KAHRAMANLIK HAFTASI’NIN RUHUNU DOĞRU ANLAMAK VE UYGULAMAK ZAFERİ GETİRECEKTİR (2.BÖLÜM)
1970’ler Kürt toplumu açısından özellikle Kuzey Kürdistan’da her açıdan artık bir yitirilme sürecidir. Kürt halkı uçurumun eşiğine getirilmiş, gerçekten eriyip gideceği bir süreci yaşamaktaydı. Bu açıdan birçok şeyi unuttuğu gibi o milli günü de yani Newroz gününü de unutmuştu. Bazı kesimler böyleyken, bazı kesimler de belirttiğimiz gibi unutmamışsa da farklı bir biçimde algılıyordu.
Hareketimiz ilk ortaya çıktığı günden bugüne Newroz’a tarihsel anlamına uygun yeni bir anlam biçmiştir. Bir mücadele günü, birlik ve bir direniş çağrısı olmuştur. Newroz’un bu anlamda karşılanması gerektiği, Newroz ateşinin aslında bir çağrı olduğu, bir zafer işareti olduğu, hem birlik çağrısı hem de zafer alındıktan sonra herkesin birbirine zafer işareti verdiği bir gündür. Bu zafer işareti aynı zamanda “zirveden zirveye verilen bir başardık” işaretir de. Bu anlamda Newroz ateşi aynı zamanda bir zafer işaretidir. Zafer sağlandı mı barış sağlanır, özgürlük olur. Bu bakımdan Newroz’un bir diğer anlamı da elbette ki zaferdir, barıştır, zulümden kurtulma günüdür. Bu nedenle Newroz’a “nu roj” yani “yeni gün”, Dehak zulmünden kurtulma günü, denilmiş ve zafer bayramı olarak kabul edilmiştir.
Eğer bugün hala Dehaklar varsa o zaman bu Newroz’u Dehaklardan kurtarma gününe dönüştürmek gerekiyor. Newrozu bu şekilde karşılamak; mücadelenin yükseltildiği, direnişin zirveleştiği bir gün, Dehaklara karşı, zalimlere karşı mücadelenin yükselişinin yaşandığı bir güne dönüştürmek gerekiyor, biçimindeki tutum toplumda giderek yaygın bir hale geldi. Örneğin biz geçmişte önemli bir eylem varsa hep Newroz gününe denk getirirdik. Newroz’u bir kitlesel eyleme dönüştürürdük. Bu anlamda Newroz bizim açımızdan bir eğlenme günü değil, bir direnme günü, bir mücadele günü olarak topluma taşırma, öyle telaki etme yaklaşımı vardı. Hareket olarak Newroz’u bu biçimde karşılamada ısrarcı bir tutum sergileniyordu. Yani hareketimizin çıkışıyla birlikte Newroz bu biçimde karşılanmaya başlandı.
Mazlum Doğan Yoldaş’ın Dehakları bile aşan düzeyde Amed zindanında yaşanan vahşet sistemine karşı üç kibrit çöpüyle Newroz Bayramı’nı kutlayıp, Newroz ateşini yakarak, direnişi başlatması, kendini feda etmesi ve Newroz gününde bu eylemle artık Diyarbakır zulüm sistemine karşı direnişin startını vermesi tabiî ki Mazlum Doğan yoldaşı çağdaş bir Kawa haline getirdi. Çünkü Mazlumların Newroz’daki çıkışının hemen sonrasında 18 mayısta dörtlerin bedenlerini ateşe vererek, direnişi başlatmaları, daha sonrasında gelişen büyük ölüm orucu 14 temmuz direnişi Amed zindalarındaki zulüm kalesini içinden yıktı. Direniş zafere kavuştu. Bu direniş daha sonra dağlara, mücadelenin geneline yansıdı. Bu direnişin ve mücadelenin esas yürütücü gücü Önder Apo’ydu.
Önder Apo 12 eylül faşist askeri cuntasına karşı yeni bir mücadele sürecini başlatma hazırlıklarını yürütürken, kendisine en çok destek sunan çağdaş Kawa’nın tutumu olmuştur. Daha sonra peşi sıra gelen, Ferhat Kurtayların, Hayri Durmuş ve Kemal Pirlerin direnişi olmuştur. Önder Apo her türlü tasfiyeciliğe, yine dayatılan vahşet sistemine karşı direniş azmini, ruhunu kadroda geliştirmede, topluma bu anlamda umut ışığı olmada bu görkemli direnişleri çok yerinde değerlendirmiş ve yeni bir Med hareketinin başlatılmasının kararlı bir yürütücüsü, öncüsü, önderi olmuştur.
Bu temelde Mahsum Korkmazların öncülüğünde 15 Ağustos 1984 şanlı atılımı gerçekleştirildi. Kürdistan’da yeni bir Med hareketi, çağdaş Kawa’ların öncülüğünde zulme karşı yükseliş süreci ulusal düzeyde başlatıldı. Kürdistan’da atılan bu adım, gelişen bu ruh bir Newroz ruhudur, Newroz ateşinin direnişin ruhudur. O direniş ruhu ki zindanların o zor koşullarında, dezavantajın yoğun olduğu koşullarda zaferi ve başarmayı yaratabilen bir ruhtur. Yine 12 eylül faşizminin Türkiye’de ve Kürdistan’da yarattığı ölüm sessizliğine karşı baş kaldırmayı bilen, Kürdistan dağlarına gerillayı taşırmaya cesaret eden ve bunu büyük bir özveri, kahramanlık, büyük bir fedakarlıkla uygulayan bir ruh Egitlerin şahsında şekillenmiştir.
Gerillanın Kürdistan’a taşırılması öyle kolay olmamıştır. Birçok yerde çağrılar yapılıyordu. O zaman ki Semir tasfiyeciliği, arkasında Dev-yol vb. Türk sol kaynaklı güçler vardı, Kürt reformist çizgileri vardı, Avrupa devletleri vardı. Bunların hepsi “Hakkari’ye gitmeyin, Botan’a gitmeyin, kim Botan’a giderse ölür. Botan’a, Hakkari’ye gidenlerin tabutu gelir” diyorlardı. Bu şekilde gerillalaşmanın önüne geçmek için her türlü çaba sergileniyordu. Öyle ki Avrupa’nın bizim çizgimize karşı durması yeni değildir. Taa o zamanlardan beri böyle bir politikası vardır. Bu kendisini 83’te göstermiştir. 15 ağustos atılımının gelişimi ardından 85 yılında sosyal demokrat olan, dünyaca tanınan ve aslında Kürt özgürlük mücadelesine de sempatiyle bakan Olof Palme bir suikast sonucu öldürüldü. Kürdistan’da gelişen mücadelenin Avrupa’da yankı yaratmaması, sempati toplamaması için her türlü karalama kampanyası geliştiriliyordu. Biz kendimizi ispatlayana kadar; biz değiliz, biz yapmadık, böyle yapmayın, bu olayı yapan biz değiliz, biz nasıl böyle bir şahsiyeti hedefleriz, diyene kadar 5-6 yıl geçti. Onu planlayan güçler, yapmak istediklerini yapmış oldular. Bu şekilde bize bir damga vurarak, “bunlar terördür” denilmişti.
Bugün halen Che Guevera’nın resimleri bütün Avrupa’da bir semboldür. Gerilla Avrupa kamuoyu tarafından sempatiyle karşılanıyordu. Kürdistan gerillası da pekala sempatiyle karşılanabilir ve Avrupa kamuoyunu arkasına alabilirdi. Bunun önüne geçmek için hemen Olof Palme cinayetini üstümüze attılar. Bu neden yapılıyordu? Newroz ateşiyle, Newroz çizgisiyle Kürdistan’da Önder Apo’nun öncülüğünde zindanlarda yankısını bulan, dağlarda isyanı başlatan bu mücadelenin özgür Kürt çizgisine dayandığı ve bu mücadelenin Kürdistan’da gelişip boyutlanması, bir güç haline gelmesi halinde kendilerinin stratejik çıkarlarının tehlikeye gireceğini düşünüyorlardı da ondan. Bunun için daha o zamandan beri hareketimizi karalamaya, önlemeye, terörize etmeye çalıştılar. Fakat çağdaş Kawaların Newroz’da göstermiş olduğu bu direniş sonrasında Kürdistan’da Zekiye Alkanların, Berivanların, Ronahilerin bedenlerini ateş topu yapması ve giderek bunun bir toplumsal düzey kazanması, Kürdistan’da Newroz ateşini toplumsallaştırma sürecine taşıdı. Gerilla, Kürdistan’da her türlü iç ve dış engelleyici, saptırıcı, tasfiyeci saldırılara rağmen bir direniş devrimini yaratmayı başardı. Bu temelde Newroz ateşi artık toplumsallaşma sürecine girdi. Bununla beraber Kürdistan toplumunda bir sosyal devrim olayını başlatan Newroz ateşi Kürdistan kadın gerçeğinde bir devrimsel çıkışın temeli olmuştur. Newroz’un toplumsallaşmasıyla yeni özgürlük arayışının gündemleşmesi ve kadın özgürlük mücadelesinin iradeleşerek gelişim göstermesi at başı yaşanan gelişmeler olmuşlardır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER