BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (89.BÖLÜM)
MEŞRU SAVUNMA STRATEJİSİ
Paradigmasal Değişim Ve Meşru Savunma Stratejisi;
Devlet var olduğu müddetçe toplumda ayrılıklar olacaktır, gerçek anlamda bir eşitlik ve özgürlük olmayacaktır. İnsanlık, tarih içerisinde esas olarak iki temel devrimsel süreci yaşamıştır: Birincisi; Mezopotamya zemininde Zağros eteklerinde yaşanan neolitik devrim, ikincisinin de Avrupa zeminindeki sanayi devrimi olduğu bilinmektedir. Her iki devrim de yeryüzünde yeni çığırlar açmış ve insanlık uygarlığının temelini oluşturmuştur. Günümüzde ise insan toplumunun geldiği düzey itibariyle yeni bir devrimin kendini zorunlu olarak dayattığı açıkça görülmektedir. Üçüncü devrim, bilim teknik üzerinden demokratik uygarlık çağı olarak ifade edilebilecek niteliklere sahip bir devrimsel süreçtir. Yaşanan kapitalist kaosa, doğru mücadele yöntemleriyle yaklaşılması durumunda, uygarlığın ilk çıktığı coğrafya olan Mezopotamya’da bu devrimsel gerçekleşmenin yaşanma koşulları çok daha fazladır. Bu noktada Önder Apo’nun bu devrimsel çıkışı formüle eden yeni paradigması büyük bir önem taşımaktadır. Önderlik, eski paradigmanın artık iflas ettiğini, iflas eden paradigma üzerinden yeni bir çağın geliştiğini, bu nedenle eski dogmalarla hareket edilemeyeceğini, eskinin doğru bilinen birçok dogmasının bugün yanlışlığının açığa çıktığını örneklerle açıklığa kavuşturmuştur. İnsanlığın özgürlük arayışı ve kaosu aşma mücadelesinin sürdüğü, sermaye-emek çelişkisinin bu dönemde de var olacağı ama proletarya diktatörlüğü ile insanlığa özgürlük ve demokrasi getirilemeyeceği, gerçek sosyalizmin böyle yaşatılamayacağını derinlikli çözümlemelerle ifade etmiştir.
Devlet var oldukça insanlar arasındaki farklılıkların aşılamayacağını, gerçek anlamda özgürlüğün, eşitliğin ve demokratik sistemin gelişmesi için öncelikle devlet aygıtı ve hiyerarşik sistemden kurtulmak gerektiğini belirtmiştir. Bu anlamda demokratik toplumcu bir bakış açısı ile yaklaşılarak devleti aşan bir sistemin geliştirilmesiyle demokratik konfederal sistemin gerçek anlamda eşitlik, özgürlük ve demokratik bir düzeni inşa edebileceğini somutlaştırmıştır. Yeni paradigmasının devrimsel özünü üç temel ayağa oturtmuştur: Demokratik devrim, ekolojik devrim ve kadın devrimi biçiminde somutlaştırarak, çağdaş demokratik çizgiyi netleştirmiştir. Aynı biçimde toplumsal mücadele yöntem ve araçlarına ilişkin artık eski bakış açısı aşılmıştır. Bu nedenle yeni dönemde gelişen toplumsal düzeye göre uygun bir mücadele stratejisini geliştirmek başarı için kesinlikle gereklidir. Dolayısıyla doğru, isabetli, sonuç alıcı bir yöntem geliştirilmeden, ezilen toplumların ve halkların mücadelelerinde ilerlemeyi sağlamak, başarıyı geliştirmek mümkün olmayacaktır. Beş bin yıllık devlet sistemine karşı alternatif olarak gelişecek olan demokratik konfederal sistemin bir öz savunmaya ihtiyacı olacağı muhakkaktır. Konfederalsistem gücünü demokrasiden alır. Dayandığı demokratik toplumdan alır. Demokratik toplum geliştirdiği sistem içerisinde öz savunmaya önemli bir yer vermekle savunma sistemini etkili kılar. Devlet sistemine yeni ve alternatif demokratik sistem olarak ortaya çıkan demokratik konfederal sistem daha ilk adımında öz savunma imkanlarına sahip olmazsa gelişimini sürdürmesi ve güç olması söz konusu olamaz. Bu nedenle çağdaş demokratik uygarlığın en temel ilkelerinden birisi, meşru savunma ilkesidir.
Çünkü özgür demokratik yaşam savunulmadan çağdaş demokratik uygarlığın yaşam bulması da mümkün olmayacaktır. Bu yüzden meşru savunma ilkesine dayanan demokratik toplum düzeni kendini bütün saldırılara karşı savunmak durumundadır. Toplumsal yaşamın bütün alanlarında demokratik yapılanma gücüne dayanarak, bu öz savunmasını geliştirmesi gereken konfederal sistem nasıl ki demokratik komünalizmi doğal topluma dayandırıyorsa, onun öz savunmasını da bu sistemin doğal bir parçası olarak ele almak durumundadır. Bilimsel-teknolojik devrimin toplumsal sonuçları uygun zihniyet yapılanmasıyla buluşursa, insanlığa hiçbir dönemde olmadığı kadar özgürlük, eşitlik, adalet sunabilecek büyük imkanlara sahiptir. Fakat temel çelişki de burada ortaya çıkmaktadır. Bilim ve teknoloji insanlığın hizmetine sunulmak yerine tekelci egemenlerin kar, savaş, sömürü ve yayılması temelinde kullanılmaktadır. Binlerce yılın egemenlikçi zihniyeti değişmiş değildir. Toplum bu zihniyet yapılanmasından alabildiğine etkilenmiş ve adeta kendi adına düşünemez, karar alamaz, hareket edemez hale getirilmiştir. Bu nedenle azgın sömürüye, çevre tahribatına, kadın katliamına ve bir bütün olarak toplumun çürütülmesine karşı her zamankinden daha büyük bir direniş içerisinde olmak gerekiyor. Devlet mantığıyla bu gidişata dur demek, tedbir almak ve bu anlayışla direnmek, sorunu çözmek bir yana daha da kaotik hale gelmesine hizmet eder. Aynı şekilde savaş mantığının da değişmesi zorunludur. Çünkü toplumu ve değerlerini koruyacak bir savunma anlayışı dışında savaşın her türü, egemenlerin başvurduğu yöntemlerdir. Hem teknik hem de zihniyet düzeyinde yaşanan değişimler savaş stratejilerinde de değişimler yaratmıştır. Savaş, silahla yürütülen bir faaliyettir. Teknolojik devrim savaş silahlarında da büyük değişimlere yol açmış, eski savaş taktik ve stratejileri de alt-üst olmuştur.
Özellikle konvansiyonel silahlara göre yürütülen taktik ve stratejiler artık yetersiz kalmaktadır. Biz bunu pratikte gördük ve yaşadık. Bir dönem, düşmanın araziye hakimiyet taktiği karşısında biz de araziye dayalı gerilla taktiğini esas aldık. Bu temelde 1997 yılında bazı sonuçlar da elde ettik. 1998 yılında da aynı taktikle yaklaşmaya çalıştık. Düşmanın önünü kesmeye ve tuzaklar kurmaya çalıştık. Düşman gelip bu tuzaklara girdi, tıkandı. Arazi üzerindeki hakimiyeti daraldı. Fakat daha sonra ne yaptı? Hemen tekniğe başvurdu ve tekniğini geliştirdi. Amerika’dan skorsky helikopterlerini aldı. Belki çok masraf yaptı ama artık karadan değil, havadan geliş olanaklarına kavuştu. Eskiden Türkiye’de uçar birlikler yoktu. Belli sayıda helikopterleri vardı ama öyle yüz tane helikopterin filo halinde kalkıp, on binlerce askeri havadan başka bir yere taşıması durumu söz konusu değildi. Bu, teknik bir imkanın sonucudur. Sonuç itibariyle bizim araziye dayalı savaş taktiğimiz üzerinde büyük bir etki yarattı. Böylesi pratik örneklerden de anlaşılacağı gibi kullanılan tekniğin savaşı ve savaş taktiklerini etkilediğini göz ardı edemeyiz. Elbette mücadele stratejimizde yaşanan değişimleri sadece teknik gelişmelere bağlamak yanlış olur. Fakat teknik gelişmeyi de göz ardı etmeyen, buna da yanıt oluşturabilen bir mücadele stratejisi gündemimize girmiştir. Geçmiş yıllarda devrim teorileri üzerine yapılan tartışmalarda mücadelenin silahlı veya silahsız olması temel bir tartışma konusu durumundaydı. Günümüzde de bu tür tartışmalar dünyanın bir çok yerinde yürütülmektedir. Birçok Latin Amerika ülkesinde, yine Afrika’nın kimi bölgelerinde gerilla mücadeleleri halen sürdürülmektedir. Afganistan’da da gerilla tarzı olmasa da bir silahlı direniş süreci yaşanmaktadır. Kürdistan’da da gerilla mücadelesi vardır. Fakat stratejilerde farklılıklar söz konusudur. Gerilla mücadelesinin yürütüldüğü ülkelerde uzun süreli halk savaşıstratejisine göre hareket ediliyor.
Fakat bu strateji artık aşılmış bir stratejidir. Peki, bu durumda ezilen toplumlar ve halklar sömürgeciliğe, zorbalığa, büyük ordulara karşı nasıl mücadele edecekler? Bu önemli bir sorundur. Bilim teknik devriminin yarattığı muazzam teknolojik gelişme ve Reel sosyalizmin yıkılışının yarattığı şok edici etkiler altında şaşkına dönen bazı sol ve komünist kesimler, ezilenlerin mücadelesinde artık silahlı mücadele döneminin kapandığınısavunarak, kapitalistsisteme teslim olmayı meşrulaştıran teoriler geliştirdiler. Buna dayanarak kapitalist düzene teslim olan ve çeşitli saplantıları yaşayan birçok çevrenin olduğu bilinmektedir. Dünya çapında sol hareketler için tasfiye sürecinin hızlandırılmasınısağlayan en önemli yaklaşımlardan birisi bu sağ teslimiyetçi tasfiyeci anlayış olmuştur. Buna karşı gelişen diğer bir anlayış da reel sosyalizmin çözülüşünü sadece yanlış uygulamalara bağlayarak, reel sosyalist dogmaları savunmaya devam eden sol dogmatik anlayış olmuştur.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER