BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (22.BÖLÜM)
PKK DİRENİŞİ
Önder Apo’nun Ortadoğu’ya Çıkışı;
Önderlik Ortadoğu’ya açılmadan önce çok önemli gelişmeler yaşanmıştı. Hilvan-Siverek direnişi gerillaya geçmenin tüm ülke sahasında ön hazırlık aşaması olacaktı. Siverek bir sıçrama tahtası rolünü oynayacak, Çermik, Ergani ve Adıyaman hatlarına açılım düşünülürken, Mardin üzerinden Botan’a, yine Dersim ve Serhat’a yoğunlaşma temelinde bir yaygınlaşma öngörülmüştü. Esas alınan taktik çıkış bu amaç içindi. Aslında Siverek ve Hilvan arazisi gerilla savaşı için coğrafik olarak çok uygun değildi. Ancak burada kitle temelimiz vardı ve çıkış ancak burada gerçekleşebilirdi. Bu nedenle buradaki çıkış gerilla için uygun alanlara sıçrama rolünü oynayacaktı. Önderlik bunun üzerine Siverek mücadelesi için kısa ve öz bir gerilla talimnamesi vermişti. Burada verilen mücadelede başarı sağlanırsa, yüzlerce, hatta binlerce genci dağlara çekecek ve resmen gerillaya geçiş sağlanacaktı. Gerilla mücadelesi ülkenin en sarp dağlarında üslenerek devam ettirilebilinirdi. O dönemlerde TC devleti böyle bir gerilla mücadelesine karşı hiç hazırlıklı değildi. Ne var ki Hilvan-Siverek’te yürütülen silahlı direniş bu beklentileri karşılamaktan uzak kalmıştır. Kozik savaşı klasik Kürt savaş tarzını geçmemiş, Kürt’ün hafızasında yer edinen bireysel mertlik ve kör cesaretini aşamamıştır. Taktik yaratıcılık, örgütlülük, esneklik ve kıvraklık isteyen gerilla tarzı, yöntemleri arka planda kalmıştır. Sabit mevziye dayanan savaş tarzı, zaman uzadıkça çetelere göre daha az tecrübeli, daha az deneyimli olan genç devrimcilere çok kan kaybettirmiştir.
Kemal Pir arkadaş Filistin sahasından ’80’lerde ülkeye döndüğünde, “bunu kim yapmışsa yakasına yapışıp hesap soracağım!” dediği çıkmaz ve trajedi bu gerçeklikti. Yeni kurulan, örgütsel oluşumunu yeni yeni geliştiren, henüz Hilvan direnişinin sonuçlarını Siverek sahasında örgütlemeye çalışan PKK’nin tam da bu dönemde tarihinde zorlu bir sürece yol açacak olan bazı gelişmeler yaşanmıştır. Elazığ’daki tutuklanmalar ve çözülme, hareketimize karşı sistematik tutuklama ve operasyon sürecini başlatmıştır. Türk devleti devrimci mücadelenin kitleselleşmesine karşı daha Aralık 1978’de gerçekleştirdiği Maraş Katliamı’yla tahammül edemeyeceğini ortaya koymuştur. Maraş-Pazarcık hareketimizin etkinliğinin yoğun olduğu bir sahaydı. Burada yapılan katliam bir anlamda “ayağınızı denk alın!” mesajıydı. Bu anlamda Maraş Katliamı hareketin direnişi geliştirmesine ve PKK’nin kuruluş sürecine Türk devletinin verdiği yanıt olmuştur. Yaşanan pratik askeri sorunlar, Şahin Dönmez’in yakalanıp hiçbir direniş göstermeden çözülmesi ve birçok yakalanmaya yol açması ile birleşince, 1979 yılının sonlarına doğru örgütsel sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Şahin Dönmez unsuru tüm bilgileri düşmana vermiş, düşmanla tam uyum içerisinde çalışarak, laneti ve ihaneti tekrar Kürt toplumunun bağrına yerleştirmeye çalışmıştır. Bu unsur örgütlenme alanında sorumluluk aldığı için tüm gelişmeleri yakından bilmekteydi. Tüm arkadaşların yerlerini, konumlanmalarını, hareket tarzlarını bildiği kadar Önderliğin de yerini bilmekteydi. Sorgucular bu kadar itirafı beklemedikleri için başta inanmamış ve hemen harekete geçmemişlerdir. Hareket, bundan yararlanarak belli bazı tedbirleri alabilmiştir. Bu şekilde peş peşe tutuklamalarla devlet hareket hakkında her şeyi bilir pozisyona gelmiştir. Artık hareket bu konumda kalamazdı.
Bu gerçeklik yeni bir açılımı zorunlu kılmaktaydı. Ya dağlara, ya yurtdışına çıkılacaktı. Dağlara çıkılsaydı belki belli bir süre ayakta kalınacaktı. Ancak Hilvan-Siverek mücadelesinin gösterdiği gibi gerilla savaş taktikleri ve yöntemleri uygulanamıyordu, bu da hazin bir sonu getirebilirdi. Ne böyle bir yapılanmanın karakteri ne de anlayışı oturabilmişti. Belki sahip olunan büyük inançla destansı kahramanlıklar sergilenecekti, bir dönem böyle götürülebilirdi fakat bir halkın kaderi söz konusuydu. Halkın özgürlüğü için yola çıkan devrimciler böyle bir yolu tercih edemezlerdi. Diğer önemli bir husus ise hareketin dışa açık nefes kanalları olmadan salt içteki bir direnişle devrim ve halkın özlemlerine cevap verilemezdi.
Tecrübesizlik temel bir neden olabilirdi ancak belirleyici olmaktan uzaktı. Sorunun tarihsel temelleri daha ağırdı. Söz konusu olan Kürt’ün tarihten günümüze gelen kültürü ve psiko-sosyal kişilik yapılanmasının, bildiğini tekrar okuyacak olmasıdır. Özellikle uzun süreli bir direniş için gereken kadro eğitimini sağlamak, kadro yetiştirmek ve hareketin nefes kanallarını açmak için yurtdışına çıkış önemli ve gerekliydi. Bunun için Önderliğin yurtdışına çıkma kararı çok isabetli, anlamlı ve tarihsel bir karar olmuştur. Yurt dışı Avrupa olamazdı, çünkü böyle bir durumun mültecilikle sonuçlanma ihtimali yüksekti. Bu düzeyde yanlış bir konumlanmanın kısa sürede erimeyle sonuçlanması ihtimali işten bile değildi. Geriye Ortadoğu seçeneği kalıyordu. Ancak Ortadoğu sahasının tehlikesi çoktu, ilişki kurma kanal ve imkanları ise hemen hemen yoktu. Fakat Ortadoğu’ya çıkışın zorlukları ne kadar çok, imkanları ne kadar az olsa da Filistin devriminin etkisi ve gerilla tecrübesinin fazla olduğu bir sahada yapılacak hazırlıklar için avantajlı imkanlar sunuyordu. Bu dönemde, diğer önemli bir gelişme de Türk devletinin içerisinde bulunduğu durumdu. Önderlik, Türk devletinin Türkiye sol hareketi ile birlikte PKK tarafından geliştirilen direniş çizgisini kolay hazmedemeyeceğini bilmektedir. Karakteri gereği ve yapısal sorunlarından dolayı Türk devletinin demokratik bazı açılımları yapması beklenemezdi. Yapacağı yeni açılımın, baskı sistemini daha köklü örgütlemekten ve devlet terörünü meşrulaştırmaktan geçmesi daha ağırlıklı bir ihtimaldi. Önderlik, Türk devletinin var olan yapısal bünyesinin farklı hamleler geliştireceğini, bunun da faşist bir darbe düzeyinde olabileceğini tahmin etmekteydi.
Gelinen aşamada Türk devlet sistemi tıkanmıştı. Sistem bir dönem yaşadığı tıkanmayı MHP ve farklı kontra örgütlenmelerle açmaya çalışsa da bu konuda başarılı olamamıştı. MHP yoluyla sol hareketi darbelemek istiyordu. Bunun için MHP’li ülkücüleri silahlandırarak, devrimcilere yoğun bir şekilde saldırtıyordu. Sistemin bu konsepti istenilen sonucu alamayarak, Türkiye’de sağ-sol çatışmasını gündemleştirdi. Ancak hesabında hiç olmayan Kürt sorunu ciddiyetle örgütlenmesini gerçekleştirmiş, direniş sürecine başlamıştı. Aslında 12 Eylül darbesinin en önemli ayaklarından biri budur. Birincisi, Türk devlet yapılanmasının geliştirdiği konseptin kaosla sonuçlanması ve Türk sol hareketinin gelişim göstermesidir. İkincisi, Kürdistan’da ulusal kurtuluş örgütlenmesinin gelişmesidir. 12 Eylül darbesi gelişen bu mücadeleleri boğmak üzere gerçekleştirilen faşist bir harekettir. Önderlik Türkiye’de yürütülen politikanın varmak istediği hedefe hangi yöntemlerle, nasıl ulaşmaya çalıştığını doğru tahlil etmiştir. Bunun için askeri faşist bir darbenin yapılacağını öngörmüştür. Yüksek öngörüye dayanan bu tahlil temelinde salt Kürdistan’a ve şehir örgütlenmesine dayanmanın çok riskli olacağını, zamanında ve hızla gereken hamle yapılmazsa boğulmanın kaçınılmaz olacağını tespit etmiştir. Bu öngörü temelinde Önderlik 1979 ortalarında yurt dışına çıkma kararı alır ve Ethem Akçam arkadaşın hazırlık yapmasıyla birlikte Batı Kürdistan’a geçerek bunu uygular. Bu çıkış tarihe damga vuran tüm inanç hareketlerinin bir dönem karşılaştığı duruma oldukça benzemektedir. Kürdistan tarihinde hicret anlamına gelen, böyle bir rol oynayan bu çıkış yeniden yazılacak çağdaş Kürdistan tarihi üzerinde hayati bir rol oynayacaktır. Çünkü örgüt çok ciddi bir çıkış gerçekleştirmiş, kitleler buna olumlu cevap vermiş, ancak örgüt kadrolarında yaşanan dar pratikçilik, amatörlük sonucu gelişmelere cevap verilemeyip, örgütsel bir kriz durumu yaşanmıştır. Bu nedenle içinde bulunulan şartlarda en doğru yol kısmi geri çekilme ve kadro eğitimiyle hazırlık yaparak, yeni bir hamleyi geliştirmeydi.
Bunun için Önderlik Kobani’de bazı aile ilişkilerine dayanıp, kıt imkanlarla Suriye’den Lübnan sahasına kadar giderek, yaşanan çeşitli zorluklar ardından Filistin Kurtuluş Hareketi’yle ilişki temelinde eğitim imkanını yaratmıştır. Bu temelde içinde Kemal Pir, Delil Doğan ve Agit gibi arkadaşların da bulunduğu ilk eğitim gruplarını ülkeden isteyerek hazırlık süreci başlatılmıştır. Önderliğin bu sürece ilişkin yaptığı değerlendirme oldukça çarpıcıdır: “Devletin bu dönemde üzerimize gelişi genel olarak solun ve Kürtçülüğün gidişatının bir parçasıydı. Farklı bir konum gerektirecek bir durum da yoktu. Özgün ve uzun süreli bir direniş odağı olabileceği düşünülemezdi. Bütün göstergeler askeri bir darbenin gelebileceğini gösteriyordu. Yapılacak iki tavır vardı: Ya dağlara açılmak ya da yurt dışına Ortadoğu’ya çekilmek. Aslında iki tavra da yönelindi. 1979 sonlarında hareket ciddi kayıp vermeden her iki yöne çekilmenin bütün olanaklarına sahipti. Çekilmeler yavaş yavaş gerçekleşiyordu. Mazlum Doğan ve Mehmet Hayri Durmuş gibi bazı talihsiz yakalanmalar dışında ciddi bir kayıp yoktu. Hareket olunabilinmiş, parti ilan edilmiş ve varlığını uzun vadeye yayabilecek konumlara ulaşılmıştı.
Dolayısıyla 12 Eylül darbesine karşı öngörülü olunabildi ve 1980 askeri darbesi gelmeden gereken yapıldı.” Ülkeden Lübnan sahasına kadar gelinip, Filistin kamplarında eğitim görüldükten sonra yeniden dönüş süreci başlatıldı. Eğer bu gruplar tümüyle sağlıklı bir biçimde yerlerine ulaşıp, çalışmalara müdahaleyi tam olarak gerçekleştirebilseydi örgütsel krizin aşılması ve mücadelenin bir sıçrama yapması olanak dahiline girecekti. Ancak, Kemal Pir arkadaş gruplarla birlikte Filistin sahasında eğitim görüp, Kürdistan’a döndükten sonra alanları dolaşırken büyük bir talihsizlik sonucu Batman-Sason yolu üzerinde yakalanmıştır. Bu yakalanma müdahale sürecini önemli oranda etkilemiştir. Diğer gruplar da yerlerine ulaşır ama sonuç alıcı bir düzey henüz ortaya çıkmadan 12 Eylül askeri darbesi gerçekleşmiştir. PKK, Önderliğin yüksek öngörüsüyle eğer 12 Eylül cuntasının ayak seslerini önceden hissetmeseydi, çok ağır sorunlarla karşı karşıya kalabilirdi. Ama sezgi ve öngörü temelinde gelişen ihtiyat erkenden bir çıkış yolunun bulunmasına vesile olmuştur. PKK, Türk devletinden daha hızlı hareket etmiş, bu da Türk devletinin PKK’yi daha geriden takip etmesini beraberinde getirmiştir. Aslında Önderlik, Türkiye’nin adım adım bir askeri faşist cuntaya doğru yönelme, devrimci dinamikleri ezmek için fırsat kollama olasılığının olabileceği konusunda ilişkide olunan Türk sol gruplarını da uyarmıştır. Eğer bu uyarı dikkate alınıp bazı tedbirler geliştirilseydi belki de Türk solu bu kadar ezici darbe almayabilirdi. 12 Eylül faşist askeri darbesi gerçekleştikten sonra hareketimizin çok doğru ve yerinde olan geri çekilme kararını bazı gruplar eleştirmiştir. Dev Sol hareketi geri çekilmeyi yanlış bulmuş ve kaçış olarak değerlendirmiştir. Süreci görememe, tanıyamama ve doğru tahlil etmeme yaklaşımı belirgin olmuştur. Türk solunun bu umursamaz tavrı PKK’yi ciddiye almamayla birleşince gelişen faşist darbe altında ezilmesine neden olmuştur. Önderliğin yaptığı uyarılara doğru bir karşılık verilseydi şüphesiz ki durumları daha farklı olabilirdi. Ancak bilindiği gibi faşist askeri darbe Türk Sol hareketinin tüm direngen yapılarını ezerek günümüze kadar etkisi süren bir darbenin vurulmasına yol açmıştır. Hareketimizin geri çekilme ile aldığı tedbirler 12 Eylül askeri faşist darbesinin PKK’ye ölümcül darbeler vurmasının önüne geçmiştir. Bu süreçte elbette ki kayıplarımız ağır olmuştur. Ancak tedbirler olmasaydı bu faşist askeri darbe Türk solunda olduğu gibi bize de çok ciddi bir tasfiyeyi yaşatabilirdi.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
(22.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER