BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (14.BÖLÜM)
1960’LI YILLARDA ORTADOĞU'DA HALK MÜCADELESİ VE TAKTİKLERİ Kan Ağlayan Ortadoğu; 1960’lı yıllarda Ortadoğu, bölgesel düzeyde tüm toplumsal dinamikleriyle adeta kan ağlamaktadır. Binlerce yıl önce Sümer rahiplerinin geliştirdiği mitolojik düşünce örgüsü, bu dönemde inceltilmiş yöntemlerle iktidarların esas ideolojik yapılanması durumundadır. Üstelik I. Dünya Savaşı sonrasında emperyalist devletlerin çizdiği sınırlar ve kukla rejimler temelinde tam bir yabancılaşma ve kaos ortamı söz konusudur. Hemen her devlette diktatöryal, totaliter ya da oligarşik yönetimler iktidardadır. Uyguladıkları yöntemler katliam ve bastırma eksenlidir. Sömürü ve baskı kültürü hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir. Özellikle Kürdistan’ı işgal altında bulunduran Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri tarafından Kürt halkına karşı kullanılan devlet terörü temel yönetim biçimi halindedir. Kürt isyanlarının çok kanlı yöntemlerle bastırılmasının ardından, Kürtlük adına hiçbir emare bırakmamada kararlıdırlar. Kürdistan’ı egemenlikleri altında bulunduran devletler sadece Kürt halkına yönelik insanlık dışı uygulamalarda bulunmamışlar, o devletin bünyesinde bulunan tüm toplumsal yapı bu uygulamalara tabi tutulmuştur. Yönetim biçimi despotik, diktatöryal ve faşizan yöntemlerle olunca, bu iktidarı sürdürmek için tüm halka kan kusturulmuştur. Ortadoğu’da bu yönlü baskı cendereleri hızından hiçbir şey kaybetmeden uygulamalarını sürdürürken, dünyada demokratik ve ulusal kurtuluş mücadeleleri sol yelpazeyle yeni yaşam olanakları yaratmaktadır. Özellikle ’60’lı yıllarda üniversite öğrencilerinin öncülük ettiği sosyal ve siyasal eylemsellikler gündemi belirlemede iddialıdır. Dünya’da yaşanan bu değişim rüzgarları Ortadoğu halklarını etkisi altına almaktadır. İşgalci ve Ortadoğu bölgesini baskı cenderesi altında tutan yapılanmalar, artık dıştan kendini dayatan değişim rüzgarının etkisiyle karşı karşıyadırlar. Dünya halklar cephesinde demokrasi özlemi, emeğin karşılığını alma istemi ve barış olguları revaçtadır. Ancak Ortadoğu devletleri sosyal ve toplumsal devrimin yaratacağı etkinin kendilerini iyice daraltıp teşhir edeceğini bildikleri için gereken esnekliği sağlamamada ısrarlıdırlar. Gelişebilecek bir esnekliğin varlıklarını bitireceğini düşünmektedirler. Bunun için baskı sistemlerini pekiştirme ve her türlü demokratik eğilimin önüne geçme temel bir tutum olarak varlığını sürdürmüştür. Buna karşı geniş kitlelerin mücadelede doğru bir rotayı yakalayamaması durumu da söz konusudur. Özellikle Batı’nın yoğun çabası sonucu Ortadoğu’da oluşturulan İsrail devletinin yarattığı sancılar çeşitli düzeylerde pratik yansımasını bulmuştur. Bu eksende gelişen Arap-İsrail savaşlarıyla beraber Filistin halkının gelişen bir direniş mücadelesi söz konusudur. Öte yandan Cezayir’in Fransa egemenliğinden kurtuluşu çok ağır bir bedelin ödenmesi temelinde başarıya ulaşmıştır. Dünyanın diğer yerlerinde zulme ve sömürüye karşı gelişen gerilla hareketleri bölgede pek gelişmemiştir. Belli düzeyde Filistin’de gelişen direnişin mücadele tarzı ise daha çok fedai bir tarzda gelişip esas gerillayı birçok açıdan uygulayamama durumunda kalmıştır. Bu açıdan bölgede gelişen mücadele tarzlarını çözümlemek oldukça önemli olacaktır. Özellikle halkların kurtuluş mücadelesinde geliştirdikleri savaş gerçeği açısından bakmak gerekmektedir. Buna geçmeden önce savaş bilimi hakkında bazı temel hususları vurgulamakta yarar vardır. MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL) (14.BÖLÜM)
|
YORUM GÖNDER