BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(41.BÖLÜM)
DİRİLİŞ DEVRİMİ VE İNİSİYATİFİN GERİLLAYA GEÇMESİ
1992 Güney Savaşın’da Taktik Sorunlar;
1992 Güney savaşında daha çok mevzi savaşını esas alan bütün alanlar zorlanmışlardır. Ama Xakurke alanı düz bir mevzi ve sabit araziye dayalı bir yöntem uyguladığı için giderek bir daralmayı yaşadı. Haftanin ise daha ziyade saldırı tarzını esas aldı ve güçleri saldırıya göre motive etti. Geliştirilen motivasyondan sonra, geri çekilme talimatı verildiğinde burada güçlerimiz adeta bir yıkılışı yaşadılar. Moral ve psikolojik düzeyde epey bir zorlanma yaşandı. Bundan dolayı geri çekilme sürecinde yaşanan bir takım olaylar daha sonra tartışma konusu oldu. Geri çekilme kararıyla beraber genelde güçlerde bir yılgınlık gelişti. Çünkü uyguladığımız tarz yanlıştı. Güçleri tek yönlü motive etmenin sancıları yaşanıyordu. Savaş gibi çok ince bir çizgide seyreden ölüm-kalım mücadelesi çok zengin bileşenlerle yürütülmek zorundadır. Bu bakımdan tek yönlü, sadece saldırıya göre güçlerin motive edilmesi elbette ki beraberinde büyük zorlanmaları getirecektir. Güney savaşında hareketin zorlanmasının bir nedeni de Kuzey eyaletlerinde bulunan güçlerin yeterli düzeyde destek vermemesidir. Zira Türk ordusu güçlerinin büyük bir kısmını Güney’e aktarmıştı, bundan kaynaklı olarak eyaletlerdeki gerilla güçleri daha rahat hareket etme olanağına sahip olmuşlardı. Her eyalet kendi bulunduğu alanda etkili eylem geliştirmiş olsaydı, Türk ordusu gücünü dağıtmak zorunda kalacaktı. Bu da gerillanın daha etkili darbeler vurmasına yol açabilirdi.
Maalesef iç eyaletlerdeki güçlerimiz genelde Güney savaşını izlemekle yetindiler. Sadece Amed eyaleti, ordunun biraz da Güney’le meşgul olmasından istifade ederek bir takım eylemsel çıkışlar yapmıştı. Bu dönemde Kuzey’deki bütün güçlerimiz çok ileri mesafeler kat edebilirdi. Çünkü ordu tüm ağırlığını Güney’e vermişti. Bu nedenle Kuzey’de oldukça elverişli koşullar mevcuttu. Diğer eyaletler bunu çok değerlendiremedi, sınırlı bir değerlendirme oldu. Zeki’nin palazlandığı dönem bu dönemdir. Çünkü 1992 süreci boyunca ordu daha çok Botan’daki serhıldanlar ve Güney’le ilgilidir. Bu durum bir boşluk yaratmıştı. Zeki, Amed eyaletinin muazzam koşullarına da dayanarak kısmen gerilla eylemliliğini geliştirip bu durumdan istifade etti. Özellikle Botan eyaleti önemli sayıda sahip olduğu güce rağmen yanıbaşında bulunan Haftanin’i rahatlatacak eylem geliştiremedi. Sadece yapılan dayatmalar sonucunda Ahmet Rapo arkadaş öncülüğünde 24 kişilik bir kuvvet Cudi’den destek amaçlı Haftanin’e geldi ve o gücün bir hayli faydası oldu. Çünkü Haftanin’deki gücün hemen hepsi yeniydi. Çoğu askeri eğitim bile görmemişti, hatta 300 kişi askeri elbise bile giymemişti. Bu anlamda Cudi’den gelen gücün savaşa bir katkısı olmuştur.
