YÜZLERCE KEZ BU HALKA CANIMIZI VERSEK AZDIR
“Adım Binevş Rubarin Küçük Güneyliyim, Halepliyim. 1988’de partiyi okul yıllarımda tanıdım. 1992’de partiye katıldım. İki yıl halk çalışmalarında kaldım. 1994 sonlarında savaş alnına geçtim. Haftanin, Kandil, Zap, Xınere, Xakurke, Metina alanlarında çoğunlukla kaldım. Çoğunlukla bu alanlarda pratik çalışmalarda kaldım.
Savaş içerisinde yaklaşık on bir, on iki yılım geçti. Gerçekten de zorlu süreçlerdi ve örgüt için tarihi yıllardı. Gerçekten güçlü gelişmeler de yaşandı ama bunun yanında zorlu süreçler de yaşandı. Savaşın en yoğun olduğu süreçlerde de ve örgütün zorlandığı süreçlerde de içindeydim.
Bu kadar yıl nasıl geçti bilmiyorum. O kadar yoğundu ve kendi içinde o kadar gelişme, değişim vardı ki. Ben o kadar alanda kaldım ve sabit o kadar uzun zaman kalmadım. Her zaman farklı bir ortam ve pratikten kaynaklı bu kadar zamanın nasıl geçtiğini bilmedim. Yıllarlın nasıl geçtiğini ve bu kadar örgüt içerisinde kaldığımı ben de anlamadım. Ben de bundan değişimle çok büyük güç aldım yaşadıklarımdan.
Gerçekten bu kadar yıl içerisinde çok büyük tecrübeler de aldım. Belki bir ömürdür ama güzellikleri de çoktu. Bunun yanında zorlukları da vardı. Sonuçta aşıldı bunlar.
Belki en sonunda istemlerimize de kavuştuk ama kuzeye gidiyorum.
Yarının bize neler sakladığını ya da nelerle karşılaşacağımızı bilemiyorum. Ama gerçekten de büyük bir güven duygusu var, hem örgütten aldığım güvenle özellikle, eğitimlerden aldığımız bir güç de var. Ayrıca şimdiye kadar edindiğim tecrübeler benim için bir temel oldular. Nereye gidersem gideyim orada çalışmalara katılabilirim, çalışabilirim.
Bu geçen yıllardan hem askeri hem siyasi hem de pratik anlamda özellikle de savaş anlamında büyük tecrübeler edinildi. Bu süreçlerde neler olabileceğini insan tam kestirmese bile ben kendimi her şeye hazır hissediyorum. Her hamleye ve her adıma kendimi hazır hissediyorum.
Özellikle de 2006 baharında bu hamlenin başlatılmasıyla bizlerinde bu hamleye katılım sağlamamız, bu şekilde bence büyük bir şanstır. Bu hamlede ve bu süreçte bir rol ve misyon sahibi olmak önemlidir. Umudumuz da bu temeldedir ve hazırlıklarımızı da buna göre yaptık. Kararlaşmamız da bu temeldedir.
Belki insanın içinde birçok şey vardır ama insan bunları sözle dile getiremeyebilir. İnsan her şeyi geride bırakırken… Sadece şunları söyleyebilirim, bu serhildanlar, 2005 şehitleri ve partinin bu güne kadar ki şehitlerine sahip çıkabilelim, onların yolunda yürüyelim. O halkımıza sahip çıkabilelim. Her gün baskı ve zulüm altında olan halkıma bu gidişimle bir moral, bir güç ve de cevap olmaya çalışacağım. Ben inanıyorum ki bu halk sonuna kadar bize sahip çıkacaktır. Mademki böyle bir halka sahibiz yüz kez de bu halka canımızı versek azdır. Böylesi büyük bir direnişe sahip bir halka neyi versek de azdır, eksiktir. Başarılar...”
Ancak bizde adettendir hiçbir yoldaş kendisine dönük övücü sözlerde bulunmaz. Yaşam içerisinde şakadan bireyler belki kendilerine dönük sözler sarf ederler. Ancak dediğim gibi bizde bir kültürdür kendisini, yaptıklarını, başarılarını ve de olumlu yaptıklarını anlatmama.
Bizde anlatımlar yaşamla yapılır. Yaşam duruşuyla yapılır. Ve birde eylemle yapılır. Biz gerillalarda sizin söylediklerinize elbette değer verirler ancak esas olan bireyin yaşamıyla söyledikleridir. Hani o meşhur söz var ya. Söyledikleri değil nasıl yaşadıkları etkiliyordur cümlesi. Gerilla da aynen buna göre biçim almıştır. Ve bu karakterle yaşamaya devam da edecektir.
Ancak gerilla da kalan yoldaşların kendilerini ifade etme biçimi partimizin çeşitli süreçlerde gerillalarda istediği raporlarda ifade ederler. Yaklaşımlarını belirtirler.
Binevş Rubarin yoldaş 2006 yılında Şehit Beritan Okulundayken Akademi kuruluna yazdığı raporda sarf ettiği cümleler bu bağlamda kendisini daha iyi tanımamız açısından manidardır.
Binevş arkadaş şöyle yazıyor:
“…Birey olarak bu devreye, gelişen bir kadın olarak kadın zemininde kendini tanımlama, yaşadığım yetersizlikleri çözme, aşma ve kendini sürece hazırlama temelindeydi. Eğitim sürecinde, özellikle Önderliğe yönelik derinleştirilen tecrit, kişiliğimde belli bir duygusallığın oluşmasına yol açtı. Yine Viyan arkadaşın gerçekleştirdiği eyleme karşı kendi kişiliğimi sorgulama içerisine koyduğumda şu sonuca ulaştım. Viyan arkadaşın eylemi Önderliğe olan bağlılığın cevabıydı.
…Eğitimde kendimi çözümleme düzeyim ve çıkardığım sonuçlar ise, bir kadın olarak var olan klasik yanlar ile yine geçmiş süreçlerle bağlantılı kişilikle oluşan boşluklar, kadro üzerine yürütülen politikalar, bende kendi cinsine karşı bir güvensizlik yarattı. Bu güvensizlikle beraber erkeği güç görme gelişti. Bu süreçte bir militan ya da bir kadın olarak nasıl ki her şeyi önceden Önderlikten bekliyorduk. Şimdi de her şeyi üst yönetimimizden beklediğimizi, kendimizi güç yapmadığımız ortaya çıktı. Önderliğin “Kadın, devrimin teminatıdır” sözünü kendi yürüyüşümüzde somutlaştırmadık. Bir komutan olarak sürece daha daha anlamlı ve güçlü cevap vermenin nasıl olması gerektiği, yine buna paralel bir kadronun görev ve sorumlulukları üzerinde konferansta çok tartışıldı. Geçirdiğimiz eğitimde de buna paralel güçlü sorgulamalar yaşadık. Şu ortaya çıktı ki, süreçlere genelde duygusallıkla karşılık verip, bilimsel sorgulamalar yapıp, alternatif olma gelişmiyor. Kişiliğimizden kaynaklı anlamlandırma çok ağır tempo ile geliştiği gibi ancak ağır bedellerden sonra çözümleyebiliyoruz. Bu belirttiklerim aynı zamanda kadın özgürlük çizgisi karşısındaki duruşu da belirliyor.
