TARİHİN SIFIR NOKTASI KOBANÊ (14.BÖLÜM)
7. UYKUSUZ GECELER
“Güneş doğarken Lut küçük şehre girdi. O sırada efendi Sodomun ve Gomare’nin üzerine kükürt ve ateş yağdırıyordu, her iki şehri de temellerine dek yok ediyordu. Göz alabildiğine her yer de harabeden, külden ve kömürleşmiş bedenlerden başka bir şey görünmüyordu. Lut’un karısı verilen emre uymayarak ardına bakınca tuzdan heykele dönüştü. Ardında olup biteni öğrenmeyi istemek çok doğalken neden bu şekilde cezalandırıldı. O gün kimse anlayamadı. Ola ki efendi merakı ölümcül bir günah gibi cezalandırmak istemiştir; ama bu bile onun zekası hakkında çok şey söylemek olur; iyilik ve kötülük ağacıyla olup biteni hatırlayın, Havva meyveyi yemesi için Adem’e vermeseydi, kendi de tatmasaydı, onca sıkıcılığına rağmen her iki de hala cennet bahçesinde olurdu.” Kabil-Jose Saramago
METİN CIWANEN ŞOREŞGER ANLATIYOR: GÖRÜŞME TARİHİ ŞUBAT 2015:
Kobanêli, 24 yaşında. Civane Şoreşger üyesi. Yaşamını yitiren arkadaşlarını önceden hissettiğini söylüyor. Yüzündeki acının ruhuna yansımasını gözlemleyebiliyorum. Benim için çok acı olan bir geceyi anlatmak istiyorum. O gece altı şehidimiz, on üç yaralımız var. Ben savaşın başından sonuna kadar Kobanê’de kaldım. O gece çatışmada ya var olacaksın ya da yok olacaksın. İnsan bir şeyler yapmak istiyor ama bir o kadar da korkuyor. Bazı arkadaşlar da bize moral veriyordu. Arkadaşlar akşam saat 5’te gelip bize bu gece operasyon olacağını haber verdiler. Biz dört kişiydik, “tamam” dedik. Doğu Cephesi’nde yer alıyorduk. Yan cephemizde on arkadaş vardı. Şehit Doğan, Şehit Zîlan, Şehit Peşeng vardı. Şehit Zîlan bize bir türkü söyledi. Onların içinde en iyi tanıdığım şehit Zîlandı.
Arkadaşlar bizi mevziye yerleştirdiler. Çatışmalar sanırım iki saat sürdü. Bize haber geldi, arkadaşlar almaları gereken noktayı almışlar. Geri çekilmişler. Yaralımız çoktu. Kimse kimseyi tanımıyordu. Herkesi soruyorduk. Arkadaşlar nerede? Merdivenlerin üstünde oturdum, acaba kimler şehit olmuş diye düşünüyordum. Arkadaşlar kendi aralarında konuşurken, “Zîlan şehit düşmüş” dediler. Dedim, “bu arkadaşların anısına büyük bir direniş gösterelim”. Arkadaşlar, “yeterli cephane yok” dediler. Her noktamızda en az yirmi arkadaş olması gerekirdi. Ancak sayımız çok azdı. Bir taraftan insan ölümden korkuyor, diğer taraftan şehit düşen arkadaşlarına bağlı kalma sözünü vermişsin.
Buradaki savaşta gece gündüz belli değildi. Biz ne zaman uyuyacağımız, ne zaman dinleneceğimiz belli değildi, Savaş çok şiddetliydi. Yemek yemeye fırsat bulamıyorduk. Yoksa burada dükkânlar açıktı. Yiyecek yiyebiliyorduk. Bunu çok iyi hatırlıyorum. Savaşın çok şiddetli olduğu zamanlarda, yaklaşık iki ay boyunca bazen bir saat ya uyuyorduk ya da uyumuyorduk, mevziide uykumuz geliyordu kendimizi zor tutuyorduk. Uyumak, bu savaşta ölümdü. Eğer ölmek istemiyorsan uyumayacaksın. Ben şehit Zîlan’ı anlatmak istiyorum. Ben yaralanmıştım, biz arka noktaları tutuyorduk. Cudi bizimle birlikteydi. Heval Zîlan, “üç arkadaşı al bizim arkamızı tut, dört arkadaş bizimle gelsin” dedi. Zîlan arkadaşa, “bizim Ciwane Şoreşger’den bir arkadaş var seninle birlikte bize türkü söylesin” diye rica ettim. “Tamam” dedi.
DAİŞ ile aramızda sadece bir cadde vardı. İki üç gün hep ısrar ettim bize türkü söyle diye. Şehit düştüğü gece bize türkü söyledi. Arkadaşlara, “belki şehit düşerim” demiş. Naif, güzel bir sesi vardı. Ben bir insanın şehit düşeceğini önceden hissedebiliyorum. Onun için kimseyi sevmek istemiyorum. Sonra çok acı çekiyorum. Ben Kobanê savaşının en yoğunlaştığı dönemlerde bile özgürlüleşeceğine inanıyordum. Sokak sokak ilerliyorduk. Bizim sayımız azdı. DAİŞ’in arabalarla yaptığı intihar saldırıları vardı. Bazen yanlışlıkla uçak bizi de vuruyordu. Artık buna inanıyorduk, DAİŞ de insandır biz de insandık. Onları yenebiliriz. DAİŞ’den neden korkalım ki onlar bizden korksun. Biz onların topraklarına gitmemişiz. Onlar bizim topraklarımızı işgal etmişler. Kobanê bizim evimiz, toprağımız, her şeyimiz.
Biz niye burayı bırakıp gideceğiz ki, DAİŞ gitsin buradan. Biz haklıyız, onlar bizden korksun. Bizim haklı olmamız bizi güçlendiriyordu. Biz kimseye karışmak istemiyorduk. Bir karıncayı bile incitmek istemiyorduk. Ancak gördüğünüz gibi onlar bize saldırdılar. Bazen bize eskiden eğitim veren arkadaşlar bile kaçıyordu. Ben, “niye onlar kaçıyorlar” diyordum. Sonra, “belki onların gücü ve iradeleri yok” diyordum içimden. Benim kaç_mamam gerekir. Zaman zaman bu irade konularında şüpheye düşüyordum, en sonunda irade çelikse kazanırsın diyordum. Kent merkezinin çok az bir kısmı elimizde kalmıştı, ne yapabilirdik? Kaçıp Kuzey Kürdistan’a gidersek halkımızın yüzüne nasıl bakabiliriz. Kobanê’den kaçmak ölümden daha beterdir. Ben Kobanê’nin özgürleşmesine sevinemedim. O kadar şehit- 86 lerimiz oldu ki insan ne diyeceğini bilemiyor. Bir arkadaşım sordu: “Kobanê özgürleşti, niye üzgünsün?”. “Hiç arkadaşım kalmadı, hepsi şehit düştü, sevinemiyorum” dedim. Kobanê’de tarihi bir direniş oldu. Tarih kitapları Kobanê’yi anlatmalı bütün dünyaya.
RÊNAS MÛSA
YORUM GÖNDER