Fakat Botan gücü seyirci kalmayıp, bir şehri işgal edebilir ya da sonuç alıcı sarsıcı başka bir eylem türü geliştirebilirdi. O zaman imkanları da vardı. Kaldı ki, Gabar, Beytüşşebep ve Bestler’de güç yoğunluğu da bulunuyordu. Kela Memê’nin tepesine çıkıp dürbünle Haftanin’i seyretme ve cihazda edindikleri bilgileri bize aktarma dışında bir şey yapmamışlardı. Komuta üzerinde hakim olan sağ savunmacı anlayış köylü isyancılığıyla birleşince pasif ve edilgen duruşlar, ortaya çıkan imkanların değerlendirilmemesine yol açmıştır. Tarih boyunca savaş boyutunda Kürt’ün gen yapısını belirleyen temel etmen cephe ya da mevzi savaş gerçekliği olmuştur. İçinde hilenin, savaş taktiklerinin, karşıyı yanıltmanın fazla olmadığı göğüs göğüse çatışma düzeyi sürekli olarak esas alınmıştır. Güney savaşında da zorlanmayı yaratan yine Kürt’ün bu klasik halidir. Bu taktik yaklaşım tabii ki yanlıştı. Buna rağmen bazen yanlış taktikler de göreceli sonuçlar alabiliyor. Göreceli sonucun somut sonuçları Haftanin’de ortaya çıktı. Diğer yerlerde de aynı düzey yakalanmış olsaydı muhtemelen orda da sonuç farklı olurdu. Çünkü özellikle Xakurke’nin uyguladığı tarzın zaferi olamazdı. Türk ordusu Haftanin’e girdiğinde vuruluyordu, tekrarsınırın sıfır noktasına püskürtülüyordu. Bu sefer Güney’den tank, helikopter ve uçak desteğinde saldırıya geçiyorlardı. Tankları da etkisiz hale getirirsen o zaman farklı taktik ve biçimlerde gelecektir. Sonuçta bir devlettir. Uygulanan tarz başarılı olabilir ama o tarzda zafer yoktur. Haftanin komutanlığı o zaman bu tarzın çok fazla sonuç alamayacağını göremedi. Geri çekilme kararı zorlukla verildi. Geri çekilmeyi en başta da komutanlık kendine yediremiyordu.
Çünkü düşmanı gördüğü her yerde yüksek bir saldırı ruhuyla yönelme durumunda zafer elde edeceğine inanıyordu. Zafer ruhuna sürekli sahip olmak ve sömürgeciliğe duyulan öfkenin yarattığı saldırı tarzı elbette ki erdemlidir. Ancak savaş salt duygular ve öfkeler temelinde kazanılamaz. Bunlar kazanmanın, zafere ermenin olması gereken birer faktörleridir. Fakat tümü değildir. Esas olan stratejik düzeyde ve çağın ihtiyaçlarını karşılayacak taktiklerdir. Haftanin’de geliştirilen savaş tarzı çeşitli gerilla taktikleriyle besleniyor olsa da özünde bir cephe savaşıydı. Statik, durağan, fazla hareketliliğe gelmeyen, yer yer mevzi savaşına kaçan cephe muhabere taktiğidir. Mevziye girip bırakmamadır. Çünkü Kürtler savaş cephesinde de mertlikten taviz vermezler. Zihniyetimizi oluşturan yaklaşım budur. Bunun için ruhsal düzeyde mevziyi bırakmama yiğitlik olarak bellenmişti. Güney savaşında PKK cephesinde yaşanan bu taktik yanlışlık tarzından dolayı savaş pata bitmiştir. Bu savaşın kazananı yoktur. Güney savaşı hiç kuşkusuz ki Kürt halkı açısından bir utanç sayfasıdır. PKK mücadele tarihinde ilk kez bu denli uzun süre Kürt güçleriyle bir çatışma durumunu yaşamıştır. Keşke hiç olmasaydı. Ama Kürt tarihine utanç lekesini süren esas neden, çıkar karşılığında sömürgeciliğin oyunlarına alet olan işbirlikçi kesimin tahrikleridir. Öteden beri Kürt halkının bütün direnişlerini ezen, bastıran işbirlikçi tabakalar sürekli bir şekilde sahneye çıkmışlardır. Güney savaşında da Türk ordusunun çıkar teşvikiyle harekete geçen Güneyli güçler yeniden tarihi tekerrür etme pratiğine yönelmişlerdir.
Sonuçta bu savaş hiçbir şekilde Kürt halkının davasına hizmet etmemiştir, aksine halk ve öncü güçleri arasında kayıpları fazla olan bir savaştır. Zira Kürt halkı ve onun özgürlük davası çok ciddi yaralar almıştır. Bu savaş hem PKK ile Güneyli güçler arasına nifak tohumlarını ekerek ulusal birlik anlayışını gömdü, hem de Kürtler arasında iç çatışmayı uzun yıllara yaydı. Bizim açımızdan Güney savaşında yaşanan tahribatların temel nedeni kadronun savaşa yanlış bakış açısıdır. Bu tarz karakol baskınlarında çok açık ortaya çıkmıştır. Güney savaşından önce Rubarok karakol baskını bunun tipik bir örneği durumundadır. Rubarok baskınında gerilla savaş taktiği adına bir şey yoktur. Bu eylemde düşmanın 50’nin üzerinde kaybı olmuştur. Fakat eylemin planlama, uygulanma ve geri çekilmesi iyi yapılmadığından dolayı ağırlıklı olarak geri çekilmede olmak üzere 74 arkadaş şehit düşmüştür. Bu eylemin kararını veren ve hazırlığını yürüten Ferhat’ın kendisidir. Bu yanlış kararıyla hem büyük kayıplara neden olmuş, hem de Güney savaşının başlatılmasının gerekçesini somutlaştırmıştır. Güney savaşında da yukarıda belirtildiği gibi teslimiyeti yaşayarak, bu dönemde en kötü rolü oynayan birisi durumuna gelmiştir. Ancak gerillanın yüksek bir kararlılıkla ve fedaice saldırı ruhu temelinde yapılmış bir eylemdir. Bu savaş tarzı belki göreceli bazı sonuçları doğurabilir ama zafere ulaşması mümkün değildir.
Sonuç olarak bu savaşın ne kaybedeni ne kazananı vardır. Bilindiği üzere yapılan anlaşmadan sonra bütün alanlardan 1500 kadar gerilla gücü Zelê’ye çekilmişti. Güçler Zelê’ye çekildikten hemen sonra onlar için bir program hazırlandı.Alındıkları eğitim süreciyle tekrar toparlanmaları ve savaş sahasına dönmeleri için uygun zemin hazırlanmaya çalışıldı. Aynı dönemde, 92–93 kışında Güneybatı eyaletinde Terzi Cemal’in gerçekleştirdiği infaz ve Güneybatı’daki gerilla hareketini tasfiye pratiği vardır. Terzi Cemal III. Kongre sonrasında tabi tutulduğu yargılama süreci ardından bir yılı aşkın bir süre akademi sahasında kaldı. 1988 yılında Güneybatı’ya gönderildi. İlk başta eyalet komutanı düzeyinde bir görev verilmedi. Sonradan çok kurnazca pratik yürüterek, kendini yapıya kabul ettirme gayretine girişmişti. Pratikte gösterdiği olumluluk temelinde parti de ona eyalet komutanı görevi verdi. Kaldı ki tecrübesi de vardı. Sonradan ortaya çıkacağı üzere, partiden intikam almak için yetkiyi ele geçirebileceği yararlı bazı pratikler geliştirmişti. Çünkü eyalet komutanı olduktan sonra oluşturduğu ortam, nedensiz yere yeni katılan arkadaşları işkenceye tabi tutması ve yapıda teşhir etmesi bu savı doğrular niteliktedir. Çeşitli yöntemlerle toplam 17 arkadaşı infaz etmiştir. Önderlik sahası ile ilişki kurma imkanı bulunmasına rağmen ilişki kurmamış, aksine var olan ilişkiyi de kesmiştir. Kendine göre bir senaryo oluşturarak, infaz ettiği arkadaşları “Vejin’ci” (Sarı Baran’ın öcülüğündeki kaçkın grubuna verilen isim) gibi göstermiştir ve öyle infaz etmiştir. Yapıya da infaz edilen arkadaşları dış güçlerle bağlantılı olmakla, örgütü ele geçirmekle teşhir etmiş ve bu temelde yapıyı da onlara karşı yönlendirmiştir. Ortaya koyduğu pratiğiyle düşmanla bağlantılı olma ihtimali çok güçlenen bu kişi devrimci yaşama dair hiçbir şey bırakmamada kararlı davranmıştır. Yoldaşlık ilişkilerini, yaşam tarzını ve ölçüleri aşındırmıştır. Yapı arasında güvensizlik geliştirerek, kolektivizm darbelenmiş, yaratıcılık ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
Tabii Güneybatı’da Terzi Cemal’in yürüttüğü bu uygulamalar hakkında Önderliğin ve örgütün hiçbir bilgisi yoktu. Geliştirilen tam bir tasfiye hareketidir. Önderlik ve örgüt ilk defa Terzi Cemal’in uyguladığı kontra yöntemlerinden dolayı kaçan ve bilgi veren arkadaşlar vasıtasıyla yürütülen tasfiye planından haberdar olmuştur. Biri Hollanda’dan katılan, diğeri de Kuzeyli genç bir arkadaş olmak üzere iki arkadaş cihazla Botan eyaletini arayarak benimle konuşmak istediklerini belirtmişlerdi. Söz konusu konuşmada ilk kez Güneybatı eyaletinde yaşananları ifade etmişlerdi. Bu bilgiyi veren iki arkadaşa kendilerini Önderlik sahasına ulaştırmaları ısrarla söylendi. Onlar da öyle hareket edeceklerdi. Ama o alana yapılan bir operesyonda kısa sürede imha edilmeleri dikkat çekicidir. Buna rağmen parti söz konusu bu eyalette yaşanan olaylar hakkında bilgi sahibi oldu ve bu temelde müdahale gerçekleştirdi. Halbuki gerilla hareketinin Güneybatı’da oturması çok önemli gelişmelere yol açacaktı. Bilindiği gibi Güneybatı çok geniş bir sahadır ve oldukça stratejik özelliğe sahiptir. Türkiye’ye açılımın kapısıdır. Hem Türkiye’ye açılım yapmada, hem de bölge halkını mücadeleye katmada çok önemli bir zemindir. Önderlik de bu eyaletin üzerinde bizzat duruyordu. Aslında Güneybatı eyaleti 1991 yılına gelindiğinde önemli bir düzey de kazanmıştı. Engizek’te, Binboğa’da, Adıyaman’da belli düzeyde bir açılım ve yerleşme gelişmişti. Tasfiye planının merkezi haline getirilen Engizek Dağı’nda yüzü aşkın arkadaş bulunmaktaydı. PKK burada yerleşme ve gerilla olarak tarzını tutturma sürecindeyken, bu tasfiyeci girişim alandaki gerilla hareketini temelden bir darbelemeye tabi tutmuştu. Güneybatı eyaleti bu tasfiye hareketinden sonra bir daha belini doğrultamadı.
Bu dönemde başta Güney olmak üzere tüm eyaletlerde gelişen süreç komuta anlayışı ve savaş tarzından kaynaklandığı için köklü bir müdahaleyi zorunlu kılmaktaydı. Önderlik bu tarz ve anlayışı ameliyat masasına yatırmak için hem çözümlemeler geliştirdi, hem de tüm alanlarda yargılama sürecini başlattı. Geliştirilen yargılama süreci ile komuta anlayışını ve savaş tarzını açığa çıkarma, mahkum etme ve düzeltme hedeflenmişti. Yargılama sürecinde bireylerden ziyade anlayış muhatap alındı. Ortaya çıkan yanlış çizgi ve savaş anlayışları çözümlendi ve yargılandı. Sadece Güney savaşında yer alan kadro ve komuta yargılanmadı. Hareketin bütün kadro ve komutanları yargılandı. Önderliğin bu yargılama süreciyle amaçladığı, başta komuta olmak üzere hareketin tüm gerilla gücünü 1993 sürecine hazırlamaktı. Yine mevzi savaşı ve taktik darlıktan çıkarılmış, yenilenmiş bir gerilla gücü yaratmak istiyordu. Toparlanma ve tarzı yenilemede yargılamanın belli düzeyde bir rolü oldu. Çünkü kadro ve komuta yapısı özeleştiri sürecinden geçmişti. Özeleştiri sürecine doğru ve samimi yaklaşım gösterenler kendilerini aşmada oldukça mesafe kaydettiler. Değişmeyen, dönüşmeyen ve samimi bir özeleştiri vermeyen belli bir kadro kesimi sürece fazla dahil olmadı. Bu tipler özeleştiri sürecine özlü bir yaklaşım göstermedikleri gibi kandırmadan ve kendini aldatmaktan öteye gitmeyen yaklaşımlar sergilediler. Genel anlamda yargılama süreci belli bir derinliği sağlayarak, taktik üzerinde bir yoğunlaşma düzeyini yaşadı. 1993 baharıyla beraber Önderlik hazırlıkları zirveye çıkardı. Bir yandan Zelê’de bulunan güçlerin eğitim içeriğine ilişkin perspektifler verirken, diğer yandan eyalet konferanslarının sonuç alıcı kararlara ulaşması için yakın takibi sürdürmekteydi. Eyalet konferanslarının ilki Bestler’de gerçekleştirdiğimiz Botan eyaleti I. Konferansı’ydı. Ardı sıra bütün eyaletlerde konferanslar yapıldı.
Dönemin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek düzeyde geçtiği söylenebilir. Güçler bahar aylarıyla beraber yeni bir hamle sürecine hazırlanırken, ateşkes süreci de bu dönemde gündeme girdi. İlk siyasal çözüm denemesi ve çetecilerin engellemesi Turgut Özal Türkiye’de ender rastlanan ciddi devlet adamlarından biriydi. PKK’nin mücadeleye başlamasından itibaren, PKK’ye karşı Kürdistan’da en kirli yöntemleri geliştiren bir dönemin sorumluluğunu yapmıştır. PKK’yi ezmek için bir devletin uygulayabileceği her türlü yöntemi hiç çekinmeden devreye koymuştur. Bugün bile Kürdistan’da yapısal örgütlenmesinisürdüren özelsavaş örgütlenmelerinin hepsi onun zamanında geliştirilmiştir. Denilebilir ki PKK’yi ezmek için elinden gelen her türlü aracı kullanmıştır. Türkiye gibi bir devletin sahip olduğu tüm olanakları devreye koyarak, PKK’yi bitirememesi Özal’ı başka yöntemler aramaya yöneltmiştir. Devlet adamlığı ciddiyeti derken bunu kastediyoruz. Yani bir sorun varsa, sorunu erteleme değil, çözmeyi önüne koyma çabası vardı. Önce şiddetle denedi, olmayınca siyasal yöntemleri devreye koymak istedi, fakat derin devletin buna müsaade etmediği ve yaşamına son verdiği yönünde güçlü bulgular vardır. Özal, Kürtlerin de Türkiye Cumhuriyeti devletinin asli kurucu öğelerinden biri olduğunu bilmekteydi. Bu ülkede bir halkın kimlik ve kültür sorunu yaşadığını görmüştü.
En önemlisi de Kürt halkının çoğunluğunun PKK’yi desteklemekte olduğu gerçeğidir. Özal bu gerçeklerin bilincine vardıktan sonra en doğru yaklaşımın sorunu siyasal yollardan çözmekten geçtiğini söylemiştir. “Gerekirse federasyonu da tartışırız” demesi bunun somut örneği durumundadır. Varolan bu gerçeklere bir de Güney Kürdistan’la uğraşması eklenince bu yönlü düşüncesinde netleşmeye gitmiştir. Güney Kürdistan’ı da Türkiye’yle bütünleştirecek bir federasyon fikrini aklına koymuştur. Ufku geniş ve güncel gelişmeler içerisinde boğulmayan bir kişiliğe sahipti. Aslında Özal, Önderliğe ateşkes talebini iletmeden önce devlet içerisindeki kadroların önemli bir kısmını önceden hazırlamıştır. Hazırlıklardan sonra Celal Talabani’yi aracı olarak Önderliğin yanına göndermiş ve ateşkesilan edilmesi durumunda Kürt sorununu siyasal yollardan çözmeye hazır olduğunu belirtmiştir. Bu bilgi Önderliğe ulaştığında, Önderlik telsiz aracılığıyla bu durumu bütün eyalet komutanlıklarına özet olarak ileterek, ateşkes hakkında görüş istemişti. Bazı kaygılar dile getirilmekle birlikte kimse karşı çıkmamış ve herkes “Önderlik bilir” demişti. Önderlik bunun üzerine tüm eyaletlere Newroz’dan başlamak üzere bir aylık eylem yapmama talimatı verdi. Daha sonra Lübnan’da yaptığı bir basın toplantısıyla Newroz’la birlikte bir aylık ateşkes ilan etti. Ateşkes süreci hareketimiz tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü artık Önderlik stratejik düzeyde siyasal çözüme resmen ağırlık vermişti. O zamana kadar da siyasal çözüm yaklaşımı ağır basıyordu ama siyasal çözümü başarmak için güç olmak gerekiyordu. Önderlik bunun için1991 sürecinde güçlü bir hamlenin yapılması ve Türk devletini zorlayacak bir pozisyonun yakalanması gerektiğini ısrarla vurguluyordu.
Özellikle Güney savaşı, kısa sürede güçlü bir hamlenin örgütlenip pratiğe geçirme zorluklarını göstermişti. Önderlik bunun üzerine Türkiye’de de çözüm eğilimi belirince siyasal yollardan sorunu çözme projelerine yöneldi. Ateşkes sürecinin gelişmesiyle Türk devletine şu mesaj iletildi: Sizinle mevcut sınırlar içerisinde çözüme gitmek istiyoruz. Ayrı devlet kurma ve ayrılma stratejisini anlamsız görüyoruz. Bütünlük temelinde, demokratik ve onurlu bir sistem kurmak istiyoruz. Bu açıdan ateşkes süreci çok önemli stratejik bir dönüşümü ifade etmektedir. Her ne kadar erkenden program ve taktikte bir değişikliğe gidilmemiş olsa da, esas olarak ateşkes sürecinin başlatılması ve diyalog talebinin öne sürülerek, sorunu Türkiye sınırları içerisinde demokratik çerçevede çözüm arzusunun ortaya konulması, stratejik düzeyde değişim dönüşüm sürecinin başlaması anlamına gelmektedir. Değişim özelliklerinin ağır basması itibariyle çok önemli bir süreçti. Ateşkesin ikinci önemli yönü, Önderliğin PKK’ye verdiği mesajdı. Önderlik Türk devletine karşı ateşkes ilan ederken, kadrolara da çağrı yaparak, “Ateşkesi sizin geriliklerinize karşı da yapıyorum” demişti. Önderliğin kadrolara verdiği mesajın içeriği oldukça önemliydi. Bu süre içerisinde geriliklerinizden, yerleşik yargı ve zihniyetlerinizden, yine PKK’lileşmeyen savaş tarzı ve yöntemlerinizden vazgeçme şansı tanıyorum anlamında belirtilmişti. İlan edilen ateşkesin bir ayı bitince herhangi bir gelişme olmadı. Ateşkesin bir süre daha uzatılması talebi Türkiye’den gelince tekrar uzatıldı. Bu arada bazı olumsuz durumlar yaşandı. Ateşkesin bir ayı dolmadan Turgut Özal öldü veya öldürüldü.
Turgut Özal şaibeli bir şekilde öldükten sonra artık bu sürecin nasıl gelişeceği ciddi bir tartışma konusuna dönüştü. Buna rağmen yine de başlatılan süreci sürdürmede ısrarlı olunmalıydı. Önderliğin perspektifleri bu çerçevedeydi. PKK ateşkesi ısrarla sürdürmesine rağmen Türk ordusu Botan ve Amed başta olmak üzere birçok yerde operasyonlar başlattı. Geliştirilen operasyonlar sırasında Amed’de bazı kayıplar yaşandı. Yaşanan kayıplara karşı “misilleme hakkımızı kullandık” adı altında bir takım eylem türleri geliştirildi. İmha amaçlı operasyonlara karşı gerilla tabii ki misilleme hakkını kullanacaktır. Misilleme hakkını yadırgamak diye bir durum olamazdı. Ama misilleme hakkı adı altında yapılanı kabul etmek mümkün değildir. PKK’de hiçbir zaman sivillere ve silahsız insanlara yönelme mantığı yoktur. Özellikle teslim alınmış insanların kurşuna dizilmesi bizim tarzımız değildir. Şemdin’in talimatı ve yönlendirmesiyle Bingöl-Elazığ karayolunda 33 askerin kurşuna dizilmesi bu anlamda içimizdeki çeteleşmiş bir anlayışın süreci sabote etme girişimidir. Türk devlet yapısı içerisindeki çeteci kesimler süreci sabote etmek için operasyonları başlatmış ve hatta tartışmalı bir biçimde -güvenlikleri sağlanmadan- silahsız askerleri adeta yem olarak ortaya sürmüştür. Buna karşı Şemdin’in de devreye girmesi sabote sürecini tamamlamıştır. Teskeresini almış askerlere yönelik yapılan eylem bu anlamda PKK’nin eylemi olamaz. Her şeyden önce bu eylem tarzı PKK’nin taktiğine, etik anlayışına ve mücadele geleneğine oldukça terstir. Dörtlü çetenin başka zamanlarda da uyguladığı kontra eylem türlerinden biridir. PKK asla silahsız insanları kurşuna dizmez, varsa bir suçu onları esir alır. Soruşturmasını bitirdikten sonra adaletin ve hukukun gerekleri neyse onu yerine getirir.
Çünkü PKK aynı zamanda uluslararası savaş yasalarına saygılı olmayı esas alan, haklı bir davayı yürüten, insani duyguları yüksek olan bir mücadele gücüdür.Askerliğini bitirip evine dönen insanları, “Siz daha önce askerdiniz” diye tutup kurşuna dizmek PKK’nin anlayışı değildir. Ama maalesef Şemdin gibi çeteci anlayışa sahip bu kişilik PKK’nin ahlakına uymayan bir yöntemle silahsız askerleri kurşuna dizdirmiştir. Operasyonların başlaması ves 33 askerin de öldürülmüş olmasından sonra artık ateşkes fiili olarak sona ermiştir. Türk ordusu bunu bahane ederek, Kürdistan’ın her yerinde operasyonlarını aralıksız sürdürmeye başlamıştır. Çünkü 33 asker olayı Türk devletinde çeteciliği geliştirmek isteyen çevrelerin elini güçlendirmiştir. Bunun ne kadar irtibatlı yapılıp yapılmadığı tartışma konusu olan bir husustur. Ancak birbirini tamamlama bakımından ilginçtir. Şimdi ise Şemdin unsuru bu olayın kararından sıyrılmak istiyor ve suçu Önderliğe yüklemeye çalışıyor. Bu, büyük bir saçmalıktır. Biz de eyalet komutanlığı yaptık. Her komutanlığın yaptığı eylem kendi sorumluluğuna aittir. Diğer yandan ise Şemdin’in kendisi sorumlu olduğu alana tam hakimiyet sağlayan bir komuta yöntemine sahipti. Kendi sorumluluğu altında bırakalım bir eylemin ondan habersiz yapılmasını, bir insana bir fiske bile vurulması ondan habersiz olamazdı. Çünkü onun komuta tarzı böyleydi, her şeyi kendi inisiyatifine alıyordu.
Diğer önemli bir husus da bu askerleri yakalayan eylem gücü ve komutanlığı askerleri yakalayıp, üslenme karargahına getiriyor. İlişki ve irtibattan sonra kendi aralarında yaptıkları toplantı sonunda tekrardan askerleri yolun üzerine getirip kurşuna dizdikleri biliniyor. Bu olayın yapılış şekli de gösteriyor ki, eyalet komutanıyla irtibat ve talimatı temelinde askerleri infaz olayı yeniden kararlaştırılmıştır. Çok iyi biliyoruz ki Şemdin’in talimatı olmadan hiçbir komutanlık o kadar riski göze alıp, askerleri getirildikleri karargahtan tekrar yolun üzerine götürüp, kurşuna dizemez. Besbelli ki burada gözü dönmüş bir çeteci anlayışın ısrarlı bir biçimde süreci sabote etmeye dönük bilinçli bir tutumu vardır. Bunun başka bir izahı yoktur. Hareketimiz içerisinde çeteler tarafından geliştirilen yanlış uygulamalar tahribatlar yaratmış ve oldukça zarar vermiştir. Bunların amacı PKK çizgisini rayından çıkarmak biçiminde pratikleşmiştir. Bizde bazı kişilikler şahsında gelişen bu tür çizgi dışı çeteci anlayışlar çeşitli dönemlerde türemiştir. Ancak çete örgütlenmeleri daha kurumlaşmış bir biçimde Türk devleti ve ordusu içerisinde derin örgütlemelere sahiptir. Türk devlet yapısı içerisindeki çeteci oluşumların geçmişi ve deneyimi yeniçeri ocaklarına kadar dayanmaktadır. Bu anlamda devlet içerisindeki çetelerin deneyimi, taktik ve örgütlenme yöntemleri daha fazladır.
Türk devleti içerisindeki çeteciliğin Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı bile öldürebilecek düzeyde kendini iyi organize ettiği açıktır. Özal’ın ölümü üzerindeki sis perdesi hala aralanmış değildir. Bu ölümün arkasında çok güçlü odaklar yer almadan delilleri gizlemek mümkün değildir. Hala çok net bir bulgu açığa çıkmamış olmakla birlikte, özellikle ateşkes sürecinde öldürülmesi bizleri ve herkesi düşündüren, ciddi kuşkular yaratan bir olaydır. Kaldı ki ailesi tarafından bazı bulguların elde edilmesine rağmen korkularından sessiz kaldıkları belirtilmektedir. Türk devleti içerisindeki çete organizasyonu Doğan Güreş, Mehmet Ağar ve Tansu Çiller üçlüsüyle örgütlenmiş, Demirel de bu sistemin bir şemsiyesi ve başı olarak tanzim edilmiştir. Bu temelde PKK şahsında Kürt halkının bütün dinamiklerine tam bir topyekün savaş ilan edilmiştir. Türk ordusu esas olarak topyekün savaş kararını 1992 yılında kararlaştırılan konsept temelinde vererek artık Kürt özgürlük hareketine karşı savaşın sorumluluğunu üstlenmiştir. Doğan Güreş ekibi belirttiğimiz bu tarihten itibaren kendini çok kapsamlı bir savaşa göre hazırlamıştı. Bugün bile bazı çevreler 33 askerin öldürülmesiyle ateşkesin bozulduğunu ileri sürmektedirler. Bu görüş bir ölçüde doğru olsa da tek başına doğru değildir. Çünkü Türk devleti içerisindeki çeteler önceden kendilerini hazırlamışlardı. Önderliğin, “her iki taraf içindeki çeteci yaklaşımlar o süreci sabote etmiştir” belirlemesi bu durumu gözler önüne sermektedir. Ateşkes tek yönlü bir biçimde söz konusu olayla bozulmadı. Belli yerlerde operasyonlar vardı ve devlet içerisindeki çeteci eğilim süreci zorlamaktaydı.
PKK’deki çizgi dışı, çeteci anlayış Türk devlet çetesine zemin sundu ve böylece süreç tümüyle sabote edildi. Sürecin sabote edilmesiyle berabersavaş diğer yıllarla kıyaslanmayacak düzeyde bir yaygınlık kazandı. Tırmanan savaş, Kürdistan’ın dört bir yanına yayılarak topyekun bir karakter kazandı. Savaş yaygınlık kazanmasına rağmen Önderliğin amacı siyasi çözüm geliştirmekti. Geliştirilecek hamlelerle Türk devletinisiyasi çözüme zorlama öngörülmekteydi. Bu nedenle 1993 yılındaki savaş taktiği hareketli savaş tarzı olarak belirlendi. Böylece savaşı bir üst aşamaya tırmandırarak, düşünülen stratejiyi uygulama zeminini açığa çıkarma esas alındı. Hareketli savaşla düşünülen o zamana kadar stratejik savunma Bir savaşın anatomisi 218 döneminde bulunan gerillayıstratejik denge dönemine ulaştırmaktı.Artık oluşacak statü kurtarılmış alan mı olacaktı, yoksa farklı bir yapılanma mı olacaktı, bu çok önemli değildi. Önemli olan gerillanın içinde bulunduğu konumdan çıkarak birsıçrama yapmasıydı. Kürdistan koşullarında gerilla ile oluşturulacak statü somut olarak kurtarılmış alan olarak değerlendiriliyordu. Savaştekniğinin oldukça gelişim kaydettiği bu çağda kurtarılmış alan Vietnam mücadelesinde ortaya çıkan sonuçla tıpatıp aynı olamazdı. Kürdistan’daki gerillanın amacı savaş sahasında savaştığı orduyla dengeyi sağlamaktı. Böylece gerillanın dayandığı halk kitlesi ile berabersömürgeci ordu karşısında dengeyisağlayarak, onu siyasi çözüme zorlamaktı.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER