BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (97.BÖLÜM)
MEŞRU SAVUNMA STRATEJİSİ
Devletsiz Bir Toplumsal Savunma Ve Özgürlük Sistemi;
Bu temelde, mevcut durumda sivil sistem içerisinde öz savunma güçlerinin iki biçimde savunma anlayışını esas aldığını belirtebiliriz: Birincisi; KCK sisteminin örgütlenmesi temelinde savunma, ikincisi; tüm örgütlenmeleri koruyacak sivilsavunma örgütlerinin oluşturulması temelinde savunmadır. Yani KCK sisteminin inşa edilmiş olması, gerektiğinde toplumun örgütlü bir serhildan gücü haline gelebilme düzeyi bir toplumsal öz savunma biçimidir. Fakat bununla birlikte özel olarak görevli kılınmış ve toplumu gelebilecek çeşitli saldırılara karşı savunma yeteneğinde olan örgütlü birimlerin geliştirilmesi de gerekmektedir. Esas olarak öz savunma gücü diyebileceğimiz ve sistem içerisinde sivil savunma kuvvetleri biçiminde örgütlenmiş çeşitli konularda uzman, eğitilmiş birimlerden oluşmaktadır. Bu birimler, toplumu gelebilecek saldırılara karşı savunmakla görevli olurlar. Deprem, sel vb doğa afetleri dahil her konuda toplumsal dayanışmaya öncülük eden ve toplumun özgür, demokratik yaşamını savunan savunma birimleri olarak sistem içerisinde önemli bir rol oynarlar. Bunların dışında doğrudan savunma merkezine bağlı HPG’nin yerel birlikleri de toplum içerisinde yarı sivil, yarı askeri birimler olarak örgütlenmiş savunma kuvvetleri bulunabilir. Bu birimler askeri açıdan eğitilmiş, belli bir uzmanlığa sahip olmalarına rağmen sosyal yaşamın içerisinde deşifre olmamış yapılardan oluşmalıdır. Bunlar her ne kadar genel olarak öz savunma rolünü oynasalar da öz savunma birlikleri değil, HPG’nin yerel birlikleridir. Karışmaması için bu birimleri öz savunma olarak adlandırmamak gerekmektedir.
Çünkü öz savunma birimleri sivil nitelikleri olan meşru savunma temelinde örgütlenen birimlerdir. Demokratik uygarlık felsefesinde savunma, sürekli olması gereken temel bir ilkedir. Savunma olmazsa demokratik uygarlığın değerleri korunamaz. Ne kadar sistem inşa edilse de, savunma mekanizmalarından yoksun olursa, bunlar karşıtsistemin saldırıları karşısında yıkılırlar. Dolayısıyla öz savunma, daimi nitelikte ele alınması gereken bir meşru savunma anlayışı olmaktadır. Kürdistan’da gerillanın duruşu da bir öz savunma biçimidir. Profesyonel gerilla şimdi genel bir savunma yapmaktadır, bir öz savunma biçimi olmakla birlikte bir devrim gücüdür. Gerilla devrimsel bir güçtür ama çözüm hedeflerine ulaşmasına rağmen sürekli aynı tarzda kalacak bir güç olacağı anlamına gelmez. İleride gelişecek çözümler temelinde öz savunma kapsamında farklı nitelik ve biçimlerde bir savunma gücüne dönüşebilir veya daha değişik toplumsal bileşenler ekseninde ele alınabilir. Fakat günümüzde ülkemiz askeri işgal altındadır ve katliam uygulamaları dayatılmaktadır. Buna karşı yukarıda belirttiğimiz temelde gerilla, stratejik bir konum arz etmektedir. Burada dikkat çekmek istediğimiz husus, gerillanın stratejik rolünü yadsımadan meşru savunma stratejisini sadece gerilla mücadelesi olarak algılamayıp, diğer stratejik alanları da bu kapsamda değerlendirmek gerektiğidir.
KCK sistemi bir bütün olarak bir savunma sistemidir. Askeri alanla birlikte serhildan hareketinin örgütlenmesi temelinde ideolojik, siyasal, sosyal ve ekonomik alanlar da meşru savunmada stratejik konum arz etmektedirler. Bu alanların örgütlendirilmesiyle savunmayı toplumsallaştırmak büyük bir önemdedir. Çünkü toplumumuz sadece askerisaldırı ve baskılarla değil, her alanda bir saldırıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Düşmanın askeri saldırıları yanında en çok yoğunlaştığı alan ideolojik alandır. Her türlü imkanı kullanarak, adeta 24 saat toplumumuza karşı özel savaş dairelerinde tezgahlanan psikolojik savaş taktiklerini uygulamakta ve ideolojik saldırıları derinleştirmektedir. Tamamıyla psikolojik savaş argümanlarına göre donatılmış bu saldırılarla kadrolarımızın ve toplumumuzun inancını sarsmak, umut ve iradesini kırmak istemektedirler. Yine, kafa karışıklığıyla kendini savunamaz duruma düşürmeyi, özgürlükçü düşünce ve hedefleri saptırarak iradesizleştirmeyi, karar alamaz hale getirmeyi ve teslim almayı amaçlamaktadırlar. Bu yönlü sınırsız bir ahlaksızlıkla antipropaganda yapılıp kendi görüşlerini ve zihniyetlerini bin bir türlü yalanla toplumumuza dayatmaktadırlar. İdeolojik saldırıların bir diğer hedefi de toplumda kültürel ve ahlaki erozyon yaratmaktır. Bunun için bilimden sanata, spordan edebiyata, cinsellikten uyuşturucuya el atmadıkları ve kullanmadıkları alan yoktur. Toplumun ideolojik olarak teslim alınması iktidarın her türlü uygulamasına hazır hale getirilmesi anlamına gelir ki, en büyük soykırım uygulamaları bile toplumda bu kadar ağır tahribat yaratamaz. Bu nedenle ideolojik savunma başarılmadan diğer savunmalar da etkisiz kalacak, sonuç alıcı olamayacaktır.
Dolayısıyla ideolojik savunmayı eğitim, propaganda, aydınlanma, kadro ve toplumsal örgütlenme boyutlarıyla güçlü geliştirmek meşru savunma stratejisinin olmazsa olmazıdır. Özellikle ahlaki çöküntü ve kültürel yozlaşmanın dayatıldığı ülkemizde, kaynağını neolitik devrimden alan zengin Kürt kültürü ve toplumsal ahlaki değer yargılarıyla cevap vermek her türlü özel savaş yöntemini boşa çıkaracak bir panzehirdir. Bunun için her yerde kendi milli dili, milli kıyafeti ve kültürüyle toplumu yoğunlaştırmak, Kürt kültürel zenginliklerini çağdaş bilimle bütünleştirerek toplumu bilinçlendirmek, tüm gençliği yurtsever demokratik bir bakış açısıyla yetiştirmek büyük önem taşımaktadır. Siyasal alanda toplumun savunması en çok karar alma gücü ve öz yönetim olgusunda açığa çıkar. Egemen devletlerin toplumun elinden siyasal araçları alması, toplumu güdülecek bir sürü olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Kürdistan’da halk gerçekliğinin diline, hatta adına varıncaya dek inkar edilmesi ve tek tipleştirici anlayışla hakim ulus içinde eritilmeye çalışılması, askeri zor eşliğinde çok ağır bir siyasi ve kültürel saldırıya maruz kalmasına yol açmıştır. Toplumun tüm direngen unsurları parçalanarak, yok edilmek istenmiştir. Bu gidişata dur diyen özgürlük hareketimize karşı toplumumuzdaki farklılıkları kullanmak, çelişkiler çıkarıp toplumu parçalamaya çalışmak sürekli uygulanan bir özel savaş yöntemi olmuştur. Alevi, sünni, hıristiyan, ezidi, hanefi, şafii, Zaza, Kurmanc vb zenginlik ifade eden tüm ulusal öğeleri birbirine karşı çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bunun yanı sıra her parçadaki Kürt’ü diğerine karşı kullanmak istemektedirler.
Bir ulus içerisinde her türlü inanç olabilir. Burada bizi birleştiren ana öğe kültürel uluslaşmadır. Kürt ulusunun tüm farklılıklarının, hatta Türk, Arap, Fars vb etnisitelerin demokratik ulus çatısı altında konfederal temelde birleşmesi gerektiğini savunuyor ve bunun mücadelesini veriyoruz. Fakat düşman tüm bu farklılıkları ayrılığa dönüştürmeyi ve böylece toplumumuzu güçten düşürmeyi hedefliyor. Parçaları güçten düşürmeyi, aşiretçiliği ön plana çıkartıp, birliğin gelişmesini engellemek hatta toplumu sadece dört değil, kırk parçaya bölmek istiyorlar. Bu konuda yoğun bir saldırı vardır. Bu saldırılara cevap veremezsek doğru bir savunmayı da gerçekleştiremeyiz. En büyük cevap da büyük bir birlik ruhuyla Demokratik Konfederalizmin geliştirilmesidir. Öte yandan siyasal olarak halkımızın iradesini kırmaya çalışıyorlar. İşte “bu kadar Kürt milletvekilimiz var. DTP Kürtleri temsil etmiyor, ben temsil ediyorum” diyorlar; halkımızın iradesini tanımak istemiyorlar. Siyasal alanda devletin tüm maddi ve manevi imkanlarını kullanarak, kendilerini halkımıza dayatmayı esas alıyorlar. Böylece toplumumuzu iradesizleştirip, temsiliyetsiz bırakmak ve eritmek istiyorlar. Bu konuda da çok kapsamlı bir saldırı vardır. Halkın kendini her ferdine dek örgütlü kılması ve siyasal iradesini bu temelde koruması şarttır.
Yine uluslararası alanda diplomasi çalışmasının halkın özgürlüğünün, haklı ve meşru mücadelesinin savunulması temelinde ilerletilmesi gerekiyor. Kürt sorunu sadece bölgesel değil, aynı zamanda uluslararası bir sorundur. Bir dünya sorunudur. Çünkü Kürdistan bir dünya sistemi tarafından parçalanmış ve işgal edilmiştir. Bu yüzden kapsamlı bir diplomasi çalışması, güçlü bir siyaset yürütmek gerekiyor. Bugün sömürgeciler uluslararası alanda bize karşı aktif bir siyasal diplomatik mücadele yürütüyorlar. Biz de bu alanda gerekli cevabı veremez ve bu alanı boş bırakırsak, halkımız üzerindeki baskı ve tecridi kolay kolay kıramayız. Demek ki savunma sadece ülke içerisinde olmaz, ülke dışında da olur. Dünya çapında bir diplomatik savunma mücadelesine ihtiyaç vardır. Siyasal, diplomatik ve hukuki mücadelede Kürdistan’da uygulanan haksızlığın, yaşanan trajedinin, yürütülen askeri katliamların ve kültürel soykırımın dünyaya izah edilmesi gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dönem bilim ve enformasyon dönemidir. Medyanın rolü daha fazla ön plandadır, kamuoyunun gündemini çok etkili bir şekilde belirliyor. Bizim davamız haklı bir davadır. Ama düşman bizim mücadelemizi haksız, “terörist” bir mücadele olarak tanıtıyor. Halbuki bize karşı terörü uygulayanlar onlardır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER