dönüşerek,savaş on gün daha devam etti. Kalabalık güçlerle geliştirilen kapsamlı saldırı, güçlerimizin karşı bir saldırısıyla aynı gün geri püskürtüldü. Türk ordusu uçak ve kobralarla müdahale etmesine rağmen güçlerimizin ilerlemesini durduramadı. Güçlerimiz uçak ve kobra saldırıları altında gerçekleştirdikleri karşı saldırı ile Güneyli güçleri ovaya kadar sürükledi. Bunun üzerine ikinci gün hem Kuzey’den Qasir boğazından, hem de Güney’den Habur kapısından, Zaxo üzerinden Türk tankları sahaya girdi. Tanklar öncülüğünde peşmerge ve Türk ordusunun ortak saldırıları Güney ve Kuzey’den başladı. İki cepheden gelen saldırılara karşı çok yoğun ve şiddetli bir direniş geliştirildi. Direniş on gün boyunca aralıksız devam etti. On gün süren şiddetli çatışmalar sonunda güçlerimizin yer değiştirme durumunu fırsat bilerek güçlerimizi kuşatmaya aldılar. Tekrar geliştirdiğimiz karşı bir hamleyle güçlerimizin ağırlıklı kısmı kuşatmadan çıkarıldı. Bunun üzerine imha edilmediğimizi gören Güneyli güçler yapılan anlaşmayı pratikleştirdiler. Eğer Haftanin güçleri tasfiye edilmiş olsaydı, büyük bir ihtimalle Ferhat’la yapılan anlaşma resmiyet kazanmayacaktı ve pratikleştirilmeyecekti. Önemli bir diğer nokta da anlaşmanın kapsamıydı.
Çünkü ilk anlaşma Haftanin’in dahil edilmesini öngörmemişti. Haftanin ezilmeyince, anlaşmayı yürütmekle görevlendirilen heyet alana gelerek sözü edilen uzlaşmanın yollarını aradılar. Buna ittifak heyeti deniliyordu. Yapılan görüşmeler sonunda anlaşma Haftanin için de geçerli hale getirildi. Güney savaşı Kürdistan tarihi açısından çok öğretici derslerle doludur. Bir tarafta müthiş bir direniş yaşanırken, öbür tarafta teslimiyet yaşanmaktadır. Şehit Beritan (Gülnaz Karataş) bunun somut örneğidir. Son ana kadar direnir, son mermisine kadar savaşır, çemberin daraltılmasıyla beraber, sağ ele geçmemek için kendini uçurumdan atarak şehadete ulaşır. Beritan yoldaş bir kez daha teslimiyeti beyin ve yüreklerde mahkum etmiştir. Ölümün üstüne giderek, PKK direniş geleneğini son ana kadar savunmuştur. Şehit Beritan şahsında 25 Ekim’de gerçekleşen bu fedaice direniş aynı zamanda Ferhat’ın teslimiyetçi duruşuna da bir cevap olmuştur. Esas olarak Xakurke’deki güçlerimizin direnme gücü vardı. Ancak mevzilenmenin yanlış yapılması ve alan komutanlığı durumundaki kişinin gidip Güneyli güçlere sığınmasıyla direniş kırılmıştır. Nereden bakılırsa bakılsın, Ferhat’ın gerçekleştirdiği uzlaşma özünde bir teslimiyettir ama bu niteliğine rağmen kerhen de olsa yeni bir süreci başlatmıştır. Yanlış savaşmanın yarattığı sonucun bir çözüm biçimidir de aynı zamanda. Bu nedenle tümden reddetmek doğru değildir. Her ne kadar savaşın bir tarafı Türk ordusu olsa da, bir tür iç çatışma karakterinde bir savaş olduğu için savaşın sonlandırılması iyi olmuştur.
Fakat her üç cephe ahenkli, uyumlu ve doğru bir gerilla tarzıyla mücadele yürütebilseydi durum oldukça farklı olacaktı. Ama Xakurke’nin savaşı başlatan karargah olmasına rağmen yetersiz mevzilenme tarzı ve salt cephe savaşımı vermesi, Zap’ın da kuşatmada hareketsiz kalmasıyla hareketin hamle perspektifini boşa çıkarmıştır. Her iki cephenin durumu göz önünde bulundurulduğunda ve Haftanin’in çözüm getirmeyen, kazanmayı kesinleştirmeyen direniş tarzına bakıldığında, gerçekleşen teslimiyetin bir çözüme dönüştüğü görülecektir. Önderlik bu süreci şöyle özetlemektedir: “1992 sonlarındaki Osman Öcalan’ın YNK ile boyun eğmeyi andıran uzlaşması, Murat Karayılan ve Cemil Bayık’ın intiharvari çabaları tesadüfen birleşerek sürecin daha büyük kaybını önledi. Köklü ders çıkarılması gereken nokta buydu.” Bunun nedeni, orada gerilla savaşının ve savaş taktiklerinin yürütülmemesidir. Gerilla savaşı yerine mevzi savaşı yürütülmüştür. Yani taktik yanlıştır. Eğer mevzi savaşı değil de, boydan boya her üç cephede gerilla tarzı yürütülmüş olsaydı sonuç böyle olmayabilirdi. Tabii mutlak zafer kazanırdık da denilemez ama en azından farklı olabilirdi. Kürdistan’da büyük inisiyatif ve güç kazanmaya engel olan böyle birsüreçle karşı karşıya kalınmasının temel nedeni izlenen savaş taktiğidir. Ağırlıklı olarak mevzi savaşı anlayışına düşülmüştür. Tekrardan Kürt kişiliğindeki savaş tarzının kendini nüksetmesi durumuyla karşı karşıyayız. Nasıl ki 19. ve 20. yüzyıllarda gelişen isyanlarda sabit mevzi tarzısavaşa egemen olmuşsa, burada aynısı olmasa da değişik düzeyde bir benzeri yaşanmıştır. Yani gerillanın çok yönlü, zengin taktiklerinden ziyade bir cephe ve meydan savaşına girilmiştir. İlerdeki bölümlerde de görüleceği gibi Kürt toplumunun tarihsel geçmişinde yatan bu savaş tarzı her zaman kendisini bir biçimde dayatarak, gerillayı geriye çekecektir.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER