BÜYÜK KOMUTAN Ş. BARAN MAWA'DAN ÖZ YÖNETİM DİRENİŞLERİ (2.BÖLÜM)
Kürdistan devriminin direniş dışında başka bir alternatifi yoktur. Büyük direnmenin dışında farklı bir seçeneği yoktur, olamazda. Tüm dünyayı sarsabilecek, tüm dünyayı etkileyebilecek Ortadoğu devrimine yön verebilecek, şekil verebilecek bir direniş çizgisiydi ve bu direniş çizgisi PKK’yi adım adım zafere taşıyor, taşıyacaktır. Bundan sonrası için yenilgi, zorlanma, pes etmek, geri adım atma, ihanet olacaktır. Bundan sonrası için muğlaklaştırma, süreci tartıştırma, direnişe gölge düşürme en büyük ihanet olacaktır. Bu arkadaşların şahsında bu direnenlerin şahsında, yaşananlar, büyük bir zaferdi bizim açımızdan. Başta da belirttiğimiz gibi hareket tarihimizin en kapsamlı hamlesiydi. Hareket tarihimiz boyunca böylesi bir hamle ve bu çapta bir hamle gerçekleşmiş değildi. Özellikle toplumsal alanda şehirlerde böylesi bir direniş gösterilmemiştir. Bu kapsamlı direnişin öncülüğünü gençlik Kürt Gençliği yapmıştır. Gençlik tarihinde bir çok sefer gördük, birçok sefer gençlik bazı şeyleri ile öncülük yapmış, bazı eylemler ile ön plana çıkmış ama özyönetim direnişlerindeki kadar büyük bir direnişi öncülük yapan bir örneği yoktur tarihte. Ne Kürt gençliği tarihinde böyle bir şey var ne de diğer halkların gençlik tarihinde böyle bir durum yoktur.
Bu sürecin başlatması yanlış mıydı? Hayır, yüzde yüz doğruydu, hatta geç kalınmıştı. Arkadaşlar diyebilirler ki birçok çevrede bu konuşuluyor. Bu kadar kayba değiyor muydu? Evet, biz bu kadar kapsamlı bir savaşı yürüteceksek bunun kayıpları olacaktır, tabi. Bu kayıtları ağır mıydı ağırdı, acılı mıydı, acılıydı. Fakat gerçeklik buydu. Bu ordunun bu düşmanın karşısında çok da farklı bir seçenek yoktu. Bu düşmanla farklı bir seçenek olmuş olsaydı o 2013 – 2014’deki iki buçuk yıllık süreçte olurdu zaten. Bu düşmanın tarihine baktığımızda kesinlikle savaş dışında hiçbir şey çözüm getirmemiştir. Bu Türkler yani imparatorlukları da, devletleri de neyi kazanmışsa savaş meydanlarında kazanmış, neyi kaybetmişse, savaş meydanlarında kaybetmiş. Hiçbir şeyi masa başında kazanmış, masa başında alıp vermemiştir. Bu düşmanın bu ordunun anladığı tek bir dil var, o da zordur. Zora gelmezse bu devlet hiçbir şeyi kabul etmez. Hiçbir adım atmaz.
Öyle demokratik bir ülkede yaşamıyoruz. Sorunların konuşularak çözüldüğü, siyasetle çözüldüğü bir ülkede yaşamıyoruz. En ufak bir talebin bile katliamla karşılık bulduğu en ufak bir talebin bile şiddetle karşılık bulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülke kesinlikle şiddet dışında, zor dışında hiçbir dilden anlamıyor. Bu savaşı ne zaman olursa olsun vermemiz gerekiyordu. Daha da vermemiz gerekecek. Bunun ne kadar süreceğini de bilemiyoruz. Fakat biz düşmanı dize getirmezsek, hiçbir gelişme olmaz Türkiye’de. Ne Türkiye demokratikleşir, ne yasaları değişir, hiçbir soruna çözüm olmaz. 30 yıllık mücadelemiz sonucunda Türkiye belli değişimlere uğradıysa, bazı demokratik yasalar geliştirmişse bu büyük savaştan kaynaklıdır. Yürüttüğümüz bu mücadeleden kaynaklıdır. Bunun sonucudur. Dolayısıyla özyönetim direnişleri ve bu savaş kaçınılmazdı ve kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla savaşın ortasında savaş gerekli mi, gereksiz mi tartışmaları yürütmek baştan kaybetmektir. Savaşın içerisine girdikten sonra herkes savaşa hazırlanır, herkes savaş yürütür, herkes savaşa endekslenir gerekli miydi, gereksiz miydi? Yapmalı mıydık, yapmamalı mıydık? Bu olmalı mıydı, olmamalı mıydı? Bunlar geçmiş artık. Bizim bu savaşı nasıl kazanacağımızı tartışmamız lazım, bu savaşı zafere nasıl dönüştüreceğimizi tartışmamız lazım. Hedefe kilitlenmezsek amaca ulaşamayız, hedefe kilitlenmezsek zafere ulaşamayız, zaferi kazanamayız.
KAYNAK: NÛÇE CİWAN
YORUM GÖNDER