HALEPÇE KATLİAMI’NDAN ÇIKARILACAK DERSLER (2.BÖLÜM)
Önemli olan olabilecek olayları kestirerek, ön görerek tedbirler alarak, önünü alabilme yeteneğini gösterebilmedir. Şimdiden yarınların tedbirini alma oldukça yüksek politik duyarlılık gerektiren zihinsel bir eylemdir. Belki de eylemlerin en anlamlısı ve kıymetlisidir.
Halepçe katliamını ele aldığımızda ilkel milliyetçi siyasetlerin öngörüden yoksun politik duruşlarının Kürt halkına ne kadar zarar verdiklerini görebilmekteyiz.
Öncelikle şunu göreceğiz; bu topraklarda siyasetin dili halkların kardeşliğinden geçmektedir. Bu topraklar başka bir dili kabul etmemektedir. Başka siyasi diller bu topraklara sadece ve sadece felaketler getirmişlerdir. Bu toprakların orijini halkların ortaklaşarak, büyük ortak birlikler temelinde karşılıklı hoşgörüye dayalı olan siyasi çözüm modellerinden geçmektedir.
Bu topraklar insanlığa beşiklik etmiş topraklar olarak tekçiliğe izin vermez. Bu topraklarda teklikler iflas eder. Bir renkli yaşam kabul görmez. Bir nevi bu topraklara tek renkliliği, tek tipliliği, tek ırklılığı, tek inançlılığı ve ne kadar tekli yaklaşımlar varsa dayatmak adeta Pandora kutusunu açmaya benzer. Çünkü bu topraklar ortak ve hoşgörüye dayalı yaşamların dışındaki diğer yaşam biçimlerinin tümünü lanetlemiştir. Ve bu lanet halen bugün dahi hükmünü icra ediyor.
Şunu bileceğiz; Ortadoğu’da birilerinin hançerini eline alarak bu topraklarda yaşayanların sırtına vurmak af edilmeyecek eylemlerin başından gelmektedir. Buralarda eylem koyacaksan kendi adına koyacaksın. Birilerinin lejyoneri olarak kuşanıp bu toprakların insanına saldırmayacaksın. Haklı gerekçelerin ne olursa olsun bu topraklara başkalarının silahını alıp saldırıya geçmeyeceksin. Ajanlık yapmayacaksın.
Bunlar Ortadoğu’nun kutsanmış ve yüzyılları aşan tarihi gerçekleridir. Maalesef bu gerçekleri bilmeden Ortadoğu topraklarında politik eyleme kalkışmak sadece ve sadece felaketler getirir ve getirmiştir.
Ortadoğu tarihinde halkların karşılıklı boğazlaşmalarının tarihini nerelere kadar götürebiliriz? Ne kadar gerilere götürülebilir?
Hiç şüphe yoktur ki Ortadoğu’da halklar arasında kavgalar olmuştur. Ancak bu kavgalar ağırlıklı olarak hanedanların arasında vuku bulmuştur. Halklar hep birlikte yaşamasını bilmişlerdir. Öyle ki birbirlerini dilini öğrenirken hiçbir komplekse giren olmamıştır. Dinlere yani inançlara saygı had safhada gösterilmiştir. Tarihin derinliklerine daldığımızda bunları göreceğiz. Bu topraklarda Asurîler, Süryaniler, Araplar, Kürtler, Farslar, Ermeniler, Türkler ve diğerleri birçok çatışkıya rağmen her zaman birbirlerini anlamışlardır. Bir Müslüman bir Yahudi’ye hoşgörü göstermiştir. Bir Müslüman bir Hıristiyan’a hoşgörü göstermiştir. Bunlar karşılıklı hep olagelmiştir.
Bu var olan ve Ortadoğu karakteri diye tabir ettiğimiz hoşgörüye dayalı ortamlar ne zaman bozulmuşlardır diye sorulabilir. Buna vereceğimiz cevap; ne zaman işgalciler Ortadoğu’ya girdiler ve ne zaman işgalciler yerelde işbirlikçiler yarattılar o zaman bu hoşgörü kültürü yerine katliamının geçtiği görmüşüzdür. Ve halklarımız o zaman karşılıklı boğazlaşmalara gitmişlerdir.
Tarihte biz İskender zamanında, Romalılar zamanında ve en bariz olarak da Haçlı Seferlerinde bunları göreceğiz. Ve tabii sonraları Moğol istilasında da. Ancak en çirkince halkların boğazlaşmasını biz kapitalizmin öncülüğünü yapan İngiliz siyasetinin Ortadoğu’ya girdiği 1800’lerden sonra göreceğiz. Ve bu tarihten sonra halkların, dini inançların, azınlıkların katledilişlerine daha fazla tanık olacağız. Belki de Ortadoğu halklarının ya da Ortadoğu karakterinin kimyasının bozulmasını bu tarihle başlatmak yanlış olmayacaktır. Ulus devlet siyaseti, milliyetçilik hastalıkları esasen bu sağlığı bozuk durumu Ortadoğu’ya taşınması olmuştur.
İngilizler birini yanına alarak, para vererek, silah vererek, kışkırtarak bir diğerinin üzerine salmışlardır. Bunu İngilizler ustaca yapmışlardır. Ve oyunlarını sağlam kazığa bağlamak için bu kez hedef aldıklarının bir kesimini de yanına alarak kışkırtarak tahriklerini kusursuz uygulamışlardır. Buna en iyi örnek Bedirxan'lıların Asurî ve Süryani halklarına karşı uyguladıkları politikaları gösterilebilir. Önce Bedirxan'lılara Osmanlıya karşı direnmek için yardımlar ve vaatler verilecek, sonra Asurîler ve Süryaniler bağımsızlık için direnişe geçilmesi söylenecek, Kürtlerle Asurîler böylelikle karşı karşıya getirerek, Ortadoğu siyasetine müdahalenin en haklı gerekçisini bulmuş olacaklardır. Özcesi iti ite kırdırtarak arabulucu hakkını elde edeceklerdir. Ve tabii ki bunları yaparken de herkese anladığı dilden yardımlar yaparak kendi adamları yapmasını da bilerek yapmışlardır. Sonuç Ortadoğu’da halklar düşmanlaşmış ve İngilizler arabulucu olarak en çok aranan diplomasi gücü olmuşlardır.
Ve bu uğursuz rol halen bugün de devam etmektedir. Benzer bir rolü Kürtler ve Türklere de uygulamışlardır. Türklere Kerkük ve Musul’u bize bırakın demişler yoksa Kürtleri destekleriz, Kürtlere direnirseniz size bağımsızlık mücadelesinde yardım edeceğiz demişler ve tahrik etmişlerdir. Ve Kürtler direnişe geçtiklerinde ise ‘bakın Musul’u vermezseniz Kürtlere yardım ederiz ya Musul’u verin ya da Kürtleri tahrik ederek destekleriz’ diyerek Türklerden Musul’u almışlar ve bunun karşılığında ise Kürtleri satmışlardır. Olan Kürtlere olmuştur. On binlerce Kürt insanı direnişe kalkmış, yüz binlercesi sonraları sürülerek imhanın eşiğine getirilmiştir. Ve bunlar olup biterken İngilizler Türklerin yanında yerini almışlardır. Ve bunun sonucu olarakta bu topraklar sükûnetten hep uzak kalmıştır. Bu bir politika ancak kirli bir emperyal politika…
Başka bir deyimle; tavşana kaç denilmiş ve tajiye tut denilmiştir. Tavşan Kürt’le taji ise Türkler. Ve Kürtlerle ile Türkler on yıllar geçmesine rağmen düşman. Küs. Tepkili. Kinli. Bu durumda faydalananlar sadece ve sadece emperyalist böl parçala yönet siyasetini yürütenler.
Ölenler bizler kazananlar onlar. Vurulanlar bizler yaşayanlar onlar. Aç kalanlar bizler zenginlikleri alanlar onlar. Savaştırılan bizler huzur içerisinde yaşayanlar onlar. Yani emperyalistler. Buna bir son vermenin zamanı gelmeyecek mi?
K.NURHAK (ARŞİV)
Devam edecek…
YORUM GÖNDER