BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (ÖNSÖZ)
Kürdistan’da Askeri Çizgi Kürdistan özgürlük mücadelesinde kahramanca savaşarak şehit düşen büyük komutanlar, Agit, Erdal, Adil ve Nudaların şahsında tüm aziz şehitlerimizin anısına... Devletli uygarlığın kanlı, zalim tahakkümü karşısında toplumun, insanın varlığını ve özgürlüğünü koruyabilmesinde tarihin yegane emri şudur: KENDİNİ SAVUNMAYI BİL! Doğada ve toplumda kendini savunmayan hiçbir varlık yoktur. Önder Apo, canlılardaki bu yönelişe “gül-diken” ilişkisini örnek vererek, savun- manın temelini GÜL TEORİSİ ile açıklamıştır. Dikenler, gülü korumak için vardır. Gül teorisi tüm canlıların doğal savunma yönelimi içinde olduğunu anlatmaktadır. Fakat hiçbir varlık insan toplumu kadar kendini savunmaya bu denli şiddetle ihtiyaç duymamaktadır. Devletli uygarlığın çıkışından bu yana, insanın insanı egemenlik altına alma çabasındaki sınırsız istem ve akıl almaz vahşi yöntemler savunma olgusunu da hayati kılmıştır. Egemenlik sistemi toplumu savunma araçlarından yoksun kılarak, toplumu toplum olmaktan çıkarmış ve hükmünü icra etmiştir. Bu uygulamaların ilk şekillendiği bölge Ortadoğu’dur. Ortadoğu tarihi, neolitiğin özgür komünal toplum yaşamına tanıklık ettiği gibi devletli uygarlığın çıkış merkezi olarak tüm egemenlikçi sistemlerin inşası ve karşı direnişlerine de baştan başa tanıklık etmiştir. Devletli sistem meşruiyetini, gücünü korumak ve karşı direnişleri önlemek için topluma yönelik ideolojik hakimiyet başta olmak üzere her türlü savunma araçlarını tekeline almıştır. Yaşamın başlangıcından itibaren varolan savunma hakkı ve kuralı devletçi sistem tarafından sonuna dek çiğnenirken, bunu kendine göre yasalara da bağlamıştır. Devletin çıkışıyla beraber özellikle kadın ve köleler şahsında görüldüğü gibi insanlığın tüm temel hakları gasp edilmiş ve savunma araçlarından yoksun kılınmıştır. Buna rağmen karşı direnişler sürekli olmuş, ama halklar lehine kalıcı bir sonuç açığa çıkaracak sistemliliğe kavuşulamamıştır. 20. yüzyılın son çeyreğinde Kürdistan’da taşları yerinden söken PKK hareketi Önder Apo öncülüğünde, halk özgürlüğünün savunulmasında tarihte yeni bir savunma anlayışı ve çizgisini ortaya koymuştur. 12 Eylül askeri cunta rejiminin zulmüne karşı silahlı direniş artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu savaşta nelerin yaşandığı, daha da önemlisi askeri açıdan gerilla mücadelesinin taktikleri, başarı ve yetersizliklerinin neler olduğu bütünlüklü ve kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyordu. Elinizdeki kitap bu ihtiyacı karşılamak üzere hazırlanmıştır. Kürdistan halk özgürlük mücadelesinde bugüne dek izlenen askeri çizgiyi ve sonuçlarını değerlendirmek, tarihe doğru bir kayıt düşmek kadar, savunma anlayışında yenilenmek açısından da büyük önem arz etmektedir. Tarihsel toplumsal analiz yönteminde başlangıçların doğru değerlendirilmesi, günümüzün doğru değerlendirilmesinde de vazgeçilmez sosyolojik bir yöntem olmaktadır. Bu anlamda Kürt halkının tarihsel süreçlerdeki direnişleri değerlendirilerek günümüze yansıttığı etkiler çözümlenmek zorundadır. Kitabın tarihsel perspektifi bu gerekliliği de karşılamaktadır. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan bu kitapta Kürt halkının tarihsel toplumsal gelişim diyalektiğini, direniş ihanet ikilemini, savaş barış olgusunu ve taktik komuta sorununu derinlikli çözümlemelerle sorgulamaya tabi tutmuştur. Tarihsel arka planla birlikte, Kürdistan gerillasının 23 yıllık yakıcı savaş süreci içerisinde karşılaştığı sorunları, yer yer içinde debelendiği çıkmazları ve tekrarları süreçler halinde okura sunuyor. PKK’nin yürütmüş olduğu savaş düzeyini, niteliğini, sorunlarını, açmazlarını, fedakarlıklarını, adanmışlıklarını ve fedai ruhunu anlamada önemli bir işlev göreceğini düşündüğümüz kitap, ağırlıklı olarak Botan sahasının deneyimlerini işlese de özünde Kürdistan özgürlük gerillasının yürütmüş olduğu savaşın anatomik bir incelemesini yapmıştır. Bu açıdan PKK’nin savaş pratiği, taktik düzeyi ve komuta sorunları alanında kapsam itibariyle bir ilk çalışma olma özelliğine sahiptir. Kitap, savaş tarihini anlatmayı amaçlamasa bile okuru Kürdistan özgürlük mücadelesinde yürütülmüş olan savaş süreçleri içerisinde gezintiye çıkarıyor. Tüm önemli süreç ve dönemeçlerde yaşananları detaylarıyla okura sunarken, komutadan başlamak üzere, gerillada yaşanmış yetersizlikleri, eksiklikleri, yanlış anlayış, tutum ve tarzları olduğu gibi gözler önüne seriyor. Kürdistan gerillasını tanımak isteyen herkesin büyük bir dikkat ve özenle okuması gereken bu kitap, Kürtlerin yakınçağ direniş mücadelesini somut örneklerle ve pratik analizlerle anlatan temel bir eser niteliğindedir. Çünkü yazım anlayışı, gösterilebilecek en objektif bakış açısına sahiptir. Olumlu ya da olumsuz, gerillanın yaşamış olduğu tüm pratik biçimlenme kaygısızca dile getirilmiştir. Yine direniş savaşı sürecinde yaşanmış olumsuz anlayış, tutum, çete pratikleri ve yanılgılardan çıkarılan derslerle meşru savunma stratejisi ekseninde gerillanın önüne konulan yeni mücadele perspektifi somut anlatılmıştır. Çetecilik, Kürdistan özgürlük mücadelesini içten çürütmenin ve tasfiye etmenin adıdır. PKK tarihi bir anlamda bu tasfiyeciliğe karşı mücadelenin ve kahramanca direnişin tarihidir. Çeteci tasfiyeciliğin zemini ve yöntemleri ile askeri çizgide ve yaşamda yol açtıkları tahribatlar somut pratiklerle analiz edilerek, özgürlük ideallerini saptırma ve yok etme saldırılarına geçit vermeyecektir. Meşru savunma çizgisi bu kitabın ana teması olmaktadır. Bu açıdan Kürdistan gerillasının yeni taktiğinin, mücadele düzeyinin ve komuta tarzının sahip olması gereken özellikleri hakkında detaylı bilgi sunulmaktadır. En az Kürt halkı kadar inkar ve imhacı anlayışın somutlaşmış ifadesi olan Türk devlet yapılanmasının gazabına uğrayan Türk halkının da bu savaş sürecinden çıkarması gereken dersler olduğu açıktır. Bu kitabı okuyan her vicdanlı okur Kürdistan özgürlük mücadelesi karşısındaki algısını değiştirmek zorunda kalacaktır. Türk halkı, Kürdistan’da yürütülen savaşı devletin yalana dayalı şovenist, milliyetçi propagandalarının hakim olduğu basın yayın organları üzerinden izlemekle önyargılara boğulmuş ve gerçekleri öğrenme hakkından mahrum bırakılmıştır. Devlet, medya yanında sporu, sanatı, okulları, kışlaları hatta kutsal ibadet yerleri olan camileri bile sistemli ve en çirkin şekillerde kullanarak, ırkçı zihniyetin zehrini topluma yaymıştır. Milyonlarla ifadesini bulan işsizler ordusu, açlık, yoksulluk, fuhuş, uyuşturucu, hırsızlık gibi sosyal facialarla toplum felç edilirken kendisi adına düşünemez duruma getirilmekte ve ülkesinin siyasal olarak sonuna dek dışa bağımlı hale gelmesi karşısında bile en küçük bir refleks gösterememektedir. Bu yüzden Kürt halkına karşı yürütülen vahşi imha saldırılarına da ciddi bir karşı çıkış gerçekleştirilmediği gibi yayılan korku ve yalan propagandalarına kanan yoksul halk kesimlerinin önemli bir bölümü kendi çocuklarının Kürdistan’daki savaşta ölüme sürülmelerini bile büyük bir acıyla sineye çekebilmektedirler. Fakat bu sineye çekmelerin de bir sınırı vardır ve giderek karşı çıkışlar çoğalmakta, eskisi gibi kolaylıkla “vatan sağ olsun!” dememektedirler. Uluslararası ve bölgesel egemenlik güçleri ile Türk özel savaş merkezlerince, halkımızın demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesi, hiçbir hukuk ve ahlak kuralında yeri olmayan şiddet yöntemleriyle bastırılmaya çalışılırken, tamamen yalana dayalı propagandalarla karalanmak istenmekte, kriminalize edilerek, terör yaftası ve suçlamalarıyla tecride ve imhaya tabi tutulmaktadır. Fakat her şeye rağmen dili bile yasaklanan Kürt halkının uğradığı katliamlar, yaşadığı trajediler artık gizlenememektedir. Son dönemlerde emekli generallerin televizyonlarda boy verip, sahte kahramanlık hikayeleri anlatmaları ve yazdıkları kitaplarla toplumu uyutmaya çalışmalarına bakılırsa büyük bir irade kırıklığı ve suçluluk psikolojisini yaşadıkları anlaşılmaktadır. Fakat güneş balçıkla sıvanmaz! Bu kitap, ters yüz edilmiş gerçekleri, emekli askerlerin iddialarına da çok somut yanıtlar vererek gözler önüne sermekte ve tarihi bir görevi de yerine getirmektedir. Kürt halkının yiğit evlatları gözlerini kırpmadan canlarını özgürlüğe katık yaparken, son nefeslerinde Önder Apo’ya bağlılıklarını haykırmışlardır. Önderliğimizin esaretine karşı onbinlerce fedai militan “Önderliksiz yaşam olmaz!” şiarıyla özgürlüğün amansız savunucuları olarak her yerde mücadeleyi yükseltirken, Önderliğimiz barış ve kardeşlik çizgisinde sorunun çözümü için nefes nefese bir direniş içerisindedir. Bu mücadelede meşru savunma gücü olarak gerilla, Önderliğimize ve halkımıza dayatılan imha saldırılarına karşı mevcudiyetini fedai çizgide korurken, dağlarımızla ittifak halindedir. Murat Karayılan arkadaş, kitabında bu gerçeğe, “en büyük müttefikimiz dağlarımızdır!” diyerek dikkat çekiyor. Kitap, Kürdistan’da askeri çizgiyi irdelerken dağlarımızı, nehirlerimizi, ağaçlarımızı, yazlarımızı, kışlarımızı; gerillanın beslenmesinden, üstlenmesine ve yaşam tarzına kadar birçok detayı vererek, o büyülü dünyayı çok çarpıcı örnek ve anılarla gözler önüne sermektedir. Bu kitabı henüz taslak halindeyken ilk kez; dağlarımızın zirvelerinde, bir yaz sonu sıcağında PKK Ocağı öğrencileri olarak topluca okurken, huşu içinde sallanan ağaçlar, daldan dala atlayan sincaplar, sararmaya yüz tutmuş yapraklar, kışlık erzağını hızlı hızlı taşıyan karıncalar, çağıldayan sular, ışıl ışıl parıldayan güneş, yani çevremizi kuşatan her şey bize usulca büyülü bir sırrı fısıldar gibi “kendini savunmayı bil, savunması olmayanın özgürlüğü olamaz!” diyordu. Tarihin bu en şaşmaz hükmü belleklerimizde sökülmemecesine yer edinirken, tüm özgürlük militanlarının gözlerinde Önderliğimize olan büyük özlem ve o büyük kavuşma gününe olan sonsuz inanç ve kararlılık okunuyordu. Kahraman şehitlerimize adanmış olan bu kitabın, Kürdistan özgürlük mücadelesi için yürüttüğümüz savaştaki yetmezlikleri göstererek ve savunma bilincimizde ufuk açarak başarıya önemli bir katkı sunacağı inancındayız. ŞEHİT ŞERVAN DEVRESİ ÖĞRENCİLERİ |
YORUM GÖNDER