BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(32.BÖLÜM)
15 AĞUSTOS ATILIMI VE GÖRKEMLİ DİRİLİŞ SÜRECİ
Çeteciliğe Karşı Önderliğin Israrlı Çizgi Mücadelesi;
Silahlı mücadele sahasındaki süreci 1990 yılına kadar yukarıda ifade edildiği gibi izah etmek mümkündür. Tekrardan konuya dönersek, Dörtlü çete dönemi dediğimiz 1987–90 arası süreçte hareketimizin ideolojisiyle tümüyle çelişen bir pratikle partimizin siyasal, örgütsel ve askeri çizgisi önemli oranda saptırılmıştır. Buna karşı Önderlik, yoğun mücadele içerisinde olmuştur. Zaman zaman yapılan müdahalelerle Dörtlü çeteci anlayış ve tarzı geriletilmiş olsa da, dönem boyunca pratiğe damgasını vuran bu anlayıştır. Ama esas olarak çeteci anlayışın arkasında yer alan liberal çizginin de bunda sorumluluğu ve ortaklığı büyüktür. Sürecin bir boyutu bu iken, diğer önemli boyutu ise yaşanan tahribatlara rağmen Kürdistan’da gerilla tarzının oturtulması gerçekliğidir. Feodal komplocu anlayışla hareket eden çeteci yaklaşımların pratiklerine rağmen Önderliğin sürekli müdahaleleri ve dürüst, bağlı, militan yapının direnişçiliği sayesinde gerilla Kürdistan’dan sökülmemek üzere yerleşmiştir. Bu kararlılık ve direnişçilik Kürdistan halkının yurtseverliği ile bütünleşince gerilla tasfiye olma sürecini geride bırakmıştır. Yine gelişen ve direnmede kararlı olduğunu gösteren gerilla Kürdistan’da temel kurtuluş gücü olduğunu pratikte ispatlamıştır.
Çünkü Türk devletinin uygulamaya koyduğu sıkıyönetim, pişmanlık yasası, köy koruculuğu, OHAL yasası vb türden uygulamalarına rağmen ayakta kalmayı başaran bir gerillaya dönüşmüştür. Türk ordusu köy köy dolaşarak, köy meydanlarında halkı işkenceye tabi tutmasına rağmen yurtsever Kürdistan halkının direnişten taviz vermemesi gerillayı besleyen en temel kaynak olmuştur. Bu yönlü tahribatların ve kirli anlayışların olduğu yerde böyle bir gelişim nasıl olabilir diye sorulabilir. Halkın bu direnişine neden olan birinci etken, Önderliğin mücadelesi ve çizgisinin halk üzerinde yarattığı etkidir. İkincisi dürüst, bağlı, yüreğini ortaya koyan kadroların çabaları, fedakarlığı ve kahramanlığıdır. Üçüncüsü de yurtsever halkın herşeye rağmen gerillayı bir kurtuluş gücü olarak görmesi, gerillaya sarılması ve her koşul altında destek sunmasıdır. 1990 yılına gelindiğinde gerillanın artık Kürdistan’dan sökülüp atılamayacağı, temel bir kurtuluş gücü olduğu, bazı yetersizlikleri taşısa da esasta toplumu yeniden özgür yaşam istemine kavuşturacağı biçiminde halkta güven, umut ve inanç oluşmuştur.
Özellikle Tahta Reş Konferansı’nın Önderlik tarafından kabul edilmemesi ve 1989 sonbaharı itibariyle Önderliğin bizzat isim vererek Hogir’ı soruşturmaya alma talimatını geliştirmesi önemli bir dönemeçtir. Artık Hogir’ın şahsında ifadesini bulan kontra pratiği genelde mahkum edilmeyle kalınmıyor, bizzat soruşturmaya alınarak, sonuçlarının yapıya mal edilmesinin süreci başlatılıyordu. Bu nedenle yanlış çizginin mahkum edilmesi hem kadroya daha fazla güven veriyor, doğru çizginin uygulanması için perspektif sunuyor, hem de halkın gerillaya ve Önderliğe olan güvenini pekiştiriyordu. Bu açıdan Dörtlü çete pratiğine karşı geliştirilen mücadelenin 1989 sonu itibariyle yeni bir aşamaya ulaşması önemli bir durumdur. Esas olarak bundan sonra doğru çizginin algılanması ve yanlışın mahkumiyeti temelinde gelişmenin önü muazzam bir biçimde açılıyordu. 1990 yılında Savur’da Mardin Eyalet Komutanı olan Salih (Abdullah Avcı), Zana (Kamuran Dündar) ve Zinar gibi tanınan arkadaşların da içinde bulunduğu bir grup arkadaşın şehit düşmesi ardından, Nusaybin’de ilk kez açıktan halkın şehitleri kitlesel düzeyde sahiplenmesi Önderliğin geliştirmek istediği yeni sürece kitlesel katılım anlamına geliyordu. Bu kitlesel sahiplenme aslında tarihsel bir başlangıç rolünü oynamış ve diriliş devriminin somut bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu, aynı zamanda yeni dönemin temel mücadele biçimi olan serhıldan hareketinin Kürdistan’da artık özgürlüğe kadar sürecek şekilde başlangıç noktası olmuştur.
PKK’nin kitleselleştiğini gören düşman 1990 yılında daha kapsamlı bir yönelim içerisine girmiştir. Botan başta olmak üzere, Kürdistan boydan boya adeta yeniden işgal edilmiş ama gerillanın direnişi düşmanın bu emelini gerçekleştirmesine izin vermemiştir. Gerilla direnişi geliştikçe, Kürdistan halkının dirilişi güç kazanmıştır. Bir anda Kürdistan’ın her tarafına yayılan ve hızla gelişen serhildanlar süreci bu durumun çarpıcı sonuçlarındandır. 1987–90 arası dönem özünde Kürt’ün kendi içerisinde doğruyu bulmanın boğuşmasını yaptığı dönemdir. Birçok çelişkinin iç içe yürüdüğü, farklı etkenlerin birbirini etkilediği bu süreç, özgürlük mücadelesi açısından oldukça öğretici derslerle doludur. Her şeyden önce Kürt toplumundaki yurtsever, direnişçi, fedakar çizgi ile düşürülmüş, ihanet ettirilmiş, çarpıtılmış kişiliğin mücadelesinin yoğun verilmesi gibi bir özelliğe sahiptir. Bir nevi Kürt’ün kendi kendisiyle kavgasıdır. Aslında kişilik çatışmasıdır. Feodal komplocu kişilik ile devrimci yurtsever kişiliğin çarpışması ve bu çarpışmadan ortaya çıkan enerjinin mücadeleye yaptığı önemli katkıdır. Bu çekişme ve çatışma, IV. Kongre süreci ile yurtsever direnişçi kişiliğin zaferiyle sonuçlanmıştır. Bu temelde ihanetçi, işbirlikçi, feodal komplocu kişilik yapılanmaları önemli oranda dağıtılmıştır.
Sonuçta çeteci pratik ve anlayışlara bulaşmış kişilikler yargılanmaya tabi tutularak, anlayışları mahkum edilmiş ve doğru devrimci anlayışla bütünleşmeleri için, yaşadıkları olumsuz pratikten ders çıkarmaları amacıyla yoğunlaşma sürecine alınmışlardır. PKK tarihinde bu dört yıl oldukça anlamlı ve önemli derslerle doludur. Her şeyden önce bu yıllar Kürt toplumsal gücünün büyük boğuşma ve hesaplaşma sürecidir. Kürt’ün kişilik ve toplumsal yapılanmasındaki iyi ile kötü özelliklerin yoğun savaşım dönemidir. 15 Ağustos Atılımı’nda sıkılan ilk kurşun, esasında Kürt’ün belirttiğimiz anlayışlarına sıkılmıştır. İlk merminin sıkılmasından sonraki süreç, bu anlayışlarla boğuşma sürecidir. Diriliş devrimi özünde budur. Bu açıdan bu süreci doğru değerlendirmemiz, tarihimizi iyi bilince çıkarmamız açısından oldukça önemlidir. Yaşanan boğuşma ve hesaplaşma sürecinde Kürt’ün kir pas tutmuş, kendi toplumsal özünden uzaklaşarak başkalaşıma uğrayan yönleri önemli oranda törpülenmişse de, yüzyılların beyinlerde yarattığı tüm tortuları bir anda temizlemek mümkün olmamıştır. Botan’da şekillenen kadro, 1990 yılından sonra IV. Kongre ile birlikte Amed, Serhat, Dersim ve Kürdistan’ın dört bir tarafına doğru yayılırken, edindiği savaş tarzını ve alışkanlıklarını da beraberinde götürmüştür. Bu savaş tarzı her eyalette kendisini uygulama zeminini bulmuştur.
IV. Kongre ile yapılan müdahale Dörtlü çete anlayışı diye tabir edilen feodal komplocu anlayışı önemli oranda geriletmiştir. Bu anlayışın tarihi kökleri eski olduğu için tabii ki tümden giderilememiştir. Tarzın sahipleri önemli oranda tehlike olmaktan çıkarılmıştır. Cezaya tabi tutma, örgütten atma ve bazılarına da yaptırım suretiyle netleştirilmeye gidilmiştir. Parti, Kör Cemal’e, yaptığı bütün tahribatlara rağmen kazanımcı yaklaşmıştır. Ancak o, firar etmeyi esas aldığı için yargılanma ve cezaya tabi tutulma durumu yaşanmıştır. IV. Kongre’de Botan denilen kişilik pratik tahribatlardan dolayı görevsizlendirilerek, örgüt üyeliği geçici olarak dondurulmuştur. Hogir kaçmış, Zeki çağrıya uyarak Önderliğe sığınmış, Önderlik de onu affetmiş ve kendisini kanıtlamak üzere Amed eyaletine gönderilmiştir. Metin unsuru zaten daha önce Önderlik sahasına çekilmişti. Önderlik sahasında kaza adı altında Hasan Bindal arkadaşı şehit düşürmüştü. Aslında bunun Önderliğe yönelik bir girişim olduğu açık ortadaydı. Durumu açıklığa kavuşturmak için soruşturmaya tabi tutulmuş, soruşturma sonunda ne denli komplocu özelliklerle yüklü olduğu açığa çıkmıştır. Bu süreçte bu kişiliklerin durumu bütün boyutlarıyla netleşmiş değildir. Geliştirdikleri pratik önemli oranda örgüte zarar vermiştir. Bunu tümüyle kişilik yapılanmasına ve objektif özelliklere bağlamak zordur. Dolayısıyla sübjektif boyutunu da araştırmak, incelemek ve bu konuda daha kesin sonuçlara ulaşmak gerekmektedir.
Başta Hogir olmak üzere içlerinden bazılarının sübjektif olduğunu, hemen hemen bütün bulgular göstermektedir. Aslında burada gözü dönmüş çeteciliğin Önderliği hedeflediği açığa çıkmıştır. Daha önceden Önderliğin ideolojisini tersine çevirerek Kör Cemal’in dediği biçimiyle ‘Önderliği nazikçe öldürme’ pratiğinde olan bu çeteci anlayış, fiziki olarak da hedefleyebileceğini, Önderliğin çocukluk arkadaşı olan Hasan Bindal arkadaşı şehit etmeleriyle ortaya koymuşlardır. Bu tiplerin geliştirdikleri tüm olumsuzluklara rağmen PKK’nin kazanımcı yaklaşımlarından ödün verilmemiştir. Kestirmeci bir yaklaşım asla esas alınmamıştır. Önderliğin insanları dönüştürme tarzı farklıdır. Kire bulaşmamış, temiz kalan bir saç teli bile varsa, ondan tutup o insanı kurtarmayı esas alır. Bütün bunlar denenmiştir. Ancak bazıları hukukumuza uygun bir biçimde cezaya çarptırılmışlardır. Anlaşılacağı üzere, IV. Kongre ile beraber “Hogırcılık” denilen anlayışın tümden sökülüp atıldığını söylemek güçtür. Fakat hareket tarafından geliştirilen tedbirlerle bu tarzın önüne geçilmiştir. Bu temelde IV. Kongre ile birlikte yeni bir süreç başlamıştır. IV. Kongre süreci ile beraber bu anlayışın kendisini konuşturmasına son verilmiştir. Fakat etkileri daha sonraki dönemlerde de varlığını değişik biçimlerde sürdürmüştür. Bu, bir mücadeledir.
Çünkü sömürgeciliğin yarattığı kişiliğin saflarımızdaki etkileri bir anda yok edilemezdi. Önder Apo, düşmanların yarattığı kişilikten arınmanın yöntemini tarih ve toplum çözümlemeleri temelinde geliştirmiştir. Ustalıklı yöntemlerle Kürdistan toplumunu ve kişilik yapılanmasını çözümleme temelinde yürüttüğü bilinçli ideolojik mücadele ile toplumsal gerilemeyi durdurmuş, yerine özgür kişilik ve onun ilişki biçimini yerleştirmiştir. Bu temelde kadro ve komuta anlayışının doğru temellerde gelişimini yaratmıştır. Böyle bir felsefi derinliğe ve kararlılığa dayanmadan bu tür anlayışlara karşı mücadele yürütmek ve başarmak mümkün değildir. Hareketimizin yürüttüğü bu mücadele sayesinde Kürt halkının en iyi, en olumlu özelliklerinin yoğunlaştığı, toplandığı bir kadrosal gerçeklik ortaya çıkarılmıştır. İdeolojik, siyasal, örgütsel, felsefi ve pratik sahada geliştirilen yoğun mücadele süreci ile birlikte partileşmeye gelmeyen kişilikler aşılmıştır. Bu bakımdan PKK tarzının sürekli mücadelede başarıyı esas alan bir tarz olduğu pratikte kanıtlanmıştır. Kürdistan’da 1973–84 arasındaki birinci doğuş dönemi başarıyla gerçekleşmiştir. Ankara’da yürütülen ideolojik mücadele ardından Kürdistan’a dönüş yapılmış, Haki Karer yoldaşın anısına bağlılığın gereği olarak partileşmeye ulaşılmış, Mazlumların, Kemallerin ve Hayrilerin şahsında devrimci kişilikte sıçrama gerçekleşmiş ve anılarını zafere taşımak için silahlı gerilla direnişi başlatılmıştır.
15 Ağustos Atılımı’yla birlikte artık dirilişi gerçekleştirme sürecine yönelen hareket, toplumun her kesiminden gerçekleşen katılımlarla birlikte ağır kişilik sorunlarıyla da zorlanmıştır. Bu zorlanma III. Kongre’nin ortaya çıkardığı doğru, derin çözümleme, aldığı kararlar ve geliştirdiği müdahalelerle tehlike olmaktan çıkarılmıştır. III. Kongre’den sonra dişe diş bir mücadele ile süreç başarıya doğru evriltilmiştir. Kürdistan’da oluşan kişilik özelliklerini ve yapılanmasını kısa süreli eğitim ya da yoğunlaşmalarla ortaya çıkarıp, olumsuz etkilerini gidermek mümkün değildir. İnsan zihniyetiyle uğraşmak ve değiştirmeye çalışmak dünyanın en zor işlerinden biridir. Çünkü binlerce yılın geliştirdiği düşüncelerin toplandığı merkez insan zihniyetidir. Kürtlerdeki zihniyet oluşumu daha vahimdir. Kürdistan’dan geçen her güç kendine ait bir parçayı Kürt’ün zihniyetine yerleştirmiştir. Yerleştirilen parçaların çarpışması oldukça dağınık ve karışık bir zihniyet formunu şekillendirmiştir. 15 Ağustos Atılımı işte bu zihniyet formunu köklü dönüşüme uğratmanın başlangıcı olmuştur. Bu mücadele sürecinde hareketin şekillendirdiği kişilik doğrultusu, Mazlumların şahsında somutlaşan PKK’nin militan özelliklerine dayanılarak yürütülen yoğun mücadeleyle kadroda doğru komutanlaşma çizgisini geliştirmiştir.
Tabii bunda Agitlerin, Erdalların, Bedranların, Havvaların, Saadetlerin, Rukenlerin, Berivanların ve yüzlerce şehidin emeği ve çabası belirleyicidir. Yine bu süreçlerde partinin merkez komite üyeleri olan Mahir (Ahmet Güler), Derikli İsmail, Büyük Harun ve Tercüman Yusuf gibi arkadaşların kahramanca mücadeleleri ve şehadetleri diriliş sürecine ruh katmıştır. Özgür kişiliği yaşanılır kılmada ve halka taşırmada bu değerli kadro ve komuta yapısının yol açtığı gelişmeler tarihi niteliktedir. Yine yaratılan özgür kişilik ile mücadele içerisinde kadın devrimcilerin azimli direnişleri Kürdistan toplumunda sosyal bir devrimin gelişmesine olanak sağlamıştır. 15 Ağustos Atılımı’ndan sonra gerilla saflarında başta Çiçek Selcan, Hanım Yaverkaya, Sultan Yavuz, Nafiye Öz ve Rahime Kahraman arkadaşlar olmak üzere, birçok kadın arkadaş şahsında temsilini bulan büyük direnişler gerçekleşmiştir. Bese Anuşlardan başlayan, Türkan Derinler, Azime Demirtaşlar ve ardılları Afrinli Ruken, Kubanili Dicle gibi direnişçiler, yine Adife Sakık gibi salt yurtseverliğe dayalı katılımlar ve yaşanan şehadetler Özgür Kadın Hareketi’nin gelişiminde önemli bir yere sahiptirler.
Bese Anuşlardan başlayan kadın şehadetlerine 1989 yılında Berivan arkadaşın şehadetinin eklenmesiyle önemli bir dönemece ulaşılır. Berivan yoldaş serhıldanlarla hareketin kitleselleşmesinin sembolü olur. Şehit Berivan’ın Cizre’de sergilediği pratik, özgür kadın militanının ölçü ve mücadele yöntemini, sahip olması gereken özellikleri herkese göstermiştir. Cizre yöresi ve Cudi’de yarattığı pratik sonuç, tüm Kürdistan kadını için çok güçlü bir mesaj olmuştur. Diriliş devrimi, özünde toplumsal bir devrimdir. Çok güçlü ideolojik, felsefi ve politik temellere oturduğu için düşünsel devrim boyutunu da açığa çıkarmıştır. Kürdistan’da yürütülen özgürlük mücadelesi kişilik temel alınarak yürütülmüştür. Öncelikli hedefi kişilikleri özgürleştirmek, onu köleci ruh halinden, feodal komplocu düzen ilişkilerinden, yine sömürgeciliğin uşaklaştırıcı Kemalist etkilerinden kurtarma mücadelesi olmuştur. Kuşkusuz bu savaşım öncelikli olarak kadro üzerinde yürütülmüştür. Kadro üzerinde yürütülen bu mücadele ilerletildikçe halk üzerinde de olumlu etkisini göstermiştir. Diriliş devriminin düşünsel, demokratik, toplumsal devrim olmasının gerçeği buna dayanmaktadır. Devrim, komple bir devrimdir. Geliştirilen direniş de komple bir direniştir. Bu temelde Kürt halkının uluslaşması sağlanmış, düşünce sistemi değişmeye başlamış ve özgürlüğe duyduğu özlem derinleşmiştir.
MURAT KARAYILAN(HEVAL CEMAL) (32.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER