‘NUSAYBİN’E YAKIŞAN BİR TARİH YAZMALIYIZ’ (3.BÖLÜM)
‘Biz Zaten Kazandık’
Azad ve Sinan (Nurullah Bozdoğan) arkadaşlar bahçeden geçmeye çalışırken havan atışlarına denk gelmişlerdi. Ortalarına isabet eden havan sonucu Sinan arkadaş ağır yaralanmıştı. Azad arkadaş yüksek basınca maruz kalmıştı. Sinan’ın yaralandığını gören arkadaşlar onu yağan havanların arasından zorlukla bir eve çektiler. Destan arkadaş hemen Sinan arkadaşın durumunu kontrol etmeye başladı. Sağ el bileği ile sol kolu kırılmış, sırtından da çok kötü yaralanmıştı. Karın bölgesine kadar delindiği görülüyordu. Arkadaşlar bu ağır yaraların karşısında çaresiz kalmışlardı. Ne yapacağını bilmeyen Destan arkadaş Sinan’ın üstünü örterek bilincini kaybetmemesi için konuşmaya başladı. Gittikçe ağırlaşan ağrılarından yapabilecekleri bir şeyi olmadığını anlayan Sinan arkadaş Destan arkadaşa ‘biz bu savaşı şimdiden kazandık’ dedi. Bunu gülerek söylüyordu. Arkadaşlarına güç vermek için moral kaybına neden olmaması için sürekli gülüyordu. Bu kadar acı çeken bir insan nasıl olabilir de bu kadar içten gülebiliyordu? Mücadelenin yarattığı bu ruh buna cevap veriyordu. Belki bu mücadelenin dışında olanlar bunları anlamakta zorluk yaşayabilir. Şahadet eşiğinde ağır acılar çeken Sinan arkadaş durmadan gülüyor, sohbet ediyordu. Kurtulmayacağının da farkındaydı. Fakat bir an bile arkadaşların moral kaybetmesine neden olmak istemedi. Uzanmış haldeyken tüm arkadaşlara selam söyleyin diyerek vasiyet etti. Ağrıları giderek ağırlaşıyordu. Yaşadığı ağrılara dayanamayıp çok kısa bir aralıkta fırsat bulup bir mermi ile kendini şehit düşürdü.
Sinan Nusaybin’in çocuk ruhuydu. Nusaybin halkının ve çocuklarının yüksek moralli ruhu Sinan’ın şahadeti intikama dönüştürülmeliydi. Şahadetini duyan arkadaşlar yaşadıklarını gizlemeye çalıştılar. Hissettiklerini belli etmemeye çalıştılar. Çünkü Sinan arkadaş böylesi durumlara çok kızardı. Her ne olursa olsun Sinan arkadaş tarafından onlara bırakılan bir ilkeydi ne olursa olsun mücadeleye en yüksek moralle devam etmek gerekiyordu. Çok etkilenen arkadaşlar Sinan arkadaşın bu yaklaşımına göre hareket etmeyi bir talimat olarak almışlardı.
Kawa Arkadaş’ın etkilenmesi ise bir başkaydı. Fakat her şeye rağmen güçlü duruşundan hiçbir zaman taviz vermedi. İlk defa Bakur arkadaşa Sinan arkadaşın şehit düştüğünü söylediğinde yalnızca bir damla gözyaşı dökülmüştü Kawa’nın gözlerinden. Bunu da her zamanki gibi hemen saklamıştı. Ne olursa olsun durmayacak mücadeleye devam edilecekti. Nusaybin tarihinde durmak olmazdı. Nusaybin’e yakışan bir tarih yazılmalıydı. Arkalarında bırakacakları direniş görkemli olmalıydı. Nusaybin’in direnişine tek bir söz gelmeyecek, kusursuz olacaktı. Kawa bir yandan bunları düşünüp söylerken kendisinin de hep en önde olması gerektiğini bilirdi. Bu bilinçle hareket ediyordu. Hiçbir zaman durduğuna, yavaşladığına tanıklık eden olmadı. Geceleri bazen Serdem’in evine giderdi. Oraya gittiğinde gece geç vakit olmasına rağmen ‘bugün az iş yaptım’ der tekrar çıkardı. Havanların geliş tarzlarını iyi anlamıştı, en yoğun havan saldırılarının altında bile bir şekilde mevzileri dolaşırdı. Kawa’yı gören arkadaşların gözleri güler, moral alırlardı. Bazen aynı yerden on defa geçerdi gün içerisinden. Onu gören anneler çok zayıfladın diyerek zorla yemek yerlerdi. Annesiz büyüyen Kawa yirmi beş yaşında bu annelerin yaklaşımlarından anneliği görmüş, yaşamıştı. Boynundan hiç düşürmediği dürbünü ile keşif yapmaya giderdi. İşgalcileri her gördüğünde de ilk mermiyi atarken ‘biz zaten kazandık’ diyerek atıyordu.
Dilovan’ın yaralanması ile yerine Şahan gelmişti. Barikatların olmamasından kaynaklı geçişlerde zorlanıyorlardı. İşgalciler de bunu fırsat bilip mevziye konumlanmıştı. Kayıplar verilmişti, İpek yoluna bakan Beçem’den Kanarya sokağa kadar olan üç mevziden geri çekilmişti direnişçiler. Fakat sistem aynen işlemekteydi. Bu defa orta mevzide Fuat (Mervan Baran) vardı. Fuat Şehit Gelhat’tan Koçera’ya gelmişti. Zaten Fuat arkadaş ilaç gibi gelmişti bu cepheye. Fuat arkadaş, yoğun saldıran işgalcilerde birçok kumandalı mayın patlatmıştı. Fakat işgalciler kamyon kamyon cephane getiriyor, her öldürülenlerin yerini hemen dolduruyordu. Piyade gelen işgalcilere karşı yeni bir sistem geliştirilmişti. Bir insanın kaldıramayacağı büyüklükte balyozlarla duvarı delerek ilerlemeye çalışıyorlardı. Çıkardığı sesten kaynaklı işgalcilerin nereden geleceği belli oluyordu. Buna karşı küçük tüplerden yapılan fitilli mayınlar kablolu mayınlara dönüştürüldü. Mayın delmeye çalıştıkları yere bırakılır ardından kablo yirmi-yirmi beş metre çekilirdi. Bu şekilde işgalciler deldikleri duvarın önünde mayından kurtulamıyordu. Sadece pusu konusunda sabırlı olan Fuat arkadaş bu işi çok iyi yapardı. Bununla işgalcilerin ödünü koparmıştı. Koçera’ya direnişçilerin durumunu öğrenmek için gelen Xebatkar arkadaşı gören Fuat, Xebatkar arkadaşın gelişinin şerefine bir mayın hazırlayıp işgalcilerde patlatmıştı. Koçera’ya gelen Xebatkar arkadaş’ın Elika’ya geri dönmesi gerekiyordu. Geldiğine tüm arkadaşlar çok sevinmişti, oldukça moral almışlardı. Koçera’da Kawa arkadaş olduğu için bu cephenin durumuna dair kaygı yaşamıyordu. Sırtını sağlam bir kayaya dayamıştı. Kawa onun sırtını dayadığı kaya olmuştu. Kawa’dan kaynaklı kaygılandığı bir durum yoktu. Gidip geliyordu ama çoğunlukla Elika tarafında kalıyordu.
Berçem’in karşısındaki okulu karargaha dönüştüren işgalciler sanki bir şehrin tüm gücünü oraya sıkıştırmıştı. Ayakla itekleyerek sıkıştırmışlar derdik. Bu işgalciler pencerelere mevziler yapıyor, çuval çuval dizdikleri kumların etrafına suikast silahları yerleştiriyorlardı. Bunlar yetmezmiş gibi bir de doçka yerleştirmişlerdi. Belli ki daha kapsamlı saldırıların hazırlıklarıydı. Weysekê tarafından yaşanan kayıplardan dolayı zorlanmalar yaşanıyor işgalciler ise her geçen gün saldırılarını yoğunlaştırıyordu. Bunun için Şehit Gelhat tarafından bu bölgeye üç arkadaşın gitmesi kararlaştırılmıştı. Xeyri (Serdar Doğan), Ferhat ve Rizgar Nusaybin arkadaşlar gelmişti. Xeyri Serfiraz’ın mevzisine, Ferhat ise Alişer’in mevzisine geçmişti. B7 silahını kullanan Ferhat roketi on ikiden vurmaya kararlıydı. Her şey tekrar düzene girmişti. Yeni gelen arkadaşların ardından Kawa Amed ile konuşmuş işgalcilere darbe vurmak için planlama yapılmıştı. İşgalcilerin bir sonraki girmeye çalışacağı eve mayın bırakılması kararı alınmıştı. Yüreği temiz olan insanlar her zaman olacakları hisseder. Gece mayını hazırlayan Amed tüm ısrarlara rağmen mayını kendisinin götüreceğini söyledi. Ruh halinden Amed’in bir şeyler hissettiği anlaşılıyordu. Arkadaşların ısrarlarına rağmen kendisinin gideceğini söylemiş ve kabul ettirmişti. Eve girmişti ama işgalcilerin eve daha önce girdiği hissetmişti. Ama her şeye rağmen mayını bırakıp geri geldi. Sonradan fark ettiği ise mayının düğmesini açmayı unuttuğuydu. Tekrar girdiği evde işgalcilerle karşı karşıya gelmişti. Karnından yaralanan Amed hemen yararlıların bulunduğu eve götürülmüştü. Pansuman yapılmıştı, en azından şimdilik durumu daha iyiydi. Nazlı mı nazlı Amed yaralanmıştı. Ama neyse ki durumu kötü değildi. Kawa ile nazlı nazlı konuşmaya devam ediyordu. Yaralı arkadaş sayısı fazlaydı. Ama durumu ağır olan yoktu. Dilovan arkadaşın ağrıları biraz fazlaydı. Her ne kadar saklamaya çalışsa da bu durumu yer yer ortaya çıkıyordu. Yaralıların ağrıları diğer arkadaşlar tarafından ziyaret edilince biraz diniyordu. Bu ağrılarına intikam duygusu ekliyorlardı. Bu acılarla birlikte savaşıyorlardı. Lügatlarında durmak kelimesi olmayan bu savaşçılar mermi seslerine karşılık ‘merhaba’ ya da ‘roj baş’ derlerdi.
Kawa Kanika mahallesi ile telsiz üzerinde konuşmuş, işgalcilerin gücünü biraz dağıtmak için eylem yapmalarını söylemişti. Ferhat’ın (Yusuf Gücel) bunu yapacağını bilen Kawa ‘Ferhat bizim yükümüzü azaltacaktır’ diyerek emin olmuştu. 29 Mart günü eylem tekmilini alan Serdem soluğu Kawa’nın yanında aldı. Patlatılan mayın ile ejder denilen zırhlı araç imha edilmiş, bir binbaşı ve içindeki askerler öldürülmüştü. Bu eylemden sonra havan atışları geniş bir alana yayılmaya başladı. Kawa haberi alır almaz önce gülümsedi, ardından sırtını duvara yaslayıp bir sigara yaktı. Tek tek mevzileri dolaşıp arkadaşlara bu eylemi anlatmıştı.
Alişer arkadaşın bulunduğu mevziyi ayakta tutan sadece kendisi değildi. Farqin ve Eriş (Ahmet Oğul) onun melekleriydi. Eriş cesaretiyle mevzinin direğiydi. İki mevzi şeklinde konumlanan Alişer, Farqin, Eriş, Ferhat, İrfan ve Kamuran Silopi arkadaşlar birlikte bir ekip ruhu yakalamışlardı. Eriş kaldığı mevziyi bırakırken bombasını tuzaklayıp çıkmıştı. Bu ilk defa deneniyordu. Yanındaki arazide adı Çin seddi olan uzun mevziye de uzun barikatın önünde mayın patlatmak için de diğer arkadaşlar harekete geçmişlerdi. Burayı işgalciler kobra ve tank ile yokladılar. Ferhat Çin seddinin arkasından çıkıp bir anda ‘merhaba’ diyerek B7 roketini fırlattı. Farqin ise elinde bomba ile işgalcilerin gelişini bekliyordu. Hepsi mi fedaiydi? Evet, hepsi birer fedaiydi. Bedenler ayrı ama hepsinin tek ruhu vardı. O da fedai mücadeleci ruhtu. Bu ruhu her biri ayrı bir bedende taşıyordu. Yoldaşlık ruhunu kusursuz temsil eden bu ekipten yalnızca Amed eksilmişti. Ferhat da Amed’in yaralanmasından sonra bu mevziye geçmişti. Ferhat genelde Amed’in durduğu mevziye geçtikten sonra hazırlıklarını yapmaya başladı. Kawa o sırada Alişer’in mevzisinde uzanmıştı. Mezarlığın yanında bulunan binada konumlanan işgalci bir asker Serfiraz’ın mevzisine bir roket atmıştı. Tam ikincisini atmak üzereyken Kawa’nın mermilerinin hedefi olmuştu. Son anda fark ettiği işgalciyi hemen indirmişti.
Alişer, Kawa’nın ısrarı üzerine cepheden ayrılmak zorunda kalmıştı. Geri dönerken bomba atarlara maruz kalmış hafif yaralanmıştı. Ciddi bir yarası yoktu fakat yaralı sayısı gittikçe artıyordu. Oradan alınan Alişer, Serdem’in kaldığı bodruma götürülmüş, hemen müdahale yapılmıştı. Onlarla Evin (Emine Yapacak) arkadaş ilgileniyordu. Alişer için buldukları Sünger Bob’lu pijama ise arkadaşlar arasında espri konusu yapılmıştı. Bu haliyle gören herkes gülüyordu. Günler su gibi akıyordu. Ciddi darbeler alan işgalciler neredeyse usanmışlardı. Bu bölgeden vazgeçmişler, diğer cephelere saldırı başlatmak için harekete geçmişlerdi.
YAZAR:R.G.
KAYNAK: RAPERİNA GEL
YORUM GÖNDER