SOYKIRIM VE İŞGALE KARŞI ÇAĞIN DRENİŞİ DEVAM EDİYOR (1.BÖLÜM)
İşgalci Türk devletinin, Efrîn Kantonu’na saldırısı öncesinde siyasi koşullar Türk devletinin kanlı tarihine yakışır bir vahşet gerçekleştirmesinin önünü açtı. Uluslararası güçler, farklı çıkarlar için bu kadim coğrafyada gelişen demokratik sistemi daha büyümeden yıkmak amacıyla ortak hareket ettiler. Bu ortaklaşma halklar aleyhine ama aynı zamanda hükümranlar lehine gelişiyordu.
İşgalci Türk devletinin Efrîn’e saldırısı öncesi koşullar
Suriye krizinin başlamasıyla birlikte Rusya, ABD, İran ve işgalci Türk devleti gibi birçok uluslararası ve bölgesel güç ülke içine oynamaya başladı. Bu güçler, içerde ve dışarda ama farklı yöntemlerle değişik hedeflere ulaşmak için hareke geçtiler. Her birinin müdahale şekli farklı gelişiyordu. Aralarındaki ortak durum; hegemonyalarını arttırmak ve savaş sonrası sürece hazırlılı olmaktı. Her biri kendini daha da güçlü hale getirerek ticaret ve paylaşım masasında elini güçlü tutma arayışındaydı.
ABD, Irak'ta yaptığı gibi Suriye’de de, İran hegemonyasını sınırlamaya ve başka bir devleti bölmeye çalıştı. Ulus-devletlerin hegemonyasını sınırlamaya dayanan Yeni Orta Doğu Projesine dayalı bir sistem uygulamak istedi ancak başarısız oldu.
Rusya için Suriye çok kutuplu bir dünyaya dönüşünün kapısını aralamaktı. Rusya bunu Orta Doğu’da başlayan ve dünyanın sınırlarını belirlemeye uzanacak yeni dönemde bir fırsata dönüştürmek hevesindeydi. Sonraki dönemlerde bu şekilde rolünü oynamak isteyecekti.
İran, Batılı ülkelerl var olan hesaplarını netleştirmek ve sona erdirmek için eski politikasını Suriye topraklarında devam ettirdi. Öte yandan kendi sınırlarını koruyarak, savaş cehennemini kendi sınırlarına yaklaştırmadı. Bunun için Suriye’yi, Tahran’da başlayan, Bağdat ile Şam’dan geçen ardından Beyrut’a ulaşan Şii Hilalini yaymak için bir koridor olarak tercih etti.
Erdoğan, Misak-ı Milli hayali olan Halep-Suriye ve Kerkük’e ulaşarak Irak’ı kontrol altına almak için Suriye savaşını fırsat bildi. Misak-ı Milli sınırları çerçevesinde hareket eden Erdoğan, bölgede Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek adına adımlar atmak istiyor.
Şam hükümeti ise, tüm bu olan bitene karşın iktidarda kalma ve ülkeyi 2011 öncesi durumuna geri getirme konusunda derin endişeye gark olmuştu. Amacı her şeye ragmen; siyasi, sosyal ve ekonomik hayatı kontrol eden merkezi bir otoriteyi ayakta tutmaktı. Özcesi hiçbir şey yaşanmamış gibi herşeyi eskisi gibi sürdürmek amacındaydı.
HEGEMONYA’NIN ORTAK AMACI
Bu güçler arasındaki ortak payda hegemonyaydı. Herkes askeri, ekonomik ve teknik gücüne göre hegemonyasını dayatmak istiyor.
Bu şartlar altında Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye, demokratik projeye sahip tek cepheydi. Güç ve hegemonya peşinde koşmadı. Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin tek amacı demokratik bir Suriye inşa etmek ve insanları otoriter rejimlerden kurtarmak oldu.
Ancak yerel ve uluslararası güçler ve hatta birçok Kürdistani güç bundan hoşnut olmadığı gibi, karşı da durdu. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Özerk Yönetim'i tasfiye etmeye çalıştı ve hala da etmeye çalışıyor.
BU KEZ HEDEF KUZEY VE DOĞU SURİYE OLDU
Rojava’da 19 Temmuz Devrimi’nin başlamasıyla beraber, daha sonra Özerk Yönetim olarak kendisini ilan edecek olan yapıya karşı saldırlar da başladı. Önce Serêkaniye ve ardından 2013’te de saldırıların hedefinde Efrîn vardı.
En şiddetli saldırı, 2014 yılında Kuzey ve Doğu Suriye’ye karşı geliştirildi. DAİŞ çeteleri 15 Eylül 2014'te şehir sınırlarına ulaşana kadar Kobanê'ye üç yönden saldırdı. Savaş, küçük bir coğrafyada ve dar sokaklarda cereyan ediyordu. Fakat savaşçıların direnişi ve Önder Abdullah Öcalan’ın seferberlik çağrısı, Enternasyonal şahsiyetlerin savaşa akın etmesi ve Kurdistan’ın tüm parçalarından gençlerin fedai katılımı Kobanê direnişini zafere ulaştırdı. Kobanê 134 gün süren direnişin ardından 26 Ocak 2015'te DAİŞ'ten tamamen özgürleştirildi.
QSD’NİN KURULUŞU
Kasım 2015 yılında kurulan Demokratik Suriye Güçleri (QSD), Kuzey ve Doğu Suriye Bölgesi’nde farklı farklı bölgeleri DAİŞ çetelerinden özgürleştirmek için hamleler başlattı.
Kazanılan zafer ve Özerk Yönetim’in ilanıyla birlikte işgalci Türk devleti başta olmak üzere egemen güçler vekalet savaşını terk ederek hemen müdahale etti.
Minbic Askeri Meclisi, 12 Ağustos 2016’da bölgeyi DAİŞ çetelerinden özgürleştirdikten sonra, Ağustos 15’ te zafer ilan etti. Durum böyle olunca Türk devleti hızlıca harekete geçerek Suriye topraklarını işgal etmeye başladı. ABD Başkan Yardımcısı Joe McCain, 24 Ağustos 2016'da ve KDP yetkililerinin 23 Ağustos’ta işgalci Türk devleti yetkilileriyle bir araya gelmesi ardından Türk devletinin saldırıları başladı.
CERABLUS, EZAZ VE BAB’IN İŞGALİ
Türk devletinin, Cerbalus'un işgali ve ardından Ezaz, Bab ve İdlib vilayetinin büyük bir bölümünün işgali ile gerçek niyeti daha net ve somut olarak da ortaya çıkmış oluyordu. Türk devletinin rejimi devirmeye ve uluslararası güçlerin demokrasi ve insan haklarını talep ettikleri yalanları teşhir edildi.
Fakat Türk devleti hem ABD'nin hem de Rusya'nın onayı olmadan Suriye topraklarının bir karışını işgal edemezdi.
Türk devleti Efrîn’e yönelik saldırısı öncesi, Doğu Guta ve Duma’da olan çetelerden elini eteğini çekerek, oraları Rusya ve Şam hükümetinin saldırılarıyla baş başa bıraktı.
RUSYA ÇEKİLDİ, TÜRK DEVLETİ EFRÎN’E SALDIRDI
İşgalci Türk devleti, 20 Ocak 2018 yılında Efrîn’e yönelik saldırı başlattı. Saldırılar başlayınca Rusya Efrîn Bölgesi’nden çekilerek, Türk devletine hava sahasını açtı.
Bu, Rusya'nın Türk devletinin işgal saldırılarına açık onay ve destek olarak okundu. Zira Rusya, Şam hükümeti ile Özerk Yönetim arasında kentin savunması için bir anlaşma yapılmasını istemiyordu. Bu yüzden Şam hükümeti resmi güçlerini göndermekte tereddüt etti. Sonuç olarak Şam hükümet güçleri İran güçlerine yakın olan güçlerini gönderdi. Ancak Türk devleti hemen gönderilen güçleri hedef aldı. Saldırı sonucu onlarca Şam askeri ölürken, Rusya sadece izlemekle yetindi.
ABD İŞGALE SESSİZLİĞİYLE DESTEK SUNDU
ABD'nin Türk devletine yönelik tutumu daha ilk günden netleşmişti ve saldırıyı durdurmaya çalışmayacağını açık şekilde ortaya koyuyordu. Sözde Fırat Nehri’nin batısına müdahale edemez bahanesini öne sürerek içine girdiği sessizlikle Türk devletine destek sundu. ABD'nin doğru bir bahane sunmadığı ise, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın, Rusya’nın Fırat’ın batısında kalan İdlib’e yönelik saldırılarını durdurmasıyla ortaya çıktı. Öyle ki, Rusya’nın Fırat'ın batısındaki İdlib'e yönelik saldırısına tepki göstermiş ve saldırılar durdurulmuştu. Işte bu açık şekilde, ABD’nin Fırat’ın batısına müdahale edemem savının sadece Türk devletinin Efrin işgaline onay verdiğiyle açıklanabilecek bir durumdu.
Avrupa Birliği’nin (AB) tutumu ise açıklama yapmaktan öteye gitmedi. Mısır dışında Arap devletleri önemli bir tutum sergilemedi. Arap Birliği, Türk devletinin saldırılarını kınamasına rağmen tutumları bir sonuç doğurmadı.
İŞGALE KARŞI ÇAĞIN DİRENİŞİ
İşgalci Türk devleti bu şartlar altında Efrîn’e saldırı başlattı. Çoğu güç ve kişi Efrîn’in birkaç gün içinde NATO'nun ikinci ordusunun eline geçeceğini tahmin ediyordu.
İşgalci Türk devleti en gelişmiş silahları, 25 bin çetesi ve binlerce askeriyle saldırmasına rağmen Efrîn savunma güçleri ve halk 58 gün tarihi bir direniş sergiledi.
58 günlük emsalsiz direnişin ardından Türk devleti 18 Mart 2018'de Efrîn’i işgal etti. Türk devleti Efrîn işgali ardından 2019'da Girê Spî ve Serêkanye de işgal edildi.
Türk devleti bölgeyi işgal etmiş olsa da işgal ve soykırıma karşı Çağın Direnişi durmadı. Aynı şekilde Özerk Yönetim tasfiye edilemedi. Kuzey ve Doğu Suriye halkı, öz savunmanın zaferin garantisi olduğunu ve hegemonik güçlerin desteğinin yıkımı beraberinde getirdiğini gelişen bu işgallerle çok daha derinden fark etti.
MISTEFA ELO (ANHA)
YORUM GÖNDER