…İlk defa kim ve niçin yaşadığım, ne yaptığımı, ne yapmam gerektiğini sorgulamaya başladım. Bir kadın olarak kabul ve ret ölçülerim artık belirginleştirmeliydim, çünkü bu katılım örgütün-devrimin hizmetine girmiyordu. Yine egemenlikli sistemin derinliğine inmem gerektiğini hissettim. Yani kısacası genel dünyada-Kürdistan’da kadının yaşadığı kaosu, yaşadığı intiharlar, uğradığı tacizler, bir bütün KJB, YJA STAR olarak projelerimiz ne olmalıdır? Gibi mücadele arayışına girdim. Bunların paralelinde dönem taktiğimiz ne olmalıdır? derken, son yapılan YJA STAR konferansında gündeme giren taktik sorunlarımız, buna karşı 2006 bahar hamlesiyle ilan edilen orta yoğunluklu savaş. Bunun içinde kadının kendisine biçmesi gereken öncülük düzeyi, geri çekilmeden sonra bıraktığımız mevzilerin tekrar her alanda doldurulması ve teknikte hâkimiyeti güçlendirme, fuhuş yerlerinin teşhir edilmesi, darbe vurulması gerekir, çünkü egemen sistem, bu yöntemle yani kadın eliyle toplumun dinamik gücüne darbe vurmak istiyor.
…Sonuç olarak kendim için bir bütün yukarıda belirttiklerim, bu eğitimden aldığım sonuçlar üzerine her şeye rağmen, 2006 bahar hamlesine hazırlıkla güçlü bir katılım için bu devreden büyük oranda güç aldığımı belirtebilirim. Bu esaslar üzerinden önerim kuzey sahasına geçiştir. 98’den bu yana güney sahasında bulunuyorum. Yaşanan bütün süreçlerde içindeydim. Zorlandığım kadar çok büyük tecrübeler kazandım. Bunlar üzerinden kendime güvenim var ki çıkardığım sonuçlarla pratiğimde cevap vereceğime inanıyorum. Somut olarak Amed için öneriyorum. Biliyorum ki Amed’e uzun bir dönemdir bayan arkadaşlar gitmemiş. Bunun ağırlığıyla bir kadın olarak bana verilen emeğe layık olacağıma inanıyorum. Birçok kez tartıştığımız gibi kadının eski canlı katılım ruhu ve aldığı bilinçlenme düzeyiyle katılacağımı belirtmek istiyorum” 21 Mart 2006
Binevş yoldaşla kalan bir yoldaş ise Binevş yoldaş duygu dolu yoldaşlığını, yine kendisine dönük af etmeyen mücadele tarzını, kendisine dönük kavgacı kişiliğini bize anlatır. Birazda Binevş yoldaşın ayrıca bir ana olarak ana şefkatli bilmediğimiz yönlerini bize gösterir. Şöyle diyecektir Binevş Rubarin yoldaşın savaşçılığını yapan yoldaş:
“Binevş arkadaşın takımına düzenlenmiştim. Eski bir arkadaştı. Ben ise ne yeni ne de eski sayılırdım.
Örgüt içerisinde bir dönemler çok zorlanmıştı. Muhtemelen 2000’li yıllardı. O yıllar onu etkilemişti. Ancak bu durumu kendi önünde engel yapmamıştı. Edindikleri tecrübelerden yola çıkarak kendisini yaratmaya çalışıyordu. Ve tabii ki aynısını etrafına yaymak da istiyordu.
Ve yer yer tek kalıyordu. Tek kalmalarda geçmişe dalıyordu. Vicdan muhasebesi yapıyordu. Bu onu negatif etkiliyordu. Bunun için bize “tek kalırsam yanıma gelin, başka düşüncelere dalışımı engeller” diyordu. Ancak yaşadıklarını örgüt gücüne çevirmek istiyordu.
Şahadeti de biraz böyleydi. Şahadetinde vicdani bir sorumluluk taşıyordu. Şehitlere güçlü bir bağlılığı vardı. Şahadet gerçeğini o “Benim için şehit gerçeği manevi güç kaynağı ve bıraktıkları yolla isteklerini gerçekleştirmek için sahip çıkmaktır” diyordu.
Yaşama müthiş bir bağlılığı vardı. Ve edindiği tecrübeleri etrafa vermek istiyordu. Yine yaşadıkları zorlukların başkalarının yaşamaması için her şeyi yapıyordu.
Yine düşmanın yarattığı kişiliğe karşı muazzam kavga ediyordu. Kendisiyle kavga ediyordu. Bunu her gün görüyorduk. Adeta yaşamı bu düşman kişiliğini alt etmek üzere kuruluydu. Yukarıda dediğim gibi yaşadığı bazı sıkıntılar geçmişte oluşmuş ve bunları düşmanın yarattığı kişilik özelliklerine bağlayarak kendi şahsında bin yılların sömürgeci sistemine karşı kavgaya dönüştürmüştü. Ve kavgayı savaşı ele alırken de “Savaş, kendi kimliğini yaşatmak için en son noktadır. Var olan düşman seni yok etmeyi hedeflemekte ve senin var olan kimliğini koruma taktiğindir.
En çok bikesi ve keleşe hakimim ve biksiyi seviyorum” diye de ekliyordu.
Ve bunun için eğitime önem veriyordu. Kişiliği sürekli terbiye etmeliydi diyordu.
Yeni arkadaşlara bu mücadele tarzını öğretmek için her şey yapıyordu. Önderlik kişiliğini ya da önderlik tarzını yenilere vermeye çalışıyordu. Bunun en iyi yerinin dağlar olduğunu söylüyordu. “dağlar özgürlüğün kaynağının sembolüdür” diyordu.
Binevş arkadaş aynı zamanda bir anaydı. Ana şefkati vardı. Ancak bu durumuna rağmen düşmana karşı savaşmak için Dersim’e kadar gitti. Oralarda bu kavgasını sürdürdü.
Ve tabii savaş sadece bir mermi sıkma olayı değildir. En önemli savaş kendine kurşunu yani eleştiriyi yöneltebilme cesaretini gösterebilmekti. Ve o bunu bize hep söylüyordu. Kendimize karşı amansız bir mücadele içerisinde olmamız gerektiğini söylüyordu.
Nitekim bunu hepimize de gösterdi. Birde yoldaşlığı güzeldi. Ana şefkati tadından bir sevgiydi beslediği. Bir ana gibi kendi elleriyle yoldaşlarını büyütmek istiyordu. Belki koruma refleksleri de fazlaydı. Belki de bu da analıkla bağlantılı daha da güçlenen bir duyguydu. Bilemiyorum. Kadın olmanın verdiği duygusallıkla analık duygusu birleşince oldukça şefkatli, yumuşak bir yoldaş gerçekliği açığa çıkıyordu. Yaşam, ölüm ve özgürlüğe dönük ise “Yaşam ruhun varlık içinde olmasıdır. Ölüm ise yeni bir canlının yaşamasıdır. Özgürlük, güç ve irade ve iddiadır. Güneş gibidir ve ulaşılması gerekir. İrade özgüce dayanmayı ifade eder” diyordu bize.
Yaşamda da kendisini oluşturmuştu. Kişilik yaratmıştı. Bir militanlık düzeyi yakalamıştı. Bu önemlidir.
Ve kendisine müthiş güveniyordu. Bir keresinde “Kendimde tespit ettiğim yer, zaman, mekân tespiti yapma ve kendini ifadelendirememe zayıf yönlerim. Güçlü yönüm isteğim ile gelişen ne olursa olsun başarma çabasını verme ve amacına ulaşma yani gücüm ve isteğimle açığa çıkıyor. Çevreden yardım ve ilgi beklemiyorum. Bugüne kadar örgüt içerisinde kalmamda bağlılığımdan ileri geliyor. İnsan düşünen bir varlık ve her zaman olmasa da bireylere göre ilgi bekleme oluyor” diyerek bizde özgüven yaratmak için her şeyi yapıyordu.
Ve bence en önemli olan yaklaşımı da geri kişilik özelliklerine kavga etme ısrarıdır. Biraz Binevş yoldaşı tanımlamak gerekirse tek kelimeyle: o düşman özelliklerine karşı bir kavgaydı.
Evet, Binevş Rubarin yoldaş tek kelimeyle bir kavgaydı. Özgürlük kavgasını veren bir özgürlük kavgacısı.
BİNEVŞ-SAMİYE OSO YOLDAŞIN ANISINA
YORUM GÖNDER