BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (76.BÖLÜM)
ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜNDE BÜYÜK ZAFERİ ENGELLEYEN NEDENLER
Taktik Komuta Haline Gelememenin Nedenleri;
“Savaşın yarısı yoğunlaşmadır” diye bir belirleme vardır. Komutamızda yoğunlaşma çok azdır. Kişi duyguları ile hareket edip, çok fazla yoğunlaşmıyor, yoğunlaşmayınca da derinlik gelişmiyor ve böylece sonuç alınmıyor. Bu nedenle en kapsamlı savaş planlarımız bile -derinlik, olgunluk, sabır, metanet olmadığı için- yüzeysel kalmış ve istenilen sonucu alamamıştır. Buna karşın bireysel ve grupsal eylemler hep başarılı olmuştur. Apocu eylemci bir grup, gittiği yerde genellikle başarı kazanır. Düşmanın bir hedefine saldırdığında kesin sonuç alır, ama bir alay ya da tugay bir araya gelir de uzun vadeli bir plan yapmaya kalkışırsa, orada sonuç alması şüpheli olur. Çünkü büyük başarılar sabır, ısrar, inat ve ölçü ister, yani daha örgütlü, daha incelikli ele alınmayı gerektirir. Komutamız bunları derinlikli yapmaz, duygularıyla hareket eder, böylece sonuç almaktan uzak kalır. “Biji Serok Apo” sloganını attığında hiç kimse onu durduramaz, mutlak hedefe ulaşır. Ya şehit düşecektir, ya da hedefe varıp, imha edecektir. Militanda bu tutku vardır, zafer ruhu ve fedai ruh fazlasıyla mevcuttur, ama zafer getirecek tarzı yoktur. Üzerinde yoğunlaştığı tarz zafer tarzı değildir. Filistinlilerde de benzer bir durum söz konusudur.
1945’lerden sonra Kudüs üzerinde çarpışırlarken, Yahudi birliklerine göre Filistin birliklerinin avantajları daha fazlaydı. Silah ve güç bakımından daha üstündüler. Kendi topraklarında bulunmanın avantajına da sahiptiler. İslamiyet adına, Filistin halkı adına, Kudüs’ü kurtarma adına, savaşta fedai bir ruh da vardı. Savaş araçları, insanları ve fedai ruh bulunmaktaydı. Bunun karşısında Yahudi birliklerinin olanakları kıttı. Silah ve savaşçı bulmakta zorlanmaktaydılar. Manevra alanları çok dardı. Çevrede bulunan bütün devletler onlara karşıydılar. Hatta ilk başlarda ABD resmi yardımda bulunmuyordu. Bu nedenle İsraillilerin koşulları daha zordu, Filistinlilerin koşulları ise oldukça gelişkindi. Sonuçta Filistinliler savaşı kazanamamışlardır. Nedeni Filistinlilerin hisleriyle, plansız ve taktiksiz savaşıyor olmaları ve savaşa kaba yaklaşmalarıdır. En önemlisi de disiplinli olmamalarıdır. Bir savaşta disiplin olmadan kazanmak mümkün değildir. Bir orduda her şey disiplinle başlar, disiplinle biter. Filistinlilerde disiplin zayıftır. Bu durum halen devam etmektedir. Planlı, örgütlü ve sabırlı hareket etme yönleri zayıftır. Zira gelişkin kişilikleri, radikal ve çok başarılı eylem yapanları da vardır. Geçmiş tarihlerde kahramanlıkları çoktur. Ruh bakımından ileridirler. Kendi ülkeleri için kendilerini feda edebilecek durumdadırlar. Ama savaş tarzları zafer tarzı değildir. Bu konuda Filistinlilerden biraz daha ileriyiz. Onlardan eğitim aldık, eğitimlerinden oldukça yararlandık.
Fakat Kürt toplumu karakteristik olarak bazı örgütsel yanları itibariyle onlardan daha gelişkindir. Kastettiğimiz ruhsal düzeyde karşılaştırma değildir. Çünkü Filistin halkı ile Kürdistan halkını karşılaştırmak pek uygun olmayacaktır. Örgütsel karakterleri bakımından Kürtler, Filistinlilere göre biraz daha disipline yatkındırlar. Keyfiyet Kürt toplumunda da vardır ama Filistin toplumunda daha fazladır. Ancak zafer tarzı ikisinde de yoktur. Her ikisinin de tarzı zafer tarzı değildir. Her iki toplumda da zaferi engelleyen temel anlayış toplum sinesindeki bu gizli psikolojidir. Sabırlı olmayan, yoğunlaşmayan, kestirmeci ruh halinin dışa yansımasıdır. Özgüven zayıflığı vardır. Bu nedenle tasarladığı planlamaya çok güvenmez. Sürekli başkasının yapabileceğini düşünür, ondan bekler. Oluşan toplumsal psikoloji böyledir. Bütün iyi meziyetlere ve çok güçlü insani özelliklere rağmen PKK’deki komutalaşma düzeyi zafer komutalaşmasına dönüşmemiştir. Çok cesaretli, çok güçlü komutanlıklar çıkmıştır ama zafer komutanlıkları çıkmamıştır. Bunda Kürt toplumsal özelliklerinin etkisi yüksektir. Mücadele süreci boyunca bu konuda hep iç çatışma yaşanmıştır. İki çizgi adeta at başı birbiri ile mücadele halinde olmuştur. Kürdistan’da direniş çizgisi ile teslimiyet çizgisi sürekli bir savaş halinde mücadele etmiştir. Bununla birlikte tarih boyunca direniş çizgisi içerisinde de iki ayrı anlayış sürekli çarpışmıştır.
Kişilikte ve komutada kendini aşmış, zafer tarzını yakalamış, engel tanımaz bir yürüyüşe sahip, her türlü şart ve koşul altında adeta yoktan var edebilen, kıt olanaklarla büyük gelişmeler yaratan zafer tarzı Önderlik başta olmak üzere Kemal, Hayri, Mazlum, Ferhat, Agit, Berivan ve Beritan gibi kadrolarda bir tarzdır. Maalesef bizlerde klasik Kürt toplumsal psikolojisinde ısrar etme, ya da onun etkisini tümden aşamama durumu gelişmiştir. “Acaba yapabilir miyiz, bu gücü ve kudreti gösterebilir miyiz?” kaygısıyla hareket edilmiştir. “Başkaları gelip bunu yapamaz mı?” şeklinde bir duruş sergileyen, kendine yeterince rol atfetmeyen, kendini hep ikinci, üçüncü sırada gören bir kadro duruşudur söz konusu olan. Hep kendi dışındaki olgulara rol atfeden, ama kendini işin merkezi ve sahibi haline getirip zafer yürüyüşünü bir türlü geliştiremeyen, bu konudaki çabalarına, fedakarlıklarına rağmen bunu yapamayan duruş sürekli kendini göstermiştir. Aslında kadro ile Önderlik arasındaki mücadelenin temel halkası budur. Önderlik sürekli kadroyu toplumun ve kapitalist egemen sistemin yarattığı özelliklerin etkisinden kurtarma, isyancı, bağımsız, zafer kişiliğine dönüştürme mücadelesini vermiştir.
Kadro ise eski toplumsal özelliklerin ağır etkisini yaşayarak, geri kişilik duruşunda adeta ısrar etmiştir. Önderlik ile kadrolar arasındaki mücadele bundan kaynaklıdır. Önderliğin yüzlerce cilt çözümlemelerle çözmek istediği kördüğüm burasıdır. Önderliğin tüm çabası, kendini aşmış kişiliği yaratmaya dairdir, toplum içindeki en zayıf kişilikten başlayarak bunu yapmak istemiştir. Önderlik felsefesinde zayıflığı güce dönüştürme ilkesi olduğu için bıkmadan, usanmadan, yorulmadan sürekli bir biçimde bunun mücadelesini vermiştir. Bu nedenle sıradan bir köylüden çok güçlü komutanlar, cesaretli yüzlerce insanı yönetecek kişiler çıkarmıştır. Önderliğin toplum içerisinde en zayıf konumda tutulan kadını yücelterek Zilanlar, Berivanlar, Zelaller, Beritanlar, Şilanlar, Viyanlar, Sorxwinler, Nucanlar, Nudalar ve Yıldızlar düzeyine çıkarmasının altında bu gerçeklik yatmaktadır. Kadını güç yapma, gerçek zafer gücüne dönüştürme tutkusunun kaynağı ideolojik felsefi inanç bütünlüğüdür. Önderlik felsefesinde bu inanç düzeyi olmasaydı güçlü direnişler de gelişemezdi. Önderlik bu kördüğümü çözmek ve klasik Kürt erkeği ve kadınını değiştirmek için, kadını bir güç olarak gördü. Zayıf Kürt kişiliğini dönüştürmek için özgür Kürt kadınını geliştirmek, iradeleştirmek istedi. Kadın gerçekliğini tarihsel-toplumsal özellikleriyle çözümleyen Önderlik, özgür kadını hem kadın cinsini kölelikten çıkaracak, hem de erkeği dönüştürebilecek bir güç olarak değerlendirdi.
Parti Önderliği klasik erkeği dönüştürmenin zorluklarına karşın kadın özgürlük mücadelesi yoluyla erkeği de dönüştürmeyi esas almıştır. Hareket içerisinde cins mücadelesini başlatması ve cins mücadelesinde erkek egemenlikli sisteme karşı zayıf konumda olan kadından yana çıkarak dengeyi sağlaması bu nedenledir. Önderlik, kişilikte değişim-dönüşüm yapmak için kadın yapısını cins mücadelesine ısrarla teşvik etmiş, erkek egemenlikli sisteme karşı mücadele sahibi olmayan bir kadın militanı militan saymamıştır. Kadın kurtuluş çizgisi temelinde Önderliğin gündemimize koyduğu bu tarz bir iç mücadele kuşkusuz ciddi gelişmeler yaratmış ve önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Kürt toplumunun sosyal bir devrimi yaşaması ve kadının toplumda yetkin bir iradi güç haline gelmesiyle, Kürt erkeğinde de önemli dönüşümler sağlanmıştır. Parti saflarında yaşanan bu değişim, kendisini topluma yansıtmış ve devrimsel düzeyde gelişmeler yaratmıştır. PKK’nin büyük direniş gerçeğine rağmen ihanetlerin olması ve yer yer düşkünlüklerin gelişmesinin derin bir toplumsal arka planı vardır. Bu anlamda kişilikleri değiştirmek, dönüştürmek ve yüce amaçlarla bütünleştirmek kolay bir iş değildir. Bu yapılırken, bazıları olumlu anlamda netleşip yaşamını halkın hizmetine adarken, bazıları da gerçeklikleri görüp, ürkme ve kırılmayı yaşayarak ihanete gitmiştir.
Özgür insanı, güçlü militanı yaratma mücadelesi bir netleşme mücadelesidir. Netleşme yaşanırken, hepsi yüzde yüz olumlu anlamda netleşmez. Bazıları da toplumun düşkünleşmiş, dönüşemeyen gerçeğini dışa vurarak, basiretsizliği itibariyle netleşmeye kavuşturulur. Yüzlerce defa kendisini dayatan bozgunculuklara rağmen ısrarlı ve kararlı bir biçimde zayıfı güçlendirme tutumunda ısrar etme olmasaydı bu kişiliği şekillendirmek mümkün olamazdı. Önderliğin, “ben zayıf insanları, düşmüş insanları kaldırmaktan ve onları güçlendirmeden zevk alıyorum” demesinin anlamı budur. Komutada yaşanan anlayışın Kürt toplumundaki bu psikoloji ile çok yakından bağlantılı olduğu açıktır. Cücelikten yüceleşmenin eşiğine getirilmiş, çok anlamlı meziyetlere sahip kılınmış kişiliğin zafer komutası olma noktasında tereddütlü duruşu sergilemesinin bu gibi nedenlere dayandığını belirtmek mümkündür. “Kendini vermemiştir, çalışmamıştır” yaklaşımıyla bu paradoks izah edilemez. Şahsen şimdiye kadar birçok vesile ile kamuoyuna yaptığım açık konuşmalarda ve 27 Kasım 1998 yılında partinin kuruluş yıldönümü vesilesiyle Önderliğin de katıldığı bir panelde konuştuğum gibi, mücadelede oportünistlik yapmış değilim. Hiçbir zaman oportünist bir pozisyonu yaşamadım. Elimden geleni yaptığımı, çaba gösterdiğimi belirtebilirim. Ama zafer komutasına ulaşma durumum olmamıştır. Bu yaklaşımda dürüstlük ve kendini verme sonuna kadar vardır. Ama bir de kişiyi geri çeken, zafer duruşundan alıkoyan toplumdaki sosyal ve psikolojik özelliklerin yansıması da mevcuttur.
Kürt toplumundaki klasik savaş tarzı, anlayışı, psikolojisi ağır bir biçimde sürekli etkileyen bir yan olmuştur. Bu sebeple iki ayrı çelişkiden bahsetmek gerekiyor. Birincisi, Önderliğin militanlık çizgisi ile bizim çizgimizin yani doğru komutanlık çizgisiyle kendi çizgimizin çarpışmasıdır. İkincisi ise esasen ilkinin de altında yatan bir özellik olarak Önderliğin öngördüğü mücadele ve savaş çizgisi ile Kürt toplumunda var olan klasik isyan özelliklerinin birbiriyle çatışmasıdır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER