BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(7.BÖLÜM)
KÜRT TOPLUMSAL ŞEKİLLENMESİ VE SAVAŞ GERÇEKLİĞİ
Nakşibendi Tarikatı’nın Kürdistan’da Etkileri;
Nakşibendî tarikatının geçmişi 14. yüzyılın sonlarına dayanmaktadır. Bu tarikat Hindistan’ın Buhara kentinde Bahattin Nakşibend (1318–1389) tarafından kurulmuştur. Tarikat, görüşlerini 11. yüzyılda yaşayan Abdulhalip Gondjuvani’ye dayandırmaktadır. Diyaeddin Xalit Bağdadi ise (1778–1869) Nakşibendî tarikatının Kürdistan ayağını kurmuştur. Diyaeddin Xalit’in Hindistan’a gidip, 1800’lerin başlarında geri dönmesiyle başlayan süreç, Nakşibendî tarikatının Kürdistan’da gelişme sürecini başlatmıştır. Nakşibendî tarikatının Kürdistan ayağını kuran Diyaeddin Xalit, Süleymaniyeli Caf aşiretinin bir mensubudur. Nakşibendî Tarikatı’na girmeden önce kendisi Kadiri Tarikatı’nın bir mürididir. Öncelikle Nakşibendî Tarikatı vasıtasıyla islamiyeti yeni bir yoruma tabi tutarak Kürdistan’a taşırma eğilimindedir. Aslında bunun için gereken kapasiteye de sahiptir. Eğitim için Hindistan’a kadar giderek, çeşitli açılardan felsefi, dini yoğunlaşmalar yaşamıştır. Aynı zamanda Süleymaniyeli bir Kürt olarak, bazı milli duygulara sahip olduğu da anlaşılmaktadır. Tarikatı örgütlemeye başladığı süreçte, Köysancak’ta 1806 İsyanı patlak verir.
Bu açıdan isyanın ağır etkisi altında şekillenmesi dikkate alınması gereken bir özellik olmaktadır. Xalit ve kurduğu tarikat olan Nakşibendîliğe o zamanlarda Süleymaniye’de daha etkili olan Kadiri Tarikatı tarafından yönelim olunca, Süleymaniye’yi terk eder, bir nevi kovulur. Kovulduktan sonra Bağdat’a gider, Bağdat’ta bir Osmanlı paşası olan Davut Paşa tarafından korumaya alınır, hatta Bağdat’ta kendisine bir okul açılır. Bağdadi lakabını da oradan alır. Yoksa kendisinin Araplıkla ya da Bağdatlı olmakla hiçbir alakası yoktur. Birkaç yıl Bağdat’ta kaldıktan sonra yeniden güç kazanır ve ünlenir. Aslında basit, sıradan biri değil, belli düzeyde bir derinliğe sahip bir kişiliktir. İlk medresesini Bağdat’ta kurduğu ve buraya dayanarak yayıldığı için ona Xalit Bağdadi denilmiştir. Bağdat’ta toplam üç yıl kadar ancak kalmıştır. Üç yıldan sonra Kadiri tarikatı şeyhinin ona gönderdiği barış mektubu üzerine tekrar Süleymaniye’ye döner ve orada örgütlenme çalışmalarını yürütür, daha da güçlenir. Güçlenmesindeki en önemli etken, mensubu olduğu Caf aşiretinin miri tarafından sahiplenilmesidir.
Tarikat, Kürtlerin yanı sıra Arap ve Türkler arasında da yayılmış ve belli düzeyde etkinliğini kurmuş durumdadır. Bundan kaynaklı Süleymaniye’de kalmaz, Şam’a giderek okulunu kurar. Böylece tüm Kürdistan’a dönük bir örgütlenme ağı geliştirir. Aynı zamanda Araplar ve Türkler içerisinde de örgütlülüğünü daha fazla yayar. Genel bir islami tarikat olarak tüm kesimler içerisinde örgütlenme çalışmasına rağmen ağırlıklı gücü Kürtlerden oluşur. Yayılma alanı daha çok Kürdistan’dır. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu, bir yandan topraklarında gelişen Arap kökenli Vahabi tarikatını dengelemek, öte yandan başına büyük belalar açan yeniçeriler içerisinde var olan Bektaşiliği geriletmek için Nakşibendî tarikatını destekleyen bir politikayı geliştirir. Aynı zamanda bu tarikat yoluyla Kürt beyliklerini de ikinci plana atmak istemektedir. Bazen el altından, bazen de örgütlenmesi önünde engel çıkarmayarak, bu tarikatın gelişmesi için gereken zemini sunmuş, örgütlenme ağını İstanbul’a kadar getirterek, yararlanmayı esas almıştır.
Nakşibendî tarikatı, Osmanlı’nın Vahabi ve Bektaşi tarikatlarından çektiği sıkıntılardan da yararlanarak, Osmanlı’nın içlerine nüfuz edecek düzeyde bir faaliyete yönelmiştir. Tarikatın Kürt çıkışlı olmasından kaynaklı başta ön yargılı yaklaşılsa da, sonradan duyulan kaygıların yersiz olduğunu görerek, örgütlenmesine yardımcı olmuşlardır. Çünkü Nakşibendî tarikatının önderliğini yapan bir Kürt’tür. Bu aidiyet de “acaba yeni bir isyanı mı geliştirecek” diye düşünmelerine neden olur. Sonradan böyle bir şeyin olmadığını gördüklerinde, bu yaklaşım aşılmış, önyargılar kırılmıştır. Diyaeddin Xalit öldükten sonra yerine geçen yardımcısı Muhammed B. Abdullah El-Khani İstanbul’a gittiğinde, Osmanlı hanedanı tarafından devlet yöneticilerine mahsus bir protokolle karşılanır.
Osmanlı’nın yardımlarından ötürü Nakşıbendi tarikatı, Anadolu’da da giderek güçlenir. Kürtler içerisinde zaten yeterince güçlenmiştir. 19. yüzyılınNönemli gelişmelerinden biri de Nakşibendiciliğin büyük bir örgütsel ağıNgeliştirerek, güçlenmesidir. Nakşibendîlikte Mevlana Xalit’in yorum tarzı ve zihniyeti iktidarlaşma eğilimi üzerine kuruludur. Salt islami, manevi değerlerle yetinme değil, güç olma hedefi vardır. Muhtemelen 1806’da Köysancak’taki Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanı’na tanıklık etmenin yarattığı etki, iktidarcı zihniyetin gelişmesinde etkili olmuştur. Halen Nakşibendîliğin Türkiye dahil birçok ülkede iktidarcı olmasının kaynağı buraya dayanır. İktidardan uzak, siyasal iktidarlarla bağını koparmış bir Nakşibendî şeyhi ya da tarikat mensubuna rastlamak pek mümkün değildir. Siyasal iktidar Nakşîciliğin zihniyetine işlediği için, bu tarikat ve uzantılarının olduğu yerde kesin güç olma istemi ön plana çıkar. Nakşîciliğin bu iktidarcı zihniyeti, tarikatı Kürdistan’da daha fazla güçlendirmiştir. Zaten daha önce Kürdistan’da oldukça yaygın ve etkili olan Kadiri Tarikatı’nı önemli ölçüde geriletmiştir. Kadiri Tarikatı’nın birçok ileri gelenleri istifa edip, Nakşibendî tarikatına katılmış ve bu yolla Kürdistan ve Anadolu’da bir hayli güçlenmişlerdir. Mevlana Xalit’in Kürt olmasından kaynaklı bazı milli duyguları taşıdığı doğru olsa bile, onun geliştirdiği Nakşibendî Tarikatı’nın geçmişte Osmanlı devleti ile yaptığı işbirliği, günümüzde ise TC ile iç içe örgütlenmiş olması gerçeği, onu işbirlikçi tarikat haline getirmiştir.
Kürdistan’da milli bir düşüncenin şekillenmesinin önündeki en önemli ve ciddi engellerin başında Nakşibendî Tarikatı gelmektedir. Çünkü bu tarikat öncelikle iktidar olmayı, bunun için de güce dayanmayı, dolayısıyla işbirlikçiliğin düşünsel temelini derinleştirmiştir. Kürt egemen sınıflarında ihanetin bu denli derinleşmesinin en temel nedeni, Nakşibendî Tarikatı’nın yarattığı bu düşünsel zemin olmaktadır. Günümüzde bu tarikat çevresinden birçok isim devlet kademelerinde bürokrat, milletvekili, bakan düzeyinde yer almakta; Kürt işbirlikçiliğinin en pervazsız yüzünü oluşturarak, halk tabanında da dini kılıflar altında çeşitli örgütlenmelerle özgürlük mücadelemize ve değerlerimize karşı saldırı içerisindedirler. Kendileri devlete dayanarak güç olmak isterken, devlet de bunları mücadelemize karşı kullanmaktadır. Yine emperyal güçler de bugün Ortadoğu’ya egemen olma politikalarında bu tarikatı, işbirlikçiliği geliştirme ve yayılma aracı olarak tehlikeli bir biçimde kullanmaktadır.
MURAT KARAYILAN(HEVAL CEMAL)
(7.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER