BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(6.BÖLÜM)
KÜRT TOPLUMSAL ŞEKİLLENMESİ VE SAVAŞ GERÇEKLİĞİ
19. Yüzyıl Kürt İsyanlarına Bir Bakış;
19. yüzyılda Kürt tarihi ve toplum yapısında isyanlarla beraber yeni bir süreç gelişir. Neredeyse yüzyıl sürecek isyanlar Kürdistan’ın farklı sahalarında parça parça baş gösterir. Batı’da giderek sıkışan Osmanlı İmparatorluğu, hakimiyetini Kürdistan üzerinde kurmaya çalışmakta, bu hakimiyet kurma çabaları da işgal seferlerinin başlamasına kaynaklık etmektedir. Hiç kuşkusuz ki yüzyıllarca yarı bağımsız ve özerk yaşamış olan Kürt beylik ve emirlikleri, Osmanlı’nın kendilerine dayattığı ağır koşullara karşı direnç göstereceklerdir. Kürt mirlerinin ideolojik olarak Osmanlılarla herhangi bir çelişki ya da çatışması söz konusu değildir. Bu bağlamda bu zamana kadar Osmanlı’dan kopma gibi bir amaçları da olmamıştır. Gösterilecek direnç, büyük oranda kendi mirliklerinin bozulan otonom çıkarları doğrultusundadır. Yani otonom konumlarını korumaya dönük gelişen bir dirençtir. Bunlardan bazılarının daha ileri amaçları olsa da genel olarak böyle değerlendirmek mümkündür. 1800’lü yıllar İngilizlerin Ortadoğu’ya yönelme yıllarıdır. Çökmekte olan hasta Osmanlı’nın mirasına konmanın hesapları yapılmaktadır. Fransızlar da bundan geri kalmazlar, kendisine bağlı misyonerler göndererek kendi örgütlülüğünü yaratmaya çalışırlar. Gayri müslim olan Rum, Ermeni, Asurî-Süryanilerle ilişkilenerek kendine bağlamaya çalışmaktadırlar. Yine çeşitli Kürt mirlikleriyle de ilişkilenmektedirler. İlişkilendiği etnik gruplarla Osmanlı’yı zayıflatma ekseni üzerinden daha fazla kapitülasyonlara zorlamak ve istediği yere çekmek temel amaçtır. Misyoner çalışmaları oldukça başarılı sonuçlar yaratmaktadır. Hem Osmanlı hem Kürt hem de diğer azınlık kartını iyi kullanmaktadırlar. Bununla birlikte Almanlar da gecikmeli olarak devreye girerek askeri danışmanlar ve değişik yatırımlarla pastaya ortak olmak istemektedirler.
Osmanlı’nın Doğu politikası pratik uygulama aşamasındayken, bu politikayı ilk sezen Babanzade Abdurrahman Paşa’dır. Bu nedenle, ilk Kürt isyanı 1806 yılında Süleymaniye yakınlarındaki Köysancak’ta patlak verir. Babanzade Abdurrahman Paşa Köysancak’taki Osmanlı valisini bıçaklar ve yönetimi ele geçirir. Süleymaniye valiliğine atanan rakibi Halit Paşa’yı yener. Başlangıçta İran şahından destek görse de rakibi Halit tarafından desteklenen Osmanlı ordusuna yenilir. İkinci isyan, Bilbaslar ayaklanmasıdır. Bu isyan 1818 yılında Kürdistan’ın kuzeydoğusunda gelişir. Buna daha sonra Nahçıvan, Erivan ve Xoy’daki İran göçebe Kürtleri de katılır. Giderek köylü isyanlarına dönüşen ayaklanma, Osmanlı-İran işbirliğiyle bastırılır. İsyanın karakterini şekillendirenler köylülerdir. Aşiret bağlarından öte, köylüler sömürge feodal beyi Osmanlı devletine karşı baş kaldırmışlardır. 1832 yılında Revanduz beyi Kör Muhammed Paşa kısa bir süre içinde Baban, Botan ve başka bazı Kürt beyliklerini denetimine alarak isyan eder. Silah yapımının yanı sıra para basımında bulunur. Diğer mirleri zayıflattığı için başlangıçta bu isyana fazla ses çıkarılmaz. Güçlenme emareleri gösterince üzerine gidilir. Af edilerek İstanbul’a çağrılır. Bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra, Osmanlı tarafından tekrar görevlendirilerek Kürdistan’a gönderilirken, Osmanlı yönetiminin emriyle komployla yolda katledilir.
Sıra Bedirxanlara gelmiştir. Kürt tarihinin en güçlü isyanlarından olan Botan miri Bedirxan Bey İsyanı 1842 yılında patlak vererek, 1847-48’lere kadar sürer. Mir Bedirxan’ın köken olarak Arap bir aileden geldiği ve Hz. Muhammed’in komutanlarından olan Halid Bin Velid’in ailesine dayandığını belirtenler olsa da Kürt kültüründe oldukça derinleşmiş Botan’da yerleşik güçlü bir aile olarak etkisini göstermiştir. Kökeninin nereye ve kime dayandığı o kadar önemli değildir. Bedirxanlıların tarih sahnesine çıkışı Kürt kimliği ve Botan Mirliği biçiminde olmuştur. Burada en çarpıcı özellik 1800’lerde Kürdistanlı mirler içerisinde en etkin bir konumda olan Bedirxan Bey’in Kürdistan adına Botan’da güçlü bir çıkışı önüne koymuş olmasıdır. Bedirxanlılar Kürdistan’da Botan mirliğine kadar gelmeyi başarmış ve bir Kürt mirliği olarak önemli bir sürece damgasını vurmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Kürdistan’daki uygulamalarını reddetmiş, bu uygulamalara karşı durarak, kendisini etkili bir güç haline getirmiştir. Cizre’yi merkez alan Bedirxan Bey’in hareketi Cizre, Amediye ve Van’a kadar açılım sağlar, Süleymaniye ile de ilişki halindedir. Yer yer diğer beyliklerle güçlü bağlar kurar. İddialı bir çıkış durumunda olan bu isyan, esasında farklı din ve azınlıklara karşı hoşgörülü bir yaklaşıma sahiptir. Ancak Musul’daki İngiliz Konsolosunun kışkırtmasıyla Nasturilerin Hakkari’deki bazı Kürt köylerini basarak öldürme ve talan olayları tertiplenir. Bu oyunu fark edemeyen ve tüm Kürtlerin liderliğine oynayan Bedirxan Bey de karşılık olarak bir misilleme yapar ve bazı kiliseleri basarak cevap verir. Bunun üzerine İngilizler de kilise baskınlarını abartarak, Bedirxan Bey kuvvetlerinin bastırılması için ayrıca Osmanlı devletine baskı uygulamaya başlar.
Oldukça geniş bir sahaya yayılan Mir Bedirxan’ın hareketi giderek örgütlenmesini güçlendirir, belli bir planlama çerçevesinde gelişim kaydeder; para basımı, silah yapımı ve kendi adına hutbe okutmaya kadar giden bir yapılanma gelişir. Yine, ordusunu belli bir seviyede düzenli hale getirir. İsyan, iki ayrı cephe biçiminde giderek yaygınlık ve etkinlik kazanır. Yeğeni Yezdan Şer, aslında bir nevi ordu komutanı gibidir ve Mardin cephesinde savaşmaktadır. Kendisi de Van cephesindeki savaş koordinatörlüğünü üstlenir. Bedirxan Bey, Van cephesinde savaşırken merkezleri olan Cizre’ye bir an önce dönmesi yönünde acil haber alır. Gelen haber Yezdanşer’in Osmanlı İmparatorluğu’na teslim olduğu yönündedir. Aslında Yezdan Şer teslim olmaktan öte Osmanlılarla anlaşmıştır. Osmanlılar ona “Amcanı devirelim, seni onun yerine mir yapalım” diyerek Yezdanşer’le anlaşma sağlamışlardır. Yezdanşer de bu teklifi kabul ederek, kendine bağlı güçlerle birlikte Osmanlı ordusu ile birleşir ve isyanı kırmak için isyan güçleriyle savaşır. Bedirxan bey Cizre’ye ulaştığında Mardin cephesinin düştüğünü, Osmanlı ordularının Dicle’ye dayandığını görür. Kısa bir süre sonra moralsizlik ve öncüsüzlükten kaynaklı Van cephesinin direnişinin de çöktüğü haberini alır. İsyanın gelişen ve yayılan etkisi kırılmasına rağmen Osmanlı’ya teslim olmaz. Direnişini halen denetimde tuttuğu Botan’ın Cizre, Eruh ve Perwari hattında sürdürür. Direniş bu aşamadan sonra kalelere çekilme ve savunma pozisyonuna geçmektir. Savunmada kaldığı tüm kaleler düştükten sonra ise yazlık köyü olan Ewraq ve Kör Kandil Kalesi çevresinde yoğunlaşma yaşar. Kör Kandil Kalesi tek bir yolu olan, biraz taşlarla da örülmüş bir tepeden oluşmaktadır. Bu kale gibi tepede ve çevresinde direniş pozisyonuna geçer. Osmanlı ordusu da o zaman henüz yeni olan topları getirerek Ewraq köyü sırtlarına kurar. Burada bir süre çatışma yaşanır, top atışları gerçekleşir.
Direnişin zayıflamasıyla beraber bazı Kürt çevreleri de Osmanlı güçlerine katılır. Diğer taraftan da Bedirxan Bey’le Osmanlı ordusu arasında aracılar yoluyla görüşmeler başlamıştır. Nihayetinde Bedirxan Bey’in teslim koşulları görüşülür, adamlarıyla beraber bir anlaşma temelinde direnişi sonlandırarak, teslim olurlar. Anlaşmaya göre Osmanlılar kendisini 200 adamıyla beraber Girit adasına gönderir. Girit’te sürgün hayatı yaşarlar. Sürgün hayatı yaşadığı yıllarda Girit’te yaşanan yerel bir isyanda Osmanlıdan yana tavır alarak isyanı bastırmada rol oynar. Daha sonra Osmanlı tarafından Girit’teki mecburi iskanı kaldırılarak İstanbul’a, oradan da Şam’a geçmesine izin verilir. Daha önceki Kürt isyanlarından niteliksel düzeyde farklılıklar gösteren bu Kürt isyanı da şiddet yöntemleriyle bastırılmaktan kurtulamamıştır. İleri düzeyde bir örgütlenme durumu olmasına rağmen savaş taktiği açısından çok geri kalmış, kalelerde direnen sabit savaş tarzını esas almıştır. Bu isyanlarda Med dönemine göre Kürtlerde savaş sanatı bakımından düzeyin gerilediği göze çarpmaktadır. İsyanın sürdüğü yerlerde günümüzde bile izlerine rastlamak mümkündür. Yaptığı kaleler, geliştirdiği mevzilenmeler, yine kurduğu askeri, siyasi düzene bakıldığında aslında iddialı bir çıkış gibi gelmektedir. Buna rağmen isyanın sonu Kürt savaş tarzı bakımından çarpıcıdır. Botan miri Bedirxan Bey İsyanı bastırıldıktan birkaç yıl sonra amcası Bedirxan’a ihanet ederek yerine geçmek isteyen Yezdanşer, 1856’da Osmanlının verdiği sözleri tutmadığını görünce, yeni bir isyan geliştirir. Ancak ciddi bir varlık göstermeden ezilir.
1881’de Şeyh Ubeydullah Nehri, isyan bayrağını devralır. Bu isyan di- ğerlerinden farklılıklar gösterir. Şeyh Ubeydullah İsyanı önemli milli de- ğerlerle yüklüdür. Bağımsızlığı hedefleyen Kürt aşiretlerinin birlikteliğini sağlayabilmiştir. Hıristiyan kesimleri de etrafında toplayan şeyh, isyanın dini yönü kadar milli yanını da esas alır. İsyanı başlatmadan önce, birçok Kürt miriyle ilişkilenerek desteklerini almayı bilmiştir. Yine diplomatik ilişkiler geliştirerek, isyanı mahalli düzeyden çıkartmayı hedeflemiştir. Şemdinli’den Urmiye’ye kadar hızla yayılmıştır. Örgütlemesinde sınırları dikkate almamıştır. Dolayısıyla hem İran hem de Osmanlı isyandan ciddi rahatsızlık duyar. Bir anda fazla güçlenmesi Rusları da tedirgin eder. Bu isyanda da bazı Kürt aşiretleri tekrar Osmanlı’yla işbirliği içine girerek, isyanı bastırmada önemli bir rol üstlenirler. Celali vb bazı aşiretler düşmanın yanında yer alarak, isyanı bastırmada etkili olurlar. Sonuç yine yenilgidir. Şeyh İstanbul’a çekilir. 1882’de tekrar dönüp isyanı Osmanlılara karşı başlatmak istese de yine yenilir ve Şeyh Mekke’ye sürgüne gönderilir. Yaşamını sürgünde bulunduğu Mekke’de yitirir. Gelişen birçok Kürt isyanında dini motif ön plandadır. Ulusal karakter ve mücadele formundan önce din formu temel bayrak konumundadır. Bu durum karşısında savaştığı Osmanlı halifeliği ile köklü bir karşıtlık değil, daha çok Osmanlı sistemi içerisinde bir girişim olmasına yol açmaktadır. Osmanlılar da bu durumdan yararlanmış, halifeye isyan etmenin dine isyan etmek olduğu propagandasını yayarak, halk desteğini azaltmayı hedeflemiştir. Kendine ait milli bir ideolojik doğrultusu olmadığı için direnişler katı, keskin hatlarla Osmanlı sistemiyle arasına mesafe koyamamıştır. Bunun temel nedeni Kürtlerin islamiyet karşısında yorumsuz kalması ve doğal toplumun oluşturduğu zihniyetle islamiyeti sentezleyerek, kendine ait bir milli yorum tarzını geliştirememesidir. Özellikle Nakşibendî tarikatının Kürtler üzerinde geliştirdiği etkinliğin derin olması bunda oldukça etkili rol oynamıştır.
MURAT KARAYILAN(HEVAL CEMAL)
(6.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER