BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(29.BÖLÜM)
15 AĞUSTOS ATILIMI VE GÖRKEMLİ DİRİLİŞ SÜRECİ
III. Kongre Süreci Ve Halk Ordulaşması;
1986 yılı özünde bir kongre yılıdır. Bu yılın en çarpıcı yönü Agit arkadaşın şehadeti, ardından gerillanın belli düzeyde kendini savunması ve gerçekleşen III. Kongre sürecidir. Bahar aylarında yapılması düşünülen kongre, güçlü geçmesi ve tarihi bir rol oynaması için ekim sonlarına alınmıştır. Mücadele tarihimizde çok önemli bir yere ve role sahip olan III. Kongre’de birçok ilk gerçekleşmiştir. Özellikle silahlı mücadele yönteminde başarma noktasında büyük bir çıkışa imkan sunan bir zemin yaratmıştır. Kongrede ortaya konulan çözümleme düzeyi ve kararlılık daha sonraki tüm gerilla mücadelesinde yönlendirici bir rol oynamıştır. Parti tarihinde ilk kez kapsamlı kişilik çözümlemeleri yapılmış, özeleştiriler verilmiş, yanlış anlayışlar büyük bir özenle mahkum edilmiştir. Aynı zamanda dayatılan tasfiye sürecine karşı HRK’nin oynaması gereken uyanış rolünü oynadığını, artık Kürdistan halkının gelmiş olduğu bilinç ve örgütlenme düzeyini karşılamadığını, bu nedenle bir halk ordusunun kurulmasının zorunluluğu kararlaştırılmıştır. Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu ARGK’nin (Arteşa Rizgariya Gelê Kurdistan) kurulması ile gerilla savaşına ilişkin çok kesin ve net kararlar alınmıştır. Yine yeni dönemin komuta tarzı, kadro duruşu ve gerillanın özelliklerinin nasıl olması gerektiği konularında yapılan açımlamalar ve verilen perspektif düzeyi Kürdistan’da yeni dönem için bir hayli ilerletici olmuştur. III. Kongre’nin en önemli yönü, mücadele çizgisi açısından büyük bir hesaplaşma sahası ve zemini haline getirilmesidir. Özellikle çizgide sağa savrulan, yanlış tarz geliştiren, geçmiş süreçte olumsuz rol oynayan, hareketi uğraştıran, geriye çeken, iki yüzlülük yapan kişiliklerin yargılandığı ve he_men herkesin sorgulandığı bir zemindir.
Bunun sonucunda tüm komuta ve kadro yapısı kendisini sorgudan geçirmiş, özeleştiri vermiştir. Özellikle geçmiş süreçte merkez komitede görev alan ve ülke pratiğinde rol sahibi olanlarla Önderlik özel olarak ilgilenmiştir. Önderlik çok büyük bir sabırla mücadele çizgisi, sürecin özellikleri ve buna karşı görevlerin neler olduğu noktasında yaşanan yetersizlikleri aşmaları yönünde çözümlemeler geliştirmiştir. Önderlik bu kongrede yüzeysel yaklaşımların gelişmesine asla fırsat tanımadı. Yönetim ve pratik görevlerin başında bulunan merkezi kadroların raporları ilk etapta yüzeysel yaklaşımla yazıldığı için Önderlik ve yapı tarafından yoğun eleştirilere tabi tutuldu ve çoğunluğu kabul görmedi. Derinlikli analiz ve çözümleme gücünün açığa çıkması için platformlar tekrarlandı. Herkesin kendi durumunu doğru kavraması ve bilince çıkarması için kongre süreci uzatıldı. Önderliğin geliştirdiği tarz, kadroyu yeniden yapılandırma tarzıydı. Hem geliştirdiği eleştirilerle kadronun durumunu ortaya koymuş, hem de kadroyu tekrar sürece katmanın zeminini ortaya çıkarmayı esas almıştır. Bu anlamıyla III. Kongre mücadele tarihimizde en büyük özeleştiri kongresi olurken, aynı zamanda bir örgütün korkusuzca kendi kendini sorgulaması, eleştiri ve özeleştiri vermesi bakımından da bir ilk ve çok ileri bir düzeyi de ifade etmiştir. Önderlik tarafından geliştirilen bütün kazanımcı çabalara karşın özellikle Fatma çözümsüzlüğü dayatmada ısrarlı davranmaktaydı. Hatta Önderliğe aile ve yöre itibarıyla yakın olan bazı kişiler üzerinde durarak, sonuç alma istemi vardı. Aslında Fatma baştan itibaren hep sorunlu davranmayı yeğleyen bir yol izlemiştir. Sürekli geliştirdiği sorunlarla kendini gündemde tutmaya çalışmıştır. Fatma’nın paralelinde Selim Hoca denilen kişi de yaşadığı eksiklikler ve yanlış anlayışlarını düzeltmek için yapılan eleştirilere doğru yaklaşmamıştır. Bunlar dışında kadro yapısının geneli özeleştirel bir yaklaşım geliştirerek, sürece katılma kararını büyük bir inançla vermiştir. Söz konusu bu iki kişi de kongre platformu tarafından yargılanmış, anlayışları mahkum edilmiştir. Kongre platformu her ikisinin de parti üyeliklerini askıya alarak, cephe üyesi statüsüyle örgüt ortamında kalabilecekleri kararına ulaşmıştır.
Önderlikteki kazanımcı yaklaşım onların tüm olumsuzluklarına rağmen affedilmelerini, mücadele içerisinde onlara yine rol verilmesini sağlamıştır. III. Kongre çok güçlü bir kongre olmakla birlikte, dikkatlerin tümden öne çıkan bazı kişiler üzerinde yoğunlaşması ve olumsuz bazı kişiliklerin de kendilerini bunun gölgesi altında gizlemelerine olanak bulması kongrenin zayıf bir yönü olmuştur. Dikkatler daha çok yürütme üzerinde yoğunlaşmıştır. Mesela Fatma mı sorun olmuş, tüm dikkatler Fatma üzerinde yoğunlaşmıştı. Tabii bazı kişiler de bundan yararlanarak, kendilerini ve olumsuz pratiklerini saklamışlardır. Kendilerini gizlemeyi başaranların başında Terzi Cemal ile Kör Cemal gelmektedir. İkisi de aynı zamanda kongre divanında yer almış, kongrede, herkesin pratikleri olumsuz, bir tek bu ikisinin elle tutulur olumlu pratikleri varmış gibi bir hava yaratılmıştı. Öyle ki Terzi Cemal 15 Ağustos Atılımı’nda Çatak eylemini bile bile yapmamasına rağmen kongrede bu pratiğini gizlemeyi becermiştir. Eylem talimatının kendisine çok geç ulaştığı, bu nedenle hazırlık yapamadığı vb söylemlerle olumsuz pratiğinin üstünü örtmeyi başarmıştır. Daha sonra öyle olmadığı anlaşıldı ama kongre zemininde kendisini gizlemesi, birçok yönünün açığa çıkmamasına neden olmuştu. Kongrede önemli bir diğer yenilik de merkez yönetimin yenilenmesi yönünde alınan karar ve geliştirilen yaklaşımdır. Bir önceki yönetimin gerilla pratiğinde başarılı olamaması ve özellikle başarısızlığın temel nedeni olarak başarıya yönelik tereddütlü yaklaşımının olması tespitinden hareketle merkezin yenilenmesi kararı alınmıştı. Yeni seçilecek merkezin gerilla savaşına inanan, bu savaşta kararlı olan, hem fiziki hem ruhsal düzeyde kendini katan kişilerden oluşması prensip kararı haline gelmişti. ‘Mademki gerilla hareketiyiz, o zaman gerillada komutanlık yapabilecekler parti merkezinde bulunsun’ yaklaşımı ağır basmıştı. Savaş sahasında pratik yürütenler merkeze seçilsin kanaati hemen hemen tüm delegasyonda gelişmişti.
Ancak en temel engel gerilla mücadelesinde büyük kararlılık gösteren kadrolardan önemli bir kısmının 1985 pratiğinde şehit düşmesi olmuştur. Bu nedenle yeni merkez, pratik sahadan geriye kalanlar arasında oluşturulacaktı. Belirtilen ilkesel yaklaşım temelinde Önderlik eski merkez üyelerini tek tek çağırarak, kimlerin merkez görevini yürütebileceğini sormuştu. “Gerilla mücadelesinde kimler kararlıdır, kimler gerilla savaşını geliştirme potansiyeline sahiptir?” vb sorularla yeni isimler tespit etmeye çalışılmıştır. Çağrılan eski merkez üyeleri Önderliğe bazı isimler söylemişlerdir ve öneri olarak söylenen isimlerden bazı kişiler tespit edilmiştir. O döneme kadar manga komutan yardımcısı gibi alt düzey görevler alan Zeki’nin de ismi verilmişti. Yine yeni katılım sayılabilecek olan Metin, çok fazla pratiğe sahip olmayan Botan ve Sarı Baran gibilerinin birdenbire öne çıkmalarının nedeni, kongrede gelişen bu yaklaşımın sonucudur. Çünkü bu kişiler hakkında gerilla mücadelesinde ısrarlı ve kararlı duruşları olduğu yönünde bilgi verilmişti. Bu eksende hareket de, mademki bu düzeyde kararlılıkları var o halde görev alsınlar yaklaşımını esas almıştır. Ama kongre öncesinde bu tipleri fazla tanıma koşulları yoktu. Kaldı ki Önderlik bile bazılarını tanımıyordu. Tüm dezavantajlara rağmen Erdal (Mustafa Yöndem), Mahir (Ahmet Güler) ve Harun (Şeyhmus Yiğit) arkadaşlar gibi yiğit, gözü pek arkadaşlar da yeni merkeze seçilmişlerdi. Esasında merkez olmayı hak etmemiş, görev aldıktan sonra ne oldum delisine dönen tipler bu sürecin koşullarından yararlanarak öne çıkmışlardır. Bunlar kongrede bırakalım merkez olmayı, adaylık için önerileceklerine kendileri bile ihtimal vermiyordu. Görev durumlarına ve o süreçteki durumlarının ne olduğuna bakılmaksızın “kararlı duruşa sahip oldukları, gerillacılığı yapabilecekleri, dayanıklı oldukları” yönünde bilgiler verildiği için bu göreve getirilmişlerdir. O koşullarda izlenen yöntem kuşkusuz ki doğrudur. Eğer gerilla mücadelesini yürüteceksen, bu mücadele yöntemine inananlarla yürütebilirsin! Gerillacılıkta yaratıcılığı esas almayan, başarı ve zafere kilitlenmeyen, ikircilik yaşayanlarla yola devam edilirse sonuç acı bir yenilgi olacaktır.
Hareketin akibeti diğer Kürt isyanlarından farklı olmayacaktır. Bu açıdan izlenen yöntem doğrudur ama aceleye getirilmiştir. Terzi Cemal ve Kör Cemal’in kongre ortamında kendilerini kamufle etmelerinin önemli bir nedeni de budur. Çünkü kongre bir çizgi savaşımına sahne olmuştur. Her koşul altında gerillacılığı geliştirmek esas alınmıştır. Bunun için kim pratikte güçlüyse, kim daha fazla dayanıklıysa ve kim daha fazla eylem yapabilecek durumdaysa, ciddi çaba gösteriyorsa, o çizgiyi uygulayabilir ve “başarılıdır” anlamına gelmekteydi. 1986 yılının koşulları da bunu gerektiriyordu. Kaldı ki pratik sahada örgütün yaklaşım tarzıyla bağdaşmayan yetersizliklerin ne düzeyde yaşandığı noktasında henüz bir bilgi ulaşmamıştı. Halka doğru yaklaşımda ne tür sorunların olduğu pek bilinmiyordu. Bu açıdan Terzi Cemal ve Kör Cemal’in bu tür olumsuz yaklaşımları henüz deşifre edilebilmiş değildi. Bunun için kongrede en önde görülen kişiler durumundaydılar. Kongrenin ağırlıklı olarak üzerinde durduğu boyut gerilla savaşında hamlesel bir çıkışın başlatılması ve bunun için gerekli olan planlamanın çıkarılarak, karar altına alınmasıdır. Özellikle 1985 yılında planlaması yapılmasına rağmen ulaşılamayan hedefleri gerçekleştirmenin kararı üzerinde düşünce birliği sağlanmıştır. Gerilla halka dayanarak, halkı mücadele içerisine çekerek, mücadeleyi halka taşırmaya başlayacaktır. Aynı paralelde ‘halk ordusu halktan beslenir’ yaklaşımıyla askeri kanunla savaşçı alımı karar altına alınmıştır. Askeri kanunla savaşçı alma kararının belli bir yurtseverlik ve ikna esaslarına dayalı olması gereği ön görülmüştür. Daha sonra yanlış pratik örneklerin çokça sergilendiği gibi köyleri basarak, gençleri tamamen zora dayalı alarak gerillalaştırma gibi bir yaklaşım esas alınmamıştır. Halk ordusu halka dayanmalıdır mantığı ikna üzerine kuruludur. Kürt halkına ‘ARGK sizin ordunuzdur, ordunuzda askerlik yapmanız aidiyet ve yurtseverlik görevinizdir’ tarzında yetkin bir yaklaşım geliştirilerek, insanların gerillaya katılım yapması yönünde ikna edilmeleri gerekiyordu. Halk bu temelde ikna edilecek ve ARGK’de zorunlu askerlik yapmasının bilinci geliştirilecekti. Zorunlu askerlik yasasındaki yanlışlık sonradan yapılmıştır.
Alınan bu kararın sonradan yanlış uygulanması birçok olumsuzluğun gelişmesine neden olmuştur. Kongre kararında hiçbir ikna yöntemi kullanılmadan ve zemini hazırlanmadan insanları kaçırarak, ya da el koyarak orduya getirme gibi bir karar alınmamıştır. Uygulamada ortaya çıkan yanlışlıklar beraberinde bazı sorunlar yaratmıştır. Bazı yerlerde zorunlu askerlik yasası yanlış uygulanırken, bazı yerlerde ise daha doğru bir tarzda uygulanarak sonuç alıcı kılınmıştır. III. Kongre 15 Ağustos ardından özellikle 1985 yılında yaşanan sağ savunmacı pratiğin gerillayı yenilgiyle karşı karşıya getirdiği, bunun ağır sonuçlarının yaşandığı bir ortamda gerçekleşmiştir. Bu anlamda III. Kongre yaşanan sağ savunmacı, tereddütlü ve komutalaşamayan, gerillalaşamayan duruşa karşı yüksek bir kararlılıkla gerillanın yükseltilmesi kongresi olmuştur. Gerillanın, tasfiyenin eşiğine getirildiği bir ortamda gerilla ordusu olarak ARGK’nin kurulmasıyla süreç yanıtlanmıştır. Her türlü tasfiyeci kaçkıncıya karşı inanç, cesaret ve güven temelinde kararlaşma yaşanmıştır. Bu anlamda denilebilinir ki, III. Kongre yaptığı çözümlemelerle ve aldığı kararlarla gerillayı yenilgiden kurtardığı gibi 15 Ağustos Atılımı’nın zafer kazanması için yeni bir hamle süreciyle gerillayı Kürdistan’da oturtarak, Agit’lerin anısını yaşatmayı başaran önemli, tarihsel bir kongre olmuştur. Kongrede geliştirilen planlama ve ulaşılan kararlaşma düzeyi tarihsel bir süreci geliştirebilecek niteliktedir. En önemlisi de Önderlik tarafından kişilik çözümlemelerinin sistemli düzeyde geliştirilerek, bin yılların tortu bağlamış zihniyet yapısına karşı savaşımın başlatılmasıdır. Çözümleme aynı zamanda yeni kişilik oluşumunun dayanması gereken özellikleri de açığa çıkarmayı esas almaktadır. Başlatılan mücadele ulusal olduğu kadar toplumsal içeriğe de sahiptir. Çünkü Kürt halkında halen izleri görülebilen, neolitikten gelen eşitlik ve komünalitenin etkileri vardır. Bu anlamda oluşum felsefesine ve tarihsel gelişim diyalektiğine zıt bir toplumsal şekillenmeyi yadsımaktadır. Bu nedenle egemen, sömürücü sistemin Kürdistan’da geliştirmek istediği toplumsal şekillenme düzeyi oldukça düşürülmüş, başkalaşıma uğratılmış, çarpıtılmış bir düzeydir.
Bunu bütün detaylarıyla çözümlemek, eleştiriden geçirme temelinde toplumsal ana kaynağa uygun hale getirmek şarttır. Bu temelde III. Kongre’nin geliştirdiği çözümleme düzeyi çok önemli bir kişilik ve toplumsal yenilenmeyi kaçınılmaz kılmıştır. Önderlik, “Burada çözülen an değil tarihtir, kişi değil, toplumdur” diyerek, kongrenin ulaşmış olduğu çözümleme düzeyini çarpıcı bir biçimde ifade etmiştir. PKK mücadelesi köleci sistemin toplum ve kişilikte yarattığı tahribatları aşarak, yeni kişilik özelliklerini açığa çıkarmayı hedeflediği için çarpıklıklara karşı yoğun bir anlayış savaşı vermesi kaçınılmaz olmuştur. Aksi halde toplumsal tükenişin önü alınamayacağı gibi mücadeleci bir ruhu da geliştirmek mümkün olmayacaktı. Önderlik tüm bu tehlikelerin önünü almak için sürekli yeni arayışlara girerek, anı anına düzeltme hareketlerini geliştirmek durumundaydı. Önderliğin önemle ele aldığı kişilik çözümlemesi, eleştiri özeleştiri tutumu insanlığın ana kaynağına dayanma yaklaşımı olarak III. Kongre’de somut projelere dönüşmüştür. Bu açıdan III. Kongre’nin parti tarihinde yeri ve rolü oldukça önemlidir. Bu süreçte gerek yapılan örgüt içi düzenlemeler, gerekse oluşturulan projeler, yeniden bir yapılanmayı geliştirme özelliğine sahiptir. Çünkü iki yıllık yakıcı pratik savaş süreci örgütsel olgunluğa yol açarak, önemli deneyimler açığa çıkarmıştır. Tarz, taktik, anlayış ve yaklaşımda yeniden yapılanma söz konusudur. Önderlik bu yakıcı sürecin ortaya çıkardığı deneyimler ışığında köklü düzenlemeler yaparak, yeni sürece yüklenmek ve sonuç almak hedefini esas almıştır. Bu temelde kongre sona erdikten sonra Önderlik eski yönetimin bir kısmını Avrupa’ya düzenledi. Ülke içi ve Önderlik sahasındaki akademiye dönüşen okul yönetimlerini de aynı amaçla yeniledi. Doğu’da kongre sonuçlarını bekleyen önemli bir kadro-komuta birikimi vardı. Bu güce kongrenin sonuçlarını aktarmak ve pratik planlamaya kavuşturmak üzere yeni yönetime seçilen Kör Cemal ve Ferhat sorumlu olarak atandılar. Bu ikili hem kongre sonuçlarını taşırmak, hem de kongre kararlaşması temelinde gerillayı geliştirmekle görevlendirilmişlerdi.
Aynı biçimde kongre sahasında kalan Terzi Cemal’e de kongre delegasyonunu akademide bahara hazırlama görevi verilmişti. Kendisi akademide sorumlu tayin edildi, çünkü baharda geliştirilecek gerilla hamlesinin hazırlık çalışmalarını yürütecekti. Önderlik bir yandan bu düzeylerde görevlendirmeler yaparken, diğer yandan görevlendirdiği kişilerin pratiklerini yakından izlemekteydi. Önderliğin insanları açığa çıkarma yöntemi kendi içinde birçok özgünlük taşımaktadır. Bazı kişileri görevlendirerek, durumlarının ne olduğunun pratikte açığa çıkmasını sağlıyordu. Nitekim kongre sonrasında Terzi Cemal’in kişilik özellikleri yavaş yavaş açığa çıkmaya başladı. Çünkü kongre ortamında çizgi dışı bir takım anlayışlara yönelik sert eleştiriler geliştirilirken, bazı tipler bunu fırsat bilerek kendilerini gizlemişlerdi. Terzi Cemal de bu tiplerden birisiydi. Bu unsur akademide bulunan güçleri derli toplu olarak savaşa, hamleye hazırlamaktan ziyade, kafa kol ilişkilerini geliştirerek, arkadaşları birbirine düşürerek, didiştirerek ve çekiştirerek ortamda bir muğlaklık yaratmıştı. Sonuçta geliştirmeye çalıştığı ya da hizmet ettiği anlayış yapıyı kararsız düşürme anlayışı olmuştu. Bu pratiği görüldüğü için soruşturmaya alındı. Soruşturma kararı akademi sahasında bulunan yapının kararı ile gerçekleşti. Soruşturma sonrası yargılamaya tabi tutuldu. Yargılamada böylesine tarihi bir süreci boşa çıkarmaya çalıştığı ve bunda ısrarlı davrandığı için hakkında idam kararı alındı. Ancak Önderlik Terzi Cemal’e verilen idam kararını onaylamadı. Kör Cemal de Doğu Kürdistan’da bulunan güç üzerinde aynı tahribatı yaratmaya çalıştı. Terzi Cemal ile ne kadar koordineli çalıştığı açığa çıkmadı ama o da aynı biçimde Doğu Kürdistan’da bulunan güçler üzerinde oynadı. Doğu Kürdistan’da bulunan güçlerin hepsi savaş sahasında bulunan, savaşmış kadrolardan oluşmaktaydı. Bu nedenle burada Kör Cemal tarafından geliştirilen didişme, çekişme, uyumsuzluk ve yozlaşma girişimleri savaş süreci üzerinde oldukça olumsuz etkiler yaratmıştı. Yapıyı kapsamlı bir hamleye hazırlayacağına, “hepiniz suçlusunuz, hesap vereceksiniz, ben geldim hepinizi çözeceğim” tarzında bir yaklaşım geliştirerek yapıyı düşürmeyi hedeflemişti. Kör Cemal’in yöntemi çok ilginç boyutlara sahipti. Kadroyu önce düşürerek, sonra kaldırarak kendisine bağlama temel tarzıydı. Aynı yöntem Ferhat’ta da vardı.
Ferhat’taki belki o dönemde ön planda değildi ama daha sonraki süreçte aynı yöntemi uygulamıştır. Bu, “önce düşür, sonra kaldır ve kendine bağla” taktiğidir. Kör Cemal’in o süreçte sarf ettiği, “kongrede aydınlar kaybetti, köylüler kazandı” sözü örgütü içten ve ideolojik düzeyde bozmanın esaslı yaklaşımlarından biri olmuştur. “Artık köylü iktidar dönemi başladı” diyebilecek kadar örgüt ortamına pervasızca saldıracak bir cesaret örneği sergilemiştir. Daha sonra kendisinin de dile getireceği gibi Önderliği “nazikçe öldürmeye” çalışan bir pratiğe yönelmiştir. Kadroları 1987 atılımına hazırlamaktan ziyade Şehmus unsuruyla beraber -ki bir nevi yardımcısı gibidir- kendi anlayışlarını hakim kılmak için yoğun çaba geliştirmişlerdir. Şehmus ve Zeki gibi unsurlar da Doğu Kürdistan’da Kör Cemal’i en iyi uygulayan tipler olmuşlardır. Bu dönemde Cuma arkadaş da Doğu Kürdistan sahasında bulunmaktaydı. Geliştirmek istedikleri anlayışa ve kendilerine karşı çıkabilir diye Cuma arkadaşa karşı özel bazı tedbirler geliştirmişlerdir. “Eskidir, bu sahada görev alırsa arkadaşları etkiler, gelişimi önler, bu yüzden görev almasın” diyerek onu etkisiz kılmak istemişlerdir. Halbuki Cuma arkadaş üçüncü kongrede merkeze seçilmiş bir arkadaştır. Ancak planlarını bozar diye çok kurnaz ve politik oyunlarla devre dışı bırakarak, kendilerini örgütlemişlerdir. Pratik düzenlemelere de bu temelde yaklaşarak, kendileri için tehdit teşkil edebilecek arkadaşları devre dışı bırakmışlardır. Çok acımasız, ikiyüzlü ve kurnaz bir yaklaşımla hem kongre kararlarını, hem de hazırlık sürecini kendilerine göre taşırma ve böylece örgütün planlarını sabote etme pratiğine yönelmişlerdir. Bu dönemde Ferhat’ın duruşu çok siliktir. Sözde Ferhat bazılarıyla bir takım kişisel sorunlar yaşadığı için yanlışlara karşı çıkması doğru olmazmış gibi bir izlenim vermiştir. “Yanlış anlaşılırdım, sorunlar kişiselleştirilirdi” vb söylemlerle kendini dışında göstermeye çalışmıştır. Bu yaklaşımı aslında bu tipleri olumlamadır. Ferhat’ın bu tavırsızlığı o zaman Önderlik tarafından eleştirilmiş, ama yine de rol verilmişti.
Fakat bu pratiğe karşı çıkmaması ilginçtir. Zaten Ferhat da III. Kongre sürecinde soruşturmaya alınanlardan biriydi. Kısa bir soruşturma sürecini yaşadı. Kongre sürerken bazıları kongre üzerinde çeşitli oyunlar oynamaya çalışmışlardı. Değişik kişilerden oluşan bir grupla beraber “örgüt yönetimi kimlerden oluşacak” diye kulis faaliyeti yürütmüşlerdi. Hatta kongrede seçilecek merkezin listesini hazırlama peşine bile düşmüşlerdi. Bundan haberdar olan Garzan pratiğinden gelen Hasan arkadaş resmi platformda bu durumlarını açıklamıştı, Önderliğe de rapor yazarak bilgilendirmede bulunmuştu. Bu temelde kongre ortamında grupçuluk ve hizip faaliyeti yürüttükleri için soruşturma açılmış ve rapor alınmıştı. Görüldüğü gibi geliştirilen tasfiyeci tutumlarla kongrenin istenilen düzeyde sonuç almasını engellemeye çalışmışlardır. Kongreyi pratikleştirmekten ziyade onu boşa çıkarma çabasını sergilemişlerdir. Özellikle Kör Cemal’in bu türden tasfiyeci yaklaşımları önemli kadro gücünün bulunduğu Doğu Kürdistan’dan geliştirmesi gereken hamlesel süreci önemli oranda tökezletmiştir. Hemen akabinde Kuzey içlerine doğru hareket eden grupların operasyonlara takılması ve yaşanan şehadetler de güçlü hamlesel çıkışın yapılmamasında etkili olmuştur. Yaşanan çatışmalarda Bedran (Mehmet Sevgat) ve beraberindeki bir grup kadro arkadaşın şehadeti tam bir talihsizlik olmuştur. Sonraki dönemde Kör Cemal’in direktifleri ile Şemdinli bölgesinde uygulamaya geçirilen zorunlu askerlik yasasının yanlış uygulanması da olumsuz gidişatı büyütmüştür. Halkı tehdit ederek, korkutarak gençlerin gerilla saflarına alınması, halkı harekete karşı soğutmuştur. Yine halktan zorla maddi imkanlarını aşan miktarda paraların toplanması da buna eklenince sonuç oldukça tahripkar olmuştur. PKK’de geliştirilen çeteleşmenin zemini, bu biçimde oluşturulmuştur. Aynı dönemde Terzi Cemal’in Önderlik sahasında güçleri sürecin görevlerine hazırlamaması, tersine geliştirdiği tasfiyecilik de bunlara eklenince III. Kongre’nin hamle temposunun önemli oranda zayıflatılmasına neden olmuştur.
Tüm bu durumlara rağmen başta Abdurrahman Motor arkadaşın sorumluluğundaki grup olmak üzere, Botan grupları Mardin üzerinden Botan alanına ulaşmayı başarmıştır. Çünkü kuryesizlik ve araziyi tanıma_maktan kaynaklı Suriye ve Botan arasındaki geçiş hattı kapalı bulunmaktaydı. 1985 yılının sonbahar aylarında bu hattın kuryesi olan İbrahim arkadaş (Darar Akay) Suriye’ye gelmek üzere yola çıkarken, Cudi eteklerinde bulunan Şax köyünün ajan olduğu bilinen muhtarını cezalandırmayı planlıyor, fakat eyleme giderken yolda pusuya düşerek şehit oluyor. (Bu muhtar daha sonraki tarihlerde cezalandırıldı.) Bu arkadaş dışında yolu bilenlerden bazı arkadaşlar da şehit düşmüştü, birisi de firar etmişti. Bundan dolayı Botan yolu uzun bir süre kapalı kalmıştı. Hatta bu nedenden dolayı Agit arkadaş kongreye katılamamıştı. Yol açık olsaydı kongreye katılmak üzere o hat üzerinden Suriye’ye geçecekti. İbrahim arkadaşın şehit düşmesi üzerine Agit arkadaşın kongreye katılma koşulları ortadan kalktı. Uzun süre bu hattın açılamaması nedeniyle savaşın temel sahası olan Botan için hazırlanan gruplar Mardin üzerinden giriş yapmak zorunda kalmışlardı. O zaman Dirbesiye ve Amudê’den iki grup halinde Mardin’e giriş yapılmıştı. 1987 sonbaharında bu yolu açmak üzere bir takımlık güç iki grup halinde Derik’ten Dicle suyunu geçip Cudi’ye giderken, ikinci grup konumlandığı Hevler köyünde çatışmada şehit düşmüştü. Bu grubun ihbarını Kamo (Kamil Atak) yapmıştı. Dıjwar (Rıhaniki) ve Xeyri arkadaşların sorumluluğundaki 7 kişilik grup şehit düşünce ancak 1988 baharında birinci grupla giden Xebat Derik arkadaşın dönüşüyle Botan-Derik (Suriye) arasındaki yol açılmıştı. Bu nedenle girişler o zaman mecburen Mardin üzerinden yapılıyordu. Mardin üzerinden hareket eden iki grup birlikte Mardin’den başlayarak Botan’a kadar bazı eylemler yapmışlardı. Fakat bu eylemlerden bazıları yanlış ve halen eleştirdiğimiz eylemler durumundadırlar. Bazı sivil insanların yaşamını yitirdiği eylemler biçiminde gelişmişti.
Oysa bu yönlü bir hedef belirleme talimatı yoktu. Bu tamamen grubun içeriye girdikten sonra kendi inisiyatifiyle belirlediği bir çerçeve olmaktaydı. Çetelere yönelim adı altında Pınarlı vb yerlerde sivil, kadın ve çocuk yaştaki insanların ölümüne yol açan eylemler yapmışlardı. Açık ki hedefte ciddi bir sapma durumu vardı. Bu tür hedeflere yönelme ilk kez Mardin’de gerçekleşti. Daha sonra Botan’da da benzer yönelimlerin olduğu bilinmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken çok çarpıcı bir husus vardır; bu eylemleri Mardin’de ilk kez geliştiren kişi meşhur kontra pratiğinin sahibi olan Hogir (Cemil Işık) unsurudur. Kamuoyunun iyi tanıdığı Hogir denilen bu kontra kişiliğinin daha çok Botan’da bu tür eylemleri yaptığı bilinmektedir ama ilk kez Mardin’de yapılan bu tür eylemlerde de onun rolünün olduğunu kimse fazla bilmemektedir. III. Kongre, sallantıda bulunan gerilla taktiğine karşı ciddi bir müdahale kongresi olarak gerçekleşmiştir. Gerilla başarılı olur mu olmaz mı, tereddütlerini aşmaya dönük bir kararlaşma platformu olarak gerçekleşen III. Kongre’nin gerilla taktiğini oturtacağı inancı çok yüksekti. Ancak III. Kongre’den gidip, böylesine bir hedef sapmasını yaşamak kendi başına üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Mardin’deki ilk eylemden peşi sıra Kerboran’dan Botan’a kadar yayılan bu tür eylem biçimlerinin hepsinde Hogir’ın bulunması çok çarpıcı bir durumdur. Evet, 1987’de Mardin’de yapılan ilk bu sapma eylemlerinde grubun birinci sorumlusu olmasa da grubun yönetiminde yer alan ve kişiliğiyle kendisini dayatma yeteneği gelişkin olan Hogir’ın bizzat başı çekmesi çarpıcı bir husustur. Daha sonradan hareketimiz içerisinde bu tür eylemlerin yüzde sekseninin bizzat bu kişi ta_rafından yapılmış olması bu kişinin gerçekliğini ele vermektedir. Kendisi bizzat Ortadoğu alanına gelerek hareketimize katılmış ve onun bir devlet sızması olduğu sonradan anlaşılmıştır. Belli ki III. Kongre’nin zorlanan gerilla sürecine müdahale etmesini boşa çıkarmakla görevlendirilmiş bir kişiliktir. Çünkü halka dayanması gereken gerillanın “korucuları vuruyorum” adı altında sivil insanları vurması halkla karşı karşıya gelmesine yol açacaktır. Böylece gerilla taktiğini boşa çıkarmaya ve çıkmaza sokmaya dönük ciddi bir karşı müdahale olmaktadır.
Zaten Önderliğimiz de bu yönlü belirlemeler yapmıştır. Ama bu kişinin hareketimize büyük zarar veren bu tür sapma biçimindeki eylemleri başlatan ve yaygınlaştıran kişi olması bakımından enteresan bir durumdur. Denilebilir ki III. Kongre hamlesine karşı Terzi Cemal’in, Kör Cemal ve Hogir’in boşa çıkarıcı pratikleri karşısında III. Kongre hamlesi gecikmeli ve düşük seviyeli de olsa 1987 yılı itibariyle belli bir düzeyde pratikleşmeyi sağlamıştır. Ayrıca bu her üç kişinin de düşmana hizmet eden pratiklerinin kasıtlı olma ihtimali çok yüksek olup, üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur. Diğer yandan Ömer (Mustafa Ömürcan) arkadaş sorumluluğunda bir grup Güneybatı sahası için yola çıkmıştı. Ancak grupta bulunan arkadaşlar yerlerine ulaşamadan çatışmaya girmek zorunda kalarak şehadete ulaşmışlardı. Bu dönemde Amed, Dersim vb alanlar için de gruplar harekete geçirilmişti. Yapılan planlamaya göre en kapsamlı hamlenin Doğu Kürdistan tarafından başlatılması gerekiyordu. Ancak Kör Cemal’in belirtilen tarzı ve tasfiyeci pratiği bu cephede planlanan hamlenin pratikleşmesinin önüne geçmişti. Sınırlı düzeyde bazı çıkışlar olsa da planlanan düzeye ulaşamamıştı. Boşa çıkarıcı, tasfiyeci tutumlara ve yaşanan yetersizliklere rağmen,1987 yılında III. Kongre gecikmeli de olsa pratiğe yansımış, yeni gelişme süreci ve gerillanın pekişme dönemi başlamıştır.
MURAT KARAYILAN(HEVAL CEMAL) 29.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER