FEDAİ GERİLLA ÇİZGİSİNİ TOPLUMSALLAŞTIRALIM, ÖNDERLİĞİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KAZANALIM (4.BÖLÜM)
Kapitalist hegemonya halkların direnişi ile yıkılacaktır
Kapitalist Hegemon güçler geçtiğimiz yıl içinde yoğun bir görüşme trafiği içinde oldular. İngiltere’de gerçekleşen G-7 zirvesi, akabinde NATO liderler zirvesi, Erdoğan-Biden görüşmesi, Biden-Putin görüşmesi, TC-İran görüşmesi, Irak ve TC’nin gizli görüşmeleri kapitalist modernite güçlerinin bölgede yaşanan krizi ve kaosu yönetme ve denetleme konusunda ciddi bir arayış içinde olduğunu ve durumun ciddi olduğunu göstermektedir.
Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesi kuşkusuz yılın en önemli gelişmelerinden biriydi. 11 Eylül olayları ile birlikte başlayan Afganistan işgalinin ABD açısından başarısızlığa uğradığının bir göstergesi olan bu çekilme elbet yeni bir durumdur. Karakteri ne olursa olsun kendisine karşı direnişin olduğu yerlerde hegemon güçlerin başarısızlığa mahkum olduğunu açık göstermiştir. Diğer yandan Amerika gibi kapitalist sistemin sözcülüğünü ve modernitesinin temsilini yapan bir gücün Taliban gibi karşıt göründüğü bir güçle bile anlaşacağını göstermiştir. Bu elbette ki toplumun kapitalist modernist güçlere karşı tepkisi ve kabul etmemesi ile ilgilidir. Yoksa tek başına Taliban başarısı olarak görmemek gerekir. Taliban kapitalizm karşıtlığını kendi çıkarlarına böyle kullanarak güç olmaktadır. Diğer yandan Taliban’ın DAİŞ vb. güçleri doğuran ve onların fikir babalığını yapan güç olduğunu unutmamak gerekir. Böyle bir güçle anlaşan ABD demokrasi getirme vaatleri ile işgal ettiği Afganis’tandan çıkarken halkların demokratik-komünal geleneğini temsil eden grup ve bileşenleri ezmeleri karşılığında iktidarı Taliban gibi bir güce teslim etmiştir. Bu durum vesilesiyle başta direnişin sonuç alması kadar dış güçlere bel bağlamanın ve özgücüne güvenmemenin yarattığı sonuçlar iyi görülmelidir.
Diğer yandan Afganistan sonrası benzeri tartışmayı Suriye ve Irak için de yapmaktadır. Günümüzde savaşın ağırlıkta teknik ile yürütüldüğü düşünüldüğünde binleri bulan askeri gücü bir alanda tutması zaten ağırlık oluşturmaktadır. Bunun yerine iktidarları kendine bağlayarak ve sınırlı teknik donanıma sahip askeri güçle de varlığını devam ettirmektedir.
Amerika’nın hedefindeki güç mevcut durumda İran’dır. İran ve ABD arasındaki gerilimin artacağı ve müdahale zeminlerinin hazırlandığı görülmektedir. Irak zemininde ABD-İran arası karşılıklı misilleme eylemleri de devam etmektedir. ABD, İsrail ve Suudi Arabistan destekli İran karşıtı koalisyonun bölgede İran’ı sınırlandırma mücadelesi her ne kadar lokal eylemlerle sürse de İran esas tehlikeyi içerde görmektedir. Son seçim tartışmalarında da görüldüğü üzere sistem İrani halkların resmi devlet ideolojisinden uzaklaştığını, kurumlara inancın zayıfladığını görmektedir. Dolayısıyla seküler devlet seçeneği de dahil, kadınların artan isyanı İran’ı içerde ürküten bir durumdur. Hem üzerindeki ABD-BM baskısı hem de içten gelişecek demokratik gelişmelere karşı son derece temkinli durmaktalar. İran’ın yaşadığı çember ve ablukadan kurtulmasının tek yolu başta Kürtlerin ve İran’da yaşayan diğer halkların demokratik haklarını, kimliklerini tanıması ve sistemini demokratikleştirmesidir.
Rêber APO’nun geliştirdiği demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma temelinde kadınlar ve halklarımız yoğun bir savaş ve direniş içinde kendi sistemini örmeye çalışmaktadır. Ulus devlet ve erkek egemen sistemin alternatifi olan demokratik konfederalizm sistemi kadınların, ezilenlerin, gençlerin, ekolojistlerin ve kapitalizm karşıtı kesimlerin ütopyasını somutlaştırmıştır. Bu insanlık tarihinde yüzlerce yıl uğruna mücadele edilen sosyalist, komünal yaşamın kendisidir. İktidara karşı toplumu güç yapması ve farklılığa, öz güce-öz iradeye dayanması ulus devlet milliyetçiliğine panzehirdir. Bu model dünyada reel sosyalist sistemlerin yıkılışı ve Marksist paradigmanın çökmesi sonrasında umutsuzluğa kapılan kesimlere umut olmuştur. Dolayısıyla kapitalist modern sistemin özgürlük hareketimiz öncülüğünde yürütülen mücadele ve tezlerle zayıflatıldığı görülmektedir. Dünyada Rojava devriminin bu kadar yankı uyandırması sadece DAİŞ karşısındaki mücadele değil öngördüğü ve somutlaştırmaya çalıştığı demokratik sistemdir. Dolayısıyla bir sistemler savaşı, ideolojik savaş ve çarpışma yaşanmaktadır.
Kapitalist sömürü doymak bilmez bir saldırganlıkla en vahşi düzeyine ulaşmış ve bilim-teknik imkanlarını da kullanarak yaşadığımız dünyayı yok oluşa sürüklemektedir. Kapitalizmin doğayı ve çevreyi ne düzeyde tahrip ve talan ettiği son korona ve iklim bozulmalarında görülmektedir. Doğamız, sularımız ve dağlarımız zehirlenmektedir. Siyasi, toplumsal, kültürel, ekolojik ve ekonomik yıkım birlikte yürütülmektedir. Önderliğimiz hem savunmalarında hem de görüşme notlarında defalarca doğa ve toprak kıyımına da işaret ederek özgürlüğümüzü ancak toprağımızı, suyumuzu ve enerjimizi sahiplenerek kazanacağımızı belirtmiştir. Bu nedenle önümüzdeki yıl ekolojik mücadeleyi paradigmamızın bir ayağı olarak daha fazla örgütlemeli ve öne çıkarmalıyız.
2021 mücadele yılına kadınlar damgasını vurdu
Rêber APO 21. yüzyılın temel çelişkisinin cins çelişkisi olduğunu belirtmiş ve yeni çağın mücadele argümanlarını belirlemiştir. Cinsiyetçi ve iktidar eksenli saldırıların ideolojik olarak derinleştirildiği günümüz koşullarında sistemin toplumlara savaşı, katliamı, göçü, yoksulluğu dayattığı, kadınların erkeklerin katliamlarına, tecavüz ve saldırganlığına en çok maruz kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Kürdistan gerillasının, kadınların ve dostlarının savunduğu Kürdistan toprakları sadece askeri olarak büyük bir işgal harekatıyla karşı karşıya değildir. Adeta tüm erkek egemen güçlerin ve kurumların desteklediği Kürdistan işgalinde de bir kez daha görülüyor ki tarihten bu yana en büyük kadın kırımı bu coğrafyada yaşanmaktadır. Rêber APO’nun Ortadoğu merkezli geliştirdiği kadın özgürlük ideolojisi ve paradigması bu kırıma karşı insanlığın beşiği olan Mezopotamya coğrafyasında Rönesans etkisi yaratmıştır. Kadınlar, gençler ve halklar büyük aydınlanma çağını yaşarken batılı uygarlık güçlerinin müdahalesiyle gelişen savaş tüm demokratik, özgürlük değerlerimizi hedeflemektedir. Gelişen saldırılar askeri olduğu kadar ideolojik ve sistemseldir. Görünürde sahada çarpışan güçlerin arkasında kapitalist modern güçlerin yattığını biliyoruz. Bu sisteme karşı demokratik modernite güçleri olarak savaşıyor ve tarihi bir rol oynuyoruz. Bu anlamda üçüncü dünya savaşı Kürdistan merkezli ve kadın hedeflidir. Çünkü özgürlük hareketimizin kadın özgürlük hareketi olduğu bilinmektedir. Ve bu mücadelenin erkek egemenlikli iktidarcı sistemin alternatifi olduğu görülmekte, en büyük tehlike olarak ele alınıp sistem içileştirilmeye veya imha edilmeye çalışılmaktadır. Buna karşı yıl boyunca gelişen askeri, toplumsal ve her türlü eylemin, çalışmanın öncülüğünü kadınlar yapmıştır. Direniş alanlarında işgale karşı YJA STAR gerillası öncülüğünde savaş yürürken, Kürdistan’ın diğer alanlarında Önderliğimize özgürlük kampanyalarının, işgale ve katliamlara karşı yürütülen eylemlerin, faşizme karşı mücadelenin öncülüğünü kadınlar yürütmüştür. Demokratik ve özgür bir yaşam mücadelesinin temel gücünün kadın olduğu somut olarak ortaya çıkmıştır. Yani 21. Yüzyılın kadın yüzyılı olduğu teorik bir tespit olmayı aşarak somut bir gerçek ve öncülük düzeyine ulaşmıştır.
Son 10 yıllık süreçte başta Kahire olmak üzere Mısır’daki kadınlar kendilerini cinsel şiddete karşı daha örgütlü savunmaya başladı. Hem bireysel öz savunma kursları çok yaygınlık kazandı hem de cinsel taciz ve tecavüz ifşaları çoğalıyor. Tunus, Kuzey Afrika ülkeleri arasında kadın hakları konusunda Arap Baharından sonra en büyük ilerlemenin kaydedildiği ülke. Son 10 yılda 300’e yakın yeni kadın derneği kuruldu, anayasada cins kotası güvence altına alındı, 2018’de dünyanın en gelişkin cins eşitlik kanunu çıkarıldı. Evlilik içi tecavüz ve siyasi şiddet kanunen suç sayılıyor. Siyasi partilerin listelerinin yarısı kadınlardan oluşması, bunun sonucu olarak 2018 yerel seçimlerinde %47 kadın seçildi. Ancak bu kazanımlara karşı ılımlı İslamcı güçler öncülüğünde ciddi tehditler de söz konusu. Bu bağlamda Tunus’ta da kadın haklarını savunan seküler kesimlere karşı siyasi şiddette artış var. Filistin’de kadınlar işgale karşı direnişin ön saflarında yer almalarına karşın özgün ve özerk örgütlemelerini geliştiremedi. Filistin Kurtuluş Örgütü bünyesinde 1965 yılında kurulan Filistin Genel Kadınlar Birliği kadınların siyaset, toplumsal yaşam, ekonomi vb. alanlardaki katılım ve temsiliyetini çok geliştiremedi. Eylül 2019’de namus adına işlenen bir cinayete tepki olarak Filistin’in 12 şehrinde “Kadın özgürleşmeden ülke özgürleşemez” sloganı altında yürüyüşlerin düzenlenmesi büyük anlama sahip. Bu eylem yeni Filistin kadın hareketi açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Pakistan, dünyada ataerkil kültürün en güçlü olduğu ülkelerden biri olarak biliniyor. Çarşaf ve çar duvar konsepti, dört duvar arasında olup biten her şeyin orada kalmasını ön görüyor. Fakat kadınlar son yıllarda giderek daha örgütlü ve etkili bir şekilde ‘özel alan’ denen dört duvar arasında yaşananlar kamusal alana taşıyıp ifşa ve teşhir ediyor. Ülkede ‘benim bedenim, benim kararım’ sloganı çok yaygın kullanılıyor. Kadınların mücadelesi sonucu devlet kadın polislerinden oluşan şiddete karşı kadın koruma birliklerini oluşturdu. Ülkedeki en etkili kadın hareketi olan Kadınların Demokratik Cephesi (WDF), kendini sol feminist politik kadın kolektifi olarak tanımlıyor ve öncelikle kapitalist, ataerkillik, emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı mücadele yürütüyor.
Afrika kıtasındaki kadınların on yıllardır yaşadığı temel bir sorun olan savaşta sistematik cinsel şiddet varlığını sürdürüyor. Etiyopya devletine bağlı Tigray bölgesinde devam eden savaşta kadınlara yönelik cinsel şiddet silah olarak kullanılıyor. Buna tecavüz, toplu tecavüz, cinsel köleleştirme, cinsel organların kesilmesi ve farklı işkence yöntemleri dahildir. Hem Etiyopya ordusu ve destek sunan Eritre askerleri hem de Tigray Halk Kurtuluş Cephesi, Amhara bölgesindeki paramiliter özel polis gücü ve Amhara’daki milis gücü Fano’nun cinsel şiddeti vahşi bir biçimde kullandığı kaydediliyor. Güney Afrika hala kadınlar için dünyanın en tehlikeli yerlerinden biri olmaya devam ediyor. Ülkede üç saatte bir kadın katlediliyor. Afrika’nın birçok bölgesinde kadınlar tarım ve ekoloji etrafında örgütleniyor. Senegal, Gana, Burkina Faso, Gambia, Gine-Bissau, Gine ve Mali çapında 500’den fazla kırsal kadın derneğinin kurduğu (Çözüm Biziz) adlı eko feminist hareket. Latin Amerika ülkeleri arasında yoğun bir kadın mücadelesinin yürütülmediği ülke yok. Birçok yerde bu mücadele genel demokrasi ve özgürlük mücadelesine paralel yürütülüyor, hatta kadınlar burada öncülük ediyor.
Dünyada yükselen kadın hareketleri ve mücadelesi kadar yükselen bir kadın şiddeti ve saldırganlığı, kadın katliamları da temel sorundur. Bu nedenle kadınların eylemliliklerinin daha da radikalleştiğine şahit olmaktayız.
Bu yılın tüm eylemlerine kadınlar dünya çapında öncülük yaptılar. Tüm dünyanın gündemine öz savunma fikriyatı yerleşti. 2021 yılı öz savunmanın tartışıldığı, kadının özsavunmasız var olamayacağı damgasını vurdu. Ancak pratikleşme ve eylemselleşme noktasında eksik ve yetersiz kaldı. Yeni mücadele yılına devredilen en önemli görevlerin arasına öz savunma girmiş oldu. Dolayısıyla 25 Kasım kadına karşı şiddetle mücadele günü kapsamında gelişen eylemlerde Avrupa ülkeleri arasında en kitlesel 25 Kasım eylemleri İspanya, İtalya ve Fransa’da düzenlendi. Fransa’da tecavüzden soruşturulan İçişleri Bakanının hükümetçe kollanıyor olması ve ülke çapında binlerce cinsel taciz mağdurunun tecavüzcüleri koruyan yapısal düzeni ifşa etmesi eylemlerin kitlesel geçmesi ve tepkilerin gelişmesine neden olmuştur. Bu ülkelerde yapılan eylemlerde cinsel şiddet, yine feminizmin antifaşist ve anti-iktidarcı olması gerektiği dile gelmiştir. Devletin şiddetin sorumlusu olduğu konusundaki sloganlar da öne çıkmıştır. İtalya’nın başkenti Roma’daki yürüyüşe on binlerce kadın ve erkek katıldı. Buradaki eylemin ana konusu kadın kırımı ve ataerkilliğe karşı mücadeleydi. Londra’daki gece yürüyüşünde de ‘Mağduru değil sistemi suçla’, ‘feminist devrim’, ‘eril şiddet bir erkek sorunudur’ gibi sloganların yazılı olduğu dövizler taşındı, ataerkilliğin kapitalist karakterine vurgu yapıldı.
Dünyada en kitlesel 25 Kasım eylemlerinin gerçekleştiği bölge Latin Amerika oldu. Latin Amerika ülkeleri arasında özellikle de Kolombiya, Arjantin, Meksika ve Şili’de büyük ve radikal eylemler düzenlendi. Katledilen kadınların resimleri taşındı. ‘Eril şiddete karşı feminist öz savunma’ sloganları öne çıktı. Eylemlerde devletin sorumluluğu vurgulandı. Ekvator’da ‘Direniyorum öyleyse varım’ sloganı dikkat çekti. Ortadoğu’da en kalabalık 25 Kasım eylemi İstanbul’da yapılan gece yürüyüşü oldu. 25 Kasım Kadın Platformu’nun bu yılki yürüyüşünün ana sloganı ‘Erkek-devlet şiddetine karşı isyanımız bitmedi, büyüyor. Hayatlarımız için mücadeleye’ oldu. Polisin saldırdığı tek 25 Kasım eylemi de bu oldu. Türkiye’de kadın katliamları ve erkeklerin devlet tarafından açıkça korunması, buna dayalı yasalar kadınların tepkilerini çekmektedir. Diğer yandan Türkiye’nin İstanbul sözleşmesinden çekilmesi kadın haklarının korunması anlamında bir tehlike olarak görülmekte ve buna karşı da yıl boyunca yoğun eylemler gelişmiştir.
Bu yılki eylemlerde şiddetin esas faili veya sorumlusu olarak devletin muhatap gösterilmesi de önemli bir gelişmedir. Diğer bir gelişme de kadınların öz savunma eksenli söylemlerinin ve öz savunma gündeminin öne çıkmasıdır. Kadın hareketlerinin artık kapitalizme, ırkçılığa, sömürgeciliğe ve faşizme karşı mücadeleyi kapsaması gerektiği tartışılıyor. Bunun örgütlemesinin nasıl olması gerektiği tartışılmaya başlanıyor. Bu gelişme dünyada kadına dönük saldırı ve şiddetteki artış, Rojava devrimi ile kendini savunan kadın sembolünün öne çıkması ve hareketimizin etkisine bağlı olarak ele alınmalıdır. Taliban’ın ülke yönetimine el koyması sonrasında en çok saldırıya uğrayan kesim kadınlar oldu. Afganistan’da güçlü bir geleneği olan kadın mücadelesi ile dayanışma içinde olmalıyız. Bu süreçte Afganlı kadınlar hiçbir egemen güçten beklentileri olmadığını söyleyerek sadece Kürt kadınlarından destek istediklerini belirten bir çağrı yaptılar. Bu çağrıya cevap olmak ve destek sunmak son derece önemlidir. Dünya çapında kadın mücadeleleri ile ortak zeminlerde mücadeleyi de büyütmek ve kendi paradigmamız ekseninde kadın mücadelesinin radikal ve demokratik gelişimini sağlamak da hedeflerimiz arasındadır. Mevcut durumda birçok kadın örgütlülüğü ve birlikteliği içinde yer alıyoruz. Bazılarını birebir kendimiz örgütlemeye çalışıyoruz.
Yeni yüzyılı değiştirecek enerji kadınların enerjisidir
Ortadoğu’nun en direngen hareketi olan Kürdistan özgürlük hareketi, bilinçli ve eylemci kadın gücü ve gerillasıyla en dinamik mücadele gücü olmaya devam etmektedir. Rêber APO’nun İmralı direnişinden alınan güç ve enerjiyle her koşulda savaşan hareketimiz ve militan yapısı küresel hegemonik güçlerin politikalarını uygulamasına izin vermemektedir. Kadın kırımına karşı ve toplumu savunmaya dönük mücadele büyümekte ve onurlu yaşamın yolunu açmaktadır. Bu anlamda dostları, dünyada desteği büyüyen, güçlenen bir hareket haline gelmiş durumdayız. Egemen ve iktidarcı güçlerin saldırganlığı artarken dostlarımız ve dünya devrimci, demokratik güçlerin, kadın hareketlerinin desteğini gün geçtikçe daha çok almaktayız. Birçok zeminde ortak mücadele ve birliktelikler açığa çıkmıştır. KBDH bu yıl birçok eylem gerçekleştirmiştir. Ancak bu eylemlerin kadın gündemleri ve kadına dönük saldırılar ekseninde daha da güçlenmesi gerekmektedir. Dünyadaki kadın hareketlerine de öncülük temelinde ve alternatif sistem öngörüsüyle dünya demokratik kadın konfederalizmi projemiz ve bu yönlü tartışmaların başlaması son derece önemli gelişmelerdir. Yine toplumsal sözleşmenin en fazla gündeme konacağı ve tartışılacağı bir süreçteyiz. Devletçi güçlerin hazırladıkları kadın sözleşmelerine mahkum olunmadığı ve alternatifinin örgütleneceği mücadele ile gösterilmelidir. Çünkü kadın mücadelesi yükseldikçe buna karşı baskı ve erkek egemen politikalar da devreye girmekte ve kazanımların yok edilmesi için saldırılar gelişmektedir. Bir yandan kadın yükselişi diğer yandan kadına dönük katliam ve saldırıların da en yoğun olduğu süreç içiçe ilerlemektedir.
Diktatörün yargılanması için başlatılan imza kampanyası etkili bir kampanyaydı. Yoğun destek aldı. Bunun yanında Bakur merkezli kadın hareketinin başlattığı ‘Kendimizi Savunuyoruz’ hamlesi ve KJK-KCK’nin öncülüğünü yaptığı ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesiyle tüm Kürdistan parçalarında kadınlar ve gençler öncülüğünde ciddi bir sahiplenme düzeyi açığa çıkmıştır.
Lübnan da yapılan 2. Ortadoğu kadın konferansı tarihi bir adımdı. Önemli tartışma ve kararlaşmalar oldu. Ortadoğulu kadınların ortak mücadelesini geliştirmek önem verilmesi gereken bir çalışmadır.
20.yüzyılın diyalektiği çöktü. Ulus devlet sosyalizminin ve eril akıl zihniyetinin yaratımı olan tüm yanıltıcı ideolojiler yerle bir oldu. Dolayısıyla bu kaos ve krizli ortam yeni bir enerjinin serbest kalmasını sağladı. Açığa çıkan bu enerji kadınların mücadelesinin yarattığı enerji ve değişim ortamıdır. 20 yüzyıl sınıfsal devrimleri, işçi sınıfının örgütlenip mücadeleyi büyütmesi nasıl ki yüzyıla damga vurduysa bu yüzyılda daha fazla kadın eylemleri ve öncülüğü temelinde gelişmektedir. Geçen yılda bu anlamda son derece önemli bir kalkış kendini gösterdi. Ne kadar korona ve salgın adına engellenmeye çalışılsa da kadınlar eylemde ve mücadele içinde oldu.
Kadınların ve sosyalizm umudu taşıyan insanlığın umutlarını yeşerten, başka bir çağa ertelemeyen Önderliğimiz 21. Yüzyılın Kürt kadınlarının öncülüğünde tüm kadınların çağı olması için yeterli düzeyde perspektif vermiştir. 19. Yüzyıldan bu yana kapitalist moderniteden kaynaklanan yapısal krizin toplumları, özelde Ortadoğu’yu etkilediği gözlemlenmektedir. Üçüncü dünya savaşının merkezinde de ideolojik çelişkiyi politikadan ayrı değerlendiremeyiz. Dolayısıyla kadınların ideolojik ve politik bir merkezden hedeflendiği, mücadele alanlarının daraltılmaya çalışıldığı bilinmek durumundadır. Yanı sıra kadın mücadelesinin zihniyet alanında açığa çıkan aydınlanma gücünün her türlü saldırıyla bastırılmaya çalışıldığı bir gerçektir. Kapitalist modernite sisteminin ideolojik ayağı olan liberalizmle vurulmaya çalışılan kadın hareketleri cins çelişkisi kavramıyla ikinci cins konumundaki kadında yaşanan kimlik krizini muğlaklaştırma, anlaşılmaz kılma çabasındadır. Yani kadın özgürlük çizgimize yönelik de ideolojik bir savaş var. Jineoloji üzerinden yaptığımız açılım bu savaşla gölgelenmek istenmektedir. Bu nedenle jineolojik bakış açısını daha fazla geliştirmemiz önem arz etmektedir.
Sürece yön verecek, rota belirleyecek ve öncülük yapacak olan kadın hareketi militanlarıdır. Sürecin önünde, ilk karşılayanı olarak her bir kadın devrimcinin bulunduğu alanda yaşanan gelişmelere cevap olması ve öncülük etmesi gerekmektedir. 2022 yılında da mücadelemizin merkezi Önderliğimizin özgürlüğü olmak durumundadır. Önderliğimizin özgürlüğüyle bağlantılı olarak kadın devrimi ve kadın kurtuluş ideolojisinin yaşamsallaştırılması ve kadın değerlerinin korunarak yaygınlaşması öncelikli hedefimizdir. Yine cins mücadelesinin ideolojik mücadelenin özü olduğu bilinciyle yürütülmesi olmazsa olmazımızdır. Temel görevlerimizin yerine getirilmesi Önderliği uygulamak ve şehitler çizgisini hâkim kılmaktır. Bu şekilde doğru katılım ve duruşu yarattığımız oranda özgürlük bizlerin olacaktır. Yine öncülüğünü yaptığımız mücadele başarıya ulaşacak, faşist rejim yıkılacak, hain, işbirlikçi güçler yenilgiye uğrayacaktır.
Bu temelde yeni mücadele yılında zaferin ve özgürlüğün mutlaka bizim olacağını belirtiyoruz. Bize mücadele bilinci, imkanı ve gücü veren Önderliğimizi selamlıyoruz. İnancın, direnişin ve özgür yaşam tutkusunun sembolleri olan şehitlerimizi Sara yoldaş şahsında minnetle, saygıyla anıyoruz.
PAJK KOORDİNASYONU
Bitti
YORUM GÖNDER