BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(47.BÖLÜM)
DİRİLİŞ DEVRİMİ VE İNİSİYATİFİN GERİLLAYA GEÇMESİ
1992 Güney Savaşın’da Taktik Sorunlar;
Görüldüğü gibi Kuzey ile Güney sahalarında bu kadar birbirine zıt taktikler uygulanıyordu. Aslında Zeki’nin yaptığı arkadan hançerlemedir. Böylece Kuzey sahasına bağlı Dersim, Erzurum ve Serhat eyaletleri 1994 sürecinde önemli oranda devre dışı kaldı. Sınırlı bazı eylemleri vardı ama bu eylemler daha çok göz boyama niteliğindeydi. Zeki çok kurnaz bir tipti. Mesela, düşman Dersim’de bir operasyona çıkmıştı. Akvanos vadisinde bir grup arkadaş da tesadüfen asker çadırı içine giriyor. Çıkan çatışmada 20’nin üzerinde asker öldürülmüş, 20 silah kaldırılmıştı. Zeki unsuru operasyon sahası dışına çıkmış olmasına rağmen yapılan bu eylemi kendisine mal etmişti. Bunun gibi tesadüfi bazı eylemler birbiri ile buluşunca, kendini kurtarmıştı. Fakat ne stratejik denge dönemine, ne de hareketli savaş taktiğine inanmıştır. Esasen artık mücadeleye inancı kalmamış, bitmişti. Zaten daha sonra da bu inançsızlığını açığa vurmuştur. O dönemde gerçekten dürüst, samimi yaklaşan bir komuta ekibi gelişmiş olsaydı, kuşkusuz ki durum çok farklı olacaktı. Çünkü PKK Kürdistan’ın tüm bölgelerinde özgürlük savaşı yürütüyordu. Bu anlamda bütün savaş sahalarında eş zamanlı olarak taktik ve eylemsel süreç geliştirilmiş olsaydı, düşmanı bunaltırdı. Ama Kuzey sahasına bağlı üç eyaletin devre dışı bırakılması, Orta sahaya bağlı diğer üç eyaletin de ürkek savaş tarzını esas alması, Türk devletinin ülke çapında yürüttüğü imha seferini daha rahat yürütmesine yol açıyordu. Böyle olunca direnen noktalar üzerine de bütün gücüyle gidebiliyordu. Aslında kapsamlı bir biçimde Güney sahasına yönelmesinin bir nedeni de budur. Türk devleti Serhat eyaletine güçlü yönelmişti.
Çünkü geniş bir halk kitlesine sahip olan Serhat eyaletinde gerillanın halk üzerinde geliştirdiği etkiden oldukça korkmuştu. Bu nedenle öncelikle Serhat eyaletine yönelmişti. Türk devletinin 1994 yılında yönelmediği eyalet yoktur, hepsine yönelmiştir. Çünkü 1994 yılı topyekun bir imha ile hareketimizi tümüyle bitirme yılı olarak planlanmış ve bu plan uygulamaya konulmuştur. Daha çok direnen yerlere daha fazla yönelme gibi bir durum yaşanmıştır. Yine bu yıl içerisinde Serhat eyalet komutanı olan Ali Dırêj (Abdurrahman Çavuş), Suat (Tekin Kızılay), Azime (Hacer Adet) arkadaşların da içinde bulunduğu 24 kişilik bir grup Serhat’tan Dersim’e giderken Pülümür’ün Hasangazi Köyü’nde (boş bir köy) bir operasyon sonucu şehadete ulaşmışlardı. Şehit düşen arkadaşların çoğu Serhat eyaletindeki komuta kademesinden oluşuyordu. Zeki unsuru gerekli tedbirleri almadan bu grubu harekete geçirmiş, yaşanan tedbirsizlik sonucu da bu arkadaşlar şehit düşmüşlerdi. Arkadaşların kayıpları başta Serhat eyaleti olmak üzere Kuzey sahaları için ağır bir kayıp olmuştu. Türk devletinin bu yılda esas aldığı en belirgin taktiği, kontra eylemleri (faili meçhul) ile milis ve sempatizanları tasfiye etmekti. Böylece gerilla ile halkın bağını keserek, gerillayı dağda ablukaya almayı hedeflemişti. “su-balık” teorisi bu yılda pratikleştirilmiştir. Balık diye tabir ettiği gerillayı ele geçiremeyince, su olarak değerlendirdiği halkı kurutmayı esas almıştır. İşte yürütülen savaşın kirletilmesi en fazla bu dönemde pratikleşmiştir.
Çünkü devlet, JİTEM, Hizbullah gibi yan örgütleriyle sivil, sırdan Kürtlere karşı infaz eylemlerini gerçekleştirmiştir. 1991’den itibaren başlayan faili meçhul adı altındaki cinayetler 1994 yılında artık pervasızlaşarak sürmüş ve toplam olarak 17.000’i aşkın faili meçhul olay yaşanmıştır. Olaylarda binlerce Kürdistanlı yaşamını yitirmiştir. Açık ki bütün bu olayları devlet gizli yapmış, hatta bazılarını açık yapmış, ama hepsi devletin kararı temelinde gerçekleşmiş olaylardır. Demirel’in “rutin dışı” dediği olaylar, Kürdistan özgürlük mücadelesini hiçbir hukuki ve savaş yasasını dikkate almaksızın, her türlü yöntemle imha etme kararının bir sonucudur. Bu temelde kırsal bölgedeki koruculuğu kabul etmeyen bütün halkı yerinden yurdundan göçertmiş, gerilla üzerinde tam bir ambargo uygulamıştır. Kırsal alana gıda maddelerinin girmesine izin vermemiş, korucu köylerine ve tek tük korucu olmayan köylere ise ihtiyaçları devlet denetiminde verilerek, halkın bir tür karne karşılığında kiloyla erzak almalarına izin verilmiştir. “Gerilla kullanıyor” diye mekap ayakkabılar, naylon, gabardin kumaşı vb eşyaların Kürdistan’da gerillanın bulunduğu il ve ilçe pazarlarına bile girmesine izin verilmemekteydi. Kürdistan’da böyle sert uygulamalarla adeta yeniden işgal harekatı başlatılmış oluyordu. Türk ordusunun uyguladığı savaş stratejisinin taktikleri; hakim alanları tutmak, detaylarda arama tarama yapmak, kendine dost olmayan hiçbir canlının alanda yaşamasına müsaade etmemek, gerillanın yaşaması için gerekli olan her şeyi yasaklayarak ambargo uygulamak biçiminde ifade edilebilir.
Bu temelde 1994 yılı nisan ayında Kürdistan’ın birçok eyaletinde operasyonlar kırsal alanda başlarken, paralelinde şehirlerde yurtsever tabanı ezme, sindirme ve yargısız infaz uygulamalarıyla sonuç alınmak istenildi. Bu konsepte göre Kürdistan’ı yeniden baştanbaşa askeri olarak işgal etmeleri gerekiyordu, nitekim öyle de yaptılar. Botan’da ilk operasyon Nisan başlarında Gabar alanında başladı. Her alana yoğunluklu olarak yüklendikleri için, yani 40–50.000 askerle operasyon yaptıkları için, bütün bölgelerde aynı anda değil, her seferinde sadece bir bölgede operasyon yapılırdı. Hatta bölgeleri coğrafyaya göre ikiye ayırarak, her seferinde hakim olabilecekleri tek bir nokta üzerinde yoğunlaşıyorlardı. Nisandan başlayarak her ayın 8 ile 22’sinde başlamak üzere ayda iki alan üzerinde hamle biçiminde saldırı geliştirirlerdi. Bu tarzda Botan alanındaki işgal harekatı 8 Nisan’da Gabar’da başlayıp 22 Temmuz’da Cudi’de tamamlanmıştır. Türk ordusu bu imha hareketine tüm güçleriyle katılmıştır. Örneğin, Kürdistan’da deniz olmamasına rağmen deniz kuvvetleri de bu operasyonlara dahil edilmiştir. Yani ordu içindeki tüm sınıflar bir biçimde bu imha hareketinde rol oynamışlardır. Bu operasyonlarda taktik açıdan ortaya çıkan en önemli husus Türk ordusunun alanı düşürürken, tüm gücünü tek merkezde toplayarak yönelmesidir. Tankı, topu, havanı, uçağı, helikopteri ve askeri unsurlarıyla tek noktaya odaklanıp, vurma yöntemiyle sonuç almak istiyordu. Neden? Çünkü daha önce sıradan operasyonlarla araziye giremediği için böyle bir taktikle her şeyi önüne katarak, bütün tekniğini kullanarak, ilerlemeyi esas alıyordu. Önüne köy çıkmışsa, köyleri de aynı biçimde ezip geçiyordu. Bu nedenden dolayı birçok yerde gerilla çekilirken köylüleri de beraberinde korumaya alarak, çekmek zorunda kalmıştı.
Bunun için bazen çok şiddetli çatışmalar yaşanmaktaydı. Ancak Gabar gibi yerlerde operasyondan sonra halkın kalma koşulları olmadığı için, sadece gerilla güçleri hareketli bir biçimde alanda kalmışlardı. Gabar operasyonundan 15 gün sonra bu sefer Çırav’a yönelik operasyon düzenlendi. Operasyon periyotlarını takip edince, her 15 günde bir alana operasyon çıkarılıyordu. Her ayın 8 ile 22’si saldırıların başlangıç günü olarak planlanmıştı. Türk ordusu biraz da mekanik olduğu için, yılbaşında planladığı bu takvimini yıl boyunca olduğu gibi uyguladı. İlk gerçekleşen Gabar operasyonunda taktiklerini ve amaçlarını çözdüğümüz için, operasyonu boşa çıkarma taktiğini geliştirdik. Bir günlük çatışma ardından güçleri Çırav’dan çektik. Türk ordusu Çırav’da operasyon sürdürürken, buradaki güçlerimiz bir günlük çatışmadan sonra Garısa alanına çekildi. Çırav operasyonu sürerken, güçlerimiz Şırnak’ı kuşatmaya aldı. Şırnak kuşatması dört gün sürdürüldü. Şırnak kuşatmaya alınınca operasyon bölgesindeki askerler aç kaldı. Tabii ilk başta farkında değildik, sonradan öğrendik. Meğer operasyon güçlerinin günlük ihtiyaçları ihaleyle Antep’teki bir şirkete verilmiş. Askerin günlük kumanyası Antep’te hazırlanarak günlük olarak kamyonlarla Şırnak’a, oradan da helikopterlerle operasyon bölgesine aktarılıyormuş. Gerilla Şırnak’ı kuşatmaya alınca ihaleyi alan şirket kumanyayı Şırnak’a ulaştıramaz olmuştu. Çünkü güçlerimiz aynı zamanda Şırnak-Cizre yolunu da denetimine almışlardı. Askerler operasyon bölgesinde dört gün boyunca aç kalmıştı. Dördüncü günün sonunda Şırnak etrafındaki kuşatma kaldırıldı.
Çünkü Şırnak, askeri güçlerin çok yoğun bulunduğu bir merkezdi. Özel timler ve korucuların yanında bir de askeri tümen yerleştirilmişti. Teknik araç, tank vb düzeyde de avantajları fazlaydı. Gerilla mantığı açısından kuşatmayısürdürmek, gerilla gücünün önemli bölümünü burada tutmaya devam etmek akıllıca olmayacağı hesabıyla kuşatma uzatılmadı. Elimizde havanlar vardı. Zaman zaman tümen sahasına havan saldırıları yapılıyordu. Onlar da koruma amacıyla tümende bulunan helikopterlerişehirdeki mahallelere kaçırıyordu. Kuşatmadan sonra operasyon sonuçsuz geri çekilmek zorunda kaldı. On beş gün aralıklarla Garısa, Herekol, Bestler, Beytüşşebap ve en son 22 Temmuz tarihinde Cudi’ye yönelik operasyonlar gerçekleştirildi. Türk ordusunun taktiği çözüldüğü için gerillanın geliştirdiği karşı taktiklerle operasyonlar önemli oranda boşa çıkarıldı. Botan unsuru Zagros alanına gidince konferans sonuçlarını aktarmak ve alanda yeni düzenlemeler yapmak üzere güçleri Avaşin’de toplamıştı. Toplantı sırasında Hakkari Dağ Komando Tugayı’na bağlı askerler toplantının yapıldığı Avaşin-Zap hattına indirmeler yapmışlardı. Alanda toplantı dışında çok sayıda gücümüz vardı. Kısa bazı çatışmalar yaşanınca güçlerimiz operasyona çıkan askerleri ve bazı helikopterleri darbelemişti. Bu operasyon Hakkari Dağ Komando Tugayı eski komutanı Osman Pamukoğlu’nun yazdığı kitapta yalanlarla ve gerçek dışı senaryolarla karikatürize edilmiştir. Bu operasyonda iki yaralı dışında güçlerimizin bir darbe yemesi söz konusu değildir. Fakat Önderlik yine de bu operasyondan dolayı güçlerimizi çok ciddi eleştirdi.
Çünkü gerilla Kuzey’de olsun, Güney’de olsun, direnişçi bir savunma pozisyonunda olmalı ve güçlü cevap vererek, askeri araziye bırakmamalıydı. Ama Türk ordusunun ciddi bir direnişle karşılaşmadan Avaşin ve Zap civarlarına rahatça indirme yapması ve girmesi ciddi bir yetersizlikti. Bu nedenle çok sert eleştirilmişti. Gerillanın bir kaybı yaşanmamıştı. Aksine Türk ordusu kayıplar vermişti, helikopterleri darbe almıştı. Eleştirilen yön, yeterince direnişin gösterilmemesi ve düşmanın rahat bir biçimde Güney’e girmiş olmasına fırsat verilmesiydi. Savaşlarda, eğer söz konusu olan gerilla savaşı ise arazinin değerlendirilmesi belirleyicidir. Gerillanın mahkum ve hakim arazileri iyi seçerek buna göre yaklaşması gerekmektedir. Bir askeri güç, araziyi denetime almak ve darbe yememek istiyorsa, ilk başta bulunduğu alan üzerinde hakimiyet sağlayan stratejik yerleri denetimine almalıdır. Ama stratejik, hakim zirveler tutulmazsa, o zaman mahkum arazide kalır ki karşıt güçler istediği zaman o alana girme fırsatını yakalayacaktır. Zağros’ta hakim araziye dayanma ve buna dayanarak alanı denetim altında tutma mantığı fazla gelişmemişti. Mesela, Kuro Jaro ve Şikefte Birindara’ya güç yerleştirilmemişti. Güçlerin önemli kısmı toplantıdayken arazinin hakim zirveleri tutulmamıştı. Bu yüksek yerler tutulmayınca Türk ordusu istediği zaman, istediği yere helikopterle indirme yapma imkanı bulabilirdi, zaten öyle de oldu. Daha sonra gelişen Çarçela operasyonunda da aynı durum söz konusudur. 300 civarında güç bulunmasına rağmen Çarçella’nın hakim yerleri tutulmamıştı. Oysa etkili eylemselliklerin geliştirilmesi için Botan’da edinilen tecrübeye dayanılarak Zagros’ta da hareketli tabur kurulmuştu. Hareketli tabur, etkili eylem ve etkili savaş gücünden oluşuyordu. Bu taburun yanında başka güçler de Çarçella’da bulunmaktaydı.
Ancak yönetim ne kapıları ne de Çarçella’nın stratejik noktalarını tutmuştu. Mevzilenme savaş mantığına aykırı yapılmıştı. Çünkü savaşı savaşın kuralına göre yürütmek gerekmektedir. 300 kişilik bir güç bir yerde bir araya getiriliyorsa, bu gücün güvenlik tedbirlerini en üst düzeyde almak bir zorunluluktur. Gücün mahkum arazide olması, büyük darbeler yemesine neden olabilir. Ama hakim araziler tutulursa, kapılar, geçitler ve yollar denetim altına alınırsa, o askeri güçten habersiz tek bir kuş dahi uçamaz. Burada da gün boyu çatışma yaşandı ve güçlerimiz akşam çekildiler. Herhangi bir kaybımız olmadı. Fakat bu çatışmada değerli bir takım komutanı olan Gundıkê Remolu Sekvan (Mahmut İlhan) arkadaş kolundan yaralanmıştı. Botan’ın Zagros’a düzenlemesi yapılınca, Sekvan arkadaş da Botan’la beraber destek sunar diye gönderilmişti. Çok iyi bir savaşçıydı. Çarçela gücü geri çekilirken, yaralı diye onu bir kaya oyuğuna gizleyip gitmişler. Düşman geri çekilirken, onu görmüş ve esir almıştı. Televizyonlarda “yaralı teröristi yakaladık ve insancıl davranarak, tedavisini yaptık” diye övünerek görüntüleri hala verilmektedir. Ama akibeti hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir. Halbuki yaralı bir biçimde esir aldıkları bu arkadaşı direnip bilgi vermediği için kurşuna dizdiler. Türk devleti bu gerçeği gizlemektedir.
Ancak yakalanma anını TV’lerde gösterdiler. Peki, şimdi sormak gerekiyor; o zaman yakaladığınız ve görüntülerini TV’lere verdiğiniz kişi nerededir? Yoktur, çünkü bazen TV programlarına katılan emekli Albay Erdal Sarızeybek adındaki tabur komutanı tarafından kurşuna dizilmiştir. Bu kişi olayı pişkin bir biçimde anlatırken, bu arkadaşa ne yaptığını anlatmıyor. Bu arkadaş, çok değerli bir takım komutanıydı, gözü pek bir savaşçıydı. Esir düşünce de Apocu ruhla direnerek şehitler kervanına katıldı. Gerilla güçlerimiz ve Türk ordusu arasındaki çatışma süreci Ağustos ortalarına kadar oldukça çekişmeli geçti. Çünkü yıl ortalarına kadar kimin kazanacağı belli değildi. Her iki taraf da kazanmak için var güçleriyle direnmeye çalışıyordu. Ağustos ortalarına kadar da daha net bir durum ortaya çıkmamıştı. Bu döneme kadar PKK de, Türk ordusu da inisiyatifi ele geçirmek için yoğun çaba harcıyordu. Botan, Zağros, Mardin, GAP, Amed, Serhat, Dersim, Erzurum ve Garzan eyaletlerinde Ağustos ayına kadar ibrenin hangi yöne kayacağı çok net değildi. Ama Ağustos ayından sonra Türk ordusu temel bazı alanlarda etkinlik sağlamayı başardı. Haftanin dışında hemen hemen girmediği alan yoktu. Haftanin’e girmeyi göze alamadı. Birkaç kez denemişti, direniş ve çatışmalardan sonra darbe yiyerek geri çekilmişti. Kaldı ki Botan’dan göçertilen halk da orada bulunuyordu. Belli bir zaman diliminde kendim de bu alanda bulundum. Eğer düşürmek amacıyla Türk ordusu girmeyi deneseydi, diğer alanlardaki gibi gerilla taktikleriyle direnme ve düşmanı alana bırakma değil, hiç bırakmamak için keskin bir direnişi geliştirme kararlılığımız vardı. Belki de bunu bilen devlet Haftanin alanına girmeyi göze alamadı.
Daha sonra 1995 yılının baharında, buradaki halkımız KDP ve BM’nin dayatmaları sonucu sivil alana gitmek zorunda kaldılar. Çünkü BM, “Haftanin’de kalırsanız size sahip çıkamayız, size gıda desteğini yapmayacağız” demişti. Bunun üzerine binlerce kadın, çocuk, yaşlı yürüyerek, ovaya doğru yola çıktı. Halk Haftanin’de gerilla sahasında bulunduğu süre içerisinde, gerilla güçlerimiz tarafından oldukça iyi korundu. Bütün bu nedenlerden dolayı Haftanin, Türk devleti açısından oldukça zorlu bir yerdi, girmeyi göze alamıyordu. Türk ordusu bu dönemde Haftanin dışındaki bütün alanlara girmişti. Bu doğru, ama hiçbir yere rahat girememiştir. Çok yoğun direnişlerle karşılaşarak ve çatışarak girmiştir. Mesela Bestler’e 45 günde ancak girebilmiştir. Çeşitli biçimlerde teşebbüs etmiş, vurulmuş, geri çekilmiş, tekrar yönelmiş, bu sefer ormanları yakmış, bir ara yarısına kadar gelebilmiş ama tekrar çıkarılmıştır. Böyle çeşitli düzeylerde gerçekleştirdiği yönelimler sonucunda Bestler’e girişi tam 45 gün sürmüştür. Kuzey’in diğer alanlarında da benzer durumlar yaşanmıştır. Fakat Türk ordusu bu kez de alan hakimiyetini kurma mantığı üzerinden hareket ettiği için, girdiği yerden çıkmamıştır. Girdiği alanda en hakim tepeye teknik desteğinde askeri taburlar yerleştirmiştir. Bu taktikle Kürdistan’ı boydan boya işgal edince en fazla Serhat güçleri zorlanmıştır. Bilindiği gibi Serhat arazisi çıplak yaylalardan oluşuyor. Yüksek ve stratejik tepelere sabit konumlanınca, güçler yaylalarda uluorta yerde kaldılar. Tank ve diğer teknik unsurlar da devreye konulunca Serhat güçleri önemli darbeler aldı. Türk ordusu bu dönemde dört etkeni iyi kullanarak inisiyatifi eline geçirmek istiyordu.
Birincisi, stratejik alanları büyük güçlerle sabit tutarak, arazide hakimiyet geliştirme taktiğidir. İkincisi, savaş tekniğini ve özellikle termal kameraların monte edildiği tankları çok yoğun kullanarak, karakollarını gerilla saldırıları karşısında savunmaya alırken, kobra helikopterlerinin desteğiyle her yerde aktif olmayı öngörüyordu. Üçüncüsü, alanı tümden insansızlaştırarak, vahşi yöntemlerin kullanılması ve her komutana insanları infaz etme yetkisi dahil sınırsız inisiyatif vererek, sıkı bir baskı ve denetimle yoğun bir ambargoyu uygulamasıydı. Dördüncüsü de, şehir ve ovalarda JİTEM ve Hizbillaha tam insiyatif vererek sivil tabanımıza karşı acımasız eylemlerin geliştirilmesidir. Türk ordusunun bu taktiklerle belirli oranda gerillayı zorladığı bir gerçektir. Ancak amacına ulaşamamıştır. Çünkü gerilla tasfiye olmadı, bu topraklarda varlığını sürdürdü. Ayrıca gerilla güçlerimiz yeni alanlara açılımı geliştirdi, kendine değişik olanaklar yaratmaya çalıştı. Artık Türk askeri ve gerilla arazide içiçe kalıyordu. Bu nedenle belirli yerlerde gerillanın gündüz hareket etmesi sınırlanmıştı. Yine bazı yerlerde daha sonra ciddi anlamda erzak sorunlarına yol açacak düzeyde alt yapının tahribatı yaşanmıştı. Kürdistan’ın tüm bölgelerinde çok şiddetli çatışmalar yaşandı. Bazı birliklerimiz haftalarca süren çatışmalara girdiler. Bazen aynı anda yüzlerce kilometre genişlikteki bir araziye yayılmış kapsamlı çatışmalar yaşandı. Türk devleti, devlet olmaktan kaynaklanan bütün imkanlarını Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek amacıyla seferber etmişti. Türk devleti tasfiye etme savaşını sürdürürken, gerektiğinde hiçbir kural ve kaydeye uymadı. Bu durum Kürdistan toplumsal yapısında ağır yaralar açtı. Gerillada da önemli bir yıpranma yaşandı.
Ancak gerilla yenilmedi, ciddi bir direniş savaşını sergiledi. 1994 yılı için yaptığı planlama hedeflerine de ulaşamadı. Yine gerillanın direniş pozisyonunda olması ve kapsamlı imha operasyonunu sonuçsuz bırakması da bir sonuçtur. Kısacası bu dönemin kazananı yoktur. Ama bu savaşta karşılıklı bir yıpranmanın yaşandığı da bir gerçektir. Bazıları 1994 yılını bir tür yıkım yılı gibi göstermek istedi ama gerçeği öyle değildir. 1994 yılı kapsamlı bir savaş yılıdır. Eğer sonuçları doğru değerlendirilseydi, gerillanın toparlanıp yeni atılımları yapabilmesinin koşulları zayıf değildi. Tersine direniş ile kendini korumuş gerilla güçleri 1995 yılında yeni açılımlara yönelebilirdi. Ama 1994 yılında yaşanan tahribatların ve onun ortaya çıkardığı sonuçların doğru değerlendirilememesi 1995 pratik yılını sorunlu hale getirmiştir.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER