BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (63.BÖLÜM)
TAKTİKTE TIKANMA SÜRECİNİN GELİŞMESİ
Türk Devletinin Yeni Konseptinde İhanetin Rolü;
1998 yılında Türk devletinin önemli oranda Zeki unsurunun görüşü temelinde yeni bir konsept oluşturduğunu söylemek mümkündür. Parti bu kişinin suç durumlarını netleştirmek için soruşturmaya almıştı. Soruşturmadan sonra şans verilerek serbest bırakıldı. Fakat kendisi verilen şansı doğru değerlendirmemiş, Güney’de kaçarak KDP’ye sığınmıştı. Oradan da teslim mi oldu, teslim mi alındı, her nasılsa Türk güvenlik kuvvetlerinin eline geçti. Bahar aylarında gerçekleşen bu teslimiyetten Türk devleti oldukça yararlanmak istedi. Bir ‘samimi’ itirafçı olarak Zeki unsurunun Türk devletine detaylı ve önemli bilgiler verdiği bilinmektedir. Hareketin yok edilmesi planlamasına ilişkin verdiği bilgiler ise şöyledir: “Eğer PKK’yi siyasi olarak bitirmek istiyorsanız Amed eyaletini tasfiye etmelisiniz. Böylece PKK siyasi olarak büyük darbe yemiş olacaktır. PKK’yi askeri olarak çökertmek istiyorsanız, Botan eyaletini tasfiye etmelisiniz. Botan düşerse Kuzey ile Güney’in ilişkisi kesilir, böylece Kuzey’deki eyaletlere Güney’den takviyeler yapılamayacaktır. Bu durumda Kuzey eyaletleri giderek büzülecek ve sonuçta çökecektir. Ama eğer PKK’yi tümden bitirmek istiyorsanız, Şam’a yönelmelisiniz” diye Türk devletine öneri yapmıştı. “Çünkü Öcalan olduğu müddetçe PKK’yi bitiremezsiniz” demişti. Zeki’nin Türk devletine verdiği can alıcı bilgiler bunlardır. Türk devleti 1998’de Zeki’nin bu görüşlerini oldukça ciddiye almış ve bir konsepti haline getirmiştir. Türk devleti Zeki’den aldığı görüşlerle 1998 yılında, merkezi düzeyde sadece iki eyalete yönelmiştir. Merkezi düzeyde Botan ve Amed eyaletlerine yönelik kapsamlı operasyonlar gerçekleştirmiştir.
Diğer eyaletlere yapılan operasyonlar taktik amaçlıdır. Belirtilen iki eyalet dışında, diğer yerlere yapılan daha çok bölgesel güçlerin yaptığı ciddi olmayan operasyonlardır. Bazı eyaletlere yönelim olmuşsa da taktikidir. Amed eyaletinde Murat operasyonu adıyla çok kapsamlı ve uzun süreli bir harekat yapıldı. Botan’da ise düzenli olarak her ay kapsamlı bir operasyon gerçekleştirildi. Ay ışığından yararlanmak için her ayın on birinde düzenli olarak yönelim gerçekleştirildi. Bazıları Botan’a yönelik sadece iki kapsamlı operasyon yapıldığını sanıyor. Hayır, bu yanlış bir bilgidir. Sözü edilen iki operasyon Botan karargahının bizzat çatışmaya girmek zorunda kaldığı operasyonlardır. Her ay bir tane kapsamlı operasyon geliştirildi ama karargah hepsinde çatışmaya girmemişti. Yapılan operasyonların birkaçında direkt karargah hedeflenmek istendi ama mümkün mertebe karargah çatışmaya girmiyordu. Nisan operasyonuna elli binin üzerinde komando ve özel tim katılmıştı. Bu güçlerin en az yarısı karadan, yarısı uçar birliklerle operasyon bölgesine havadan aktarılmıştı. 1998’de Türk ordusunun uyguladığı taktik, gerillanın araziye dayalı taktiğini boşa çıkarmaya dönük bir girişimdir. Gerilla araziye dayalı taktikle Türk ordusunu epey sıkıştırmıştı. Böylece hem araziye dayalı taktiği boşa çıkaracak, hem de darbe vuracak başka bir taktik geliştirmenin arayışı olarak uçar birlikleri oluşturmuştu. Mesela gerilla yürüttüğü taktikle alanı tutmaya başlayınca, Türk ordusu havadan uçar birliklerle gelip gerillanın arkasına indirme yapıyordu. Gerillanın arkasına indirme yapınca gerillanın oluşturduğu tuzak boşa çıkıyordu.
Çünkü hem önden hem arkadan araziye girmeye başlayınca tuzak düşmanın iki kolu arasında sıkışmaya başlıyordu. 1998 Temmuz ayında Hakkari’de bu taktikle düşman araziye çekilmeye çalışılırken, gerilla tuzağı farklı yerlerden gelen kollar arasında kaldı ve on iki şehit verildi. Burada başarılı olabilen 1997 eylemleri gibi düşmanı araziye çekmek amacıyla eylem yapılmış, tuzak hazırlanmış ve düşmanın tuzağa girmesi beklenmişti. Ama düşman havadan indirme yapınca tuzak gücünün denetim altına girmesine neden olmuştu. Böylece gerillanın araziye dayalı taktiği etkisiz kılınmış oluyordu. Uçar birlik taktiğine karşı, gerillanın daha zengin ve yaratıcı taktiklerle anında farklı bir taktiğe geçme esnekliği geliştirilmiş olsaydı gerilla daralmayacağı gibi karşısındaki gücü daraltma pozisyonuna geçebilirdi. Bununla birlikte Botan’da gerilla taktiği genelde araziye dayalı savaş taktiği ve alan düşürme olduğu için giderek güç sayısını artırma esas alınmıştı. Operasyonların yoğunluğuna rağmen sürekli ana karargahtan güç alınıyordu. Çünkü arazinin en önemli noktalarını düşürme ve tutma hedeflenmişti, amaç buydu ve bu amaçtan vazgeçilmiyordu. Türk ordusu özellikle 1998’den itibaren her türlü yöntemi kullanmıştır. Hile, aldatma, yanlış istihbarat, sızdırma ve manevra gibi savaşta olması gereken bütün yöntemler bir bir uygulanmıştır. Mesela bir gece yarısı Gabar aniden bombalanmıştı. Gabar gücü alarma geçmiş, diğer bölgelerin hepsi cihazlarla düşmanın gece yaptığı bombardımanı birbirine haber vererek operasyonun Gabar’a olabileceğini düşünüyordu. Ama aynı gece bu şaşırtma ardından kapsamlı operasyon Cudi’ye yönelebiliyordu. Bunun gibi yanıltmalar yoğunca savaşta kullanılıyordu. Zaten yanıltma taktiği savaş sanatının en önemli taktiklerinden biridir. Bunu biz çok kullanıyorduk, fakat Türk ordusu da zaman zaman kullanıyordu. Ama işleyişlerindeki mekanik sistemden dolayı çoğunlukla yapmak istedikleri yanıltma bariz bir şekilde sırıtıyordu. Aynı şekilde karşı tarafa yanıltıcı istihbarat bilgilerini sızdırmak da yaygın olarak kullanılıyordu. Aslında bu tür hususlar savaş sanatının önemli özgünlükleridir.
Fakat Türk ordusu bu tür taktikleri daha çok 1998’de kullandı. Botan’da gerilla istihbaratı güçlüydü. İstihbarat ağı güçlü olduğu için, gerilla ani hiçbir operasyona maruz kalmıyordu. Her operasyondan önce mutlaka önceden bilgi alınıyordu. Düşman bunu fark ettikten sonra yanlış bilgi sızdırmaya başladı. Hem de bunu çok zekice yaptı. Sızdırdığı bilgilerin yarısı doğru, yarısı yanlıştı. En tehlikeli bilgi de budur. En tehlikeli bilgi; yarı doğru, yarı yanlış olan bilgidir. Çünkü eğer bilgi tümden yanlış olursa erken anlaşılır, ona göre tedbir alınır veya başından anlaşılır. Ama yarısı doğru yarısı yanlış olursa, o zaman o bilgi çok tehlikeli bir rol oynayabilir. Nisan ayında yarı doğru, yarı yanlış olan bir bilgi Şırnak Tümen Komutanı tarafından çete reisleri aracılığıyla tarafımıza sızdırıldı. Biz tümden inanmadık, değerlendirdik fakat sonuçta gelen bilgiyi esas aldık. Belki bazı tedbirler almıştık. Ama önemli oranda gelen bilgiye göre hareket ettiğimiz için bu durum güçlerimizin sıkışma yaşamasına, çatışmada kuşatmalarla karşı karşıya gelmesine yol açtı. Bu operasyon on beş gün sürdü. Operasyon boyunca yaşanan tüm çatışmalarda 29 arkadaş şehit düştü. Kendim de dahil ona yakın yaralımız vardı. Şehit düşen arkadaşlar içerisinde kadın gücü sorumlusu Zelal arkadaş, Agiri, Cihan ve Delal gibi arkadaşlar da bulunuyordu. Bestler’de bulunan güçlerimize ek olarak Kato’ya Jirki’de bulunan dört bölüklük gücümüz de Bestler’e kaymış ve böylece beş yüze yakın gerilla gücü Bestler’e yani operasyon sahasına kaymış oluyordu. Bu da birçok noktada aynı anda çatışmaların başlamasına ve bazı güçlerimizin sıkışmasına neden oldu. Bestler’e kayan güçlerimiz hareket halindeyken çatışmak zorunda kaldığı gibi boş bırakılan Kato’ya da Türk ordusu bir tugaylık güçle girdi ve sezon sonuna kadar da hiç çıkmadı. Aslında Kato bırakılmayacaktı, ama yeterince hazırlık yoktu. Bir haftalık erzak ve cephane vardı. Kato bırakılmadan savunulması durumunda oradaki çatışma daha uzun bir zamanı alabilirdi. Bu düşünülerek bırakılma kararı alınmıştı. 11 Nisan’dı, bazı yerler de karlıydı. Havanın soğuk olmasının da bu kararımızda etkisi vardı. Kato balıksırtı gibi muazzam bir coğrafyaya sahiptir. Beş kapısı dışında karşıdan girişi olmayan bir yerdir.
Bunun için Beytüşşebap zozanları ve Bestler alanı açısından stratejik bir zirvedir. Bu stratejik öneminden ötürü Kato’yu Türk ordusuna temelli bırakma gibi bir durum söz konusu olamazdı. Yıl ortalarına doğru Türk ordusundan geri alma planlaması yapıldı. Bunun için güç yoğunlaştırıldı. İlk başta geri alınabileceğine dair bir şüphe olduğu için, bir deneme saldırısının yapılması daha uygun olabilirdi. Çünkü bir tugaylık güç oraya yerleştirilmişti. Gerilla gücünün bir kısmı yenilenmişti. Sınamak için bir deneme saldırısı daha uygun düşüyordu. Eğer sonuç alınabilirse tüm tugayı Kato’dan çıkarma planlaması yapılabilirdi ve bunun için gerilla kapsamlı bir operasyon gerçekleştirebilirdi. 4 Ağustos 1998’de Kato’da Deriyê Qaç bölümünde üslenen bir taburluk güce bir deneme saldırısı yapıldı. Deriyê Qaç alanını tutan taburun büyük bölümü imha edildi. Kalan az sayıdaki asker kaçarak kurtulmayı başarmıştı. Tabur üç bölükten oluşmaktaydı, her üç bölüğe de aynı anda saldırı yapıldı. Dört tane büyük doçkayla beraber 25 silah ele geçirildi. Bulunan silahların sayısı 25’ti, kayıpları ise çok daha fazlaydı. Çünkü o sarp kayalıkların içinde değil silah, adam bulmak bile çok güçtü. Gece karanlığı da göz önünde bulundurulunca öldürülen bütün askerlerin silahlarını bulmak mümkün olmuyordu. Oldukça keskin bir vuruştu. Bu eylemde dört şehit verildi. Eylem oldukça başarılıydı. Bunun üzerine gerillanın komando tugayını Kato’dan sökebileceğine dair büyük inanç gelişti. Düşmanı yok etmek için akıllıca bir plan yapmak ve güçleri buna hazırlamak temelinde düşmanın konumlandığı yerin arkasına çekilme yaşandı. Kato’daki tugaya çok kapsamlı bir yönelim gerçekleştirilecekti, bu nedenle riski yüksekti. Yönelim sabaha karşı yapılacaktı. Eğer gerilla, tugayı yok edemezse komando tugayı gerilla güçlerini imha edebilirdi. Çok keskin bir planlama ve vuruş tarzı esas alındı.
Ancak o tarzla tugay imha edilebilirdi. Aksi halde tugayı imha etmek mümkün görünmüyordu. Sabaha karşı gafleti fırsat bilinip, düşman zirveden vurulacaktı. Biraz İskender’in vuruş tarzıyla harekat gerçekleştirilecekti. Bilindiği üzere İskender sürekli zirveden vurarak sonuç almayı esas alıyordu. Deriyê Zerbil, Kato’nun tam orta yerinde bulunuyordu. Tugay karargahı oraya yerleştirilmişti. Bir tarafında Deriyê Berana ve Deriyê Qaç vardı, diğer tarafta da Deriye Şukala vardı. Deriye Zerbil Kato’nun tam ortasıdır. Düşman buradan vurulacaktı. Burası alınmış olsaydı düşman tümden imha olurdu. Riskliydi ve Kato’yu geri almanın tek yolu buydu. Planlama böyle oluşturuldu. Önderlik, “Benden habersiz kapsamlı eylem yapmayın, çünkü bir ateşkes ilan edebiliriz” demişti. Bunun için biraz beklenildi. Ordu güçleri binlerce güçle araziyi tutup operasyonları çeşitli alanlarda geliştirince Önderlik belirttiklerini geri çekmişti. Bu süreçte son keşifleri yapmak amacıyla saldırı kollarını yönetecek komuta kademesinden iki ayrı grup, hedeflerini en yakından izlemek üzere keşife gittiler. Çünkü ilk olarak düşman karargahına nereden, nasıl gidileceği netleştirilecekti. Düşman mevzilerinin karargahına 200 metre yakınlıkta izleme yapılacaktı. Bir grubun başında Adil arkadaş vardı. O, tugay karargahının bulunduğu Deriyê Zerbil’e gitmişti. Bir grubun başında da Rênas (Batı Kürdistanlı) arkadaş vardı. Onlar da 7 kişilik grup olarak Deriyê Berana ile Deriyê Qaç arasına gitmişlerdi. Sonra gündüz öğle saatlerinde aniden düşman telsizlerinde bir hareketlenme yaşanmaya başlandı.
Bir grubun görüldüğü, kuşatılmaya çalışıldığı telsiz muhaberelerinden anlaşılıyordu. Ama başlangıçta Herekol veya Garısa’da olabileceği düşünüldü. Düşman muhaberesinden anlaşılıyordu ki grup çok sıkışmış ve teslim olmak üzereydi. Bir senaryo olabileceği düşünüldü. Ama biraz zaman geçtikten sonra yakından kuşatılanın Rênas gilin grubu olduğu anlaşıldı. Telsizle bağlantı kurulmaya çalışıldı ama cevap yoktu. Adil arkadaş hemen devreye girdi. Kuşatılmakta olan grubun, yakında olan Rênas gilin gurubu olduğu, saatlerdir telsizle aradığını, fakat cevap vermediklerini belirtti. Artık grup düşmana esir düşmüştü. Önceden böyle bir durumun olduğu bilinseydi bir şekilde müdahale edilebilinirdi. Çünkü güçlerimiz hemen karşıdaydı, bir şeyler düşünülebilinir, müdahale edilerek grubun kurtarılması için bazı girişimler yapılabilinirdi. Fark edildiği vakit hemen hemen iş işten geçmişti. Bir de halen anlaşılmayan bir husus var ki, bu arkadaşlar neden aramadılar, neden ilişki kurmadılar, her yedisi de savaş yeteneğine sahip olmasına rağmen nasıl çatışmayıp da teslim oldular? Bu konu hala anlaşılmış değildir. Derin bir çukurun içinde kıstırıldıkları, kendileri çatışmayı değil de gizlenmeyi esas aldıkları için, son dakikaya kadar ses çıkarmadıkları anlaşılıyordu ama gerisi bilinmiyor. Teslim olacak insanlar değildiler. Fakat bu biçimde ele geçmiş olmaları bizim için anlaşılmaz bir durumdur. Halen de bu konu netleşmiş değildir. Çünkü ele geçirilen bu 7 ARGK komuta yapısı Beytüşşebap’a götürülüyor. Belki başka bir yere de götürülmüşlerdir. Ama kesin bildiğimiz, bir gün sonra aynı yere getirilerek kurşuna dizildikleridir. Grup ele geçtikten bir saat sonra kobralar alçaktan derenin içinden uçarak, Sixurpaşa’da üstlenmiş olan bir bölüğümüzü bombalamaya başladılar. Dere içinden çıkmamak üzere sağı solu vurmaya başladılar. Buradan anladık ki yakalananlar bazı bilgiler vermiş. Ama bilgiler tam değildi, çünkü sadece bir bölüğün yerini vurdular. Yanımızda güdümlü füze vardı. Bunu bildikleri için dere içinde alçaktan uçuyorlardı.
Çünkü füzeler ancak 15 derece havaya kaldırılma suretiyle hedefe gidebilirlerdi. Düz ya da aşağıya doğru hedefe gitmezdi. Bunu bildikleri için dere içinde alçaktan geliyorlardı. Güçlerimiz ise yüksek yerlerdeydiler. Bu nedenle sadece vadileri vurdular. Vadide ise kimse yoktu. Sixurpaşa’yı da kısmen vurdular ama kayalık bir yer olduğu için herhangi bir kayıp verilmedi. Nihayetinde esir düşme olayıyla kapsamlı planlanan eylem bu biçimde deşifre oldu ve o alan terk edilerek güçler Faraşin’e doğru harekete geçtiler. Türk ordusunun, grubu bir gün sonra getirip aynı yerde kurşuna dizmesinin nedeni intikamcılığıdır. Bununla Deriye Qaç eyleminin intikamını almış oluyorlardı. Ama eğer çözülmüş olsalardı bunu yapmayıp değişik biçimlerde kullanabilirlerdi. Fakat büyük ihtimalle direnip, ruhlarını teslim etmedikleri için intikam amacıyla bu infaz yöntemine başvurmuşlardır. Faraşin’e varıldığında Önderlik telefonla, “televizyon izleyebiliyor musunuz, konuşmamı izlerseniz iyi olur, çünkü yapacağım konuşmada ateşkes ilan edeceğim” demişti. Bizim yanımızda televizyon yoktu. Cephe faaliyetlerinden sorumlu arkadaşı televizyon izlemek ve Önderliğin konuşmasını kasete kaydetmek için köye gönderdik. Önderlik 1998 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle TV üzerinden yaptığı telekonferansta ateşkes ilan etmişti. Kasete kaydetmeye giden arkadaş, 2 Eylül sabahı kasetleri getirdi. Ateşkes ilanından sonra artık eylemsel plandan vazgeçtik ve karargah güçlerini ikiye böldük. Adil arkadaş belli bir güçle Çatak’a doğru açıldılar, biz de bir taburla beraber Kato’ya Marinos’a gittik. Güçler Marinos’ta on gün askeri ve ideolojik eğitimden geçirildi. Anakarargah ve diğer güçlerle telsiz üzerinden bir tartışma yürütüldü; eğer Türk ordusu stratejik alanlara girerse direniş göstermeli ve cevap verilmelidir, biçiminde bir sonuca ulaşıldı. Herkes bu yaklaşımı uygun gördü. Türk ordusu kısa bir süre sonra Faraşin, Kela Cengê, Çiyareşk gibi tüm yaylaları kapsayan büyük bir operasyon geliştirdi. Bu operasyondan önceden bilgimiz vardı. İlk gün operasyon kapsamı Katoya Marinos’un yakınına kadar yayılmıştı. Biz burada bulunuyorduk. Asker yakına kadar geldi fakat Kato’ya yaklaşmadı.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER