BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (73.BÖLÜM)
ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜNDE BÜYÜK ZAFERİ ENGELLEYEN NEDENLER
PKK’de Komutanlaşma Sorunları Ve Savaş Sanatına Yaklaşım;
‘Bir askerin ne tür özelliklere sahip olması gerekir?’ sorusundan hareketle çözümleme yapabilme becerisine ulaşabilmelidir. Bir askeri yaratan, onun sistemini kuran, görgüye, bilgiye, yeteneğe sahip olması, kişilik oluşumunu kendinde yaratmış olması gerekir. Dağınık, rastgele, keyfi durumlarla komutan olunamaz. Bir sisteme sahip olması gerekir. Ordu gücüne saldırı ve fethetme ruhunu egemen kılmadan, o orduyu zaferden zafere koşan bir ordu haline getiremez. Bir orduda ancak zafer ve saldırı ruhu, bu temelde atılganlık egemen kılınırsa, o ordu bir başarı ve zafer ordusu olabilir. Bunun için öncelikle komutanın kendisinin zafere kesin inanması gerekir. Bu kesin inançla inanılmaz olanı başarması ve gerçekleştirmesi zor değildir. Maalesef bizde bu çerçevede güçlü komutanlaşma örnekleri pek gelişmemiştir. PKK’de neden bu düzeyde bir komutanlaşmanın gelişmediği hususunu sorgulamak hayli gereklidir. Böyle bir komutanlaşmanın gelişebilmesi için birçok güçlü veriler vardır. Örneğin inanç, felsefe, kararlılık, cesaret, fedailik, fedakarlık, davaya inanma vb birçok meziyete sahip kadroların birikimine rağmen “neden gelişmedi?” sorusu çok önemli bir sorudur. Buna verilecek doğru yanıtın, doğru komutanlaşmayı geliştirmede çok önemli bir işlev göreceği kesindir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi öncelikle, 1980 öncesi yoğun yakalanmalar ardından geriye kalanlardan bir kısmının çok sağlam bir katılım sağlayamamaları, yine talihsizlikler sonucunda bazı arkadaşların erken şehadete ulaşmaları bir boşluğun yaşanmasına yol açmıştır. Ayrıca 1983-85 yılına kadarki süreçte partinin ideolojik felsefi gerçeğinde belli bir düzeye sahip olan kadro yapısının pratik duruş bakımından yeterli düzeyi göstermemesi ile beraber, farklı arayışların başlaması da etkili olmuştur. Bu durum, hak etmeyen tiplerin öne çıkmasına yol açmıştır. Bu tipler ortamı ve savaş gerçekliğini muğlaklaştırmış, fırsat buldukça çeteci yaklaşıma saparak, çizgiyi değil, kendini uygulama durumuna düşmüşlerdir. Bunu daha önce de izah ettik. Esas konumuz bunlar değildir. Çeteleşmiş, muğlaklık yaratmış, çizgi ile oynamış tiplerin pratiğini açımlamıştık. Burada üzerinde durmamız gereken husus en sade, en bağlı ve kendisini en çok iddialı gören kadro kesiminin böyle bir ihtiyaca neden cevap olmadığıdır. Esas olarak bunun cevabını vermemiz gerekir. Yoksa çeteleşenler, çizgiyi tersine çevirip örgütten, Önderlikten intikam almak isteyen tipler her dönemde ortaya çıkmıştır. Bu tiplerin doğru komuta çizgisinin gelişmesi önünde engel oldukları, yarattıkları muğlaklık ve çarpıtmayla ciddi bir biçimde boşa çıkarıcı süreçleri yaşattıkları bilinmektedir. Doğru komuta ve yönetim kademesinin gelişmemesinde bir faktör olarak ele alınabilir.
Fakat temel sorun nedir? Temel faktörün doğru anlaşılması ve doğru çözümlenmesi mücadelenin bundan sonraki aşamaları için çok önemlidir. Bu konuda Önderlik genel çözümleme ve çerçeveyi geliştirmiştir. PKK’de komutanlaşma ve ordulaşma belli bir düzeyde gelişerek, çok büyük kahramanlık gösteren kadro ve komutanlar ortaya çıktı. Ama bu gerçekliğe rağmen neden doğru ve sonuç alıcı muzaffer komutalaşma gelişmediği konusu can alıcı bir konu olmaktadır. Başka ordularda olmayan, sade ve özlü, zafer zeminini güçlendiren özellikler PKK’de mevcuttur. Kim ne derse desin, Kürdistan’da gelişen gerillanın yetersizliği ve komutalaşmanın durumu ne olursa olsun, herkesin şu gerçeğin hakkını teslim etmesi gerekir: Dünyada Apocu asker gibi büyük bir cesaretle hedefin üzerine giden, fedaice çarpışan, güçlü bir saldırı ruhuna sahip olan asker çok azdır. PKK hareketinin ortaya çıkardığı gerilla ile Türkiye veya İran’ın askerleri kıyaslanamaz. Hatta KDP ve YNK’nin peşmergeleri ile de kıyaslanamaz. Nitekim bu pratikte çokça görülmüştür. Dört-beş Apocu gerillanın sırt sırta vererek, bir taburu mağlup etmesinin yüzlerce örneği vardır. Altı kişilik bir gerilla grubunun, yüz kişilik bir güce saldırıp onu tasfiye ettiğini onlarca kez görmüşüzdür. Yine binlerce asker karşısında bir avuç güçle günlerce direnildiğinin örnekleri çoktur. Hiç kimse şu hususu inkar edemez: Apocu asker, savaşa gerçek anlamda hakkını veren askerdir. Korkusuz ve kaygısız, fedai bir askerdir. Türk generallerinin birçoğu yaşanan savaş süreci üzerine kitaplar yazmışlar. Gönül isterdi ki, emekliye ayrılmış, hayatlarının sonuna gelmiş bu kişiler tarihe ilişkin daha doğru not düşsünler.
Ama ne yazık ki Türk ordusunda yoğun bir biçimde geliştirilen psikolojik savaşın birer elemanı olma etkisinden kurtulamadıkları anlaşılmaktadır. Eğer o etkiler olmasaydı, generallerin bazıları yaşanan savaş sürecini doğru yazabilirdi. Dört kişilik bir gerilla grubunun elli kişilik askeri birliğe saldırıp tasfiye ettiğinin örnekleri çoktur. İki-üç gerilla ile birçok tepe tasfiye edilmiştir. Günlerce açlığa, zorluklara dayanma, olağanüstü biçimde inanılmaz bir direniş sergileme, ruhsal, fiziksel, düşünsel her açıdan çok güçlü bir fedakarlık ve dayanıklılık gösterme durumu gerillada sürekli olan özellik ve meziyetlerdir. Bu fedakarlık bugün daha güçlü bir biçimde derinleşmektedir. Bir kleş, bir BKC, bir el bombası ile her şeyi yapabilen, sınırlı olanaklarla kendisini geçindiren bir gerilla gerçeği söz konusudur. Bir gerillanın silahı, cephanesi, elbisesi, ayakkabısı, eğitimi, yemeği ve her şeyiyle masrafı toplam olarak yılda altı yüz-yedi yüz dolar civarındadır. Toplumda bir kişinin böyle bir miktarla geçinemeyeceği bilinmektedir. Ama gerilla çok yoksul yaşamasına, kıt-kanat imkanlarla geçinmesine rağmen savaş meydanında büyük fedakarlık gösteren bir pratiğe sahiptir. Bunu hem Türk ordusuyla, hem de Güneyli güçlerle geliştirilen savaş pratiklerinde görmek mümkündür. Apocu militanın az güçle büyük hedefleri başarma yeteneğine sahip olduğu pratikte kanıtlanan bir durumdur. Yine büyük bir bilinçlenme çalışmasını geliştirdiği de bir gerçektir.
Örneğin çok sıradan, kendi köyü dışında hiçbir yeri görmemişinsanları ikna ederek askeri kanunla savaşa almış, üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra en az bir üniversite mezunu kadar, teorik, kültürel birikime sahip kılmıştır. Botan köylerinden katılıp da, alay ve eyalet komutanlığına kadar yükselen militanların yetiştirildiği çok iyi biliniyor. Kemal Sperti, Şerif Sperti, Rojhat Biluzeri, Cuma Biliki, Dijwar Erkendi, Zelal Botan ve Nujin Xirbike Bestê arkadaşlar bunun çok çarpıcı sembolleridir. Bu arkadaşlar askeri, ideolojik, siyasi ve kültürel olarak eğitilmiş, yetişmiş, belli bir düzeyi yakalamış değerli arkadaşlardı. Gerillanın insanı yeniden yaratma ve yetiştirme okuluna dönüştüğünü bu arkadaşlarda görmek mümkündür. Bütün bu olumlu yanlarına rağmen zafer komutasının gelişmemesi, tabii ki büyük bir çelişkiyi arz etmektedir. Önderlik henüz 1992 yılında yaptığı bir değerlendirmede şunları belirtmişti: “İyi niyetlisiniz, çok fedakarsınız; öl desek ölür, kal desek kalırsınız. Fakat bunlar işi kurtarmaya yetmiyor. Kendi savaş tarzımı anlatmak için size çok şey söyledim. Çünkü bir yerde bunda başarı gizlidir… Mevcut gerilla imkanlarımızla, savaş imkanlarımızla düşmanı perişan edebiliriz. Fedakarlık, cesaret ve dayanma gücümüz, sayımız, niteliklerimiz ve mevzilerimiz yerli yerinde kullanılırsa bu düşman buralarda duramaz.
Ama siz bunları değerlendiremiyorsunuz. Sorun teknik bir düzenleme sorunu değil, aslında sadece özü geliştirme sorunu da değil. Sorun, çok karmaşıktır. Kürdistan için ordulaşma büyük yetenek istiyor. Sabır ve tahammül gücü, fedakarlık ve oldukça olgunluk istiyor. Bütün bu nitelikleri bir kişide birleştirmek, görmek zor değildir. Kimse kendisini doğru önderliğe vermiyor.” Bu değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere sorun imkanların olmaması ya da fedakarlık yapılmaması değildir. Temel sorun, kendini taktik önderliğe ve zafer komutanlığına yatırmama durumudur. Güçlü zemine ve halkın büyük yurtseverliğine dayanan; kadınlı, erkekli katılımların büyük fedakarlığı, cesareti, dürüstlüğü üzerinden tarihsel komutanlaşma yaratılabilinmeliydi. Tarihi gerçekliğin çok iyi gösterdiği gibi olumlu koşullar komutanlaşmanın gelişmesini gerekli kılmaktadır.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER