BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(38.BÖLÜM)
DİRİLİŞ DEVRİMİ VE İNİSİYATİFİN GERİLLAYA GEÇMESİ
Mahsum Korkmaz Akademisi;
İnsanlık ve toplumların tarihine yön veren bütün büyük düşünce ekolleri kurdukları eğitim sistemine dayanarak varlıklarını süreklileştirmişlerdir. Özellikle düşünsel sistematiği sağlaması ve toplumda yaşam tarzına dönüştürmesi itibariyle mabetler belirleyici kurumlar olmuşlardır. İslamiyette camiler, hıristiyanlıkta manastır ve kiliseler, Yahudilikte sinagoglar ve antik Yunanda felsefe okulları oluştukları dönemden günümüze kadar tarihe yön vermişlerdir. Bir mabede sahip olmaksızın düşüncenin tarihselleşmesi mümkün olmamıştır. Apocu düşünce ve felsefenin tarihten süzülüp gelen insanlığın ortak değer yargılarının bileşkesi olarak anlam bulması, bir mabede sahip olmasını zorunlu kılmıştır. Bu anlamda Mahsum Korkmaz Askeri Akademesi tarihsel benzerlerin icra ettiği görevi karşılamada üzerine düşeni yapmada önemli bir adım olmuştur. Zira PKK’yi Kürdistan’da temel yaşam biçimine dönüştürmesi ve gerillanın Kürdistan’da oturmasını sağlaması bakımından Mahsum Korkmaz Akademisi büyük rol oynamıştır. Sadece dönemsel bazı görevleri yerine getirmesi bakımından değil, alanlara savaşçı, komutan ve ideolojik, siyasal kadro yetiştirmek ve doğru mücadele çizgisini oturtmak açısından da tarihte yeni bir çığır açmıştır. Askeri bilim ve tekniği ilk etapta Lübnan sahasında Filistinlilerden öğrendik.
Ancak Lübnan zemininde sonradan açılan akademide gördüğümüz eğitim sadece teknik askeri bilgilerle sınırlı değildir. İdeolojik eğitimin derinleştirilmesi, inanç ve kararlılığın geliştirilmesi okulu olarak ordunun temeli de orada atılmıştır. Sonrasında orada alınan eğitim Kürdistan’ın özgün koşullarına uyarlanarak, Kürt halkının ‘makus’ kaderi değiştirilmiştir. 1986 yılında Lübnan sahasında III. Kongre’nin gerçekleştirildiği salonun Mahsum Korkmaz Akademisi’ne dönüştürülmesiyle gerilla ordulaşmasında gelişme yaşanmaya başlanmıştır. Çünkü halk ordusu olan ARGK örgütlendirilmiş ve okul kuruluşu ilan edilmiştir. Mahsum Korkmaz Askeri Akademesi’nin açıldığı 1986 yılından 1992 yılına kadar gelişen süreç çok önemli gelişmelere yol açmıştır. Binlerce gerilla bu akademiden geçerek, yeniden şekillendirilmiş ve savaş sahasına aktarılmıştır. Akademide eğitilenler, gördüğü derslerle kişilikte yaşadıkları dönüşüm temelinde adeta yeniden bir doğuşu yaşamaktaydı. Akademide altı ay ya da bir yıl kalan birçok arkadaşın giderken toprağından bir avuç yediklerine, ceplerine koyup kendileriyle götürdüklerine bizzat şahit olanlardanım. Çünkü yeniden doğuş yeri olma gibi işlevsellikle, insanları tüm kir ve pasından temizliyordu. Akademinin ismi her ne kadar askeri olsa da, öncelikle ideolojik eğitim verilerek, kişinin yeniden şekillendiği bir ocak halinde bir felsefe okulu olarak derinleşmeyi yaşamıştır.
Önderliğin katılım sağladığı derslerle akademi herhangi bir devlet sisteminin geliştirdiği akademilerden çok daha farklı olarak, kişilik şekillenmesini geliştirme gücüne ulaşmış ve bir devrim okulu rolünü oynamıştır. Elbette ideolojik eğitimle birlikte askeri bilinç, bakış açısı, ruhu ve yaşam tarzı da verilmekteydi. İnsanlar Avrupa’dan, Türkiye’den, ülkenin çeşitli yerlerinden klasik Kürt bakış açısıyla ve egemen düzenin etkileri altında şekillenen bir zihniyet oluşumu içinde geldikleri akademiden insanlık, çağ, değer yargıları ve komünaliteye dayalı kişilik düzeyinde yeniden gerçekleşerek ayrılmaktaydılar. Akademi bir tür insan laboratuarı görevi görerek, kişilerin çözümlemeye tabi tutulup, analiz edildiği ve yeniden şekillendiği bir yerdi. Özellikle III. Kongre’de Önderliğin ifade ettiği “Burada çözümlenen an değil tarih, kişi değil sınıftır” belirlemesi akademinin temel şiarı olmuştur. Yaşama, özgürlüğe ve mücadeleye dair olan her bilgi birikimi burada edinilmiştir. PKK hala Mahsum Korkmaz Akademisi’nde gördüğü eğitime dayanarak yaşayabilmektedir. Hem askeri taktik, teknik olarak görülen genel eğitimler, hem de ideolojik, felsefi düzeyde Önderliğin verdiği dersler ordumuzun temeli haline gelmiştir. Bu anlamda burada hazırlanan gerilla grupları her yıl eyaletlere takviye olarak gönderilmiştir.
Ancak bunca emek ve muazzam çabalarla hazırlanan grupların eyalet yönetimleri tarafından doğru değerlendirildiğini belirtmek mümkün değildir. Kuşkusuz her eyalet sürekli aynı yaklaşımla yaklaşmamıştır. Ama çoğu zaman değerlendirme noktasından uzak kalmışlardır. Örneğin ilk süreçlerde akademiden giden grupların gördükleri eğitimin etkisiyle çizgi dışı anlayışlara tanık olduklarında gösterdikleri reaksiyonları kırmak için eyalet yönetimleri “bunlar dolduruluşa getirilmiş, gerçeklerin farkında değiller, şunlara bir ağır yük verin akılları başlarına gelsin” türünden yaklaşımlarla boşa çıkarılmıştır. Savaş sahasına giden grupları adeta pratik zorluklarla karşı karşıya getirip, teslim alma çabalarını yoğunlaştırmışlardır. Çünkü genellikle Önderlik sahasından ülkeye gidenler, daha önce pratik savaş deneyimine sahip olmayan kadrolardır. Daha sonraki yıllarda tecrübeli arkadaşlar da eğitim amaçlı gidip gelmiştir. Bu durum 1990’dan sonra gelişmiştir. Ancak ilk dönemlerde dağ tecrübesi olmayan kadrolar ağırlıktaydılar. Pratik sahaya giden kadroların etkisizleştirilmesiyle Önderlik müdahaleleri önemli oranda boşa çıkarılmıştır. Akademiden giden kadrolar doğru çizgiyi temsil etme gücünden düşürüldüğü için, eski pratik yaklaşımın hakimiyetini önemli oranda korumasına neden olmuştur.
Önderliğin savaş sahasına yaptığı bu denli müdahalelerin istenilen düzeyde sonuç almamasına yol açan bu yaklaşım olmuştur. Karıştırılmaması için bir noktayı özellikle belirtmek gerekiyor. Ucuz yaşamak isteyenler de PKK ortamında az çıkmamıştır. Bu kişilerden bazıları dönemsel bazı düzenlemeler veya yaşanan boşluklardan yararlanarak öne çıkabilmişlerdir. Bu doğrudur, ama esasta emek sahibi olmayan biri en tepeye de yerleştirilirse, ömrü çok fazla olmaz. Çünkü sonuçta güç olmanın belirli kriterleri vardır. Örnek kabilinden belirtelim, en erken zirveye çıkanlardan biri olan Hogir, pratikte gece gündüz tepeden tepeye koşan, pratik sahada işleri yapan, çaba harcayan biridir. Pratik çabalarıyla herkesi karşısında etkisizleştirmiştir. Adamın bazı yetenekleri olduğu için erkenden sivrilmiştir. Fakat parti kültürü ve ahlakını almamış, çizgiyi özümsememiş, sadece bazı pratik yeteneklerine dayanarak öne çıkmış, kısa sürede de “ne oldum delisine” dönmüştür. Yine Ferhat için ayağını hiç ülkeye atmamış, hiçbir eyleme katılmamış olduğu belirtiliyor. Evet, bu doğrudur. Bu kişinin ciddi bir fedakarlığı yoktur, savaş sahasında etkili bir pozisyonu yoktur. O daha çok karar veren konumda kalmıştır. Savaş hakkında ciddi bir yoğunluğu olmamasına rağmen salt yetkisine dayanarak birçok eylem kararını verebilmiştir. Ciddi bir yeteneği yoktur. Dilini ve pozisyonunu iyi kullanmıştır. Belki Önderliğin kardeşi olması itibariyle toleranslı yaklaşımdan yararlanmıştır, ama lafazanlık yeteneğini de bu toleranslı yaklaşımla birleştirerek kendine yer açmayı becermiştir.
Hem İran, hem de Xakurke dağ ilişkisine dayanarak kendini ayakta tutmuştur. Yetenek açısından tümden sıfırlanmasa da zayıf bir karaktere sahip olduğu açıktır. İhanet etmiş, tasfiyeci olmuş birçok unsur için bunu söylemek mümkündür. Hatta bazıları saflarımızda olduğu müddetçe yetenekli pratikleri de olmuştur. Bu kitap gerçeklere dayanmak durumundadır. Çünkü kan ve emekle yazılan bir tarihin ifadesidir. Bu nedenle her şeyi tüm çıplaklığıyla ifade etmek bir görevdir. Kötülük yapanların kötülüğünü belirtmek kadar, doğrularını da belirtmek tarih açısından önemlidir. Bilimsel, doğru yöntem, tarih karşısında her şeyi yerli yerine oturtmaktan geçmektedir. Sıradan, basit biri Önderliğin perspektiflerini boşa çıkarma gücüne sahip değildir. Ama güçlü bir pratik sahibi olan, kendine belli bir çevre oluşturmuş olan bir kimse bir hayli boşa çıkarabilir. Ülkeye giden kişileri zorluklarla yüz yüze bırakarak etkisizleştirme yöntemi, Önderlik müdahalelerini önemli oranda boşa çıkarmıştır. Hatta Önderliğin yazılı talimatları ya üstten okunup geçilmiş, ya da hiç okunmadan katlanıp cebe konulmuştur. Bu durum sonradan fark edildiği için 1987’den sonra yazılan tüm talimatlar yapıya açık hale getirilmiştir. Bu yıldan sonra salt yönetimlere yazılan talimat yoktur. Bazen olmuşsa da kısa notlardan ibaret kalmıştır.
1987 yılına kadar Önderlik çok fazla çözümleme geliştirmiyordu. Bu döneme kadar bu konuda daha çok görevi merkezi yapıya bırakmış ve onlara çok güveniyordu. ‘Arkadaşlar var, gücü eğitirler, şekillendirirler’ diye bir inanç taşımaktaydı. Ama III. Kongre sürecine gelindiğinde öyle olmadığı anlaşıldıktan sonra, Önderlik ağırlığını koymuştur. Bu süreçten sonra Önderlik iki temel çalışmayı üstelenmiştir. Birincisi; gücü eğitme, ikincisi bizzat yönetmedir. Önderliğin düşman tarafından sürekli hedeflenmesinin nedeni budur. Çünkü taktik öncülük görevini yapmamış, karargah olamamış, planlama geliştirememiş, yönetme gücünü gösterememiştir. Böyle olunca her yaşanan boşluğu Önderlik doldurmaya başlamıştır. Özellikle Akademi’yi derinlikli kullanabilmesi, hareketi sürekli kadrosal açıdan beslemiş ve büyük çıkışlar yapmasına imkan sunmuştur. Eğitim ve talimat ihtiyacı ciddi bir biçimde ortaya çıkınca çözümlemelerin süreklileşmesi gündeme gelmiştir. Özellikle merkezi yapının fazla eğitici olamaması ve kadrodaki dar ve yetersiz bilinç durumu pratiğe çok kötü yansıyordu. Pratiğe ve sorunlara cevap olamayan kadro daha çok her şeyi üste havale ediyordu. Üst yani merkezden de gereken desteği bulamayan kadroda ciddi bir tıkanma durumu yaşanmaktaydı. Bu nedenle daha yetkin, daha inisiyatifli, adeta herkesin merkez gibi hareket edebildiği, ademi merkeziyetçiliği alabildiğine geliştirebilme olanağı olan bir kadro tipinin geliştirilmesi esas hedef haline getirilmişti. III. Kongre’den sonra Terzi Cemal akademi sorumlusu yapılmıştı.
Fakat kısa sürede eğitim ve anlayış vermediği, kongre doğrultusunda gücü hamleye hazırlamadığı, tersine dedikodu, iç çelişki ve kuşkularla uğraştırdığı görülünce, görevden alınmış ve bizzat Önderliğin kendisi ders vermeye başlamıştır. Dersler aracılığıyla hem yaşanan bu olumsuz durumların çözümlemesini yapmakta, hem de kadroyu bilinçlendirmeye çalışmaktaydı. Böylece Akademi gelişen gerilla savaşının beyni, ruhu ve yüreği olmaya başlamıştır. Akademi’den eyaletlere giden kadroların bazıları oradaki anlayışlar tarafından güçten düşürülüp etkisizleştirilirken, önemli bir kısmının rolünü oynaması temelinde mücadele ilerletilmiştir. Türk devleti Akademi’nin Önderlikle buluşmasından dolayı oynadığı büyük rolü görünce, burayı hedeflemeye başlamıştır. Oluşan devrimci ortamı sabote etmek, yaşamı bozmak ve hareket içerisinde bilgi almak üzere çok sayıda ajan göndermeye başlamıştır. Türk devletinin gönderdiği ajanlardan bazıları deşifre edilmişlerdi, verdikleri bilgiler hayati önemdeydi. Türk devleti bir süre sonra sızmalarla veya daha başka askeri tedbirlerle gelişen gerilla hareketini önleyemeyeceğini iyi anladı. Özellikle mücadelemize karşı yürütülen savaşta NATO’nun önemi fazla olmuştur. Pratikte Türk ordusu gerillaya karşı savaşıyordu ama arkasındaki siyasi, diplomatik, teknik ve askeri güç NATO güçleriydi. Bu güçler hareketimizin giderek gelişme yaşadığını, Ortadoğu bölgesinde etkili bir güç haline geldiğini, bunun da stratejik çıkarları açısından tehlike arz edeceğini düşünerek hareketimize karşı uluslararası bir konsepti gündeme getirmişlerdi. Bu konsept temelinde öncelikli hedef, akademinin kapatılması ve Güney Kürdistan’daki eğitim kamplarımızın ortadan kaldırılmasıydı.
Akademinin kapatılması için ABD, NATO ve Mısır gibi çeşitli uluslararası güçler devreye girerek, Suriye ve Lübnan üzerinde baskı uygulanmış ve nihayetinde 1992 Eylül ayında Bekaa Vadisi’ndeki Mahsum Korkmaz Askeri Akademesi kapatılmıştır. Akademi kapatılınca burada bulunan 200’ü aşkın arkadaşın gruplar halinde Haftanin’e aktarılmasına başlandı. Çünkü Önderlik Akademi’yi Haftanin’e taşımamız, Akademi’yi Haftanin zemininde örgütleyip, geliştirmemiz için perspektif vermişti. Hatta bazı derslere büyük telsiz üzerinden katılabileceğini de belirtiyordu. Önderlik alınacak bir uydu telefonu üzerinden Türkiye’deki siyasi örgütsel çalışmaları da Avrupa’da olduğu gibi Haftanin’den yönlendirmemizi öngörüyordu. Ancak Güney savaşının araya girmesi ve koşulların olgunlaşmaması nedeniyle bu düşünce pratikleşmedi. Bunun için Avrupa’dan gönderilen uydu telefonu da savaş nedeniyle Zelê’ye gönderildi. Akademinin kapatılması kararı ardından Akademi öğrencileri grup grup Haftanin’e doğru yola çıktılar. Birinci grup sağlam ulaştı. Bu grupta Şehit Erdal arkadaş ve daha sonra Haftanin’de şehit düşen Beşir, Rızgar gibi arkadaşlar da vardı. İkinci grup, Zaxo yakınındaki Çiyayê Bêxêr’e ulaşırken, aynı gün bilinen ‘92 Güney savaşı başladı ve aynı gece hem Haftanin’e, hem de bu grubun bulunduğu Bêxêr dağına saldırı yapıldı. Grup çatışarak şehitler verdi. Büyük zorluklarla gerilla birliklerine ulaşmayı başardı. Arkasından gelen grup da çatıştı, ama silahsız olan 25 kişi gruptan koptu. Palo arkadaş da bu grubun içindeydi. Palo arkadaş sonradan Amed eyalet yönetiminde bulunup, Mart 1999’da Sason alanında Amed (Ferdi Özgen) arkadaşla -toplam 17 arkadaş- birlikte şehit düşen bir arkadaştır.
Çiyayê Bêxêr eteklerinde oldukça derin, çıkış vermeyen ve zikzaklı vadiler vardır. Arkadaşlar aramasına rağmen grubu bulamadı. Grup yanlışlıkla bir derin vadiye girip bir daha oradan çıkmayı başaramamıştı. Bir sonraki gün peşmergeler tarafından bulunup esir alınmışlardı, zaten silahsızdılar. Bunu anlatmamızın nedeni ’92 Güney savaşının ön hazırlıklarını belirtmek amacıyladır. Çünkü Bekaa’daki akademinin kapatılmasıyla beraber Güney Kürdistan’daki kamplar üzerinde de aynı anda yönelimler başlamıştı. Bu da ’92 Güney savaşının uluslararası boyutunu göstermesi bakımından çarpıcı veriler sunuyor. Bilindiği üzere Agit arkadaşın gerilla savaşının Kürdistan’da oturtulmasında çok büyük emeği olmuştu. Şehit düştükten sonra adına kurulan akademinin verdiği eğitim aynı rolü oynamıştır. Agit arkadaş akademiyle bir nevi gerilla savaşını devam ettirmiştir. Zaten ölümsüzlük budur. Agit arkadaşın tüm çabası gerillayı Kürdistan’da oturtmaktı. Erken şehit düşünce anısına açılan akademi de Önderliğin çabalarıyla aynı amacı gerçekleştirmiştir. Kemal Pir arkadaşın 1976 başında Birecik’te yaptığı bir toplantıda halen hafızada kalan sözlerinden biri de “Kürdistan halk ordusu” ismidir. Kemal arkadaş ordulaşmaya büyük önem veren bir arkadaştı.
Kürdistan halk ordusu kurulmadan, Türk ordusunun Kürdistan’dan sökülemeyeceğini sürekli ifade ediyordu. Hatta mahkemede, “Siz halk ordusunu kurmuşsunuz, zorla bu insanları bu orduya katmışsınız” gibi iddialar karşısında, “Biz kimseyi zorla almadık, ikna etmek için gerektiğinde üç saat, gerektiğinde üç yüz saat konuşuruz. Biz henüz halk savaşı düzeyine ulaşamadık; halk ordusuna ulaşmış olsaydık, şimdi burada sayımız daha az, fakat sesimiz daha gür olurdu” diye karşılık vermiştir. Görüldüğü gibi Kemal Pir arkadaşın tüm hayalleri Kürdistan’da bir halk ordusunun kurulmasıydı ve sonrasında bir zafer gücü haline ulaşabilmekti. Kemal Pir arkadaşın büyük takipçisi, Agit arkadaş tüm gücünü ordu için harcamıştır. Keza, Haki Karer arkadaşın Kürdistan’da bazı askeri denemeler yapmasının amacı yine halk ordusunun temelini atmaktı. İşte, Önderlik bu amaca bağlılığın, yoldaşa ve şehide bağlılığın bir gereği olarak, Mahsum Korkmaz Akademisi vasıtasıyla bu arkadaşların istemlerini yerine getirmek için harcadığı çabaları ordulaşmayla bütünleştirmiştir.
MURAT KARAYILAN(HEVAL CEMAL) (38.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER