BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(39.BÖLÜM)
DİRİLİŞ DEVRİMİ VE İNİSİYATİFİN GERİLLAYA GEÇMESİ
1992 Güney Savaşın’da Taktik Sorunlar;
Uzun süre değerlendirilmeyi bekleyen muazzam koşullar bizim tarafımızdan değerlendirilmeyince, doğan boşluktan yararlanan Türk devleti kendisini toparlamaya başladı. Bunda başta ABD olmak üzere uluslararası güçlerin büyük rolü vardır. Mücadelede yaşanan gelişmeler ve sürecin karakteri serhildanları gerillayla bütünleştirmek ve kurtarılmış alanları yaratmayı zorunlu kılıyordu. Böyle bir hamlenin geliştirilmesi ve Kürdistan’da bir düzeyin yakalanması halinde siyasal çözümün önü açılabilirdi. Önderliğin yoğun çabalarına rağmen maalesef komutadaki yanılgılı duruşun aşılmaması ve erken iktidar hastalığına yakalanması, bu taktik sürecin sonuçsuz kalmasına yol açtı. Bir yerde Komuta, Önderliği oldukça yanıltmıştır, bir türlü bekleneni verememiştir. Önderliğin verdiği net perspektif ve çözüm için geliştirdiği yol haritasına rağmen dönemin komutası rolünün gereklerini yerine getirmemiştir. Genelde dağınık ve derme çatma bir profil sergilemiştir. Gerilla, önündeki imkanları değerlendiremeyince zaten tehlikeyi fark etmiş olan Türk devleti süreci kendi lehinde değerlendirme girişimlerini hızlandırmıştır. Bu açıdan ’92 Güney Savaşı önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde PKK’nin yapması gereken hamleyi Türk devleti yapmıştır. Türk devleti bu dönemde dersine iyi çalışmıştı. Bir taraftan uluslararası güçlere PKK’den gelebilecek tehlikeleri anlatarak, NATO’yu arkasına almayı başarmış, diğer taraftan bu güçlerin desteğiyle Güneyli güçlerle yakın ilişkiler geliştirmişti.
KDP ve YNK de bu dönemde ortak bir meclis kurma çabası içerisinde bulunmaktaydılar. Federatif bir yapılanmanın alt yapısını geliştirme istemleri vardı, ama Türk devletinin bunu kabul etmeyeceğini biliyorlardı. ABD’nin de teşvikiyle Güneyli güçlere, “Eğer Türkiye’yle beraber PKK’ye karşı savaşırsanız, meclis kuruluşunu ilan edebilir, özerk yönetim oluşturabilirsiniz” denildiği biliniyor. Güneyli güçler bu temelde ikna edilerek, PKK’ye karşı Türk devletiyle ittifak yapmışlardır. İttifakın ilk icraatı meclisin kurulmasıdır. Kurulan meclisin ilk kararı PKK’yi Güney’den çıkarma kararıdır. Güney parlamentosunun aldığı ilk karar esasında PKK’ye karşı uluslararası düzeyde geliştirilen yönelimin başlangıcıdır. Günümüze kadar farklı yöntem ve taktiklerle sürdürülen uluslararası komplonun ilk yönelimi Kürtleri birbirine karşı savaştırma biçiminde başlamış ve ne yazık ki uluslararası güçlerin verdiği garantiler temelinde Güney Kürdistan parlamentosunun o talihsiz ilk kararlarından birisi bu yönde olmuştur. Güney savaşının başlama aşamasına kadar PKK’ye karşı savaşı Jandarma Genel Komutanlığı ve OHAL Valiliği yürütüyordu.
1992’de savaştan önce uluslararası konsept çerçevesinde Türk devleti, Kürdistan özgürlük mücadelesine karşı tüm kurumlarıyla merkezi düzeyde bir savaş sürecinin geliştirilmesi kararını almıştır. Yeni konseptle beraber Türk ordusu bütün organlarıyla işe el koymuş ve hareketimize karşı mücadeleyi tümden üstlenmiştir. Türk devleti mücadelemize karşı NATO’yu arkasına almış, KDP ve YNK’yi de harekete geçirmeyi başarmıştır. Yine ABD’nin devreye girmesi, Ortadoğu çapında ağırlık oluşturmasıyla Lübnan’daki akademi sahası kapatılmıştır. Bu açıdan Güney Savaşı bütün Kürdistan ve Kürt halkının özgürlük mücadelesi için önemli bir dönemeçtir. Her şeyden önce bu savaş her ne kadar Kürtler arası bir çatışma gibi görünse de uluslararası boyutları çok daha ön plandadır. Esasen bu savaşla birlikte hareketimize karşı bir uluslararası komplo sürecinin startı verilmiştir. Bununla birlikte özgürlük mücadelesi ve Kürdistan halkı açısından önemli oranda tahripkar bir sürecin gelişmesini de beraberinde getirmiştir. Birincisi, Kürtler arasında iç çatışma süreci gelişmiştir ve iç çatışma Kürtler dışında Kürdistan’ı sömürge altında bulunduran bütün güçlerin işine yaramıştır. İkincisi, Kürtler arasında ulusal birliği kurma koşullarını ortadan kaldırmıştır.
Üçüncüsü de, Kürtlerin ayağına kadar gelen ulusal özgürlük fırsatının değerlendirilmemesine yol açmıştır. Bütün bu hususların birbirini koşullamasıyla stratejik olarak Kürdistan halkı zayıflamış ve sömürgeci sistemin varlığını daha uzun ömürlü kılmasına yol açmıştır. Kürt halkının özgürlük davasına stratejik düzeyde zararlar veren bu yanlış kararın sorumluluğunun Güneyli güçlere ait olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bugün önemli olan bunun görülmesi ve tüm ulusun kaderine etki yapan yanlış pratiklerin tekrarlanmaması için herkesin çaba göstermesidir. PKK açısından böyle bir sürece yol açan temel etken, gerilla komutasının sürece karşı rolünü oynamamasından kaynaklıdır. Bu süreç öncesinde var olan koşullar doğru değerlendirilmiş olsaydı, hiç kuşkusuz ki Güneyli güçler Türk devletiyle beraber PKK’ye karşı savaş cephesinde yer almayacaktı. Önderlik gelişecek süreci önceden görmüştü. Feryat edercesine talimatlar vermekteydi. Taktik önderliğin rolünü oynamayacağını gördükçe, bu sefer PKK’ye karşı savaşı başlatanlar mağlup edilebilirse, o zaman yeni bir hamle başlatırız, eksenini ön plana çıkarmıştı. PKK savaş öncesinde yeni bir hamleyi başlatacak öncelikli adımı atmamıştı. Bu durum Türk devletine yeni bir adım atma fırsatını doğurmuştu.
Bu sefer PKK’ye düşen, Türk devletiyle beraber aynı cephede buluşan KDP ve YNK’nin attığı adımı boşa çıkarmaktı. Bu biçimde çok keskin bir direnme kararı ile Güney savaşı karşılandı. İlk başlarda KDP ve YNK’nin PKK’ye karşı çok kapsamlı bir yönelim gerçekleştirebileceklerine fazla ihtimal verilmiyordu. Önce erzak ve lojistik malzemelerin gerillaya ulaşmasını engellediler. Bu tavırlarına karşılık güçlerimiz de İpek Yolu üzerinde ambargo uyguladı. Güçlerimiz Silopi ve Cizre hattından başlamak üzere Kürdistan’ın bütün önemli alanlarında bulunmaktaydı. KDP ve YNK’nin esas geliri Habur Sınır Kapısı’ndaki ticaretten geliyordu. Uygulanan ambargoyla beraber hemen görüşme taleplerini ilettiler. İlk başta görüşme için üst yönetimi istemişlerdi. Önderlik tehlikeli olabilir kaygısıyla görüşmeye üst yönetimin gitmesinin sakıncalı olabileceğini belirtince, genel yönetimden iki arkadaş görüşmeye gönderildi. Ozan (Ömer Özsökmenler) ve Mustafa arkadaş gidip görüşmeyi gerçekleştirdiler. Görüşme anlaşmayla sonuçlandı.
Çünkü önemli isteklerimizin hepsini kabul etmişlerdi. Bu durum bizi sevindirdi ama biraz da kaygı uyandırdı. Güneyli güçlerin ise irili ufaklı tüm örgütlerle kurdukları ortak bir cepheleri vardı. Cephe içindeki bütün örgütlerin temsilcilerinin bulunduğu bu görüşmede tamamen bir savaş taktiğini uygulayarak esas olarak bizi gevşetmek, uyutmak ve oyalamak için isteklerimizi kabul etmişlerdi. Kendilerince oluşturdukları senaryoya göre bize önce erzak yollayacaklar, sonradan Türk devletiyle ortak saldırı gerçekleştirerek, erzaka el koyacaklardı. Böylece karşılıksız bolca erzaka sahip olma hesabını da yapıyorlardı. Sadece Haftanin alanı için -savaştan bir hafta önce- 90 ton erzak alınmıştı. Bunu Güneyli güçlerin kendileri sağlıyordu. Anlaşmadan yana kaygılarımız gelişmiş olsa da, isteklerimizin kabul edilmesi ve erzak göndermeleri ilk başta bir rahatlamanın gelişmesine neden oldu. O zamana kadar Haftanin’de yedek güçler bulunuyordu. Anlaşmanın getirdiği rahatlamayla yedek güçler Kuzey’e aktarıldı. Deneyimli güçler Kuzey’e aktarılınca Haftanin’de sadece yeni katılım yapmış ve henüz ilk eğitimini tamamlamamış güçler kalmıştı. PKK’nin oluşum ve mücadele perspektifi Kürt halkının özgürlüğüne dayandığı için, sürekli Kürtler arası çatışmadan kaçınmayı ilkesel bir yaklaşım olarak görmüştür.
Ancak PKK hangi düzeyde olursa olsun asla dayatmayı kabul etmeyen bir yaklaşımı da ilkesel düzeyde ele almıştır. Bunun karşısında Güneyli güçler iradi bir duruş ve bağımsız bir örgütlenmeye dayanmadığı için baştan günümüze kadar sürekli yönlendirmeye açık bir çizgi izlemişlerdir. 1992 yılında uluslararası konseptin gereği olarak KDP ve YNK Türk devleti ile anlaşarak PKK’ye karşı savaş ilan ettiler. İlk başta hareketimiz Kürtler arasında bir çatışma istemediği için Güneyli güçler ile savaşmak istemiyordu. Hatta ilk kurşunu kendisinin sıkmayacağını ısrarla deklere etmişti. Ancak Güneyli güçler bir anda “size savaş ilan ediyoruz” dememişlerdi. İlan ettikleri savaşı adım adım uygulamaya koymuşlardı. İlk önce “Güney’den çıkmalısınız” dediler. Bunu belli bir zaman dilimindeki siyasi görüşmelerle yapmak yerine büyük ve kalabalık güçlerle Xakurke’de askeri cephe pozisyonu alarak güçlerin buradan çıkmasını dayatmışlardı. Çünkü Güneyli güçler ekseriyetle Xakurke üzerinden ilişkileri yürütmekteydiler. Xakurke yönetimi KDP ve YNK’nin dayatmalarını cihaz üzerinden diğer deryalara duyurmuştu.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER