BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (21.BÖLÜM)
PKK DİRENİŞİ
Partileşme Kararı Ve Direniş;
Önderlik, Haki arkadaşın şehit düşürülmesiyle birlikte anısına bağlılığın bir gereği olarak parti programını kaleme almaya başlar. Kan da döküldü, anıya bağlılığın bir gereği olarak mücadeleyi yükseltmek bir zorunluluk durumundadır. Artık geri dönülemez bir sürece girilmiştir. Bununla beraber gelişen faşizan saldırılara karşı bir savunma hamlesinin geliştirilmesi de karar altına alınır. Direnişte kararlaşma ve hamlesel çıkış yapma durumu yaşanır. Aynı dönemde hareket Kürdistan’da büyük şehirlerden ilçelere, ilçelerden kırsal alanlara doğru hızla yayılmaya başlamıştır. Bu yayılma hem devletin hem de Kürdistan’daki feodal kompradorların dikkatini çekmiştir. Harekete karşı özel harp dairesinin bir planlaması olarak; polis, MHP ve feodal kompradorların işbirliği geliştirilmiştir. Bu işbirliğinin en çok geliştiği yerlerden biri de Hilvan’dır. Oluşturulan işbirlikçi feodal, polis ve faşist ittifak çok geçmeden Hilvan’da pratiğe geçirilir. İlk başta Haki Karer arkadaşın şehadetinin yıldönümünde Hilvan’da asılan afişleri yırtarlar, halka ve sempatizanlara hakaret ederler, hemen ardından bir grup arkadaşın bulunduğu bir yere baskın yaparak, Halil Çavgun arkadaşı şehit düşürürler. Harekete karşı geliştirilen saldırılar böylece somutlaşmıştır. Daha önce MİT ve kontrgerillanın taşeron örgütü Sterka Sor tarafından Haki Karer yoldaş şehit edilmişti. Bu kez MHP, feodal komprador ve polis işbirliği ile Hilvan’da bu biçimde bir yönelim gerçekleştirilmiştir. Harekete yönelik gelişen saldırıların ciddiyeti böylece daha fazla açığa çıkmıştır. Bu tutumların karşısında ise Hilvan Direnişi gelişmiştir.
Devletle işbirliği halinde Kürt halkı üzerinde yoğun baskıyla otorite geliştiren, adeta devlet gibi insanları tutuklayan, vuran kıran feodal beylerin gücü halk üzerinde etkindi. Kürdistan’ın birçok bölgesinde feodal beylerin etkinliği fazlaydı. Açığa çıkan tüm belirtilerin gösterdiği gibi bu çember kırılmadan yurtsever ve mücadeleci bir örgüt çıkışının sağlanması güçtü. Eğer mücadele yürütülecekse ve uzun soluklu bir halk savaşı geliştirilecekse -ki başka seçenek yoktu- ilk yapılması gereken halk üzerinde şiddet uygulayan sömürgeciliğin Kürdistan’da sosyal maketi konumundaki zalim işbirlikçi komprador kesimlerin tasfiye edilmesi ve etkisizleştirilmesi gerekiyordu. Üst tabaka işbirlikçiliği etkisiz kılınmadan mücadele adına hiçbir şey geliştirilemezdi. Hele hele halka öz güven verme çabalarının çok güçlü yürütüldüğü, özgürlüğe inandırılmaya başlandığı bu dönemde böyle bir çıkışın yapılmamasının siyasi faturası ağır olabilirdi. Bu temelde Hilvan’daki Süleymanlar aşireti ve çetesine dönük mücadele geliştirilmesi kararı alındı. Fakat güçlü, sonuç alıcı ve anlamına denk bir mücadele için fazla olanak yoktu. Hareketin elinde tek tük, sınırlı sayıda silah (tabanca) vardı; bunlar da şehir şehir dolaştırılır, oluşan tehditler bu silahlarla dengelenirdi. Fakat imkansızlıklara rağmen mücadele gecikmeden başlatılmalıydı. Bunun için mevcut imkanlarla hazırlık yapıldı ve Hilvan’da işbirlikçi Süleymanlar aşiretine yönelik mücadele başlatıldı. Kemal Pir ve Mehmet Karasungur arkadaşların öncülüğünde, bir kleş ve birkaç tabanca ile vur-kaç taktikleri kullanılarak, Süleymanlar çetesine karşı hamle yapıldı. İlk başta halk çok korkuyordu, Süleymanların yenilemeyeceğini düşünüyorlardı.
Ancak gün geçtikçe hareketin ısrarını, kararlılığını gördükçe halka da güven geldi, halk da mücadelenin arkasında durdu. Bu temelde sürdürülen mücadele yıl sonuna doğru başarı kazandı, Hilvan genelinde halk kazanıldı ve denetim sağlandı. Süleymanlardan olan belediye başkanı istifa ettirildi, belediye hoparlöründen halktan özür dilemesi sağlandı. Süleymanlar halkın huzurunda Apocular’a koşulsuz teslim olduklarını ilan ettiler. Yine yapılan seçimle de halktan yurtsever olan Nadir Temel belediye başkanı seçildi. İlk kez halka dayalı güç olma olayı Hilvan pratiğinde gerçekleşerek, halkın seçimiyle belediye başkanlığı kazanılmış ve demokratik halk hareketinin nasıl olması gerektiğinin ilk çarpıcı örneği ortaya konulmuştu. Hilvan direnişinin başarısı tüm Kürdistan’da önemli etkiler yarattı ve halkta güçlü bir öz güven duygusunu geliştirdi. Bu da kitlelerin hızla Apocu harekete akmasına yol açtı. Gelinen dönemde tüm Kürdistan’da halka gereği gibi öncülük yapmak ve bunun örgütsel oluşumuna gitmek kaçınılmaz hale gelmişti. Grup ilişkileriyle halkın beklentilerine umut olmak, umutlarını gerçekleştirmek, hatta açıktan savaş sürecine varacak bir düzeyi karşılamak mümkün olmayacaktı. Anlaşılacağı gibi partileşme ihtiyacı bir zorunluluk halini almıştı; ertelemeden, zamana yaymadan bu zorunluluk hayata geçirilmeliydi ki, başarı süreklileşebilsin.
27 Kasım 1978 tarihinde gerçekleştirilen toplantıda alınan partileşme kararı özünde bir ulusal direniş ve var olma kararıydı. Bu temelde PKK’nin kuruluşu Kürdistan’da yepyeni bir tarihsel süreci başlatmıştır. O zaman mütevazı bir biçimde atılan bu tarihi adım ulusal var olma direnişinin destansı kahramanlıklar yaratmanın ilk kararlı duruşu olmuştur. Hilvan’da etüd tarzında bir ön denemesi yapılmıştı ve başarılı sonuçlar alınmıştı. Halkın her koşulda dürüst ve samimi bir direnişin arkasında duracağı görülmüştü. Çeşitli yerlerde geliştirilen direniş kadro olgusu üzerinde önemli etkiler yaratmış, kadro sayısında önemli artış yaşanmıştı. Bu temelde her alana güçlü, sonuç alıcı tarzlara sahip ve kararlı kadrolar düzenlenebildi. Eğer halka sahip çıkılır, halkın davası sürdürülürse, halkın da direnişi sahipleneceği anlaşılmıştı. PKK bir yandan Kürdistan’da devrimci hareketi yükseltmeye çalışırken, diğer yandan Türk soluna mensup kimi gruplarla mücadele etmek ve ilkel milliyetçi bazı Kürt oluşumların saldırılarına yanıt vermek zorunda kaldı. Bu dönemde anti Apocu eksenli gelişen UDG (Ulusal Demokratik Güç Birliği) ve özellikle de onun içinde yer alan KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluş) hareketi değişik saldırılarda bulundu. Faturası ağır da olsa, Apocu hareket ideolojik planda ilkel milliyetçi ve reformist Kürt çizgisiyle, sosyal şovenist Türk sol çizgisine karşı mücadele yürüterek şekillenmek durumundaydı. Bu ideolojik mücadelenin silahlı çatışmaya dönüşmesi elbette ki istenilmeyen bir durumdu.
Fakat o koşullarda kendisini dayatan bu gerçeklikle yüz yüze kalan Apocu hareket her iki eğilime karşı da kendisini savunmaya alarak, Kürdistan’da direniş çalışmalarına devam etti. Apocu hareketteki direniş potansiyelini gören Türk devleti farklı açılardan yoğun bir yönelim süreci içerisine girdi. Hareket kendini buna karşı savunmak ve mücadeleyi yürütmek için yeni bir aşamaya geçerek, partileşme ve direniş kararlaşmasını yaşadı. PKK bu temelde kuruldu. Partinin kuruluşu bir süre gizli tutularak hemen ilan edilmedi. Ama kuruluşla beraber hemen çalışmalara başlanmış, yapılan seçim temelinde görev bölüşümü yapılıp yetkili merciler belirlenmiştir. Komiteler oluşturularak, farklı bölgelerde görev başına gönderilmiş, ismi ilan edilmemekle beraber, bir parti organizasyonu için gerekli olan tüm şartlar büyük bir titizlikle yerine getirilerek pratik çalışma ve direniş sürecine girilmiştir. Artık fiiliyatta parti organizasyonu kurulmuş, parti olunmuştu. Partileşme, harekette bir büyümeye yol açmış, kitleleri mücadeleye katma süreci daha yoğun bir biçimde başlamıştır. Bu temelde hareket 1979 yılında kitleselleşmede ileri bir düzeyi yakalamıştır. Özellikle Siverek direnişinin başlatılması ve partinin ilanı bu yılın en önemli gelişmesi olmuştur. Hilvan direnişinin başarısı temelinde Siverek direnişinin başlatılmış olması aslında savunma temelinde gelişen silahlı direnişi yeni bir aşamaya taşıma amaçlıydı. Özellikle bölgede en büyük işbirlikçi ve feodal otorite olan Mehmet Celal Bucak çetesine karşı gerçekleşecek bu eylemle hem işbirlikçi feodallerin gücü kırılacak, hem de kırsal alandaki geniş kitleler mücadeleye çekilerek, mücadelenin sıçrama yapması ve gerilla aşamasına geçmesi hedef alınacaktı. M. Celal Bucak, Adalet Partisi’nden milletvekili olup, devletle işbirliği halindeydi. Bucak aşiretinin lideri konumundaydı ve halka adeta kan kusturacak düzeyde hakimiyetlerini kurmuşlardı. Bunun için Bucaklara karşı mücadele büyük bir önem taşımaktaydı.
Ancak geliştirilen süreç hedeflendiği gibi pratikleşmemiş, taktik açıdan birçok hata ve talihsizlikler yaşanmıştı. Yine de Siverek direnişi önemli bir çıkış olmuş, halka güven ve cesaret vermiştir. Sömürgeci devleti Kürdistan’a taşıran, kurumlaştıran ve varlığını sürdürmesini sağlayanlar bu işbirlikçi feodal kesimlerdi. İşbirlikçilik ortadan kaldırılmadan, sömürgeci sisteme darbe vurmak, Kürdistan üzerindeki etkisini azaltmak mümkün görünmüyordu. Binlerce yıldır bu halka dayatılan makus kaderin kırılması, bu çevrelerin tasfiye edilmesi veya en azın_dan zayıflatılmasıyla mümkün olacaktı. Aynı yılın bahar aylarında (1979) Elazığ grubu yakalanmış, Şahin Dönmez unsuru yaptığı itiraflarla hareket hakkındaki tüm bilgileri devlete vermişti. Bu durum parti ilanını zorunlu hale getirmişti. Celal Bucak’a yapılacak eylemle partinin resmi kuruluşunun ilan edilmesi hedeflenmekteydi. Mehmet Karasungur arkadaşın komutasında eylem planı ve katılacak arkadaşlar hazırlanır. Elazığ grubunun tutuklanması, düşmanın hareket hakkında edindiği bilgiler ve siyasal düzeyde yaşanan gelişmeler yapılacak eylemi erkene almaya neden olur. Bu yüzden çok ciddi bir hazırlık ve araştırmaya dayalı bir eylem planı çıkarılamaz. İrade, inanç, özgürlük tutkusu ve halka bağlılık en büyük silahtır. Ancak, böyle bir baskın için ne askeri bir tecrübe var, ne de kullanılacak teknik hakkında doğru dürüst bir bilgi vardır. Mesela bir el bombasının nasıl kullanılması gerektiği konusunda bile genel geçer ortalama bir bilgi söz konusudur.
Tüm bu etkenler, karşı tarafın tedbirleriyle birleşince eylemin istenildiği gibi başarılı sonuçlanmamasına yol açtı. Hatta grubun en önemli kadrosu olan Salih Kandal arkadaş bu baskında şehit düşmüştür. Bütün bunlara rağmen eylemin yapılmış olması, cesaretin ortaya konulması önemli olmuştur. Böyle olunca eylemle birlikte Salih arkadaşın cenaze töreninde parti kuruluşu ilan edilmiştir. Bu eylem Kürdistan genelinde halk arasında önemli bir yankı yaratmış, Türk devletini ve işbirlikçisi feodaliteyi deyim yerindeyse sarsmıştır. Halk üzerinde terör estiren işbirlikçi feodal çevrelere karşı yürütülen mücadele yayılmıştır. Başta Siverek olmak üzere giderek Bozova, Suruç, Batman, Adıyaman ve daha farklı alanlarda işbirlikçi sosyal tabakaya karşı bir direniş süreci başlatılmıştır. Siverek’te geliştirilen mücadele bu taktik yaklaşımın öncüsü olmuştur. Kürdistan’ın en büyük işbirlikçi feodal odağına karşı Siverek’te gerçekleşen bu çıkışla giderek dağ ve kıra dayanmayı öngören gerillayı geliştirme doğrultusu söz konusuydu. Daha o süreçte hareketin kendini ve halkı savunabilmesi için gerillaya yönelmesi gerektiği, bunun oturtulması için Siverek direnişinin kısmen bir sıçrama tahtası olabileceği düşüncesi hakimdi. Siverek’le esas alınan planlama gerillaya geçme, Botan başta olmak üzere Kürdistan’ın dört bir yanına yayılmadır. Siverek bunun ilk adımı ve ilk uygulama sahası olarak düşünülmüştür.
Gelinen aşamada hareketin bir ulusal kurtuluş hareketine dönüşmesi için ilerlemek ve gerillaya dönüşmek çok yakıcı bir süreç olacaktı. Yavaş yavaş değişmeye yüz tutmakta olan siyasal konjonktür, bölge dengeleri ve halk uyanışı bu düşünceyi pratikleştirme ze_minini yaratmıştı. Aksi halde büyük tehlikelerle hatta tasfiyeyle karşılaşmak işten bile olmayacaktı. Bu temelde Siverek direnişi merkezi düzeyde ve Mehmet Karasungur arkadaş sorumluluğunda ele alınan bir planlama çerçevesine sahipti. Fakat tüm çabalara karşın bu eylem süreci askeri açıdan başarılı bir sonuç doğurma ve sıçrama yaptırma düzeyine ulaşmadı. Askeri açıdan ilk eylemin istenilen düzeyde başarılı geçmemesi düşünülen tüm planlamaların aksamasına neden olmuştur. İlk eylemin yeterince başarılı olmaması aslında tüm süreci etkilemiştir. Sonrasında taktikte yeterince açılım yapılmaması ve gerilla savaş teorisine uygun yöntemler geliştirilmemesi bu planlamayı sekteye uğratmada önemli bir işlev görmüştür. Bu süreçte esas direniş taktiğinin vur-kaç olması gerekirken, Kürt’ün tarihsel hastalığı ve taktiksizliği olan sabit mevzi düzeninde bir çatışma gerçekliği ön plana çıkmıştır. Bu nedenle Bucak çete oluşumuna karşı yürütülen savaşta hareket kendi tarzını uygulayamayıp onların tarzına düşmüştür. Yürütülen savaş bir nevi köylü savaşına dönüşmüş; mahalle ve köyleri koruma adı altında karşılıklı mevzilere girilmiş ve öyle çatışılmıştır. “Kozik” denilen mevziler bu temelde esas savaş anlayışı haline gelmiştir. Eylem süreci ilk düşünülen kapsamla sınırlı kalmamış, giderek daha da yaygınlaşarak amacından çıkmıştır. Özünde ajan bir odağa karşı geliştirilen bir eylem olması gerekirken, giderek bu ajan odağının dayandığı tüm aşiret yapısına yönelmek durumunda kalmıştır. Bucak aşiretiyle öteden beri çatışmalı halde bulunan, birbirine karşı düşmanlığı esas alan daha çok Kırvar vb aşiret çevrelerine dayanma durumu yaşanmıştı.
Bu durum o zaman için iyi bir politika gibi gözükse de esasında tüm Bucak aşiret kollarının Mehmet Celal Bucak etrafında toplanmasına da neden olmuştur. Aslında bu vb yanlış politikaların uygulanması hedefe ulaşmada ciddi sorunlar yaratmıştır. Durum böyle olunca süreç bir kilitlenmeyi beraberinde getirmiştir. Bu kilitlenmenin en temel nedeni çok geniş olan Bucak aşiretinin giderek tümünün hedef kapsamına girmiş olmasıdır. Halbuki yapılması gereken işbirlikçi konumda olan, ihanet pozisyonu içerisinde ısrar eden aşiretin elit kesimini hedeflemektir. Burada izlenecek politika ile geri kalan aşiret yapısını etkileyerek onları bu elit kesime karşı bir duruşa sürüklemenin yol ve yöntemlerini geliştirmekti. Ancak bunu başarmak için doğru bir siyasi çizgi geliştirilememiştir. Birinci hata buydu. İkinci hata ya da eksiklik; askeri düzeyde geliştirilen savaş tarzıdır. Askeri olarak geliştirilen çizgi sabit mevzi tarzıdır. Yörede “kozik savaşı” olarak da tanımlanan bu savaş tarzı dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak içerikte değildi. Bucaklara karşı farklı sosyal katmanlar da örgütlendirilmişti. Daha çok Bucaklara karşıt olan aşiretlerin bir kısmı bu mücadele içerisine çekilmiştir. Hareket bir nevi kitlesel bir muhteva kazanmış, fakat yürütülen savaş tarzından kaynaklı çıkmaz bir sürece girilmiştir. Hem siyasi, hem de alan somutunda hedefi küçültmek gerekiyordu, hedef küçültülmediği gibi aksine giderek büyütülmüştür. Bununla beraber taktik açıdan sabit, çatışma düzenine dayalı bir savaş tarzının geliştirilmesi istenilen sonucu almamada etkili bir rol oynamıştır. Bütün bunlarla birlikte öncü kadronun rolünü oynamaması, dar, amatör bir pratikle yaratıcı taktikleri geliştirememesi sonucu çok sayıda kadro bu zeminde yakalanmış, yaşanan yakalanma ve şehadetler önemli bir yıpranmaya yol açmıştır.
Buradaki savaş sürecinin geliştirilmesinde önemli bir rolü olan Cuma Tak arkadaşın ve beraberindeki grubun erken şehadete ulaşmaları önemli bir dezavantajı oluşturmuştur. Daha sonra öncülüğün gereklerini yerine getirmede yaşanan yetersizlikler ciddi bir darlığa ve taktik tıkanmaya yol açmış, partinin müdahalesiyle artık merkezi değil, bölgesel bir alan olarak düzenlenip, toparlanmaya çalışılmıştır. Bu alan pratiğinin Kemal Pir arkadaş tarafından ciddi eleştirildiği ve suç pratiği olarak tanımladığı bilinmektedir. Nihayetinde yaşanan bu pratiklerden dolayı önemli bir direniş süreci yaşanmış olmasına rağmen taktikte daralma, köylü tarzına düşme yaşanmış, direniş gereken çıkışın gerçekleşme zeminini oluşturamamıştır. Kürt’ün klasik savaş tarzı olan mevzi savaşı ilk kez burada mücadele ortamımıza yansımıştır. Köylü isyancılığı denilen, mevziye dayalı olan bu savaş tarzı daha sonraki savaş tarzımız üzerinde de hep etkili olmuştur. Bu durum Kürt’ün klasik savaş tarzının toplumsal direniş süreci içerisinde neredeyse bir gen haline geldiğinin işaretidir. Hilvan-Siverek direnişi Apocu hareket tarihinde ilk kez sistemli bir şekilde silahın kullanıldığı bir mücadeledir. Bu mücadeleyle sıçrama yapmak, gerillaya dönüşmek, bu eksende yeni bir süreç başlatılmak istenmiştir.
Fakat ilk vuruş taktiğinde klasik Kürt savaş tarzının kendisini dayatması hedefe ulaşmayı engellemiştir. Köylü savaşına dönüşmesi tıkanmaya neden olmuştur. Bu tıkanma sonucunda hareketin birçok değeri bu zeminde harcanmış, hareket önemli oranda kadro gücünü ve maddi imkanlarını Siverek direnişinin hizmetine sokmak zorunda kalmaştır. Bütün bunlara rağmen izlenen savaş tarzı ve yaşanan tıkanma sonucu istenilen düzeyde bir sıçrama tahtasına dönüştürülememiştir. Askeri hedeflere ulaşmada her ne kadar istenilen düzey yakalanamadıysa da Hilvan-Siverek direnişinin siyasal alanda yarattığı olumlu etki, diğerini dengeler nitelikteydi. Her şeyden önce Kürdistan çapında hareketin tanıtılmasına ve güç olmasına yol açmıştır. İşbirlikçi feodal güruha karşı geliştirilen bu mücadele ile kitlelerin coşku ve moral düzeyini yükseltmiştir. Ancak söz konusu nedenlerden dolayı askeri olarak gereken sonucu almaması, istenilen karakterde sıçramayı yapmamasına yol açmış, hatta örgütsel açılımın önünde de bir tıkaç rolünü oynamasına neden olmuştur. Bununla beraber kadronun sahip olduğu tecrübesizlik, amatör tarz ve dar pratikçilik diğer alanlarda da gelişen kitlesel kabarmaya yanıt olmadığı gibi, bunun bir sonucu olarak da örgütsel bir krizin çıkmasına sebebiyet vermiştir.
1980 yılına gelindiğinde hareketin böyle bir krizle yüz yüze gelmesinin faturası ağır olmuştur. Bu dönemde PKK cephesinde bunlar yaşanırken, Türk devlet cephesinde farklı hazırlıklar yapılmıştır. Kendileri için adeta tehlike çanlarının çaldığını görmüşlerdir. PKK öncülüğünde gelişen mücadele, Kürt halkı üzerindeki ölü toprağını atmaya başlamıştır. Özgürlüğe, eşitliğe tutkun olan Kürt halkının tarihsel geçmişi yeniden gözler önünde canlanmıştır. Kürdistan’daki uyanış Türkiye’nin emekçi kesimleri üzerinde de etkilerde bulunmuş ve devleti zorlamaya başlamıştır. Dönemin gelip dayandığı evre, hem devlet hem de özgürlük hareketi açısından taktik ve stratejik bazı açılımları yapmayı zorunlu kılmıştır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
(21.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER