BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (67.BÖLÜM)
ULUSLARARASI KOMPLO VE GERİ ÇEKİLME SÜRECİ
VII. Kongre Süreci;
VI. Kongre sürecinde bir takım sorunlar yaşanmıştı. Kongre hazırlık komitesi bazı kişileri tutuklamıştı. Kongre zemininde bu tutuklamaların pek bir anlamı yoktu. Önderlik bu yaklaşımı sert eleştirdi ve hazırlık komitesi görevden alındı. Yerine yeni bir komite seçildi. VI. Kongre, komplonun yarattığı atmosfer altında gerçekleşmekten kaynaklı çok duygusal yaklaşımlar açığa çıkardı. Oluşan duygusal atmosfer altında bireylerin duruşları çok fazla değerlendirilmeden görevlendirmelere gidildi. Temel yaklaşım herkesin, özellikle eski kadroların örgüte sahip çıkması gerektiği yönündeydi. Özellikle oluşan duygusal atmosfer altında Önderliğin kardeşi olması itibariyle Ferhat öne çıktı. Ferhat’ın parti üyeliğinin V. Kongre’de düşürülmüş olmasına, Botan’ın ise ordudan atılmasına rağmen VI. Kongre’de meclis üyeliğine seçildiler ve ardından yapılan meclis toplantısında da konseye seçildiler. Bunun gibi isabetli olmayan görevlendirmeler yapılmış oldu. İsabetsiz kararların yarattığı olumsuz etkiler daha sonra örgütü tasfiyenin eşiğine getirmişti.
Bu sürecin önemli bir eksikliği de Kadın özgürlük hareketine yönelik gelişen yanlış yaklaşımlardı. Bunun belirgin bir nedeni Önderliğin “yarım kalan projem” dediği özgür kadın projesinin doğru bir çerçeveye oturtulamamasıdır. Hem Başkanlık Konseyi, hem de kadın yönetimi bu konuda çözümleyici bir yaklaşım sahibi olamamıştı. Yaşanan sancılara karşı hem genel yönetim çözümleyici ve ikna edici perspektifle yaklaşım geliştirememiş, hem de kadın örgütü içerisinde bulunan bazı kişilerin aşırı iktidar hırsı ve miras paylaşımcı tutumları birçok zorluğun yaşanmasına neden olmuştu. VI. Kongre’de kadın hareketinin “partileşme” kararı alınmıştı. Bu temelde kadın kongresinde PJKK’nin (Partiya Jinên Karkerên Kurdistan) kuruluşu ilan edildi. Kadın hareketinde yaşanan sorunların zamanlaması örgütü oldukça zorladı. Önderliğin esaret altına yeni alındığı ve idam tehdidi altında bulunduğu bir dönemde genel örgüt çıkarlarını bir kenara atarak, kadın sorununu ön plana çıkarmak oldukça yanlış bir yaklaşımdı. Kadın yapısının yaşadığı sorunlar ne kadar haklı gerekçelere dayanırsa dayansın, zamanlaması kadının bu durumunu kendiliğinden bir sorun haline getirmekteydi ve çok acı bir deneyimdi. Yaşanan sorunlar PKK VII. Kongresi’nde de etkisini değişik biçimlerde sürdürdü. Bu konuda hatalar işlenmişti. Var olan hatalarda genel örgüt yönetimi çözümleyici ve ikna edici olamamış, önemli ölçüde yanlışlar yapılmıştı.
Buna karşı kadın hareketi içerisinde de kadın özgürlük ideolojisini kendine zemin yapmak ve iktidar aracı haline getirmek isteyen anlayışlar ön plana çıkmıştı. Sorunun tırmandırılmış olması ve hassas bir dönemde çözümsüzlükle yüz yüze bırakılmış olmasının nedeni budur. Kuzey’den gelen güçlerin önemli oranda Güney’e ulaşmasıyla birlikte VII. Kongre hazırlıkları başladı. VII. Kongre, geri çekilen güçlerin de katılımıyla yapıldı. Kongrede çok farklı hesaplar yapan eğilimler yine açığa çıktı. Farklı eğilimler kongrede kendilerini etkili kılmaya çalışarak, örgütü denetime alma hesaplarını yapmışlardı. VII. Kongre’de parti programında köklü değişiklik yapılmış ve parti isminin değiştirilip değiştirilmemesi hususlarında yoğun tartışmalar yaşanmıştı. Sonuçta programın Önderlik perspektiflerine göre biçimlendirilmesi ve isminin değiştirilmemesi kararı alınmıştı. ERNK feshedildi, ama ciddi bir boşluğun oluşmasına yol açan temel bir yetersizlik olarak yerine farklı bir örgüt ağı inşa edilmedi. Çünkü PKK gerçeği ve yarattığı etki bir parti çerçevesini çokça aşan geniş bir kitlesel güce sahipti. Bu geniş kitleyi kucaklayacak bir örgütlemenin olmamasının, beraberinde birçok zorluk ve boşlukları getirmesi kaçınılmaz olmuştu. Aynı kongrede ARGK, HPG (Hêzên Parastinên Gel) adını alarak halk savunma gücüne dönüştürüldü. Bu eksende VII. Kongre Önderliğin istediği doğrultuda yeni bir program hazırlayarak, stratejik değişikliği onayladı. Değişim şemasal olarak kabul edilmişti ama içini doldurmada derinlikli bir bakış açısı yakalanamadı.
Örneğin halk savunma kuvvetleri olarak HPG ismini alan ordu kurumu nasıl bir askeri kuvvet anlayışına sahip olacaktı? Bu husus pek netleştirilemedi. Netleştirilmediği için tabur düzeni bile kalmamıştı. Dört-beş bölük yığın halinde bir araya toplanarak adına kamp denilmişti. Bir araya getirilmiş güçler askeri eğitim ve spor yapmadığı gibi, askeri duruş adına bir şey ortada bırakılmamıştı. Önderlik savunmalarında “HPG, meşru savunma gücüdür” diye bir belirlemede bulunmuştu. Ancak HPG olarak isimlendirilen askeri güçlerin meşru savunma stratejisinin güvencesi olabilecek bir düzeyi bulunmuyordu. Bunun bir sonucu olarak güçler müthiş bir boşluk yaşamışlardı. Moral düzeyinde gelişmeye başlayan bozukluk ve beklentiye girme had safhaya ulaşmıştı. Zaten Dr. Süleyman, küçük Zeki, Yılmaz vb kişiliklerin oluşturduğu grubun, bazı dürüst bireyleri kandırarak kaçmalarına neden olan bu atmosferdi. Harekete çok bağlı bazı kadroların da kandırılarak bu gruba dahil edildiklerini biliyoruz ki sonra bu arkadaşlar durumu anlayınca tekrar harekete dönerek özeleştiri temelinde yeniden katılmışlardı. Bu arkadaşlardan bazıları şehit düştü, bazıları da halen saflarımızdadırlar. VII. Kongre’nin aldığı kararların önemli bir kısmı bir nevi kerhen alınmış kararlardı. Alınan kararların içini doldurma faaliyeti gelişmemişti.
Çünkü örgütsel ağı biçimlendirme, mevzilendirme ve yön verme yaratıcılığı geliştirilmemişti. Bu nedenle müthiş bir muğlaklık ortaya çıkmıştı. Dr. Süleyman diye bilinen unsurun birçok kişiyi kandırarak kaçırtmaya sevk etmesine yol açan böylesine karışık bir ortamdı. Bu ihanet grubuyla örgütün sarsılıp sarsılmayacağı sınanmak istenmişti. Esas olarak aynı dönemde Botan denen unsurun ihanetçi tasfiyeci grubu ve diğer kişilerin gruplaşma faaliyetleri de vardı. Önderliğin değişim dönüşüm çizgisine olan inançlarını yitirdiklerini daha sonraki konuşmalarında bizzat kendileri itiraf etmişlerdi. Bu nedenle o ilk grubun çıkışı bir tür keşif amaçlı olmuştu. Ortam oluşturma ve dolaylı teşvik ile Dr. Süleyman ve yanındakilerin her türlü değerden kopuşu yaşamış olmaları, onları erkenden bir çıkışa ve ihanete götürmüştür. Türk devleti ve komplocu güçler geri çekilme sürecinde mümkün olan en büyük darbeyi vurmak istemişlerdi. Güçlerimiz Güney’e geçtikten sonra, bu sefer hareketsizliğin yaratacağı muğlaklıkla çürümenin gelişeceğine kendilerini inandırmışlardı. Bu nedenle herhangi bir askeri yönelim gelişmedi. Kuzey’de bir takım yönelimler oldu ama güç sayısı çok azdı. Esas olarak gücü beklemeye alma ve sürece yayarak çürütme konsepti ön görülmüştü. Bu süreçte Parti Önderliğimiz hedeflenerek sonuç alınmak istenmişti. İmralı’daki mahkeme 29 Haziran’da idam cezası verdi. 12 Ocak 2000’de koalisyon hükümeti sekiz saatlik toplantı ardından Önderliğin idam dosyasını meclis onayına sunmadı.
Çünkü devletin istihbarat kurumları idamın Türkiye’de büyük bir tahribata yol açacak gelişmelerin yaşanabileceği ve Kürtlerin Türk devletinden kopuşuna kadar gidebilecek bir sürecin tehlikesine işaret eden raporlar sunmuşlardı. Bu konuda MİT’in raporundan bahsediliyor. Basına yansıyan bilgiler daha çok bu çerçevedeydi. Bu nedenle Türk devleti Önderliği idam yerine İmralı’da, hareketi de dışarıda çürütme ve böylece yok etme planını çıkarlarına daha uygun gördü. Türk devleti bunu kendi içinde yoğun tartıştıktan sonra son noktayı koydu. İdamı göze alamadı. Eğer öyle bir durum yaratılmış olsaydı, bu durum büyük bir direnişi beraberinde getirirdi. Ecevit’in sağduyusu idamın nelere sebep olacağını iyi görmüştü. Özcesi, Önderliği idam ederek değil, yaşatarak bitirme konseptini uygulamayı esas aldılar. Sonrasında yoğunca tartışıldığı gibi uluslararası güçlerin eğilimi idam değildi. Önderlik teslim edilirken bu konuda güvenceler verilmişti vb sözler tam olarak gerçeği yansıtmıyordu. Bu konuda belli sözler verilmiş olsa bile devlet de kendi içinde bu durumu tartıştı. Uluslararası güçlerin böyle bir kaygısı olsa bile kendi inisiyatifleri de vardı. Dolayısıyla inisiyatiflerini, çürütme siyasetini egemen kılma yönünde kullanmışlardı. Geliştirilen çürütme konsepti sadece uluslararası değil, giderek bölgesel bir politika olma karakterini de kazandı. İran aynı dönemde keskin bir tavır değişikliğine gitti. Gerillanın sınır hatlarından çekilmesini dayatmaktaydı. Suriye bazı şeyleri dayatmaya başlamıştı. Genel beklenti PKK’nin biteceği yönündeydi ve herkes buna göre kendi politikasını biçimlendirmekteydi. Nitekim İngilizlerin ünlü düşünce kuruluşlarından biri PKK’ye altı aylık ömür biçmişti. Farklı bazı kuruluşlar ise bir yıl biçmişti. “Bu hareket artık bitmiştir” gözüyle bakıldığı için İran, Suriye vb devletler “bunlar için kendimizi başkalarıyla karşı karşıya getirmeyelim, biz de kendi cephemizden tedbir alalım” havasına kapılmışlardı. Bu dönemde gerçekten de örgütümüz zor durumdaydı.
Çünkü VII. Kongre Önderliğin belirlediği çerçevede kararlar almış, ancak herkeste müthiş bir beklenti ve bekleyiş egemen hale gelmişti. Hem Dr. Süleyman grubunun kaçışı, hem Botan unsuru gibilerin yaydığı inançsızlık, dıştan gelişen dayatmalar örgütü zor duruma sokmuştu. Önderliğin esaretinin yaşanmasıyla beraber, dağ örgütü, Avrupa örgütü ayrımını özel savaş aygıtları çok fazla öne çıkardı. Gerçekten de Avrupa örgütünde yaşanan ciddi sorunlar vardı. Ferhan Türk denilen unsur açık açık Avrupa meclis toplantısında artık Önderliğin esas alınmaması gerektiğini savunabilmişti. Yine birçok kişi örgütün üzerine çullanarak adeta kurumlarına el koyma hazırlığı içerisindeydi. Örgütü temsil etme çabasını gösterenlerin teşhir yöntemiyle etkisizleştirilmesi ve daha değişik nedenlerle adeta bir biçimde örgüt yönetiminin etkisiz kılınması için çok yoğun çabalar vardı. Örgütü zorlayabilecekleri önemli halkalardan biri Avrupa alanıydı. Çünkü birçok değerimizin ve olanağın bu zemin üzerinden yaratıldığı bilinmektedir. Bu nedenle biz de Avrupa örgütüne önem vermek durumundaydık. Burada 6 aylık yoğun bir yeniden yapılanma çalışması yürütüldü. Çürük olan bazıları ayıklandı. Yeni programa göre, Avrupa örgütünün ve kitlemizin örgütsel şeması ve temel perspektifini somutlaştıran CDK (Civata Demokratik a Kurdistan) birinci kongresinin gerçekleşmesi olası tehlikelerin önüne geçmeyi başarmıştır. Kendim de bu alandaydım. Bu çalışmalar bittikten sonra tekrar ülke sahasına dönmüştüm. Ülke zemininde o ara süreç tam bir faciaydı. Döndükten sonra, yaşananlara ve geliştirilenlere akıl erdirmede zorlandım. Karşılaştığım örgütsel manzara, kaos ve dağınıklık karşısında adeta şok olmuştum. Yaratılan tahribatlar eğer kısa sürede giderilmezse, gidişat çok kötü olacaktı. Bir nevi örgüt sahipsiz bırakılmayı yaşıyordu.
Aslında yapılan plan daha da derindi. VII. Kongre’den sonra ben zaten Avrupa’daydım, Cuma ve Abbas arkadaşların da Avrupa’ya aktarılması için örgüt kararı alınmıştı. Bu her iki arkadaşın Avrupa’ya gelmeleri için bize talimat verildi. Biz, başta bazı ülkeler nezdinde yoklama yaptık. Tabii aldığımız cevaplar olumsuzdu. Sonra bu kararın doğru olmadığını, kendimin de dönmeyi düşündüğümü bildirerek bu arkadaşların gelişinin mümkün olmayacağını aktardık. Ferhat kendi planına göre üçümüzü Avrupa’ya aktararak örgütü istediği yere bağlama veya satma zeminini yaratmak istiyordu. Fakat ben arkadaşların gelemeyeceğini, zaten ilticamın reddedildiğini, kendim de kısa sürede gelmek istediğimi bildirince, herhalde bunun uygulanamayacağını gördü. Bu sefer kendi açısından Avrupa’yı garantiye almak için olmalı ki bizleri Avrupa’ya aktarma kararı tam tersine çevrilerek Avrupa’dan benim de gelmem kararına dönüştürüldü. Bu hususta bir plan vardı ama açığa çıkmadı. Sanıyorum Dr. Süleyman grubunun kaçışı bazı planları bozdu. Haziran 2000’de Kandil’e ulaştığımızda Abbas arkadaş da Avrupa’ya gitmek için beklemekte olduğu Suriye’den gelmişti. Cuma arkadaş zaten Suriye’de bulunuyordu. Kandil’deki ve diğer alanlardaki güçlerimizin durumu iç açıcı değildi. Beklentili ruh hali ve bireysel arayış, gruplaşma, itiraz etme, keyfiyetçilik, yozlaşma ve çürüme ciddi bir boyuta ulaşmıştı. Askeri güçlerde herhangi bir eğitim söz konusu değildi. Zaten askeri güçler daha çok kim tiyatrocu olabilir, kim edebiyatçı olabilir, kim basıncı olabilir vb tartışmalar ile bireysel arayışlar ekseninde askerlikten uzaklaşmışlardı.
Bunun üzerine Ağustos 2000’de 45 kişilik genişletilmiş PKK Meclis Toplantısı yapıldı. Bu toplantı çok önemli kararlar aldı. Esas olarak bu toplantı VII. Kongre’nin eksikliklerini tamamlayarak yeniden toparlanma sürecini başlattı. Tasfiyeciliğe karşı mücadele ile birlikte örgütsel sistemin oturtulması çalışmaları yürütüldü. Bu temelde bir sistem oluşturulmaya çalışıldı. Siyasal, sosyal ve kültürel faaliyetleri yürütecek güçler ile askeri çalışmalar içinde olacak güçlerin netleştirilmesi temelinde askeri güçlerde bir toparlanma ve eğitim süreci başlatıldı. Zaten Haziran ayından itibaren askeri güçlerde bir düzen geliştirilme çabası vardı. Kamplar tabur düzeninde yeniden askeri sisteme kavuşmak üzere örgütlenme ve eğitim sürecine tabi tutulmaktaydılar. Bu toparlanma faaliyeti ve artık adım adım askeri eğitimlerin başlatılarak, belli bir düzenin oluşturulması önemli bir zemin oluşturmuştu. Böylece Ağustos toplantısından sonra geliştirilen yeni düzenleme ve toparlanma çabaları daha etkili bir biçimde pratikleşme zeminini yakaladı.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER