ZAP’TA ÇELİĞE SU VERDİLER (2.BÖLÜM
1997’de başlayan işgal saldırısının ikinci haftasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın şu sözleri tarihe not düştü: Türkiye, büyük bir riskin ve batağın içine girmiş durumda. Ve kaldı ki biz bu işgali, aslında çeliğe su verilme gibi değerlendiriyoruz.
ARGK gerillalarına karşı 14 Mayıs 1997 sabahı on binlerce Türk askeriyle Güney Kürdistan topraklarına dönük başlatılan ve adına “Çekiç Harekatı” verilen işgal seferi, kısa süre içinde, her iki taraf için ateşten günlere dönüştü. KDP güçlerinin arkadan gerillayı kuşatmaya çalıştığı işgal seferinde çatışmalar sadece sınırın karşısında bulunan; Heftanîn, Zap, Garê ve Xakurkê’ye uzanan hatta değil, aynı zamanda içerde de; Cudî’den başlayıp Silopi’ye, oradan Uludure, Çukurca ve Şemdinli’ye uzanan sınır bölgeleri boyunca günlerce sürdü.
KDP’nin ön ayak olmasıyla Türk ordusu savaşın üçüncü gününde Güney Kürdistan’daki ikinci karargahını Duhok’ta kurarken, savaş bölgesine yoğun asker ve KDP gücü takviye edildi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “araziye dayalı savaş taktikleri uygulayın” talimatlarına rağmen gerilla ise geri çekilerek Türk askerlerine karşı klasik gerilla taktikleri “vur-kaç”ları tercih etti. Şüphesiz bu durum işgal seferinin birinci haftasına doğru merkezinde Zap bulanan gerilla bölgelerinin Türk ordusunun eline geçmesine neden oldu.
‘BİR MANGAYLA O TEPEDE AYLARCA DİRENEBİLİRDİK’
Gerillanın taktik değişikli nedeniyle Türk askerinin Zap’a girmesi bir anda Türk medyasının manşetlerini süsledi. Başını Hürriyet ve Milliyet’in çektiği gazeteler 20 Mayıs 1997’i takip eden günlerde “PKK kampları yerle bir”, “PKK’ya büyük darbe” ve “Zap’a Türk bayrağı” gibi manşetler attı. Türk devleti askeri, siyaseti ve basınıyla “Mehmetçik burada, PKK nerede?” propagandasını yaparken, 27 Mayıs akşamı MED TV’ye telefonla bağlanan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Türk bayrağının dikildiği tepeyi kast ederek şu sözleri sarf etti:
“Gerilla taktiklerinin bir gereği olarak orduyu iç kesimlere çekmeyi amaçladık ve bu amacımıza ulaştık. O bahsedilen tepede bile bir mangayla aylarca gerçekleştirebileceğimiz bir direnmeden, geri çekilme adına vazgeçilmiştir. Şimdi bu bir taktik değerlendirme, doğru yönleri de var, yanlış yönleri de var. Öyle bütün Zap’tan çekilme diye bir durum yok. Sadece o gösterdikleri yerden bir geri çekilme söz konusu. Ancak oranın da dört bir tarafı gerillayla kuşatılmıştır. Yakında o kaldığı yerde, hatta o bayrağı diktiği yerde de biz ne yapacağımızı kendisine daha da göstereceğiz. Merak etmesinler PKK’nin nerede olduğunu yakında onlara göstereceğiz.
Gerillada sabit üst anlayışı yok. 'Biz her yerdeyiz ama aynı zamanda hiçbir yerdeyiz’ prensibi kapsamında hareket ediyoruz. Alan savunma ya da cephe savaşına girmedik. En güçlü olduğumuz bir dağı, bir noktayı bile askeri açıdan gerektiği zaman tereddüt etmeden terk ederiz ve gerektiği zaman geri döneriz. Bu gerillanın bilinen klasik bir kuralıdır. Burada da buna benzer bir durum var. Bizim burada eleştirilmesi gereken noktamız, direnme ve hatta saldırı imkanlarımızın kapasitemize göre yüzde bir bile değerlendirilememesidir.
Türk devletinin ‘1850 gerillayı etkisiz hale getirdik’ açıklamasının gerçekle alakası yok. İki haftalık sürede kaybımız 30’u geçmedi. Ama biz bunu bile kendilerine fazla görüyoruz. Ama hemen belirtelim ki bu birinci aşamaydı. İki haftayı geride bıraktık. Güçlerimizin öyle ciddi bir kaybı yok. Bu anlamıyla Cumhuriyet tarihinin hem nitelik hem de nicelik olarak en kapsamlı operasyonunu kilitledik sayılır. Türkiye, büyük bir riskin ve batağın içine girmiş durumda. Dicle suyundan Zağros dağlarına kadar gerillanın etkinliği açıktır. Ve kaldı ki kez bu işgali, aslında çeliğe su verilme gibi değerlendiriyoruz. Veya ilaç gibi değerlendiriyoruz. Savaşsız ortamda gevşeme vardı. İşte bu işgalle birlikte adeta çeliğe su verilmiş gibi sertleşme, yumuşak ortamın çürütücü etkilerinden sıyrılma durumu yaşandı.”
ZAP’TA ÇELİĞİ SERTLEŞTİRDİLER
Kürt Halk Önderi bu konuşmasında Sovyet devriminin yazarlarından Nikolay Ostrovski’nin 1937 yılında yayınladığı ve devrim içinde bir gencin yaşadıklarını anlattığı “Ve çeliğe su verildi” romanına atıfta bulunmuştu. Çeliği sertleştirmek için çok sıcaktayken aniden suyun içine bırakılması eylemi gibi, bu işgal seferinin de gerillanın duruşu ve direnişini daha sertleştirdiğini belirten Abdullah Öcalan, yeni savaş taktiklerinin ipuçlarını da vermişti: “Bundan sonraki adım gerillanın klasik eylemliliğidir. Tabii biz burada biraz daha derinlikli taktikler uygulayacağız. Birimlerimizi nicel olarak daha da küçülterek ve sayılarını artırarak bütün arazi derinliklerine yayacağız. Gece harekatlarının geliştirilmesiyle bizim açımızdan çok verimli bir süreç başlayacak. Şimdi bu noktaya gelmiş. O zaman Türk ordusu şöyle bir soruyla karşı karşıya kalıyor: Girmek mi zor, yoksa çıkmak mı?”
Kürt Halk Önderi 1 Haziran 1997 günkü konuşmasında ise işgal seferinin hazırlıklarının iki yıldır yapıldığını ve KDP’yle kurulan ittifakın sonucunda geliştiğini söyledi. KDP ile yaşanan savaşın “Birakujî” (kardeş kanı dökme) savaşının olmadığını ve hala bunu görmeyen kesimleri eleştiren Abdullah Öcalan, işgal seferine katılan 80 bin Türk askerinin sadece PKK’yi değil bütün Kürdistan’ı ortadan kaldırmak istediğini belirterek, gerillanın ikinci hamlesine başladığını ve savaşı yakın günlerde büyüteceklerini duyurdu.
4 HAZİRAN 1997’DE ZAP’A ÇAKILDILAR
Zap, Heftanîn ve Metîna gibi derin vadilerde çatışmaların yer yer sürdüğü işgal saldırısı, ikinci haftadan itibaren Kürt Halk Önderi’nin duyurduğu gerillanın yeni hamlesi karşısında deyim yerindeyse; neye uğrayacağını şaşıracaktı. Adına “Çekiç” koydukları bu işgal seferiyle gerillaya çekiç gibi sert ve ağır bir darbe vurmak isteyen Türk ordu birlikleri için Kürdistan’ın derinlikleri “ölüm vadilerine” dönüşecekti.
1 Haziran’la birlikte gerilla güçleri küçük birliklerle işgal seferinin kolları askerler, korucular ve KDP’lilere peş peşe pusular atarken, asıl çekiç darbesini ya da Kürt Halk Önderi’nin deyimiyle verilen suyla sertleşen çeliğin direnişini 4 Haziran sabahı gösterdi. Gerillalar, o sabah günün ilk ışıklarıyla Zap bölgesinde savaşı yürüten Türk ordu kurmaylarını taşıyan AS-532 tipi bir Cougar helikopteri düşürdü.
Bir yarbay, iki kurmay binbaşı, bir yüzbaşının da aralarında bulunduğu 11 üst düzey Türk askerinin ölümüyle sonuçlanan helikopterin düşüşü Ankara rejimini şoke ederken, Türk Genelkurmayı ilk açıklamasında düşüş için “teknik arıza” dedi. Ancak ertesi gün “Zap’a çakıldılar” manşetiyle çıkan Özgür Politika gazetesi, helikopterin gerillalarca düşürüldüğünü duyurdu.
Türk ordusunun aldığı darbe gizlenemeyecek kadar ağırdı, zira bu son 20 günde gerillanın düşürdüğü dördüncü helikopterdi. 6 Haziran 1997 günü Türk basınına konuşan Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak iki helikopterin SA-7B füzeleriyle düşürüldüğünü itiraf ederken, geri kalan ikisinin de kaza sonucu düştüğünü iddia etti. Özkasnak, aynı konuşmasında ordunun mali rezervlerinin tükendiğini, füze saldırılarına karşı koruyacak tekniği almak için hükümetten ödenek istediklerini fakat alamadıklarını söyledi.
ZAP’TA ÇAKILDILAR, FATURAYI ERBAKAN’A KESTİLER
Genelkurmay yetkilisi orduya yeni ödemenin yapılmaması halinde harekatının sonlandırılacağını, yani yakın zamanda geri çekileceklerini bildirirken diğer yandan da yenilginin faturasını da Erbakan hükümetine kesti. Gerillalarının füzeleri en büyük etkisi Ankara’da göstermiş, Zap’taki yenilgi deyim yerindeyse Ankara’nın kimyasını bozmuştu. Ayrıca füzeler sadece Zap’ın üstünden uçan helikopterleri parçalamakla kalmamış, Türk ordusunun savaş propagandalarını da yerle bir etmişti.
Uluslararası haber ajanslarında yer alan haber-yorumlar, PKK gerillalarının modern füzelerle iki savaş helikopterini düşürdüğünü ve bu durumun Kürdistan’da güçler dengesini önemli oranda değiştireceğine dikkat çekiyordu. Kürdistan’daki savaşı izleyen uzmanların bu yorumları yerindeydi, çünkü son helikopterin düşürülmesinden sonra işgal harekatının hava desteği kesildi. Helikopter uçuşlarının durmasıyla askeri birliklere takviye yardımı durdu, Türk ordusu artık Zap’ta çakılıp kalmış, ne ilerleyebiliyor ne de geri çekilebiliyordu.
8 Haziran 1997 günü ARGK Ana Karargah Komutanlığı, gerilla karşısında ağır darbeler yiyen Türk ordu birliklerinin Kürdistan’ın önemli bir kısmından sökülüp atıldığını duyururken, aynı gün Türk Başbakanı Erbakan da ordunun başarısızlığını itiraf etti. Partisi’nin Başkanlık Divanı’nda konuşan Erbakan, Genelkurmay’ın “Bize ödenek vermediler” sözüne “Başarısızlıklarını gizlemek için bize saldırıyorlar” çıkışıyla yanıt verirken, Refah Partisi cephesinden peş peşe, “Ellerine verilmiş 100 trilyondan fazla para var” ve “Ödenekle düşen helikopterin ne alakası var?” açıklamaları geldi.
ZAP, 28 ŞUBAT’LA DEVRİLMEYEN ERBAKAN’IN SONUNU GETİRDİ
Ankara’da Zap yenilgisi nedeniyle ordu ve hükümetin birbirine girdiği, basını toplayan askerlerin Erbakan karşıtı arka arkaya brifingler verdiği günlerde, gerillanın Kürdistan’ın derinliklerinde sıkışıp kalan askerleri kuşatma hamlesi de sürüyordu. Türk ordusu ancak 15 Haziran’dan itibaren güçlerini peyderpey geri çekmeyi başarırken, Zap’taki yenilgi Erbakan’ın başbakan, Çiller’in de başbakan yardımcısı olduğu, adına Refahyol denilen 54. Hükümet’in de sonunu getirdi. 18 Haziran 1997’de ordunun baskısı karşısında Erbakan istifasını Türk Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sundu.
Halbuki Türk siyaset tarihine “28 Şubat darbesi” olarak geçen 28 Şubat 1997’de “irtica ve buna karşı alınacak tedbirler” gündemiyle toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun kararlarından sonra hükümet ile askerler arasında sular durulmuş, Erbakan-Çiller ekibi askerin sözünden çıkmamayı tercih etmişti. Erbakan bu durumu Mayıs 1997’te “Biz uzlaşmayı seçtik” diyerek açıklarken, ordunun önüne koyduğu Türk Cumhuriyeti’nin en kapsamlı işgal seferine de imza attı. Fakat Zap yenilgisi Ankara’daki siyasi hesapları tersyüz edip Refahyol’un sonunu getirdi.
ROBİN JAN
YORUM GÖNDER