BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (20.BÖLÜM)
PKK DİRENİŞİ
İdeolojik Grup Dönemi Ve Kürdistan’a Dönüş;
Kürdistan’da yürütülen sömürgeci asimilasyon sonucu Kürt halkının giderek erimeye yüz tuttuğu karanlık bir ortamda devrimci bir grubun faaliyetlere başlaması kolay olmamıştır. Dönemin baskıcı ve inkar politikalarının üst boyuta çıktığı koşullarda bu grubun esas aldığı düşünce çok radikal boyutlara sahiptir. Kürdistan’ın sömürge altında bulunan bir ülke olduğunun, bu işgali parçalamanın tek yönteminin direniş mücadelesinden geçtiğinin tespiti yapılmıştır. Yine Türkiye devriminin geleceğinin de Kürdistan devrimine bağlı olduğu, Kürdistan’da ulusal kurtuluş hareketiyle demokratik devrim gelişmeden, Türkiye’de sosyalist bir devrimin gerçekleşmesinin çok zor olduğu konusunda düşünce birliği gelişmiştir. Bu düşünce belli düzeyde üniversite gençliği arasında tartışmaya açılmıştır. İdeolojik grup faaliyetleri başta tek tek ilişki, daha sonra da dar bir grup ilişkisi biçiminde zor koşullar altında başlatılmıştır. Grubun giderek belli bir faaliyet düzeyine ulaşması ve kendisiyle diğer siyasi gruplar arasına kesin çizgiler koymasıyla beraber Türk solunun bazı kesimleri ile milliyetçi reformist Kürt grupları antipropaganda yapmaya yönelmiştir. Bağımsızlıkçı düşünce ve çizgiye kapalı oldukları için Önder Apo’nun Kürdistan için geliştirdiği düşünceler onları korkutmuştur. Türk solunun bazı kesimleri egemen ulus kişiliğinin şekillendirdiği anlayışla bunu yaparken, milliyetçi reformist Kürt grupları da Kürdistan’daki egemen feodal işbirlikçiliğin etkisi ve teslimiyetçi bakış açısından kaynaklı bu yaklaşımı geliştirmişlerdir. Grup giderek üniversite çevresinde adından söz ettirmeye ve genişlemeye başlamıştır.
Yeni bakış açısının yarattığı heyecan ve güçlendirdiği umutla diğer devrimci ve sol hareketlerden farklılığı belirginlik kazanmıştır. Önder Apo aynı zamanda ADYÖD (Ankara Devrimci Yüksek Öğrenim Derneği) başkanıdır. Bir taraftan Türkiye’de devrimci gençlik hareketinin toparlanması için büyük bir çaba sergilerken, diğer bir taraftan da kendi öz grubunu giderek yoğunlaştırma faaliyetlerine ağırlık vermiştir. Aynı dönemde “Kürt siyaseti” yürüttüğünü iddia eden, feodal üst tabakaya mensup kişilerin de içinde yer aldığı reformist Kürt grupları, düzeni zorlamadan, legal zeminleri kullanarak, düzenle bağlarını koparmadan Kürtçülük yapma politikası tarzında bir çizgi izlemişlerdir. Bu reformist gruplar aynı zamanda Güney’deki hareketlerden de destek görmektedirler. Anlaşılacağı üzere imkan konusunda büyük avantajlara sahiptirler. Reformist Kürt gruplarının aksine Önder Apo etrafında örgütlenen grup büyük imkansızlıklar içerisindedir. Buna rağmen örgütsel oluşumunu aksatmaz. Hem ekonomik koşullar hem de diğer bütün koşullar bakımından sıfırdan başlayan, dolayısıyla büyük zorluklarla boğuşarak kendisini var edebilen bir grup olarak şekillenmiştir. Grupsal oluşumun ilk dönemlerinde başta Haki Karer yoldaş olmak üzere ilk çekirdek kadrolarının birçoğu inşaat vb işlerde çalışarak, kendi emekleriyle grup ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardır. Grup faaliyetlerini başka yerlere aktarmak için yapılan yolculuklardan, barınmaya kadar ciddi sorun ve sıkıntılar karşılarına çıkmıştır.
Büyük imkansızlıklarla boğuşa boğuşa grupsal faaliyetler ve çalışmalar başlatılmıştır. Bu dönemde sömürgeci devletin Kürt toplumuna dayattığı yok etme siyasetini kabul etmemek, buna karşı doğrudan mücadele etme zorunluluğu kendisini tüm yakıcılığıyla dayatmıştır. Buna karşı güçlü duruşun yolu düşünsel derinlik ve ideolojik yapılanmadan geçmektedir. Önder Apo bu gerçekliğin farkında olduğu için ilk faaliyet olarak ideolojik grubun güçlendirilmesine büyük bir önem vermiştir. Devrimci mücadelenin ön araştırmasını yapmak, teorisini oluşturmak ve doğru yöntemi uygulamak için aydın gençlik içerisinde ideolojik çalışmalar yapmıştır. Tüm bu çalışmalar başlangıç itibariyle Ankara merkezli yürütülmüştür. 1975-76’lara gelindiğinde grubun kat ettiği mesafe, halkın içerisinde bulunduğu konum ve düşmanın boğma girişimleri göz önünde bulundurulduğunda artık göreve yürümenin gerekliliği ve Ankara’da kalmanın anlamsızlığı ortaya çıkmıştır. Grup ilk oluşumunu gerçekleştirmiş, ikinci aşamaya yani açılıma mutlak surette ihtiyaç duymuştur. Mücadelenin Kürdistan’a kaydırılması, örgütsel ağın Kürdistan’da oturtulması ihtiyacı artık gelişmenin vazgeçilmez bir görevi durumuna gelmiştir. Bu hedef doğrultusunda bir takım arayışlara girme çalışmaları başlamıştır. Grup bir taraftan kendi faaliyetini ve açılım çalışmasını yürütürken, öbür taraftan Türkiye devrimci hareketinin ’71’ darbesiyle yaşadığı dağınıklığı toparlama çalışmasını yürütmektedir.
Yani Deniz, Mahir ve İbrahimlerin şehadeti ardından Türkiye sol hareketinde yaşanan dağınıklığın etkisini azaltmak, toparlayıcı bir rol oynamak ve grupsal faaliyetini beraber, iç içe yürütmek zorunda kalmıştır. Devletin özel harp politikaları, faşist grupların saldırıları ve devrimci dinamikleri dağıtma politikalarına karşı Önder Apo devletin bu konseptini boşa çıkarmak için devrimci bir ittifak geliştirme çalışmalarına girişmiştir. Çünkü bu saldırılara verilecek en güçlü yanıt devrimci gençliğin bütünselliğini geliştirerek güç olmaktır. Hem grup faaliyetleri, hem de toparlanmada belli bir düzey yakalandıktan sonra Türkiye sol hareketi ile ittifak veya ortak mücadele yürütme olanakları araştırılarak, tartışmaları yapılmıştır. Ancak Türkiye sol hareketinin anlayışında var olan milliyetçi şovenist etkilerden dolayı buna açık bir zemin bulunamamıştır. O zaman Türkiye sol hareketinin söylemi “gelin bize katılın. Önce sosyalizmi kuralım, Kürtlerin hakkını devrimden sonra verelim” tarzında olmuştur. Türk sol hareketi sürekli ulusal demokratik düzeyde ayrı bir örgütlenmeye karşı tutum sergilemiştir. Kürt ulusal özgürlük hareketinin ayrıca geliştirilmesine karşı ortak bir tavır içinde olmuşlardır. “En büyük devrimciler biziz, bu nedenle bizim dışımızda devrimci bir hareketin yaşaması ya da oluşması mümkün değildir” anlayışıyla hareket etmişlerdir. Bu yaklaşım üzerine bir grup olarak hareket etme tutumu daha fazla gelişmektedir ki grup içerisinde başta Haki ve Kemal arkadaşlar olmak üzere Türkiye kökenli devrimciler de bulunmaktadır.
Grup, Türkiye sol hareketinde anlayış birliği açısından olumlu bir yaklaşım görmemiştir. Kürdistan’da devrimci çalışma sürecine yönelen grup bu çerçevede reformist Kürt hareketleriyle ittifak arayışı çalışmalarına ağırlık vermiştir. Bu gruplara “Kürdistan’a gidelim, birlikte çalışma yürütelim, ortak amaç doğrultusunda ortak bir konsept oluşturalım” önerileriyle gidilmiştir. Bunlarda da ciddi bir yaklaşım gelişmediği gibi bu düşüncelerin çok tehlikeli olduğu, devletin duyması halinde hiçbir biçimde yaşam olanağı tanımayacağı, bu nedenle ortak bir ittifaka yanaşmayacaklarını belirtmişlerdir. Hatta kimileri daha da ileri giderek Önder Apo’ya “bu söylediklerini MİT duyarsa seni üç ayda duman eder, yaşatmaz, biz bu işte yokuz” derken başka bir grup da “bu söylediklerin Kürdistan halkı üze_rinde sallanan Demokles’in kılıcı gibidir. Çok tehlikelidir” demişlerdir. “Şeyh Sait iki jandarma öldürdü, Kürdistan’ın yarısı gitti, siz ordu kurup, karakol basarsanız, Kürdistan’ın geri kalan kısmı da ortadan kaldırılır” diyerek, silahlı mücadeleye ve onun hazırlıklarına karşı böylece kesin tavırlarını koy_muşlardır. Direniş çizgisinden ürken işbirlikçi reformist anlayışın teslimiyetçiliği ve çaresizliğinin derinliği bir kez daha görülmüştür. Bunun üzerine artık grubun önünde duran tek yol kendi imkanlarıyla Kürdistan’a yönelmektir. Grup bu temelde Kürdistan’a açılmıştır. Açılım Kürt reformist gruplarının ve Türk sol şoven tutumlarının eleştirisi temelinde olmuştur. Bundan sonra Türk solu ve Kürt reformist çevreler grubun dışlanması, teşhiri ve tecrit edilmesi için farklı politikalar geliştirmişlerdir. Adeta “Bize ne karışıyorsunuz. Biz düzen içinde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Mücadele ve direniş de nereden çıktı?” dercesine bir dışlama siyaseti izlemişlerdir. Apocu hareket bunun karşısında yoğun bir ideolojik mücadele yürütme temelinde Kürdistan’da zemin yaratmıştır. Teslimiyetçi gruplara karşı geliştirilen ideolojik mücadele ile Kürdistan’da kendisine yer açabilmiştir. Kürdistan’da artık Apocular olarak tanımlanacak hareketin Kürdistan’a açılım özelliklerine de bazı vurgular yapmakta fayda vardır.
Kürdistan’da devrimci mücadeleyi başlatmak öyle kolay olmamıştır. Her şeyden önce kadroyu Kürdistan gibi çoraklaştırılmış bir yerde mücadelenin zaferine inandırmak, kadroyu göndermek ve yerleştirmek başlı başına büyük bir azim ve çabayla olabilmiştir. Adeta bir inanç grubunun adanmışlar kadrolarını yaratmadan böyle bir devrimci çalışmayı başlatmak mümkün görünmemektedir. Devrim inancı ve coşkusu muhteşem bir düzeyde geliştirilmeden insanları yeni alanlara göndermenin pek olanağı yok gibidir. En önemlisi de imkansız koşullarda bunu başarmanın hangi yöntemlerle gerçekleştirildiğidir. Apocu harekette yaşanan kadrosal gerçekleşme, tarihe yön veren inanç hareketlerinin adanmışlığına benzer özellikler teşkil etmektedir. Hiçbir karşılık beklenmeden kendini adama en belirgin özelliğidir. Grup ‘Kürdistan’a açılalım, ekmek ve su kadar özgürlüğe ihtiyaç duyan halkın arasına girelim, onları öz değerleriyle buluşturalım’ yaklaşımı dışında başka bir düşünceye kapılmamıştır. Giderek iş ciddileşince grup içinde sarsılan ve kararsızlığa düşenler olmakla birlikte, esas çekirdek grupta bireysel kaygı ve korku zerre kadar yoktur. Verilen görevi sonuna kadar başarmak temel kıstastır. Peki, hareketin kadroları nasıl oldu da birden böyle bir anlayışla bütünleşerek, pratik gerekleri yerine getirdi?
Hiç kuşkusuz ki Önder Apo faktörü ilk oluşumda olduğu gibi Kürdistan’da görevlendirme konusunda da belirleyicidir. Önderlik, kişilikte yaşanan sömürgeci etkileri gidermeden doğru ve tutarlı bir hareketin geliştirilemeyeceğini bilmektedir. Devrim, halk, özgürlük, eşitlik gibi söylemlerin kendi başına kuru birer slogandan ibaret kalacağını görmüştür. Esas olanın kadronun manevi dünyasını doldurmak ve ruhunu geliştirmekten geçtiğini, bunun yapılmaması halinde farklı bir hüsranla son bulan bir maceradan öte olmayacağını benzer örneklerden görmüştür. Belki 1970’lerin dünya koşulları, tarihteki inanç hareketlerinin mücadele yürüttüğü ve dünyayı değiştirdiği koşullara hiç benzemediği için bunun mümkün olamayacağını düşünenler olacaktır. Kuşkusuz ki, ne koşullar, ne insan bilinci ve zihniyeti, ne de dünyanın içerisinde olduğu gerçeklik aynı değildir. Aynı olan insanın özgürlük istemi, köleciliğe karşı duruşu ve eşitlikçi yaşama duyduğu ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçlar binlerce yıl önce de vardı, şimdi de var, yarın da var olmaya devam edecektir. İşte insanları bu kadar adanmışlığa götüren, imkansızlıklar içerisinde yeni atılım ve açılım yapmaya iten sihirli formül budur. Önderliğin kadroda gerçekleştirdiği en önemli yapılanma bu kapsamdadır. Bununla beraber kendine güvenme duygusunu geliştirmesi ve sömürgeci düzenin yaratmaya çalıştığı insan tipinin ne kadar lanetli ve asalak olduğunu göstermesi de ayrı bir rol oynamıştır. Haki arkadaş Antep’e çalışmaya giderken sergilediği tutum ve onun için söylenen söz Apocu hareketin karakterini yansıtmaktadır. “Yorganını aldı, Antep’e gitti” sözü Apocu kadronun ölçüsünü göstermektedir. Bu kadro gerçekliğinin geliştirdiği örgütsel ağ kısa sürede tüm Kürdistan’da adından sıkça söz ettirmeye başlamıştır.
Başta Antep, Urfa, Amed, Batman, Mardin, Maraş, Dersim, Elazığ, Ağrı ve Kars olmak üzere Kürdistan’ın birçok bölgesinde örgütlenme gelişmiştir. Bu dönemde Türk devleti Apocuları daha yakından izlemeye tabi tutmaktadır. Devlet artık yavaş yavaş işin ciddiyetini ve bu grubun mücadele tarzını anlamaktadır. Bu zamana kadar Türk devleti Apocu grubu da diğer gruplar gibi gördüyse de takibe aldığı ve gelişmeleri yakından izlemeye çalıştığı bilinmektedir. Ancak bu grubun diğerlerinden farklı düşüncelere sahip olduğunu, evini, işini vs bırakarak ciddi bir biçimde devrim sorununa eğildiğini, söyledikleri içerikli sözlerin değişime gebe bir zemin hazırladığını görünce daha ciddi bir şekilde takibe almaya başlamıştır. Söylediklerini pratikte uygulayan ve uygulamaya çalışan, sözüne sahip çıkan bu farklı grup çıkışını, devletin ciddi bir biçimde ele alıp yönelmeyi planladığı uygulamalarla anlaşılmıştır. Kürdistan’a yerleşme süreci gelişirken, Türk devletinin buna verdiği yanıt komplo ve kontravari saldırılar olmuştur. Bu dönemde devlet örgütlemesi olan faşist gruplar hemen her yerde devrimcilere karşı katletme furyası başlatmıştır. Aynı paralelde özel harp dairesine bağlı örgütlenmeler de devlet tarafından geliştirilmiş, kontra örgütler de aynı eksende seri cinayetler işlemiştir. Tecrübe yetersizliği ve devletin birbirine çatıştırma politikasının bir sonucu olarak bazı Kürt ve Türk solu gruplar da saldırı kampanyası içerisindeki yerlerini almışlardır.
Çok geçmeden 1976 yılında, sol bir örgüt olan HK (Halkın Kurtuluşu) Dersim’de Aydın Gül arkadaşı katleder. 1977 yılında da Sterka Sor isimli bir ajan ve işbirlikçi grup Antep’te Haki arkadaşı komployla şehit düşürür. Haki arkadaş Önderliğin yardımcısı konumundaydı ve bu süreçte Antep’te faşistlere karşı ilk taktik denemeleri yapmıştı. Faşistlere karşı dinamitli bombalı eylemler Antep’in birçok yerinde gerçekleştirilmişti. Bunlar ilk askeri taktik denemelerdi. Haki arkadaşın şehadeti artık yeni bir dönemin başlangıcını kaçınılmaz hale getirmiştir. Çünkü bu katletme ile Apocu gruba açık bir mesaj verilmiştir: “Ya bu işten vazgeçersiniz, ya da hepinizin sonu böyle olur” tarzında verilen bir gözdağı anlamındadır. Aslında Antep’te Haki arkadaşın şehadetiyle grup yeni bir yol ayrımına gelip dayanmış durumdadır. Grup tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak da değerlendirilebilecek bu saldırı karşısında yeni yöntemlere başvurmak zorunlu hale gelmiştir. Bu grup artık sadece bir grup halinde kalarak varlığını sürdüremez. İdeolojik mücadele ve taraftar toplama mücadelesi yanında kendini savunabilmesi de gerekmektedir. Özcesi bu dönemde ideolojik mücadele yürütme yanında politik ve örgütsel sürecin geliştirilmesi ve kendini savunma sorunu da ciddi bir biçimde ortaya çıkmıştır. Grup yavaş yavaş bir harekete doğru yol almaktadır. Gelişen saldırılara karşı nasıl ve hangi taktiklerle bir savunma yapılabileceği üzerine tartışmalar yoğunlaşır. Aynı zamanda saldırgan güçlere karşı nasıl caydırıcı olunacağı sorularına yanıtlar geliştirilmektedir. Yürütülecek örgütsel çalışmalarla ideolojik gelişmenin önünü açmak kadar, yönelimlere karşı da savunma mücadelesinin gerekliliğine ilişkin kararlılık gelişir. Bazılarında yılgınlık gelişse de, Önderlikte ve grubun esasında kararlı duruş daha da pekişmiştir.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
(20.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER