BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (91.BÖLÜM)
MEŞRU SAVUNMA STRATEJİSİ
Paradigmasal Değişim Ve Meşru Savunma Stratejisi;
Meşru savunma stratejisinin açılımını şu şekilde yapabiliriz: Meşru savunma çizgisi temelinde demokratik siyasal mücadele esastır. Yani asıl stratejimiz demokratik siyasal mücadele stratejisidir. Uzun süreli halk savaşı stratejisinde olduğu gibi her şeyi gerilla ekseninde ele alma yoktur. Siyasal çalışma yürütüyoruz. Halk çalışması yürütüyoruz. Fakat bu çalışmalara meşru savunma çizgisi temelinde yaklaşıyoruz. Yanisiyasal ve toplumsal çalışmalarımıza saldırı olduğu zaman, düşman saldırılarına karşı kendimizi korumayı esas alıyoruz. Bu saldırı siyasalsa savunma da siyasal temelde olur. Hukuksal bir saldırıysa hukuksal savunma yapılır. Fakat bunların hiçbiri dikkate alınmaz, değerlerimiz çiğnenmek istenirse, her türlü hukuk normları ayaklar altına alınıp şiddet temelinde saldırılar gelişirse, biz de askeri yöntemlerle savunmayı yapmak durumunda oluruz. Askeri saldırılar karşısında hukuk işlemiyorsa, adalet çiğneniyorsa askeri yöntemle cevap vermenin dışında bir savunma yöntemi kalmamış demektir. Günümüz dünyasında, özellikle Ortadoğu’da şiddet olgusu egemenlerin elinde her an en üst düzeyde uygulanan bir araç halindeyken askeri gücümüz, gerillamız olmadan bir gün bile nefes almak, yaşamak ve özgürlük adına tek bir adım dahi atmak mümkün değildir. Yeni stratejinin geçmiş stratejiden temel farkı, devrimi silahla yapmak değil, silahı savunma aracı olarak değerlendirmektir. Dolayısıyla gerilla güçlerimiz, tüm değerlerimizin, onurumuzun ve geleceğimizin savunma gücü ve teminatıdır. Bu gerçeği göz ardı eden bir yaklaşım meşru savunma çizgimizi doğru temsil edemez.
Meşru savunma stratejisi sadece askeri güçleri kapsamayıp, komple bir stratejik yaklaşımı ifade etmektedir. Silahlı güçlerimizin mücadelesi ile birlikte ideolojik, siyasal, sosyal, kültürel, hukuki, ekonomik, diplomatik tüm toplumsal çalışmalar meşru savunma stratejisi temelinde yürütülen çalışmalardır. Yani meşru savunma çizgisi temelinde siyasal mücadele stratejisini esas alıyoruz. Bu mücadelede stratejimiz demokratik siyasal mücadeledir. Ancak demokratik siyasal mücadele ortamına şiddet dayatıldığında, hukuk ayaklar altına alındığında demokratik zeminin kendini bütün yol ve yöntemlerle savunmasıyla birlikte gerektiğinde şiddete karşı toplumsal şiddetin ve halk savunma kuvvetlerinin de savunma görevlerine sahip çıkması biçiminde pratik anlam kazanmaktadır. Bu stratejinin sonuç alıcı ve başarılı olması için hangi yol ve yöntemlerin kullanılacağını, hangi zemine dayanacağını, araçlarını, taktiklerini doğru anlamak gerekmektedir. Bunun için öncelikle Önderliğimizin geliştirdiği yeni paradigma temelinde toplumsal örgütlenmeyi geliştirmek ve sistemi oluşturmak ana görev durumundadır. Çünkü paradigmamız devlet ve iktidarı değil, toplumu ve toplumsal örgütlenme yöntemiyle tüm sorunların çözümünü esas almaktadır. Yeni toplumun inşa perspektifi olan bütün bu mücadele çerçevesini içinde barındıran strateji, meşru savunma çizgisine dayalı demokratik siyasal mücadele stratejisidir. Bu strateji kısa adıyla Meşru Savunma Stratejisi olarak tanımlanırken, onun toplumsal, siyasal boyutlarını hiçbir biçimde göz ardı etmemek gerekiyor. Bunu göz ardı ettiğimizde meşru savunma stratejisini tersyüz etmiş ya da eskinin klasik silahlı mücadele derekesinde değerlendirmiş oluruz. Bu, yeni paradigmamızı ve onun zengin mücadele perspektifini anlamamak olur. Bu nedenle yeni mücadele stratejisini doğru ve yeterli anlamak büyük önem taşımaktadır.
Çünkü onu dar ele almak ve anlamamak mücadelede başarının önünde en büyük engel olacaktır. Meşru savunma stratejisi yaşam hakkının ve toplumsal değerlerin savunulması içindir. Bunun için toplumun ileri düzeyde örgütlenmesi gerekmektedir. Toplumun örgütlenmesi tüm savunmaların temelidir. Örgütsüz bir toplum hiçbir değerini koruyamaz ve egemenlik altında kalmaktan kurtulamaz. Egemenler tarih boyunca toplumu toplum yapan niteliklere saldırarak, bu nitelikleri gerileterek veya çürüterek tahakkümlerini kurmuşlardır. Toplum örgütsüz ve iradesiz kılındığında ahlakını, onurunu, kültürünü yaşama ve yaşatma gücünden düşürülür. Buna karşı boyun eğmeyen toplumların direnişi gelişmiştir. Direnişin en güçlü olduğu toplumlar en örgütlü toplumlardır. Günümüzde egemen güçlerin bin bir türlü yöntemle sızmadığı hiçbir toplum birimi kalmadığına göre buna karşı direniş de toplumun tüm alanlarda kendini örgütlü kılmasıyla mümkündür. Bugün toplumsal örgütlenmenin koşulları da eskisinden daha fazla bulunmaktadır. Artık toplumsal sorunların zorla, şiddetle çözülmesi dönemi aşılmıştır. İnsanlar daha fazla bilinçlenmiştir. Hiçbir güç köleliği ve şiddete dayalı bir yaşam biçimini kimseye dayatamaz. Bilinçli ve örgütlü toplum bunu kabul etmez. Geçmişte şiddetle büyük imparatorluklar geliştirilmiş olabilir, halklar sömürge altına alınmış olabilir ama buna karşı direnişler anlamlı sonuçlar açığa çıkarmıştır. Fakat günümüzde bu durum artık aşılmıştır. Devletlerin şiddet ve baskı yöntemiyle toplumu denetim altında tutma dönemi geride kalmıştır. Bu yöntemde ısrar eden devletlerin giderek daralacakları ve sonuç almayacakları kesindir.
Çünkü çağımızda bilinçlenme ve örgütlenme imkanına kavuşmuş olan toplumları artık sürü yerine koymak mümkün değildir. Bu imkanları değerlendirme kudretini gösteren toplumlar her an devletlerin baskı ve zorba sistemine karşı örgütlü toplumsal başkaldırıları geliştirebilecek olanaklara sahip bulunmaktadırlar. Bu açıdan devletlerin, toplumları şiddet yöntemiyle denetim altında tutma veya iradelerini tanımayarak inkar etme dönemi aşılmaktadır. Şu bir gerçek ki, şiddet ve zor yöntemleriyle toplumsal sorunlar artık çözülememektedir. Çağı doğru okumak durumunda olan ister devlet, ister örgüt olsun bu gerçeği görmek zorundadır. Bugün Kürdistan’ı askeri güçlerin kuvvetine dayanarak inkar temelinde denetimi altında tutan devletler er veya geç mağlup olacaklardır. Bu siyaset ve yöntemleriyle sonuç almaları mümkün değildir. Artık Kürt halkını denetim altında inkar ve şiddet siyasetiyle tutamazlar. Bugün toplumsal bilinçlenme olanakları, dolayısıyla örgütlenme zemini çok daha fazla gelişmiş bulunmaktadır. Gelişen telekomünikasyon sistemi her yere anında ulaşma imkanını yaratmış, bu da toplumsallaşma ve bilinçlenme olanaklarını arttırmıştır. Her evde televizyon var. Haberleri tartışma programlarını, demeçleri, aydınlatma çalışmalarını, sanatı ve kültürü internet ve televizyon üzerinden yaygınca taşırmak mümkündür. Eskiden bir köyde gerillanın toplantı yapması büyük bir eylem olarak görülürdü. Şimdi böylesi toplantılar yapmak yine anlamlıdır ama herhalde eskisi kadar etkili bir eylem sayılmayacaktır.
Sadece teknik gelişmeler değil, mücadele birikimimizin toplumda oluşturduğu bir ulusal uyanış, demokratik ulusal bilinç ve örgütlenme zeminisöz konusudur. Bu temelde Kürt halkı yüzlerce kurumlaşmaya ve örgütlenme ağına sahip olmuştur. Bunları bir sisteme kavuşturmanın ve bir çatı altında toplamanın koşulları her zamankinden daha fazladır. Demokratik bilinçlenme ve örgütlenme geliştikçe toplumun bir iradi güç haline gelmesi de gerçekleşecektir. Kürdistan’da 2000’li yıllardan bu yana yeni paradigma temelinde bir mücadele süreci gelişmektedir. Bu nedenle bugün itibariyle meşru savunma stratejisi temelinde bir mücadele deneyimi söz konusudur. Bu mücadele Kürdistan’ın her parçasına aynı düzeyde taşırılmış değildir. Birçok yetmezliği söz konusudur. Fakat doğru bir mücadele stratejisi olduğu sınırlı bir pratikle bile kanıtlanmış durumdadır. Karşı karşıya bulunduğumuz saldırı ve tehdit düzeyi mücadelemizi de daha fazla güçlendirmemizi şart kılıyor. Kapitalist modernite sisteminin dünyada insanlık gerçeğine karşı bir saldırısı vardır. Ama bunun yanında uluslararası inkar sistemine tabi tutulmuş bir halk olarak karşı karşıya kaldığımız saldırılar daha fazladır. Ülkemiz işgal edilmiş, dört parçaya bölünmüş, kapitalist modernist sistem ve sömürgeci devletlerin saldırılarına maruz kalmaktadır. Bu yüzden toplumumuza yönelik saldırı iki kat daha fazladır. Her biri kendi sistemini hakim kılmaya çalışıyor. İran “siz İran halkısınız, bizim Kürdümüzsünüz, başkasının değil” diyor. Kendi malı ve mülkü gibi hesaplıyor. Yine Suriye ve Irak da Kürtleri kendi malı gibi hesaplıyor.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER