BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (106.BÖLÜM)
SONUÇ
Şimdi “Che Guevara dönemi aşıldı” diyenler var. Bir boyutuyla doğru olabilir. Elbette klasik gerilla dönemi aşılmıştır ama dev ordulara karşı, işgalci hegemonik güçlere karşı toplumların kendilerini savunmasına her zaman ihtiyaç vardır. İşte bugünkü Kürdistan gerillası da klasik bir mücadele değil, kendisini günün koşullarına uyarlayan bir mücadele tarzı ve yeni bir gerilla modeli olarak şekillenmektedir. Bu nedenle bu güç, kendisini yenileme temelinde toplumun her zaman ihtiyaç duyabileceği bir savunma tarzı durumundadır. Kendi nefsini, onurunu, haysiyetini, şerefini, değerlerini koruma direnişidir. Özellikle çağımızın gelişen teknolojik yeniliklerine karşı kendisini yenileyen, onun karşısında insan yeteneklerini, gücünü geliştiren, daha mobilize olmuş, insan aklına, niteliğine dayanarak kendi savunmasını geliştirmektedir. Günümüz teknolojik araç ve silahlarını boşa çıkarmayı başaran, bu temelde yeni savunma çizgisi çerçevesinde kendini yenileyen gerilla tarzı başarılı bir savunma tarzıdır. Kürt toplumunun gerilla tarzını algılamış olması büyük bir kazanımdır ve Kürt toplumunu her bakımdan güçlendiren bir faktördür. Kürt toplumu kendi direnişini ve savunmasını her zaman yapabilecek güç ve insiyatif sahibi olma olanaklarına böylece kavuşmuş olmaktadır. Bir de bununla birlikte Önder Apo’nun meşru savunma perspektifi sadece gerillaya değil, örgütlü halk kitlelerinin serhildan direnişlerinin geliştirilmesine dayanmaktadır. Yani mücadelenin bir yönü gerilla, bir yönü halk serhildanlarıdır. Bu da önemli bir kazanım ve mevzi olurken, esas olarak meşru savunma stratejisinin en önemli özelliğidir. Toplumu da ileri düzeyde örgütlenmiş bir güç kadar etkili hale getiren, devrimi toplumsal karaktere dönüştüren temel bir özelliği durumundadır.
Bugün Kürdistan’da silahlı mücadelenin de ötesinde, toplumun kendi değerlerinisavunma mücadelesi vardır. Siyasi,sosyal, kültürel, ideolojik planda direnişi gelişmiştir. Toplum kendinisaldırılar karşısında savunabilme gücünü göstermiştir. Böyle olmasaydı yok edilme aşamasında olan Kürt toplumunun kendini var edebilmesi imkansız olurdu. Hala varlık yokluk tehlikesini yaşayan Kürt toplumunun bu savunma tarzıyla çok önemli bir güvenceye kavuştuğu da açık bir gerçektir. Öz savunma yetisi güçlü olmayan bir toplumun varlığı tehlikeye düşer. Bu, Kürt toplumu için çok daha geçerli bir hakikattir. Öz savunma sadece silahlı değil, ideolojik, siyasal, sosyal, kültürel kapsamdadır. Toplumun kendini var etmesi öz savunma kapsamındadır. Kürdistan’da gelişen varolma mücadelesisavunma savaşı biçiminde gelişerek toplumsal bir muhteva kazanmıştır. Bu da kendi öz gücüne dayanan, hiçbir devletten destek almayan, kendini üreten, yenileyebilen, yürütebilen bir ideolojik, felsefi gerçeklikten hareketle kendini güç ve irade haline getiren bir gerçekliği ifade etmektedir. Öteden beri başta Türk devleti olmak üzere çok çeşitli güçler mücadelemizin esasını kavrayamadılar ya da kavrar gibi görünmek işlerine gelmedi. Şu bu devlete dayandığımızı iddia ettiler, yıllarca dış mihrak propagandasını yaptılar. “Dayanakları Moskova’dır, sosyalist ülkelerdir, Suriye’dir” vs dediler. Bugün tüm bu ülkeler ya yıkılmış ya da tavırları değişmiştir. Böylece öyle bir iddianın hiçbir zemini de kalmamıştır. Ama hareketimiz ayakta ve kendini yürütüyor.
Çünkü bu iddialar gerçek dışıydı ve hareketimiz daha ilk günden başlayarak kendine yeterli olmayı esas almıştır. Daha ilk ideolojik grup döneminde maddi ihtiyaçlarını karşılamak için halk pazarında hamallık yapma, kabalayla iş alma ve işçilik yaparak kendine yeterli maddi değerleri elde etmeyi esas alan bir anlayıştan gelen bir hareketiz. Bugün çok büyümüş, değişik alanlarda örgütlenmiş, belki devlet değil ama bir devletten daha fazla kapsam ve sisteme kavuşmuş gerçekliğiyle birlikte ilk ideolojik dönemin özelliği, mayası olan özgüce dayanma ilkesi esas alınmaktadır. Halkımız, özgürlüğü uğruna büyük bedeller öderken dış güç teorileri ya da diğer çarpıtma ve saldırı yöntemlerini de boşa çıkaracak kararlılığa sahiptir ve bunu her koşulda ispatlama gücünü göstermiş ve zafere kadar da göstermeye devam edecektir. Tekrar vurgulamak gerekir ki Kürdistan özgürlük mücadelesi, katliamlardan geçirilmiş, sürekli imha tehdidi altındaki halkımızın adını, dilini, kültürünü, varlığını, onurunu koruma ve direniş mücadelesidir. Halk değerlerimize yöneltilen saldırıların büyüklüğü direnişin de büyüklüğünü beraberinde getirmiştir. Bu direnişin özü meşru savunmadır. Kutsallığı, haklılığı asla tartışılamaz.
Fakat haklı olmak bir mücadeleyi kazanmaya yetmez. Haklılığımız kadar mücadele yöntemlerimizin de sonuç alıcı olması şarttır. Bu anlamda kitabımız hem bir özeleştiri hem de bir düzeltme çalışması olarak değerlendirilebilir. Meşru savunma çizgisini geçmişte ihlal ederek halka ve mücadelemize telafisi zor zararlar veren tasfiyeci, çeteci pratikler düşmanın ilişki halinde olduğu, teşvik ettiği veya dolaylı dolaysız yönlendirdiği kişilikler eliyle geliştirilmiştir. Bunu önlemedeki yetersizliklerimizi de nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte kitabımızda işledik. Doğrulardan taviz vermeden kendimizi değerlendirmeye çalıştık. Kaldı ki hakikatlerin araştırılmasına sonuna dek kendini açmış bir hareketiz. Aynı gücü ve anlayışı devlet cephesinde göremiyoruz. Çünkü altından kalkamayacakları çok büyük suçların sahibidirler ve sadece karaçalmaya devam etmektedirler. Fakat hiçbir karalama ve karşıt propaganda mücadelemizin ve dayandığı meşru savunma anlayışının onurunu, samimiyetini, kararlılığını ve haklılığını zedeleyemez, geriye çekemez. Kimse koyun gibi bıçak altına yatırılmak istenen Kürt halkını direndiği için suçlayamaz. Aksine, direnmemek suçtur. Tarih bizi yargılayacaksa direndiğimiz için değil belki yeterince güçlü bir direnişle zamanında zaferi yaratmadığımız için yargılayacaktır. Bize, “neden direniyorsunuz, neden savaşıyorsunuz?” diyenler bilmelidirler ki, Kürdistan’da direnmemek egemenlerin dayattığı hayvanlaşmanın eşiğinde bir yaşama mahkum olmaktır. En sade haliyle, en açık şekliyle ifade edecek olursak, direnişten başka yol bırakılmadığı için direniyoruz! Bu gerçekliği basit bir propaganda ifadesi gibi soğuk algılayanlara, Kürdistan’da yaşamanın ne cehennemi bir zorluk taşıdığını yerinde görmelerini öneririz.
Beyaz Kürtlerin ağzından dinlenen sahte yaşam ve başarı öyküleri, ruhunu celladına satmanın öyküleridir; özüne yabancılaşmanın, işbirliğin ve teslimiyetin öyküleridir. Gerçeklik farklıdır. Örümceğin ağlarına aldığı sinek üzerindeki uygulaması ve sonucu neyse devletin yarattığı kişilik de aynıdır. Örümcek sineğin içini emerek kabuğunu bırakır. Dıştan bakıldığında bu sinek canlı gibi görünür fakat aslında içi boşaltılmış sadece posası, kabuğu kalmıştır ki dokunulduğunda kül gibi dağılıp gider. Karşımızdaki düşmanın buna benzer binlerce öldürme yöntemi vardır. Özcesi toplumumuzun insanca bir yaşam sürmesinin kapıları kapatılmıştı. Size ölüm ve ihanet dışında yol bırakılmamasının ne demek olduğunu bilmek zorundasınız. Kürtler eski Kürtler değildir. 30 yılı aşan özgürlük mücadelesiyle bilinçlenmiş, örgütlenmiş, inanç ve iradeye kavuşmuş; küçüğüyle büyüğüyle, kadınıyla erkeğiyle, yurt içiyle yurt dışıyla, Kuzeyiyle Güneyiyle, Doğusuyla Batısıyla ayağa kalkmış, büyük bedeller ödemiş, büyük değerler yaratmış, devrim içinde devrimler yapmış, direniş içinde pişmiş, Önderliğine ve özgürlüğüne tutkuyla, aşkla bağlanmış bir halk gerçekliğine kavuşmuştur. Nice acıları büyük bir metanetle göğüslemiş olan Kürt halkı sınırları ve devlet varlıklarını sorun yapmadan diğer halklarla kardeşlik, eşitlik ve özgürlük temelinde barış içinde yaşamak iradesine ve kararlılığına sahiptir. Bu iradeyi demokratik zeminde tanımak istemeyen ve inkar imha siyasetinde ısrar eden egemen devletlere boyun eğmesi ve kendini çaresiz bırakması söz konusu olamaz.
Kürt halkı meşru savunma stratejisiyle özgürlüğü önündeki tüm engelleri aşma kararlılığı ve gücüne kavuşmuş ve bu temelde mücadelesini sürdürürken tüm ezilenlere de umut kaynağı olmaktadır. Kapitalist dünyanın saldırıları altında felce uğratılan Ortadoğu kültürünün direngen geleneği ve yitirdiği tüm toplumsal değerleri bugün PKK şahsında canlanmaktadır. Bu değerlerin yılmaz savunucusu olan PKK, kendisini devletçi paradigmadan arındırarak özgürlük mücadelesinin layık bir öncüsü konumuna gelmiştir. Yine, geçmiş savaş deneyiminden çıkarılan derslerle yenilenen Kürdistan gerillası ve tüm mücadele örgütleri meşru savunma çizgisinde başarıyı ve zaferi yaratarak insanlığın gururla, onurla anacağı ve sahipleneceği bir düzey kazanmıştır. Bütün bunlar Önder Apo’nun aydınlatıcılığında gelişmiştir. İmralı işkencehanesinde, esaret koşullarında bile halkların kardeşliğinden taviz vermeyen Önderliğimiz, barışa uzanan bir köprüdür. Önder Apo, “Tüm dünyayı yenecek gücümüz olsa da saldırmayacağız ama tüm dünya birleşip üstümüze de gelse direneceğiz!” diyerek savunma anlayışımızı ortaya koymuştur. Halkların çıkarı çatışmakta,savaşmakta değil birlikteliktedir, barıştadır. Egemen devletler zorbalıkta, zulümde ısrar ettikçe barışiçin en büyük savunma savaşını göze almak da bir onurdur ve ustaların dediği gibi bu uğurda yenilmek bile kutsaldır. Kaldı ki Kürt halkı yenilgiyi kendi şahsında yenmiş ve gözünü özgürlüğe dikmiş bir halktır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER