ZAP DİRENİŞİNDEN ÖZGÜR ÜLKEYE (2.BÖLÜM)
1-Türk genelkurmay başkanı kabul etmiyor. Türk-Irak ittifakına karşı değildi ama bunun içerisine Güney Kürdistan ile ilişkilerin konulmasını istemiyordu. Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ yönetimi Güney Kürdistan yönetimine aşiret ağaları diyorlardı. Onlarla ittifak bu olur. 1990’lı yıllarda Türk devlet yönetimin, ordu genelkurmayının, KDP ile YNK ile yapmış oldukları ittifakı tarihi hata olarak değerlendiriyorlardı. En ağır hata o zaman yapıldı. Ondan dolayı savaşta başarılı olamadık diyorlardı. Kendilerine göre sözde aynı hatayı yapmayacaklardı. Onun için AKP yönetiminin Hewler yönetimi ile ilişki ve ittifak kurmasına karşı çıkıyorlardı. Bu da işte ABD’nin öngördüğü Türkiye ile Irak ittifakını engelliyordu. Diğer yandan ise PKK engel görülüyordu. PKK’nin mevcut Kürdistan’da ki duruşu Türkiye-Irak ittifakını engelleyecek, boşa çıkartacak güce sahipti. Çünkü bu ittifakının içine Hewler yönetimini de katmak, böylece Kürtleri de yedeklemek istiyorlardı. PKK engel çıkartı mı bu Kürt yedeklemesi olmaz, tersine birde ittifak bozulabilirdi. Bu bakımdan da güçten düşürülmeli, KDP önünde, Türkiye-Irak ittifakı önünde engel olmaktan çıkartılmalıdır. Bu amaçla operasyon gerçekleştirildi. Askeri boyutlar biliniyor işte 2 ay vuruldu. Yine büyük bir hava operasyonu ile başlatıldı operasyon. Ardından da karadan Anakarargah kuşatılıp, dar bir kuşatılmaya alınıp ezilmek isteniyordu. Fakat yani birçok çevre o zamana kadar ittifak yapsalar da belirttiğim farklı ilişkiler nedeniyle de o ittifaklar çok yürümedi.
Örneğin KDP, böyle bir operasyondan habersizdi. Çok ürktü, ABD’den destek istedi. Güney halkı korktu. Daha büyük bir güç ile Türkiye işgal edecek diye. Çünkü hemen Güney Kürdistan’da ki askeri güçlerinin Türk ordusu harekete geçirdi. Ta Amediye’den Şeladize’ye kadar bütün alanları böyle kuşatmaya almak istedi. Buna izin verilmedi, Amerika’da izin vermedi. Böyle olunca Türkiye tek boyutlu kaldı. Sadece Kuzey’den saldırma. İndirmeye hazır değildi, kıştı. İndirme yapamıyorlardı, sızma yaparak bu eksikliği gidermek istediler. Türk ordusu için geri çekilme artık mümkün değildi. Ya başaracak, ya başaracaktı. Geri çekilmeye kalksa herkes yüzlerine gülecekti. Operasyon başlattı, yürütemedi diye. Özellikle de Amerika ile çekişmeliydiler bu konuda. 2003 Irak operasyonundan kalan böyle çekişmeler vardı. Kuzeyden sızma ile girip, gerilla hedeflerini vurmak istediler. Ona da gerilla izin vermedi, önünü kesti, giren birlikleri kuşatmaya aldı. Kardı, kıştı, zaten çok riskli bir operasyondu. Birlikler hareket edemez hale geldiler. Gerilla kuşatmasına girdiler. Aslında daha ağır darbeler de yiyebilirlerdi. Yani Yaşar Büyükanıt dedi ya “yağdan kıl çeker gibi geri çekildik” gerilla kuşatmasından öyle çıktılar. Daha ağır darbede yiyebilirlerdi. Biraz hile yaptılar. Daha büyük operasyon yapıyoruz diye bir hava yaydılar. Çevrede duyuldu böyle, gerillaya da o bilgiler ulaştı. Onun için biraz daha tedbir almak için geniş bir alan tutmaya yönelince, o kuşatma biraz zayıfladı, o gece kaçırdılar kendilerini. Fakat kırılmış oldu. Operasyon yenilgiyle sonuçlandı, helikopter düştü. 25’den fazla askerin öldüğünü kendileri kabul ettiler. Aslında çok daha fazla ölü ve yaralıları. Ama bir askeri kırılma, ezilme rahatlıkla yaşayabilirlerdi. Onun korkusunu yaşadılar, hissettiler gerilla bunu yaptırtacak diye. Operasyonun sonunda Türk genelkurmayına planlanan başarıldı aslında. Operasyonun askeri sonuçlarını öyle değerlendirmemiz lazım. PKK’ye dönük gerillayı ezme, etkisiz kılma başarılamadı. Onun için öngörülen Kürt konferansı olmadı. Hiç lafı bile edilmedi. Bırakalım gerillanın ezilmesi, kırılması, tersine gerilla sınırı geçirtmedi Türk ordusuna.
Zap korudu, Medya Savunma alanlarını, Güney Kürdistan alanlarını korudu. Bütün Kürdistan’ın en temel özgürlük kuvveti, savunma kuvveti olduğu ortaya çıktı ki gerilla ulusallaştı. Dört parçada ki Kürt halkı büyük bir savunma kuvveti olarak baktı. Özellikle de Güney halkı selamladılar, birlikte eylem yapmış oldular. Amediye, Şeladize halkı PKK gerillası ile birlikte sınırlar savunmuş, Türk ordusunun girişini engellemiş oldular ki bu Güney halkında gerillaya dönük, PKK’ye dönük büyük bir sempati yarattı, coşku yarattı. Birlikte savaşıp başarmanın coşkusudur.
Fakat Türk genelkurmayı yenildi. Şimdi diyorlar ya siyaset üzerinde asker vesayeti kaldırıldı. AKP hükümeti kaldırmış, nerede AKP hükümeti kaldırdı. Türk siyaseti üzerinde askeri vesayet Türk genelkurmayı yenilince kaldırıldı. Kırdı Genelkurmayı. Bırak askeri vesayet üzerinde siyaset yapmayı, kendi konumunu bile sürdüremez hale geldi. Yaşar Büyükanıt yönetimi kamuoyuna, Türkiye siyasetine izah edemedi. Bütün partiler destek vermişlerdi. Meclisten destek alınmıştı. MHP, CHP’dir, diğer partiler sordular nerede bu ordumuzun başarısı diye. Herhangi bir şey gösteremedi. Kamufle etmek için yağdan kıl çeker gibi çekildik deyip, böyle kamuoyunu aldatmak istedi, ordu ne derse doğru odur. Toplum öyle algılar diye şey yaptılar. Kimse yutmadı bunu kimse. Biz başarıyla geri çekilmek için gitmedik, PKK’yi ezmek için gittik. Nerede ezici sonuç dediler. Biz bu kadar destek verdik. Böylece aslında Genelkurmayın tüm etkinliği kırıldı. Daha önceki savaşta yenilmişti. Uzun gerilla direnişi karşısında. Zap bir yerde son noktayı koyar gibi oldu. Artık o genelkurmayın etkinliği kalktı. Bunun sonucunda Türkiye-Irak ittifakını kurmanın önü açıldı.
AKP, Hewler yönetimi ile ittifak kurdu, ilişki kurdu. Artık genelkurmay ona karşı çıkmadı. Esas olarak da asker vesayeti ortadan kalktı. Daha işte şimdiye kadar yargılamalar oldu aslında. Ergenekon yargılamasını, Balyoz davasının da içinde olduğu toplu davalarının açılmasının önü Zap operasyonu ile açıldı. Zap’ta genelkurmayın yenilmesi ile açıldı. Yoksa mümkün müydü? AKP’nin neyineydi genelkurmayı, orduyu yargılayabilsin. Ancak Zap’ta Genelkurmayın bütün karizması çizilip, çökertilince ondan sonra en kolay şey orduyu yargılamak oldu işte. Öyle gitti ki genelkurmay başkanlığı terör örgütü kurmak ile yargılayacak, ağırlaştırılmış müebbetle hapise koyacak kadar ileri gitti. Bunlar çok kısa bir sürede oldu. Ama hepsinin altında Zap yenilgisi vardır. Bu anlamda Zap’ta büyük bir yenilgi aldığı Türk ordusunu söylemek lazım. Zap’ın siyasi, askeri sonuçları bu kadar etkili oldu.
Türkiye siyaseti açısında geçen 6 yılın gelişmelerinin adeta temeli oradadır. Peki, PKK’ye dönük planlamalar başarılı olmamıştır. Bu net bir şekilde söyleyebiliriz. Şimdi o zaman ittifak olmadı zaten. Baştan itibaren böyle bir ittifak üzerinde AKP iktidara geldi, hükümet oldu. Kendi gücüyle gelmedi, Amerikan’ın gücü ile geldi. Amerikan’ın yanında güç veren, Amerika’nın yönlendirdiği güçte Fettullahçı, Türkiye’de ki siyasi yönlendirmeyi önemli ölçüde bu hareket eliyle yapıyordu. AKP’nin iktidar gelmesini de bu hareket eliyle yönlendirerek yaptı. Zaten o zamana kadar da birlikte yürüttüler. Ama böyle büyük bir askeri operasyon sonuçları çok yönlü olan, plan içinde planın olduğu bir askeri operasyonu yürütmede tam birçok daha ikili ilişkiler oldu. Karar vermek önemliydi, o en üst bir görüşme ile oldu.
5 Kasım 2007 yılında Washington’da Tayip Erdoğan ile Bush görüşmesi ile karar verildi ve birlikte yürütüldü yani o zaman herhangi bir ayrılık yoktu ABD, AKP politikaları arasında. Zaten bunu Fettullah Gülen’de söyledi. Son iki yılda reform politikalarından sapma var diyor. Kendileri ile politik ayrılığa düşmeyi ifade ediyor. İsrail politikasında ayrılık, Mısır politikasında ayrılık, Suriye politikasında ayrılık, İran politikasında ayrılık, dolayısıyla içteki yönetimde ayrılık, farklılıklar, karşıtlıklar oluştu. O karşıtlıklar sonucunda dershane krizi ve ardından 17 Aralık operasyonu denilen süreç gelişti. Bunlar bir anda olmadı. Son iki yıl, daha öncesinde beri yaşanan politik ayrılıklar, farklılaşmalar sonucunda oluştu. AKP farklı dinamiklere de dayalı olarak biraz aslında ABD ittifakından beklediğini alamamanın sonucunda farklı dinamiklere yönelme temelinde biraz kopuş yaşadı. Şunu görüyordu; Amerika’dır kullanır atar, kendilerini de kullandı, kullanma süreleri bitiyor atacak bir gün. Atılmamak için Tayip Erdoğan biraz politika değiştirmeye, tedbir almaya çalıştı. Bir de boşluk gördü sanki bölgede biraz. İslamiyet’e dayanarak özellikle Arap toplumunda destek bulurum, zaten İran Kürt sorunundan dolayı Türkiye’ye muhtaç hep. İran ile o temelde ilişki kurarım.
Amerika ile çatışmalı biraz Türkiye’ye muhtaçta oluyor. Böylece Ortadoğu’da kendi başıma etkinlik geliştirebilirim hesabı yaptı. Ahmet Davutoğlu’nun bölge politikası öyleydi. Buna göre, İsrail’e karşı çıkışlar oldu. Bazı Arap ülkelerindeki gelişmelere karşı kendine göre politika belirledi. Bu süreçte tek birlikte uyumlu yürüttükleri aslında Libya’ya karşı savaştı. İzmir’e karargâh kurdular. Libya yönetimini İzmir üzerinden yürütülen savaşla düşürdüler. Kaddafi yönetimini AKP düşürdü. O döneme özgü bir ittifaktı. Biraz umut yarattı. Aslında bu çatışmalı durumu biraz uzattı denilebilir. Ortaya çıkması gibi eskinin biraz daha devam etmesine yol açtı. Fakat o geçici oldu. Ardından Suriye’ye gelince Türkiye başka bir politika dayattı. Amerika onları yürütemedi. Amerika için farklı bir politik yaklaşım gerekliydi. Böylece farklılaşma bu güne getirdi. Şu söylenebilir. Bu tür farklılaşmanın şeyinde Zap operasyonun etkisi nedir. Tabi Zap aslında ABD-AKP ittifakının Fettullahçı AKP ittifakının zirvesiydi. Ona dayanarak iktidar mücadelesinde birlikte çok önemli hamleler yaptılar. Bürokrasiye dönük, yargıya dönük, orduya dönük, ulusalcı hareketi tümüyle geriletmek, beyaz Ergenekon silip yerine yeşil Türkçü Ergenekon’u oturtmak üzere yoğun bir faaliyete girdiler. Önemli adımlar da attılar o zirve. Ama artık dedim ya bir yere kadar geldi bu. Artık devamı yürümedi. Niye?
Çünkü bunu isteyen güçler yeni dinamiklerle götürmek istediler, istiyorlardı. Eskiyi, yıprananı her zaman atıyorlar, AKP öyle olmak istemedi aslında. Öyle olunca bu sefer de işte son oldu. Zap operasyonun açtığı imkânlar zirvede hamle yapmalarını getirdi. O da sonun başlangıcı, ondan sonra başarılı olunca karşıtlarını, bürokrasi, orduyu geriletip, iktidarı tümden ele geçirme, hegemonya kurma imkânı ortaya çıkınca, bu sefer kim etkili olacak kavgasına girdiler. Yani AKP-Fettullahçı çatışmasının böyle gelişmesinin bir yönü de o. İktidar olamasalar, ele geçiremeselerdi, kendi aralarında böyle bir çatışmaya giremezlerdi. Ulusalcı iktidar bloklarını çok gerilettikleri için kendilerine tümden iktidar ortamı açıldığı için buna AKP devleti kuruluyor da dendi. O zaman kendi içlerinde bölündüler. Bu iktidar imkânına en fazla kim sahip olacak diye. Böyle bir zirveye tırmanmalarını da Zap operasyonun sonuçlarını yarattı. Çünkü en önemli kuvvet orduydu. Ordunun geriletilmesi tümüyle o vesayet denilen şeyin kırılması aslında Zap operasyonunda genelkurmayın yenilmesi ile gerçekleşti. Bu gelişmelerde Zap operasyonun payı bu biçimde vardır. Artık zirve ve baş aşağıya gidiş, parçalanma başlamış oluyor. Uzun bir süreç, 6 yıl geçti. Bütün bu gelişmelerde Zap operasyonun kırılmasının, Zap’ta gerillanın büyük bir başarı göstermesinin payı var ama yeni birçok gelişme de oldu.
O 2008’de ki gelişmelere damgasını vurdu. İlker Başbuğ’un genelkurmay başkanlığı başarılı yürümedi. Hep çatışmalı yürüdü. Zap operasyonun en büyük siyasi etkisi, ilk önce 29 Mart 2009 yerel seçim sonuçlarında oldu. Buna referandum dediler buna başta AKP yönetimi dedi biz de kabul ettik. Referandum Türk demokratik siyaseti kazandı, DTP kazandı. Aslında %70 üzerinde oy aldı. 150-200 belediye başkanlığı kazanıldı söyleniyorlar. Bunlar Fettullahçı belgelerde vardır. Onları değerlendirmelerinde. Hile yapa yapa, kısa kısa oy oranını azatlılar. Belediyeyi 100’ün altına düşürmeye çalıştılar. 100 ile sınırlandırdılar fakat daha aşağı da düşüremediler. Bütün bu hile çabalarına rağmen ortaya çıkan somut sonuç Kürt demokratik siyasetinin net ezici başarısıydı. Kürdistan’da siyasi eğilim farklı çıkmıştı. Türkiye’de AKP kazanmış olsa da Kürdistan’da kazanan DTP’di. Bütün engellemelere rağmen devletin, ordunun herkesinTUSiAD dâhil, Amerika’da dâhil herkesin AKP’yi desteklemiş. CHP, MHP dâhil herkes AKP adaylarında birleşmiş olmasına rağmen bir AKP-DTP savaşında, siyasi mücadelesinde, seçim mücadelesinde işte AKP-DTP referandumunda DTP kazanmıştır. Bu açıktır. Bunu kimse inkâr edemez. Böylece herkes gördü Kürtler ayrı bir siyasi tercihtedir. Doğal olması gereken neydi, referandum olması gerek madem, sonucuna razı olacaktı. Sonucunda DTP kazanmış, o zaman onun dediği olacaktı. Ama AKP öyle yapmadı, AKP’nin arkasında güçler öyle yapmadılar. Hemen şey arkasında hileye, hurdaya yönelmeye başladılar.
Bu durumu kabul edip, buna göre siyasi çözüm aramak yerine, bu siyasi gelişmeyi nasıl bastıracağız arayışına girdiler. 13 Nisan günü İlker Başbuğ gitti Harp akademisine. Kürt hareketi nasıl ezilecek bunun kapsamlı bir planını ortaya koydu. 14 Nisan günü de AKP hükümeti DTP’ ye dönük Kürtlerin siyasi soykırım operasyonu dediği bugünde KCK operasyonları olarak halen süren tutuklamalara başladı, davayı başlattı. Aslında darbe orada başladı. Darbelerden söz ediliyor. AKP’nin PKK’ye dönük, Kürt demokratik siyasetine dönük darbesi orada başladı. Bir darbe aranacaksa o’dur. Ofsaytta düştüklerini görünce bu sefer Kürt açılımı yapıyoruz diye maskelemek istediler kendilerini. Önder APO yol haritası hazırladı bunun üzerine, baktılar ki o da boşa çıktı. Bu sefer dediler, Önder APO’nun desteği yoktur, Örgüt desteklemiyor, barış guruplarının çağrısını yaptı Önder APO. Hemen Kandil’den, Maxmur’dan iki gurup Habur’dan giriş yaptı. O oyunda bozuldu. Bütün şeyler bozulunca, yani demokratik siyaset, özellikle Kürdistan’da gelişmelere hâkim olduğunu ortaya koyunca, Tayip Erdoğan ne dedi o zaman? “sil baştan yapacağız” dedi. Başa dönüyoruz dedi, saldırı başlattılar. Önderliğe saldırı, DTP’ye saldırı, halka saldırı, gerillaya saldırı 2009 Ekim’inden, Kasım’ından itibaren başlattılar. Önder APO o zaman buna 17 Kasım darbesi demişti. İmralı da en ağır baskı koşulları altına almışlardı.
DTP’yi kapattılar. Ahmet Türk’ün, Aysel Tuğluk’un milletvekilliklerini düşürdüler. Bilmem siyaset yasağı getirdiler. Çok sayıda belediye başkanını tutukladılar. Bu güne kadar bu saldırılar böyle yürütülmeye çalışıldı. 2010 Haziran’ından itibaren Kürtler buna karşı topyekûn direniş ile cevap verdiler tabi. 2011-2012’de tarihi büyük direniş, serhıldan ve gerilla temelinde gelişti. AKP’nin bu darbesi kırıldı. Bu darbe kırıldıktan sonra yani böyle bir bütünlük halinde genelkurmaydan destek alarak ABD’den destek alarak, Kürt demokratik siyasetini tümüyle ezip, Kürt sorununu bu biçimde bastırma çabaları, 2011-2012 yıllarındaki direnişi ile kırılınca, 2013 Newroz çağrısı ile Önder APO, siyasi çözümü dayatınca artık Fettullahçı AKP ittifakı yürümez hale geldi. O ittifak artık Kürtleri bastıramıyor. Kürtleri oyalayamıyor. Kürdistan’da etkinlik kuramıyor. Kürt Özgürlük direnişini geriletemiyordu. Yenildiği için Fettullahçı AKP ittifakı, Kürdistan Özgürlük Hareketi karşısında yenildiği için bir birine girdiler. Politik ayrışma yaşadılar. İşin esasında, altında bu var. Artık yenildiler, yürütemiyorlar, işte bölgedeki ABD çıkarları yürütemiyor, Kürt direnişini ezemiyor. O zaman bu hükümeti, kapitalist modernite sistemi ne yapacak. Ona fayda getirmiyor. O halde onun değiştirilmesi gerekiyor dendi, bugünkü çatışmalı duruma böyle gelindi. Arkasında bu var ve böylece aslında o beyaz Türkçü, Ergenekoncular iktidar bloğunun geriletilmesi ardından oluşturulmaya çalışılan bu yeşil Türkçü Ergenekonculuk böylece parçalanmış oldu. O iktidar bloğu da. Ona umut bağlayan birçok çevrede burası öyle çok umut bağlanacak bir yer değil. Parçalandı, çatırdadı, bu tabi Kürdistan’da ki direnişin büyük bir başarısıdır. Türkiye’de ki halk direnişin bir başarısıdır. Nitekim 2011-2012 direnişi ardından Kürt demokratik siyaseti Newroz’da siyasi çözümü dayatınca buna karşı, bu iktidar bloğunun söyleyeceği kalmadı.
Aslında parçalama, çatırdama o zaman oluşmaya başladı. Bu Türkiye’ye büyük bir demokratikleşme, demokratik direnişin gelişmesi olarak yansıdı. Gezi direnişi, ardından Türkiye’nin birçok alanına yayılan direnişler, ODTÜ direnişi, Hatay’da ki direniş, Türkiye’nin her yerine yayıldı. Bunların hepsi o zaman ortaya çıktı. Yeşil Türkçü ittifak bloğu parçalanınca oradan büyük bir demokratikleşme arayışı isteği çok farklı kesimlerden, sınıflardan ortaya çıktı. Bu da işte HDP’yi doğurdu, HDK’yi doğurdu. Şimdi etkin bir siyasi hareket olarak gelişiyor. Şuan gerçekten de önü açıktır. Türkiye’nin geleceğini orası belirleyecek. Eğer Türkiye’nin kendi öz gücüne dayalı bir geleceği olacaksa, bunu HDP’nin öngördüğü ve ya demokratik çıkış dediğimiz çıkış tayin edecek, belirleyecek. Bunun dışında bir geleceği yoktur. Eğer bu gerçekleşmese yeniden bir vesayet, yeniden bir dış müdahale daha fazla sisteme, NATO’ya bağlanma başlanacak. İki yol var. Ya Türkiye demokratikleşecek, ya da ABD-NATO hegemonyası bir kere daha kendini yenileyip, yeniden hâkimiyet kuracak. Ona izin vermeden Türkiye’nin bütün dinamiklerinin harekete geçirilmesi özellikle de gerçekten de yurtseverlerinin, demokratlarının, sanatçılarının, aydınlarının bu gerçeği görerek duruma müdahale etmeleri, ortaya çıkan fırsat ve imkânları başarılı bir biçimde değerlendirmeye çalışmaları en doğrusu. 30 Mart yerel seçimleri, ardından genel seçimler dönemeçleri böyle bir demokratik siyasi çıkışı güçlü bir biçimde gerçekleştirmek için büyük bir fırsat sunuyor. Bu fırsat değerlendirilmeli, bu fırsat Zap’tan bu yana yürütülen büyük mücadelenin binlerce tutuklusu oldu, onlarca, yüzlerce şehidi oldu bu direnişin. Bunlarla yaratıldı bu günkü gelişmeler. Bu değerlere de saygının bir gereği olarak onları temel alma çerçevesinde bu çıkışı yapıp, büyük bir demokratik Türkiye hamlesini yürütmek gerekiyor. Tek doğru yol Türkiye’yi yaşanabilir özgür, demokratik ülke haline getirecek yolda bu.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS-ARŞİV)
YORUM GÖNDER